Kapalıçarşı’nın Han ve Bedestenleri

KAPALIÇARŞI’NIN HAN ve BEDESTENLERİ

İstanbul dışına çıktığımızda gerek Anadolu ve gerekse Trakya’daki herhangi bir şehrimize yolunuz düştüyse, genellikle “Taş Han” adıyla anılan ve eski kent merkezinin göbeğinde yer alan hanlarda kahve içmenin keyfini bilmeyeniniz yoktur. Edirne, Bursa, Sivas, Tokat, Afyon… İstanbul’da ise belki de en güzel çaylar bu tip hanlarda demlenir, eski, ahşap bir sandalyede oturulup, masa vazifesi gören, ters çevrilmiş bir kasada çayın eşsiz tadına varılır. Asıl içecekse kahvedir. Bu, yüzlerce yıldır devam eden bir kültürdür.

Hanlar, Türk mimarisinin geliştirdiği, yapıldıkları yıllardan bu tarafa işlevini devam ettiren, bu yönüyle ön plana çıkan ticaret yapılarıdır. Diğer bir tabirle her dönemin moda yapılarıdır. Anadolu Selçukluları döneminde ticaret yolları üzerinde belli aralıklarla inşa edilen hanlar daha çok konaklama işlevine dönük çalışırken Osmanlı döneminde kent içlerine, bir veya benzer birkaç ticari ürüne yönelik olarak inşa edilmekte ve kullanılmaktaydı. Yaptıranın adıyla anılan hanlar olsa da çoğunun adı işlevlerine dönüktü: Çuhacı, Yağcı, Astarcı gibi.

 Hanlarda giriş katı depolama ve atlar için dinlenme alanları olarak düşünülürdü. U veya       planlı hanların ortası açık, avlulu olur, merkezde ise handa çalışanlar, kalanlar veya gelenler için yapılmış bir mescit ile giriş kapısı yakınında veya bazen de avluda bir çeşme bulunurdu. Alt ve üst kattaki mekânların önünü bir revak sistemi kuşatırdı.

Bedestenlerse, yine ticaret işleviyle yapılmış birimlerdi. Farklı plan şemaları olsa da dışa dönük yapılan dükkânlar genellikle beşik tonozluydu. Adı bezzaz kelimesinden türeyen bedestenlerde önceleri genel itibarıyla tekstil ürünleri satılırdı. Sonradan bedestenlerin işlevi genişlemiş, değerli eşyanın muhafaza edildiği, hatta borsa işlevi gören yerlere dönüşmüşlerdir.

İçinde sıra dükkânları barındıran ve çoğunlukla üzerleri beşik tonozlarla örtülü mekânlarla beraber çeşitli han ve bedestenlerden oluşan Kapalıçarşı, Nuruosmaniye-Bayezid-Mercan arasındaki alanda yayılan, büyük bir çarşıdır. Her ne kadar ilk olarak Fatih Sultan Mehmed döneminde çekirdek oluşumu ortaya çıkmışsa da aynı yerdeki ilk çarşı yapılaşması, Geç Roma dönemine kadar iner. Makros Embolos adı verilen ve yolun iki yanında revaklı dükkânlardan oluşan bu ticaret yapısı strüktürü, özellikle arastalar vasıtasıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Kapalıçarşı’nın çekirdeğini oluşturan Uzunçarşı adı, aslında Makros Embolos’un da güzergâhını ve tanımını oluşturur. Tıpkı Osmanlı döneminde olacağı gibi bu ticaret aksı, Mese Caddesi ile Neorion Limanı’nı birbirine bağlamaktaydı. Liman, ticaretin başlangıç ve bitiş noktasıydı aynı zamanda.

KAPALIÇARŞI’NIN İLK OSMANLI YAPISI

Fatih Sultan Mehmed döneminde yalnızca taş kullanılarak inşa edilen handan yola çıkılarak, etrafında gelişen ve eklentilerle sürekli genişleyen Büyük Çarşı oluşumunun içinde, 1456’da Fatih Sultan Mehmed Vakfiyesi’ne bağlı olarak geliri Ayasofya’ya aktarılmak şartıyla inşa edilen Cevahir Bedesteni (Bezzazistan-ı Cedid/ Yeni Bedesten) ve 1550’de inşası tamamlanan Sandal Bedesteni (Yeni Bedesten adıyla inşâ edilmiştir. Böylece Cevahir Bedesteni de Eski Bedesten adını almıştır) gibi mimari açıdan çok önemli iki bedesten bulunur. Cevahir Bedesteni ilk dönemlerde kumaş satışı dışında değerli eşyanın saklandığı bir kasa görevini üstlenmişti. Orta bölümü üç sıra hâlinde beşer kubbeyle örtülü ve toplam 140 kadar mekâna sahip olan Cevahir Bedesteni, dikdörtgen planlıdır ve dört kenarda da tonozlu odalar ve bodrum katında ise değerli mal ve evrakın korunduğu depolar vardı. 

Sandal Bedesteni, 12 fil ayağı tarafından taşınan 20 kubbeye sahiptir. Gülhan Benli’nin yazdığına göre Sandal Bedesteni’nde, 16. yüzyılda terlikçi, terzi, çuhacı ve takkeci dükkânları bulunuyordu. Sandal adı verilen bir kumaş cinsinin burada satılıyor oluşundan dolayı Sandal Bedesteni adıyla anılmıştır. Sandal, ipek ve pamuğun bir arada kullanılmasıyla yapılan bir kumaş türüdür. 17. yüzyılda Evliya Çelebi, Sandal Bedesteni’nde çok çeşitli giyim eşyasının satıldığından bahsetmektedir. 1914 yılında zamanın belediyesi tarafından mezat salonu olarak kullanılmıştır.

SEN HANCI BEN YOLCU

Eskilerin bir tabiri vardır: Sen hancı, ben yolcu. Kapalıçarşı’daki hanlar da yüzyıllardır çok sayıda insanın gelip-geçtiği mekânlar oldu. Bizans’tan Osmanlı’ya, oradan da günümüze kadar aralıksız devam eden bu akış, tüm karmaşasına, hareketliliğine karşın kendine özgü bir yer edindi, koca şehrin kalbinde. 

 Kapalıçarşı’nın hanları sayısal olarak büyük bir grubu teşkil eder. Her ne kadar Kapalıçarşı içinde 21 adet civarında han yapısından bahsedilse de çarşının sınırları zaman içinde sürekli değiştiğinden bu sayı da döneme göre farklılık göstermektedir. Kimi han yapısı Kapalıçarşı’nın dışında gibi görünse de girişleri çarşının içinden sağlanmaktadır. Bu hanları da göz önüne aldığımızda içlerinde, Osmanlı devrinde üretimi yapılan ürünün adını taşıyan Çuhacı, Yağcı, Safran, Astarcı, Cebeci, Sarraf, Pastırmacı, İmameli, Halıcı, Kaşıkçı, Kebapçı, Baltacı Han gibi hanlar bulunur. Diğerleri ise adını ya kurucusundan ya da farklı bir nedenden dolayı almıştır: Ali Paşa, Ağa, Kızlarağası, Bekçi, Emek, Yolgeçen, Yaldız, Kalcı, Ekberiye, Zincirli, İmam Ali, Rabia, Bodrum, Yarım Taş Han, Çukur ve Çinili… Kapalıçarşı içinde aynı üretimi veya işi yapanlar bir sokakta toplanmışlar, bu sokaklar da Perdahçılar, Basmacılar, Takkeciler gibi yapılan işin adıyla anılmışlardır. 

Yukarıda adlarını saydığımız han ve bedestenlerin inşa edilmeleri, vakıf iaşe sistemine bağlı olarak daha ziyade 16. yüzyılda gerçekleşirken, 17. yüzyıl içinde bir duraklama yaşanmıştır.  

FARKLI CEMAAT GRUPLARININ BULUŞMA YERI 

Özellikle hanlarda çalışan meslek gruplarına baktığımızda pek çok millet ve cemaatten insanla karşılaşırız. Günümüze kadar devam eden bu birliktelik, İstanbul’a pek çok değer kazandırmıştır. Altın veya gümüş işleyen Ermeni vatandaşlardan, kumaş ve bez üzerine çalışan Musevi cemaatine, Türk ve Rumlardan, Ceneviz ve Venedikli tüccarlara, ticaret için yolu İstanbul’a düşen nice farklı milletten insanın buluşma noktasıdır. Kapalıçarşı, hanları ve bedestenleriyle Dersaadet’in kadim geçmişinin günümüzde yaşayan en güzel örneklerindendir. 

Start typing and press Enter to search