AYASOFYA GÜNEŞ SAATLERİ VE MUVAKKİTHANESİ


Dr. Taha Yasin Arslan
Bilim Tarihi Uzmanı

Milattan sonra 8. yüzyılın sonları ile 9. yüzyılın başlarında İslam medeniyetinde Pers, Hint ve Grek bilim eserlerinin Arapçaya tercümesiyle başlayan bir bilimsel hareketlilik olmuştur. Özellikle matematiksel ilimler alanında yaşanan bu hareketlilik, astronomi, geometri ve trigonometri gibi bilim dallarının İslam’a hizmet edecek konuları ele alacak şekilde kullanılması sayesinde yüzyıllar boyunca sürmüştür. Namaz vakitlerinin günlük olarak tespiti, Ramazan ayının başlangıç ve bitişinin belirlenmesi veya kıble yönünün ölçümü gibi hususlar, matematiksel bilginin gelişimine paralel olarak yüksek hassasiyetle gerçekleştirilmeye başlamıştır.

Vakit tayini ile ilgili problemler ve bunlarla ilişkili olarak tasarlanan astronomi gözlem ve hesap aletlerinin imalatı ve kullanımına dair meseleler, 13. yüzyılda Memlukler zamanında mîkât ilmi çatısı altında toplanmıştır. Mîkât ilmi, ibadetlerin üst düzey hassasiyetle yerine getirilebilmesi için yapılan bütün matematik hesapları, astronomi gözlemleri ve bu hesap ve gözlemlere imkân veren astronomi aletlerine dair çalışmaları konu alan astronominin bir dalıdır. Memlukler zamanında zirveye çıkan mîkât ilmi çalışmaları, yine bu devirde muvakkitlik makamının oluşturulması ve Memluk idaresindeki Mısır, Filistin ve Suriye’deki camilerde muvakkithanelerin kurulmasıyla süreklilik kazanmıştır.

Genellikle bir astronomun ‘muvakkit’ olarak çalıştığı bu yapılarda gündüzleri güneş ve geceleri yıldız gözlemleri yapmaya yarayan ve Türkiye’de Rubu Tahtası olarak bilinen çeyrek daire biçimindeki rubʿu’d-dâʾireler, usturlaplar ve güneş saatleri bulunurdu. Bu yapıların içinde konuyla ilgili matematik ve astronomi eserlerinin muhafaza edildiği bir kütüphane de olurdu. Memlukler, muvakkitlik makamını 16. yüzyılın başına kadar ciddiyetle ve aralıksız olarak sürdürmüş ve sonraki nesillere taşımıştır.

  1. yüzyılda Osmanlılarda, özellikle Fatih Sultan Mehmet ve oğlu Sultan II. Bayezid zamanında, her türlü ilmi çalışmaya olağanüstü ilgi gösterilmiş ve ilmi çalışmalar bizzat sultanlar ve saray tebaası tarafından hürmetle desteklenmiştir. Bu durum, siyasi kargaşalar, ekonomik sıkıntılar ve savaşlarla boğuşan İslam medeniyetinin diğer bölgelerindeki bilginlerin ve İslam medeniyetinde üretilen bilgi birikiminin İstanbul’a taşınmasına vesile olmuştur.

Bu yönelişin bir parçası olarak Memluk mîkât ilmi geleneğinin ve muvakkitlik makamı fikrinin Fatih döneminde Osmanlılara ulaştığını söylemek mümkündür. Böylece Osmanlılar aralıksız devam eden mîkât ilmi çalışmalarının sancağını üstlenmiş ve bu sancağı 20. yüzyıla kadar aralıksız taşımışlardır.

Namaz vakitleri hesapları için yapılan sistematik günlük gözlemler, insanlık tarihinin en uzun süreli astronomi gözlem çalışmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla birlikte muvakkitlik makamı Baş Muvakkitlik adı altında sürdürülmüştür. Osmanlı Devleti’nin son müneccimbaşı Hilmi Efendi’nin öğrencisi  olan ve 1920’den itibaren Eyüp Camii muvakkitliği yapan Ahmet Ziya Akbulut (ö.1938), 1925’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Baş Muvakkiti olmuştur. Baş Muvakkitlik makamı, 20 Eylül 1952’ye kadar faaliyetlerini sürdürmüştür.

Büyük Ayasofya Camii, Fatih Camii ve Yavuz Sultan Selim Camii ile birlikte vakit tayini konusunda Osmanlı Devletinin önemli mercilerinden biri olmuştur. Maalesef, Ayasofya’da erken dönem mîkât çalışmalarına dair bilgimiz çok azdır. Bununla beraber, 19. yüzyılda kurulan muvakkithaneden önce, İstanbul’daki en eski güneş saatlerinden ikisinin Ayasofya Camisi’nde imal edilip kullanılmış olması, buradaki mîkât faaliyetlerinin çok uzun soluklu olduğuna işaret eder. Bu saatlerden biri dikey, diğeri yataydır.

AYASOFYA GÜNEŞ SAATLERİ

Dikey güneş saati, Büyük AyasofyaCamisi’nin güneybatı cephesindeki kapının sol arafındaki şadırvanın yukarısında, yerden sekiz metre yüksekte caminin taşıyıcı kemerine yerleştirilmiştir. Beyaz mermerden tek parça imal edilen saat, duvara metal kemerlerle tutturulmuştur. Yaklaşık 5 cm kalınlığındaki mermerin ölçüleri 54 cm en ve 83,4 cm boy olarak ölçülür. Saati imal edenin imzasını taşıyan kitabe şöyledir:

[Bu saati] Muhammed b. Kâsım Ebû ʿAmr el-Endelusî, [Hicrî] 933 yılında Cemâziye’l-âhir [ayının] sonlarında yerleştirdi. قامه محمد إبن قاسم أبو عمرو الأندلسي

اوأخر جماذي الأخر سنة  ٩٣٣

 

Buna göre saatin cami duvarına miladi 1527 yılının Mart-Nisan ayları civarında yerleştirildiği anlaşılır. Mermer üzerine iki farklı saat türü birlikte çizilmiştir. Bunların ilki, dış kısımda çerçeve gibi görünen öğle saati, diğeri de iç kısımda bulunan bir dizi yaydan oluşan ikindi saatidir. Mermer üzerindeki iki demir çubuğun her biri, bu saatlerden biri içindir. Öğle saatinin çubuğundan saatin merkez noktasına uzanan bir ip bulunur. Bu ipin oluşturduğu gölge, çerçevedeki öğle saatinin çizgilerinin üzerine düşer. Gölgenin üzerine geldiği derece, gözlemin yapıldığı anda öğleye ne kadar zaman kaldığını ya da öğleden sonra ne kadar zaman geçtiğini saat ve dakika olarak gösterir. İkindi saatinin tespitinde ip yoktur, sadece çubuğun gölgesi kullanılır. Buna göre çubuğun gölgesinin tam uç noktası, “ikindi” yazısıyla işaretlenmiş yayın üzerine geldiğinde, o günün ikindi vakti gelmiş demektir. Bu yaya paralel olarak çizilmiş diğer yaylar, ikindiye kadar kalan zamanı göstermek için kullanılır. Böylece saate bakan kişi, namaz vaktine ne kadar kaldığını görebilir. Saatin günümüze ulaşan orijinali Prof. Dr. Atilla Bir, Prof. Dr. Mustafa Kaçar ve Dr. Öğr. Üyesi Burat Barutçu tarafından aslına uygun olarak restore edilmiştir.

Büyük Ayasofya Camisi’ndeki yatay güneş saati, ana girişin solunda şadırvanla su deposu arasındaki alana yerleştirilmiştir. Mermer bir kaide üzerinde yine mermerden imal edilen saatin orijinal çizgileri, yüzyıllar süren aşınma nedeniyle kaybolmuştur. Aynı şekilde gölge oluşturmak için kullanılan iki demir çubuk da günümüze ulaşmamıştır. Bununla beraber saatin şekli, boyutu ve çubukları dikmek için oyulmuş delikler, saat hakkında genel bilgi oluşturmayı mümkün kılar. Bu bağlamda yatay güneş saatinin 15. yüzyıl sonlarında ya da 16. yüzyıl başlarında yapılmış olduğu düşünülmektedir. Yapısına bakılarak İslam medeniyetinde geliştirilen güneş saat yapım tekniklerinin Osmanlı güneş saati geleneğine dönüşmesinde yer edinen nadide örneklerden biri olduğu da söylenebilir. Nitekim Prof. Dr. Atilla Bir, Prof. Dr. Mustafa Kaçar ve Dr. Öğr. Üyesi Burat Barutçu araştırmalarında benzer bir sonuca varmış ve saatin restorasyonu için Topkapı Sarayı bahçesinde bulunan aynı dönemde yapılmış güneş saatini esas almışlardır. Cam panel üzerine işlenen yeni saat, zarar vermeyecek şekilde mermer zemin üzerine yerleştirilmiştir. Bu saat de dikey güneş saati gibi iki farklı saat türünü içinde barındırır. Bunlardan ilki yine çerçeve biçimindeki öğle saati ve ikincisi panelin ortasında yer alan gurûbî saattir. Gurûbî saat, güneş doğuşundan itibaren ne kadar zaman geçtiğini ve gün batımına ne kadar zaman kaldığını gösteren eğrilere sahiptir. Gölge çubuğunun gölgesinin uç kısmı, istenilen zamanı gösterir.

Ayasofya saatlerinin işlevi, muvakkidin namaz vaktini tespit edip müezzine ezanı okumasını söylemesinden ibaret değildir. Saatlerin halkın erişebileceği konumlara yerleştirilmesinden de anlaşılacağı üzere, bu saatler herhangi bir düzeyde astronomi bilmeyen kimselerin de gündelik hayatlarını düzene sokabilmeleri için saati takip etmelerine yarayan başlıca araçlar olmuştur. Günümüzdeki gibi kol saatleri ya da telefon ve bilgisayarlarda yer alan tüm dünya ile eşleştirilmiş saatlerin olmadığı bir dönemde, insanlara gündüzü daha planlı geçirebilme imkânı sunmuştur. Bu durum bilimin hayat ile ne kadar iç içe geçtiğini ve bilimsel bilginin topluma faydalarını göstermesi bakımından önem taşır. Bu saatler aynı zamanda Osmanlılarda saat çizim ve yapım bilgi ve tekniğinin ne kadar hassas düzeye ulaştığını göstermesi bakımından da incelenmeyi hak eden tarihi mirasımızdır. Bu saatler, İstanbul’daki diğer camilerde bulunan onlarca güneş saati ile birlikte yüzyıllar boyunca toplumun temel ihtiyaçlarını karşılamıştır.

AYASOFYA MUVAKKİTHANESİ

Muvakkithaneler, Osmanlı Türkiye’sinde namaz vakitlerinin, Ramazan ayının başlangıç ve bitişinin, sahur vakitlerinin ve zaman ile ilgili benzer dini ihtiyaçların hassas ölçümlerle hesaplandığı kurumlar olmuştur. İlk muvakkithane 1470’lerde faaliyete geçen Fatih Camii muvakkithanesidir.

Mekanik saatlerin yaygınlaştığı 18. ve 19. yüzyıllara kadar muvakkitlerin kendi imal ettiği gözlem ve hesap aletlerini kullanarak yaptıkları astronomi hesapları, vakit tayininin yegâne kaynağı olmuştur. Mekanik saatlerle birlikte vakit ölçümlerine bağımlılık azalmıştır. Bu süreçte mekanik saatlerin doğru zamanı gösterip göstermediğinin denetlenmesi, muvakkitlerin görevleri arasına girmiştir. Ayrıca muvakkitlerin namaz vakitleri için yaptığı hesaplamalar da sürmüştür. Zira mekanik saatler, zamanı doğru gösteriyorsa da namaz vakitleri için takvim oluşturma zorunluluğu devam etmiştir. Bu nedenle 18. yüzyıldan itibaren Osmanlılarda muvakkithaneler daha önce olmadığı kadar popüler hâle gelmiştir ve bu yüzyıllarda hemen her semte birden fazla muvakkithane yapılmıştır.

Büyük Ayasofya Camii müştemilatında daha önce bir muvakkithane olup olmadığı bilinmemektedir. Medreselere nazaran muvakkithanelerin ve buralarda çalışan muvakkitlerin kayıtlarının daha nadir olması araştırmayı güçleştirir. Ayasofya’da inşa edilen ve günümüze ulaşan muvakkithanenin, Sultan Abdülmecid zamanında Ayasofya’da Fossati Kardeşler tarafından 1846-49 yılları arasında gerçekleştirilen geniş çaplı tamir sonrasında inşa edildiği bilinir. Nitekim 1853 tarihli bir vesikada muvakkithanenin yapımına Mısırlı Yânî Kahyâ’nın nezaret ettiği bildirilmiştir.

Muvakkithanenin bir cephesi meydana bakar. Kare biçimindeki kâgir yapının girişi, camiye bakan yüzündedir. Kapının olduğu cephe penceresiz ve sade olsa da diğer üç cephede üçer adet parmaklıklı ve dekoratif pencere bulunur. Bina içinde ortada daire biçiminde dizilmiş sekiz adet sütun yer alır. Kayıtların bildirdiğine göre, iç yapının tam ortasında mermer ayak üzerinde kalın ve yekpare mermerden yuvarlak bir masa bulunurdu. Maalesef caminin müzelik sürecinde muvakkithanenin müze ofisi olarak kullanıldığı ve yapıya mimariyi bozan bölümler eklendiği görülmüştür.

Muvakkithane envanteri bilinmese de hemen bütün muvakkithanelerde demirbaş olarak bulunan usturlap, rubu tahtası, pergeller ve cetveller gibi gözlem, hesap ve çizim aletlerinin bulunduğunu var saymak yanlış olmayacaktır. Ayrıca günümüzde cami içinde yer alan Londra yapımı ihtişamlı aynalı ve çerçeveli iki saatin eskiden muvakkithanede bulunduğu bildirilmiştir. Süheyl Ünver, Sultan Abdülmecid’in burada iftar yaptığını da kaydeder. İstanbul muvakkithanelerinde âdet olduğu üzere burada da Ramazan imsakiyesinin dış duvara asıldığı ve civarda yaşayan ve çalışan insanların iftar ve sahur planlarını bu imsakiyelere göre yaptığı bilinir.

Ayasofya güneş saatleri ve muvakkithanesi, İslam medeniyetinde özgün biçimde ortaya çıkan ve ibadetlerin hassas biçimde yerine getirilebilmesini hedefleyen mîkât ilmi geleneğinin Osmanlılar tarafından nasıl benimsendiğini ve Osmanlı günlük hayatının ortasına nasıl yerleştirdiklerini ve bilimsel bilginin toplumla nasıl paylaşıldığını gösteren çok önemli örnekler olarak görülmesi gereken unsurlardır. Günümüzde bu tarihi yapı ziyaret edildiğinde, bir insanın muvakkithane duvarındaki imsakiyeden iftar saatini okuyup sonra güneş saatine bakarak kaç saat daha oruçlu olacağını düşündüğünü hayal etmek hiç de zor olmasa gerek.

Kaynaklar:

Mustafa Kaçar, Atilla Bir, Burak Barutçu, “Ayasofya Yatay Güneş Saati”, Ayasofya Dergisi

Mustafa Kaçar, Atilla Bir, “Ayasofya Düşey Saati”,  Ayasofya Dergisi

  1. Süheyl Ünver, “Osmanlı Türkleri İlmi Tarihinde Muvakkithaneler”, Atatürk Konferansları V: 1971- 1972, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1975, s.217-257.

Semavi Eyice, “Ayasofya Muvakkithânesi”, TDV İslâm Ansiklopedisi, cilt:4, İstanbul 1991, s. 215-216.

 

Start typing and press Enter to search