Ticaret İmalat ve Turizm Merkezi olarak Kapalıçarşı
Ticaret, İmalat ve Turizm Merkezi olarak
KAPALIÇARŞI
- Prof. Dr. Celali Yılmaz
Kapalıçarşı, İstanbul’un fethinden itibaren yaklaşık 600 yıldır önemli bir üretim ve ticaret merkezi olarak varlığını sürdürmektedir. Kurucusu Fatih Sultan Mehmed, kuruluş yılı da eski bedestenin inşa tarihi olan 1460 kabul edilir. Ancak çarşı baştan sona tek seferde inşa edilmemiş, Bizans döneminden kalan 48 mx36 m boyutlarındaki iç bedestenin etrafından başlayarak değişik padişahlar döneminde yapılan inşaatlarla yaklaşık 250 yıl boyunca genişletilerek bugüne gelmiştir. Mimarisiyle dev bir labirenti andıran Kapalıçarşı günümüzde, 42 bin m2’lik alanda 2486 dükkân, 62 sokak, 2 bedesten, 18 han, 22 kapı, 1 cami, 4 mescit, 1’er polis ve zabıta noktasından oluşmakta, burada yaklaşık 30 bin kişi çalışmaktadır.
Geçmişine bakarak değişik dönemlerde tevsi inşaatlarıyla büyüyen, yangın ve depremlerle küçülen Kapalıçarşı’nın boyutları hakkında kesin ifadelerle konuşmak pek mümkün değildir. Hicri 1304 (1886-1887) tarihli bir belgeye göre Kapalıçarşı’da 2 bedesten, 4.399 dükkân, 2.195 oda ve hücre, 1 hamam, 497 dolap, 12 hazine odası, 1 cami, 10 mescit, 2 şadırvan, bir sebil, 16 çeşme, 8 tulumbalı kuyu, 1 türbe, 73 revak, 24 han ve 1 mektep bulunmaktaydı. Sadece birkaç yıl sonra, kubbelerin dahi yıkıldığı 1894 depreminde yapı tamamen değişikliğe uğradı. Depremden sonra tamirat için beş yıl kapalı kalan çarşının esnafıysa şehrin değişik yerlerine dağılmıştı.
Tarihçi Paul Magdalino’ya göre; Kapalıçarşı bölgesinin Haliç boyunca Sirkeci, Eminönü, Tahtakale semtlerinin ticari önemi erken Bizans dönemine kadar uzanır. Galata’nın önemi ise Bizans’ın 1261’de Pera’yı Cenevizlilere vermesinden sonra artar. İstanbul’da 17. yüzyıl sonuna kadar etkinliğini sürdüren Kapalıçarşı-Haliç limanı-Galata kulesi aksının güney ucunu Kapalıçarşı oluşturur. Haliç limanı çevresi gümrük ve toptan ticaretin yapıldığı kapanların bulunduğu bölgedir. Haliç kıyılarından Kapalıçarşı’ya doğru çıkıldıkça yükte hafif, pahada ağır malların ticareti başlar. Tahtakale ve Mahmutpaşa hanlarından sonra aksın güney ucu olan Kapalıçarşı, en değerli ürünlerin bulunduğu yerdir.
İlk inşa edilen Bedesten, “Cevahir” adıyla da bilinir ve Kapalıçarşı’nın çekirdeğidir. Erken dönemde Cevahir bedesteninin ekonomik dört temel işlevi vardı: hem depo ve perakende satış yapılan bir çarşı, hem de kervan hazırlıklarının yapıldığı yer olması bakımından uluslararası ticaret işlemlerinin sürdürüldüğü bir lojistik üs, esnaf loncalarının yönetimlerinin bulunduğu idari bir merkez ve nihayet tüccarın değerli mal-evrakının saklandığı bir banka.
Eski Bedesten içinde ilk dönemde 124 sabit dükkân, dışında ise 72 dükkân olduğu tespit edilmiştir. Bu dükkân sayıları 1520’lere gelindiğinde bedesten içinde 126, dışında ise 782’dir. Burası artan ticari faaliyetler karşısında yetersiz kalınca, 1520’de yanına Sandal Bedesteni inşa edilir.
Erken dönemde bütün dükkânlar genişliği aynı olacak şekilde inşa edilmişti. Her sokakta ayrı ürünün ustaları loncalar hâlinde bulunurdu. Sefere gidenler, vezirler ve varlıklı âyân mallarını Kapalıçarşı esnafına emanet ederlerdi. Evliya Çelebi, Kapalıçarşı’nın altında yüzlerce demir kapılı mahzen olduğundan bahseder. Evliya Çelebi’nin “demir kapılı mahzen” dediği çelik kasalar, Kapalıçarşı’nın iç kaleleri olarak da adlandırılan Cevahir ve Sandal bedestenlerindeydi. O güvenli kasalarda esnafa ait para ve mücevherler, loncalara ait kayıt ve sicil belgeleri de saklanmıştır.
Şehrin başka yerlerinde hatta diğer şehirlerde imal edilen ürünler Kapalıçarşı mağazalarında satılır. Örneğin 19. yüzyılda, Feshane’de üretilen feslerin, Bakırköy fabrikasında üretilen pamuklu dokumaların ve Hereke’de üretilen halıların satışı için Kapalıçarşı’da mağazalar açılmıştır. Memleketin en usta zanaatkârları Kapalıçarşı’da yetişir, bazen yetenekli yabancı ustalar da buraya gelir. Çünkü Büyük Pazar (Çârşû-yı Kebîr) da denilen Kapalıçarşı’da her şey değerini bir şekilde bulur. Bu nedenle Kapalıçarşı için yapılan “ilk AVM” yakıştırması yersiz değildir.
Günümüzde kuyumculuk ve değerli taş işçiliği gibi, yükte hafif pahada ağır bazı ürünlerin işlendiği atölyeler az sayıda devam etse de, geçmişte burada mesleklere ayrılan bölgelerde yer alan hemen her sokakta atölyeler olurdu ve bunların üretimleri sıkıca denetlenirdi. Her türlü değerli kumaş, mücevher, silah ve eşya, konusunda nesiller boyu uzmanlaşmış aileler tarafından, kaliteden ödün vermeksizin üretilir ve satışa sunulurdu.
Burası üretim ve ticari faaliyetlerini yüzyıllar boyunca kesintisiz sürdürmekle birlikte, üst düzey ticari ahlak ve adabın öğrenilerek tesis edildiği, nesilden nesile aktarıldığı bir yerdi. Geçmişte, satıcılar arasında rekabet kesinlikle yasaktı. Hatta bir usta, tezgâhını dükkânın önüne çıkarıp kalabalığa göstererek ürün işleyemezdi. Ürünlere devletin belirlediğinden yüksek fiyat konulamazdı. Satıcının ürününü aşırı övmesi gibi, alıcının fiyat düşürme ümidiyle ürünü kötülemesi de ayıptı. Karşılıklı nezaket ve güven, esnafın da müşterinin de ortak paydasıydı. Bu sebeple, en ufak ticari işlemlerin bile yazılı sözleşmelerle garanti altına alınmaya çalışıldığı modern ticaret hukukunun karmaşık formaliteleri burada çoğu zaman işlemez. Ağızdan çıkan söz senet sayılır. Servet büyüklüğündeki alım satımlar sadece bir sözle güven içinde yapılabilir.
Değişim olgusu, her şeyde olduğu gibi, Kapalıçarşı üzerinde de etkili oldu. Yakın aralıklarla yaşanan büyük depremler ve yangınlar çarşıyı güçten düşürdü, çarşı her seferinde yeniden ihya edilse de, mimarisi, buna bağlı olarak içindeki bazı dükkânların faaliyet alanları değişti. Afetlerden sonra geçici olarak başka yerlere giden bazı esnaf geri dönmeyince, çarşının ticaretteki hâkim konumu iyice zayıfladı.
Çarşının geçirdiği yapısal değişimin önemli bir ayağını sanayi devrimini takip eden süreç oluşturur. Öncesinde genellikle Doğu’dan deve kervanlarıyla taşınan ürünlerin İstanbul’daki son durağı Kapalıçarşı’ydı. Sanayi devriminden sonra Avrupa fabrikalarında üretilip deniz yoluyla gelen ucuz ürünlerin varış noktası Galata Limanı ve Pera oldu. Avrupa’dan ithal edilen lüks tüketim mallarını satan dükkân, mağaza, bar, lokanta ve tiyatro gibi yeni ticari ve kültürel mekânlar bu bölgeyi çekim merkezine dönüştürmüştü. “Batılılar gibi tüketerek medenileşme” modasının başladığı bu dönemde hâli vakti yerinde olanlar alışverişlerini Beyoğlu’nda yapmaya başladılar, zira “Kapalıçarşı’ya gittim” demek yerine “Pera’ya çıktım” demek daha havalıydı. Kapalıçarşı’nın itibarı Batılılaşmayla birlikte epey zedelendi. Bunun yanı sıra, Avrupa fabrikalarından gelen ucuz ürünler karşısında rekabet edemeyen iş kollarında üretim azalmış, ekonomik faaliyet ticaretle sınırlanmıştı. Kapalıçarşı artık bir üretim merkezi değildi.
Kapalıçarşı, Osmanlı döneminde olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de deprem ve yangınlardan büyük zarar gördü. Örneğin, çarşının döşemeciler ve yorgancılar kısmında çıkan ve çarşı dışına da taşan 1943 yangınından sonra, 26 Kasım 1954’de daha büyük bir yangın felaketine uğradı. 34 sokak ve 1.506 dükkân tamamen yanarken, 10 bin esnaf ve 100 bin çalışan işsiz kaldı. Cumhuriyet İstanbul’unun gördüğü en büyük felaketlerden olan bu yangın, dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın ifadesiyle, “Şehre sadece iktisadi açıdan değil, tarihî, turistik, kültürel ve sosyal açılardan da büyük bir darbe” vurmuştu. Ardından çarşıda ticari hayat tamamen bitti. Çökme tehlikesine karşı Kapalıçarşı’ya kimse sokulmadı. Tamirat süreci beş yıldan fazla sürdü.
Kapalıçarşı’nın atıl kaldığı dönemde çarşı esnafı ve işçiler için şehrin değişik yerlerinde barakalar inşa edildi. Bazıları cami avlularına, örneğin mobilyacılar Şehzade Camii avlusuna taşındı. Ancak kuyumcu ve sarrafların barakalara taşınması mümkün değildi. O sırada banka genel müdürlüğü olmak üzere henüz inşa edilmiş olan Sirkeci’deki Doğubank binası Kapalıçarşı kuyumcu ve sarraflarına tahsis edildi. Doğubank, Kapalıçarşı’daki ticari faaliyetlerin kesintiye uğramasını engellemiş, bu yolla finans piyasasında da belli bir popülerlik kazanmıştı, ancak 6 kat ve 382 dükkândan ibaret bir iş hanıydı, Kapalıçarşı’nın yerini doldurması mümkün değildi.
Kapalıçarşı’nın bugünkü yapısı, 1970’lerin başından itibaren dünyada “modern finans çağı”nın başlaması ve turizm sektörünün gelişmesiyle şekillenmiştir. Kimileri tarafından “finansal terör çağı” olarak da adlandırılan modern finans çağının başlangıcı sayılan olay, 1944’ten itibaren uluslararası para sistemini düzenlemiş olan Bretton Woods Anlaşması’nın, 15 Ağustos 1971’de ABD tarafından tek taraflı feshidir. O tarihe kadar 35 dolar karşılığı bir ons altın teslim etmeyi taahhüt eden ABD, “Bundan sonra 35 dolara bir ons altın vermeyeceğini” ilan edince, altın fiyatları bütün dünyada hızla yükselişe geçti, kâğıt paraların değerleri anlık dalgalanmalara maruz kaldı. Modern finansın nimeti sayılan finansal korunma (hedging) işlemlerine ihtiyaç arttı.
Geleneksel para birimi olan altın ve gümüşün Batı’da finans sektöründe yükselişe geçmesiyle birlikte, Kapalıçarşı 1970’lerden itibaren, hem dış ticaret nedeniyle yabancı kâğıt paraların alım satımının yapıldığı hem de altın ve gümüşün işlendiği, ticaretinin yapıldığı yer olarak popülerlik kazandı. Altın ve gümüş külçeler hâlinde veya işlenmiş olarak Kapalıçarşı’dan uygun fiyatlarda temin edilebiliyordu. Çarşının turistik niteliğinin artması da bu dönemde oldu.
Kapalıçarşı her zaman önemli bir finans merkeziydi, onun bu özelliği 1970’lere kadar, reel ticaretin gerektirdiği zorunlu ve yardımcı bir fonksiyondan ibaretti. Osmanlı zamanında Kapalıçarşı’nın muteber sarraf esnafı, bir nevi banka işlevi görürdü, ancak bu fonksiyon diğer üretim ve ticari faaliyetleri dışlayıcı boyutta değildi. Bu dışlayıcılık ve ağırlığın tamamen finansal işlemler ile turistik faaliyetlere kayması, 1970’lerden sonra oldu. Kendi isimlerini taşıyan sokaklarda tek tük faaliyet gösteren iş kolları da yerlerini kuyumcu, dövizci ve turistik işletmelere terk etmek zorunda kaldı. Kapalıçarşı’nın 1980’ler ve 1990’larda finansal fonksiyonu had safhaya ulaştı, ülkede döviz kurları burada belirleniyordu. İthalatçılar, hatta bazen bankalar döviz ihtiyaçlarını Kapalıçarşı’dan temin ediyorlardı.
Kapalıçarşı’da yüklü miktarlarda spot döviz ve altın işlemlerinin gerçekleştirildiği dar sokaklar “Ayaklı Borsa” olarak adlandırılır. Altıncılar Sokak’ta döviz işlemleri, bir üstündeki Varakçı Sokak’ta ise yüklü miktarlarda altın alışverişi yapılır. Ayaklı borsada milyonlar, milyarlar seviyesinde döviz ticareti sadece “aldım” ve “sattım” denilerek ayaküstü sonuçlandırılır. Bazı dönemlerde buradaki işlemlerin döviz kurlarının artmasına neden olduğu düşüncesiyle polis eliyle borsaya müdahale edilmiştir.
Resmî kur ile piyasa kurunun farklılaştığı, döviz ticaretinin kriminal bir eylem olarak algılandığı dönemlerin de etkisiyle, Kapalıçarşı esnafı kendine özgü bir jargon oluşturur. Ayaklı borsa esnafı arasında; “Has”: altın, “Tam”: ABD doları, “Çeyrek”: Alman Markı, “Kraliçe”: İngiliz Sterlini, “Gül”: Hollanda Florini, “Makarna”: İtalyan Lireti, “Çikolata”: İsviçre Frangı “Pejo” (Peugeot): Fransız Frangı, “Şilte”: Avusturya Şilini, “Hacı”: Suudi Arabistan Riyali, “Yumoş”: Euro, “Çuval”: Türk lirası demektir. Bu piyasada sayılar üç sıfır atılarak ifade edilir. “Elli tam”, ayaklı borsa lisanında, 50 bin ABD doları demektir. Ayaklı borsada herkes birbirini tanır, tanınmayan biri iyi fiyat önerse bile onunla iş yapılmaz.
Ayaklı borsanın Kapalıçarşı’ya hâkimiyeti 2000’li yıllara kadar devam eder, zirve nokta 2001 ekonomik krizinde görülür. Bu dönemde bazı bankalar kısa vadeli döviz ihtiyaçlarını Kapalıçarşı’daki ayaklı borsadan karşılamaya çalışmışlardır. Zaman içinde resmî kur-piyasa kuru farkı ve döviz alım satım yasağının ortadan kalkması, teknolojinin yardımıyla elektronik işlemlerin yaygınlaşması, Kapalıçarşı’nın fiziki harekete dayanan faaliyet modeline ihtiyacı azaltmıştır. Günümüzde kurları belirleme gücünü kaybetmiş olsa da Kapalıçarşı hâlâ altın ve döviz piyasasının kalbi olarak bilinir, röportajlar oradaki esnafla yapılır.
Kapalıçarşı, tüm geleneksel yapısına rağmen bazı teknolojik yeniliklerin ilk uygulandığı yerdir. İlk kablosuz telefonları ve ilk cep telefonlarını kullananlar, ayaklı borsa esnafıdır. Keza futures, opsiyon, forex gibi vadeli ve türev finansal işlemlerin Türkiye’de ilk gerçekleştirildiği yer de Kapalıçarşı’dır.
Günümüzde daha çok turistik niteliğiyle öne çıkan, kuyumculuk sektörüyle özdeşleşmiş görünen Kapalıçarşı “dünyanın en fazla ziyaret edilen turistik mekânı” unvanına sahiptir. Dünyada bazı günler yarım milyon kişi tarafından gezilen, yılda 91 milyon turistin ziyaret ettiği Kapalıçarşı’nın cirosunun %80’inin turistlerden geldiği ve bu oranın artmaya devam ettiği hesaplamaktadır. Geleneksel fonksiyonundan ve geleneksel hizmet çeşitliğinden uzaklaşsa da, kıymetli madenler ve turizm sektöründeki yeriyle ağırlığını hâlâ korumaktadır.
1-https://istanbultarihi.ist/21-osmanli-istanbulunda-kentsel-mekânin-degisim-sureci?q=kapal%C4%B1%C3%A7ar%C5%9F%C4%B1 Benzer bir sıralanmanın, aksın kuzey kısmını oluşturan Galata bölgesi için de geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Liman ve ona paralel Perşembe Pazarı’nda fiziki malların ticareti yapılırken, daha kuzeyde bulunan Voyvoda (Bankalar) Caddesi para ve finansal işlemlerin kümelendiği bölgedir.