İslam Dünyasında Çarşının Gelişimi İstanbul’un Merkez Çarşısı

İslam Dünyasında Çarşının Gelişimi 

İstanbul’un Merkez Çarşısı

  •  Önder Kaya

 

Çarşı geleneği İslam mimarisinin en önemli unsurlarından birini teşkil eder. Mekke’de ortaya çıkan İslam dini, yayılım gösterdiği alanın ticari merkezler üzerinde konumlanmasından dolayı bir “şehir dini” hüviyeti taşır. Nitekim İslam peygamberi Hz. Muhammed de gençliğinde ticaretle iştigal etmiştir. İslam’ın yayılmasında kervan güzergâhları önemli bir rol oynar. Hemen bir asır sonra İslam Devleti’nin sınırları İspanya’dan Orta Asya içlerine kadar genişlemiştir. Bu ilerleyiş sırasında İslam egemenliği altına giren ve zamanla müslümanlaşan Mısırlılar, Aramiler, İranlılar ticari meziyetleri ile ön plana çıkan topluluklardır. Yayılım esnasında Müslümanlar bir yandan eski kültür merkezlerine egemen olmuş bir yandan da yeni merkezler kurma yoluna gitmişlerdir. Irak’ta Bağdat, Basra ve Kûfe, Mısır’da Fustat, İran ve doğusunda Nişabur, Merv, Semerkant, Buhara gibi şehirler bu duruma örnek gösterilebilir. Saydığımız şehirlerden Bağdat hem Abbasi hilafetine başkentlik yapması, hem uygun ticaret yolları üzerinde bulunması hem de Dicle ve Fırat nehirleri arasında konumlanmasından dolayı kurulduktan yarım asır sonra 1 milyondan fazla nüfusa sahip olacaktır. Bu hâliyle Bağdat dünyanın en kalabalık şehri durumundadır. 

Mustafa Demirci’nin bir çalışmasında belirttiği üzere her kültürün şehir olgusu bir zihniyet etrafında gelişir. Kapitalist toplumlar şehirlerini gökdelenler, finans, ticaret ve borsa merkezleri etrafında şekillendirirler. Bu tarz şehirler “eko-centrik” bir model taşırlar. Sosyalist toplumlardaki mimari, meydan ve anıtlar etrafında şekillenir bu sebeple “sosyo-centrik” bir durum söz konusudur. İslam şehirleri ise camiyi merkeze alan “teo-centrik” bir yapılanma üzerine gelişirler. Şehrin kalbinde ulu cami vardır. Ulu cami aynı zamanda medresesi, hamamı, bedesteni ile bir külliye vasfı taşır. Yazımıza konu olan çarşı ve bedestenler genelde bu camilere yakın bir yere inşa edilmişlerdir. Hatta bazen Edirne Selimiye’de olduğu üzere cami ile çarşı arasında doğrudan bir bağlantı da bulunur. Çarşıların içinde satılan malzemeler genellikle camiye olan yakınlıklarına göre konumlanmaktadır. Güzel kokular satan buhur ve ıtır satıcıları camiye en yakın kısma yerleşirken onları sarraflar, mücevherciler, kitapçılar, ciltçiler, terziler, kumaşçılar, silahçılar takip eder, en uzak konumda ise dericiler yer alır.

Üstü örtülü çarşı ya da kapalı çarşı geleneğinin ilk olarak kuzey Afrika’da ortaya çıktığı oradan da Suriye, Irak ve el-Cezire bölgesine doğru yayıldığı bilinmektedir. Bunun en önemli nedeni saydığımız bölgelerin iklimi olsa gerek. Zira bilhassa yaz mevsiminin çok sıcak geçtiği diyarlarda insanların saatlerce ayakta durması, bunalıp sıkılmadan gezmesi için üzeri mutlak suretle örtülü ve güneşin etkisini azaltmak amacıyla da kurşunla kaplı alışveriş mekânlarına ihtiyaç duyulmuştur. Aynı zamanda bu kapalı mekâna giriş çıkış yapılan kapılar da çarşının koridorlarında hava sirkülasyonuna neden olmakta, böylece doğal bir vantilatör fonksiyonu elde edilmektedir. Bu tür çarşıların ilk ortaya çıktığı yerleşim yerleri Tunus’taki Kayrevan, Mısır’daki İskenderiye ve Kahire, Suriye’deki Halep ve Şam, Irak’taki Musul ve Bağdat, Anadolu’daki Diyarbakır gibi şehirlerdir. Hepsinin ortak özelliği ise önemli ticaret güzergâhı üzerinde bulunuyor olmaları.

Hemen her şehrin bir çarşısı olur ancak bedestenler daha ziyade ticari merkezler ve uluslararası güzergahlar üzerinde yer alan şehirlerde inşa edilir. Bedesten farklı kaynaklarda değişik şekillerde tanımlanır. Bazı kaynaklarda değerli bezlerin satıldığı bazı kaynaklarda ise mücevher, süslü koşum takımları, pahalı kumaş ve silahların, kısaca kıymetli malzemelerin satıldığı yer olarak tanımlanır. 

Evliya Çelebi gezdiği şehirleri biraz da bundan dolayı bedestenli ve bedestensiz olmak üzere ikiye ayırır. Bedestenli denince ilk akla gelen kentler Edirne, Bursa, Kayseri, Ankara, Aksaray, Trabzon, Tire, Maraş, Urfa gibi yerleşimlerdir. Bedestenlerden her şehirde bir tane olur ki bunun istisnası Osmanlı İmparatorluğu’nun başkentidir. İstanbul’da Büyük (Cevahir) bedesten ve Yeni (Sandal) bedesten olmak üzere iki bedesten mevcuttu. Bu yapılar ilerleyen yıllarda Kapalıçarşı’nın çekirdeğini oluşturacaklardır.     

Çarşının çevresindeki bazı yapılara şöyle bir bakmak Kapalıçarşı’nın önemini daha iyi anlamamızı sağlar. Kapalıçarşı, selatin camilerinden biri olan Bayezid Camii’nin yakınında yer alır. Bayezid Camii’nin hemen karşısı, bugün İstanbul Üniversitesi merkez binası olarak kullanılan alan Fatih’in İstanbul’da yaptırdığı ilk sarayın nam-ı diğer Eski Saray’ın bulunduğu yerdi. Yine bu alanda bir zamanlar İsmail Saib Sencer gibi hezarfenlerin müdürlüğünü yaptığı Bayezid Devlet Kütüphanesi bulunmaktadır. Kapalıçarşı’nın Bayezid kapısından girişte, bir zamanlar ülke kültürünün nabzının attığı Sahaflar Çarşısı belirir. Zaten çarşıdaki sahaflar da 20. yüzyıl başlarında Hakkaklar Çarşısı olarak tanınan bu alana büyük oranda Kapalıçarşı’dan gelerek yerleşmişlerdir. Üzerinde II. Abdülhamid’in tuğrasının bulunduğu Bayezid kapısından çarşıya girip meşhur Kalpakçılar Caddesi ya da Kapalıçarşı’nın ana caddesini takip ederek diğer kapıdan çıkıldığında karşınıza bir başka selatin camisi olan Nuruosmaniye gelecektir. Tüm bu anlattıklarım sanırım çarşının eşsiz konumunu göstermeye yeter. 

Biz yine Bayezid kapısı tarafına dönelim ve çarşıya girmeden gözlerimizi Sahaflar Çarşısı’nın tam çıkışına denk düşen Fesçiler Kapısı’nın üzerindeki hat yazıya çevirelim. Bu yazıda “el-kâsibu habîbullah” ibaresi okunur ki Kapalıçarşı’yı herhâlde en güzel anlatan ifadelerden biri budur. Anlamı şöyle, “Helalinden kazananı Allah sever.” Ticaret yaparken namuslu olmanın ön şart olduğunu satıcıya hatırlatan bu hadis lonca kültüründen yadigâr.

BEDESTENLER ÜZERİNE KURULU ÇARŞI

Kapalıçarşı’nın inşası hakkında farklı rivayetler olmakla birlikte genel kabul edilen görüş, çarşının Fatih tarafından Ayasofya’ya gelir getirmesi amacıyla yaptırıldığı yönündedir. Bu arada çarşı derken bugünkü pek çok iş hanı ile birleşen, farklı kollardan çok büyük bir alana yayılan günümüzün dev yapı kompleksi gelmesin aklımıza. Kalpakçılar Caddesi adı verilen çarşının ana caddesine Bayezid kapısından girdiğimizde sol tarafta yer alan ve sırasıyla karşınıza çıkan Cevahir Bedesten ile Sandal Bedesten adını taşıyan iki yapı Kapalıçarşı’nın temelini oluşturur. Zamanla bu bedestenlerin çevresine inşa edilen dükkânlar ve iş hanlarının bazıları da üzerleri kapatılarak çarşıya eklenmiştir. Burasının “Kapalıçarşı” olarak anılması ise tahminen 18. yüzyıldan sonraya tekabül ediyor. Zira 1701 yılında çıkan yangın sonrasında çarşı esnafı ile istişare eden İstanbul kaymakamı vezir Çerkez Osman Paşa çarşının kapladığı alanın tümünün üzerinin yangın tehlikesine karşı kapatılmasına karar vermiş ve bunu uygulatmıştır. Çarşı 1894’te büyük zarar gördüğü deprem sonrasında Sultan II. Abdülhamid tarafından yeniden tamir ettirilirken büyük ölçüde nihai şeklini de almıştır.  

Çarşının iki temel taşını oluşturan, Bedesten-i Âtik de denilen Cevahir Bedesteni adından da anlaşılacağı üzere eski devirlerde daha çok mücevherat satıcılarının yoğunlaştığı bir ticaret alanı idi. Günümüzde ise antikacılar, boncukçular, lületaşı satıcıları, kuyumcular, gümüşçüler, bakırcı ve saatçileri barındırıyor. Eski devirlerde bu bedesten aynı zamanda kiralık kasa işlevi de görürdü. Burada bulunan ve dolap adı verilen yerden biraz yüksekçe küçük muhafaza hücrelerinde sandıklar içinde bazı insanlar takı, mücevher ve altınlarını saklarlardı. Dolabına bir şey koyacak olan şahıs buranın emniyetinden sorumlu olan bölükbaşı nezaretinde dolabına gider, dolabın içindeki sandığın mührünü eli ile açar işini gördükten sonra da yine bölükbaşının nezaretinde sandığını mühürleyerek dolabına yerleştirirdi. Bu aynı zamanda çarşıdaki emniyete duyulan güvenin de bir göstergesi idi. Yalnız bu güven 1750 yılında çıkan Mercan yangınında ciddi bir sarsıntıya uğrar. Yangın sırasında çarşı büyük zarar görmüş ve fırsattan istifade eden yeniçeriler çarşıyı yağmalamaktan geri kalmazlar. Günümüzde burada yıktırılan dolapların yerlerine yapılan küçük, camekânlı dükkânlar vardır.

Sandal Bedesteni’ne gelince; burası adını Bursa’da üretilen ve sandal adı verilen bir tür değerli kumaştan almaktaydı. Doğal olarak burada değerli kumaşların, halıların satıldığı bir ticari ortam oluşmuştu. Bedestende yer alan kumaşçı esnafı özellikle sanayi devriminden son derece olumsuz etkilenmişti. 1838’de İngilizlerle imzalanan ve sonrasında benzer hükümleri diğer Avrupa ülkelerine de tanınan Baltalimanı Ticaret Anlaşması ile Osmanlı piyasası tamamen Batılı devletlere açıldı, sonunda Batı’nın ucuz dokumaları ile rekabet edemeyen Osmanlı esnafı bir çöküş yaşadı. 19. yüzyıla gelindiğinde dokumacılıkla uğraşan meslek erbabı çarşıdaki eski önemini artık yitirmişti. Bu nedenle 1915’te İstanbul şehremini olan Cemil (Topuzlu) Paşa harap hâlde bulunan Sandal bedestenini tamir ettirerek müzayede salonuna dönüştürdü. Bedesten 1980’li yıllara kadar bu özelliğini devam ettirdi. Bedestende yoğun olarak halı müzayedeleri yapılıyor, mücevher, mobilya, fotoğraf, tablo gibi antika değeri olan objelerin satışı gerçekleştiriliyordu. Bugün burası bir et lokantası zincirine ev sahipliği yapıyor.

KAPALIÇARŞI, HANLAR VE YOLGEÇEN HANI

Yukarıda da ifade ettiğim üzere Kapalıçarşı bir yapılar kompleksidir. Yapı topluluğunun önemli bir parçası olan hanların bir kısmı Osmanlı Devleti’nin varlıklı idareci sınıfı tarafından inşa ettirilmişti ki bu gelenek Fatih zamanına kadar uzanır. Fatih, şehri kontrol altına alınca bölgeyi şenlendirmek amacıyla önde gelen devlet adamlarına cami, medrese, imaret, hamam ve çarşı gibi yapılar yapmalarını emretmiş, bu durumdan İstanbul’un ekonomisi de nasibini almıştır. Öyle ki yakın zamana kadar bazı hanların taşıdığı isimlerde Osmanlı idareci sınıfının çarşıya yaptığı katkılar açık şekilde gözlemlenir. Mesela çarşının çevresindeki ve içindeki bazı hanlar Ali Paşa, Mercan Ağa, Kızlarağası gibi isimler taşır. Ancak han isimlerinin daha çok Osmanlı lonca teşkilatının da etkisiyle belli meslek gruplarının yoğunlaştığı mekânları dile getirir nitelikte olduğunu da hemen hatırlatalım. Yağcı, Sepetçi, Astarcı, Baltacı, Perdahçılar, Sarraf, Kuyumcular, Tarakçılar hanları akla gelen ilk örnekler… Bir de belli özellikleri ön plana çıkarılarak isimlendirilen hanlar var: Yarımtaş, Zincirli, Camili, Sorguçlu misali. Bu hanlardan Zincirli Han gibileri büyük oranda eski mimari özelliklerini taşırken, Çarşıkapı çıkışında yer alan Sepetçiler Hanı artık tanınmayacak bir hâldedir. Zaten burada da sepetçiler değil, dericiler var. Bir de isminin nerden geldiğini bilmediğim ancak Kapalıçarşı’nın Bayezid kapısının hemen girişinde karşınıza çıkan Yolgeçen Hanı var ki adıyla tezat oluştururcasına misafiri pek olmayan bir handır. Kimbilir belki de bir dönem fazlasıyla işlekti ve belki de dilimize pelesenk olan yolgeçen hanı tabiri buradan türemiştir.

MESLEK ERBABI

Kapalıçarşı’nın esnaf profili hakkında da biraz bilgi verelim. Osmanlı İmparatorluğu’nda lonca teşkilatının etkisiyle esnaf gruplarının belli merkezlerde toplandığını ve hatta bazı hanların ya da çarşıdaki cadde isimlerinin de bu meslek erbabının adı ile anıldığını biliyoruz. Bu tarz bir uygulama hem müşterinin aradığını kolayca bulmasını, hem de esnafın rahatça kontrol edilmesini temin ediyordu. Evliya Çelebi 17. yüzyılda çarşıda varolan şu esnaf kollarına gönderme yapıyor; Çukacılar, Atlas kumaş satıcıları, Dibacılar, Kadifeciler, Yastıkçılar, İpekçiler, Peştemalcılar, Bezciler, Halıcılar, Sofacılar, Aynacılar. Bunlara tabii ki cevher imal eden Kuyumcular ve bunları satan Mücevharatçılarla, Silahçıları da eklemek gerekir. 

Osmanlı lonca teşkilatının çökmesi ile klasik esnaf yapısı ciddi değişime uğramıştır. Çarşı esnafının önemli bir kısmını oluşturan gayrimüslim esnafın da daha çok Beyoğlu, Şişli tarafına doğru yayılması ya da çarşıdan çıkarak Sultanhamam, Yeşildirek gibi bölgelere inmesi sonrasında çarşı, tarihinin en karanlık günlerini yaşamıştır. Yine de tüm bu yaşananlara rağmen 19. yüzyıl içinde kabaca şu meslek gruplarına Kapalıçarşı’da tesadüf etmek mümkündü: kültürel faaliyet anlamında birbirleri ile sıkı bağları olan hattatlar, sahhaflar, varakçılar, müzehhipler, kalemtraşlar; süsleme ve bezeme alanında faaliyet gösteren oymacılar, yaldızcılar, kabartmacılar, hakkaklar, kakmacılar, sırmacılar; silah pazarında faaliyet gösteren miğferciler, tüfenkçiler, kılıççılar. Şimdilerde bu meslek gruplarının çoğunun yaptığı işlerin adi birer kopyası vitrinleri süslüyor. Bunların dışında Kuyumcular, Altıncılar, Antikacılar, Taklitçiler, Tesbihçiler, Kürkçüler, Yorgancılar, Şalcılar, Halıcılar diğer meslek erbabından sadece bazıları idi.

Yakın zamana kadar esnaf dört ana dala ayrılmış vaziyetteydi: deri ve mamullerini satanlar, kuyumcular ve sarraflar, halı ve kilimciler, antikacılar. Lakin Kapalıçarşı’dan geçenler bilirler, son zamanlarda İstanbul’un en önemli turistik çarşısı olmanın getirdiği bazı beklentilerden dolayı bu esnaf zümreleri ile hiç de alakaları olmayan kaset ve cd satıcıları, kot ve t-shirt satıcıları, marka saat ya da çanta satıcıları, baharat ile lokum satıcıları gibi dükkânlar da var. Açıkçası hemen her dönemde o devrin yükselen ekonomik değerinin yansımalarına çarşıda rastlamak mümkün. Mesela 1990’lı yılların hemen başında demirperde ülkelerinin yıkılması sonrasında İstanbul’da başlayan bavul ticareti kapsamında Kapalıçarşı’da bu beklentilere cevap verecek pek çok dükkânın açıldığını görürüz. Ancak bugün bavul ticaretinin sönümlenmesi sonrasında Kapalıçarşı’da pek çok dükkân farklı meslek erbabının eline geçmiştir.

 

KAYNAKÇA

Harun Bıçakcı-Cuma Yıldırım; “İslam Uygarlığında Kent ve Kentleşme”, Bitlis Eren Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 2, Aralık 2018, s. 541-561  

Mustafa Cezar; Tipik Yapılariyle Osmanlı Şehirciliğinde Çarşı ve Klasik Dönem İmar Sistemi, İstanbul 1985 

Mustafa Demirci; “İslam’da Şehir ve Şehrin Sosyal Dinamikleri” İSTEM, yıl: 1, Sayı: 2, 2003, s. 129-146

Semavi Eyice; “Bedesten”, DİA, cilt: 5, İstanbul 1992, s. 302-311

Önder Küçükerman-Kenan Mortan; Kapalıçarşı, İstanbul 2010

Friedrick Starr; Kayıp Aydınlanma Arap Fetihlerinden Timur’a Orta Asya’nın Altın Çağı (çev: Yusuf Selman İnanç), İstanbul 2019

Start typing and press Enter to search