Fatih Döneminde İstanbul’a Gelen Alimler: Ali Kuşçu Örneği

 Fatih Döneminde İstanbul’a Gelen Alimler: Ali Kuşçu Örneği

Dr. Hasan UMUT

İslam Bilim Tarihi Uzmanı

İstanbul’un fethinin dünya tarihi açısından oldukça önemli bir hadise olduğu konusunda herhalde pek az kişinin itirazı vardır. Yüzyıllar boyunca Doğu Akdeniz’de hüküm sürmüş olan Konstantinopolis/İstanbul merkezli Bizans İmparatorluğu 1453 yılında tarih sahnesinden çekilirken, Osmanlı Devleti için yeni bir sayfa açılıyordu. İstanbul’u başkent yapmak bir ayrıcalık olduğu kadar büyük bir sorumluluktu. Fatih Sultan Mehmet (ö. 886/1481) tahtta bulunacağı otuz yıla yakın süre boyunca İstanbul’u mamur bir Osmanlı şehri yapmak için uğraştı. Sultanın ve etrafındaki yönetici kesimin gayretleri; şehrin siyasi, ekonomik, demografik, mimari ve kültürel dokusunu dönüştürecek bir dizi uygulamaya dönüştü. Kolay olmayan bu sürecin sancılı pek çok evresi oldu. Öyle ki, İstanbul’un bir Osmanlı şehri karakteri kazanması Fatih’ten sonraki birkaç sultanın dönemini de kapsayan bir sürecin sonunda gerçekleşecekti.

Fatih’in attığı adımların içerisinde İstanbul’u İslam ilim ve düşünce dünyasının önemli merkezlerinden birisi yapmak da vardı. Sahn-ı Seman Medreselerinin inşa edilmesi bu sürecin mimari, kurumsal ve eğitimle ilgili tarafını gösteren unsurların başında geliyordu. Fakat bilgi ve düşüncenin bir toplumda yeşermesi  âlimleri bünyesinde barındırmasına, onların öğrenci yetiştirmesine, eserler yazmasına ve orayı farklı bilgi ağlarının içerisine dâhil edebilmesine bağlıydı. Bunun farkında olan genç sultan, hem Osmanlı ulemasının yetişmesi ve İstanbul’da kök salmaları için adımlar attı, hem de İslam coğrafyasının başlıca ilim merkezlerinden seçkin  âlimleri yeni başkentine davet etti. İstanbul’a geçici ya da kalıcı olarak gelen âlimlerinden biri olan Ali Kuşçu’nun (ö. 879/1474)  hikâyesine kısaca değinmek suretiyle İstanbul ile İslam coğrafyasının diğer ilim merkezleri arasında gerçekleşen ulema ve bilgi sirkülasyonuna işaret etmek istiyorum.

On beşinci yüzyıl ilimler tarihinin küresel ölçekte en önemli hadiselerinden birisi, Timur Devleti’nin Mâverâünnehir  yöneticisi olan Uluğ Bey’in (ö. 853/1449) öncülüğünde Semerkant’ta bir rasathane ile medresenin kurulmasıdır. Belirli açılardan birbirlerini besleyecek şekilde organize edilmiş olan bu iki kurum, döneminin pek çok saygın  âliminin bulunduğu ya da yetiştiği yerler arasındadır. Matematik bilimlerinde ilerlemek için memleketi Bursa’dan Semerkant’a gitmiş olan Kadızâde-i Rûmî (ö. 844/1440’tan sonra) ve döneminin en önemli matematikçilerinden kabul edilen Cemşîd Kâşî (ö. 832/1429), Uluğ Bey’in öncülüğünde matematik bilimler eğitiminin gelişmesi konusunda öncü isimlerden olmuşlardır. Bu iki kurumda yetişmiş ve sonrasında onlara katkıda bulunmuş Ali Kuşçu’yu ise fetih sonrası İstanbul’da oluşan ilim çevresi açısından sahip olduğu öneme binaen özellikle belirtmek isterim. Uluğ Bey’in himayesinde dönemin ilimlerini öğrenen, sonrasında öğreten, Semerkant Rasathanesi’nde gerçekleştirilen gözlem faaliyetlerine katkıda bulunan Ali Kuşçu, bilhassa matematik, teorik ve gözlemsel astronomi ve de kelâm alanlarında temayüz etmişti. Son birkaç senesini saymazsak ömrünü Timur topraklarında geçirdi. Fakat o birkaç senenin hikâyesi İstanbul’un bir İslam ilim merkezine dönüşme serencamının içerisine  dâhil olacaktı.

Ali Kuşçu gibi dönemin en önemli  âlimlerinden birisinin İstanbul’a gelmesi ve farklı disiplinlerde öğrenci yetiştirmeye başlaması, yeni başkentin ilmi ortamını besleyen unsurlardandır. Ayrıca o, hem kendi eserlerinin hem de Timur’un ilim çevrelerinde okutulan diğer önemli çalışmaların Osmanlı ilim dünyasında daha fazla yer bulmasına katkıda bulunmuştur. Ali Kuşçu’nun bir Osmanlı  âlimine dönüşme hikâyesi biricik olmayıp benzerlerini başka  âlimler için de zikredebiliriz. Fakat Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelişinin belirgin bir şekilde gösterdiği hususlardan birini ifade etmem gerekirse, o da on beşinci yüzyılın son çeyreğinde İstanbul ilim çevresinde matematik ve akli ilimlere gösterilmiş olan özel ilgidir. Bunda dönemin sultanlarının ve diğer yönetici elitinin teşvik edici rolü olduğunu bilmekteyiz. Örnek vermek gerekirse, Ali Kuşçu matematik alanında yazdığı El-Muhammediyye ile astronomi alanında telif ettiği El-Fethiyye’yi,  akli ilimlere özel ilgisinin olduğunu bildiğimiz Fatih’e sunmuştur. Ali Kuşçu’nun İstanbul’a gelişinin Osmanlı âlimlerine de etki ettiğini ifade edebiliriz. Ali Kuşçu’dan matematik ilimleri okumaya Fatih’in Osmanlı  âlimlerini teşvik etmesini, yine sultanın huzurunda Ali Kuşçu ile âlimler arasında ilmi münazaraların gerçekleşmiş olmasını da bu bağlamda değerlendirebiliriz.

Ali Kuşçu’nun ailesinin ve öğrencilerinin Osmanlı ilmiyesinde ve bürokrasisinde sahip oldukları etki hakkında bazı anekdotlar dikkat çekicidir. Örneğin torunu Mirim Çelebi (ö. 931/1525), döneminin en önemli âlimlerinden olup Anadolu Kazaskerliği gibi üst bir görevde de bulunmuştur. Osmanlı’nın en etkili şeyhülislamlarından olan Ebussuûd Efendi’nin (ö. 982/1574) de Ali Kuşçu’ya dayanan bir aile mensubiyeti vardır. Bu tarz detayların daha fazlasını öğrenebilmemiz için Ali Kuşçu çalışmalarının artmasına ihtiyaç duymaktayız. En az bunun kadar önemli olan bir diğer nokta da, İstanbul’un fethini yeni bir ilim merkezinin oluşma sürecinin başlangıcı kabul edip dinamiklerini irdelemek olsa gerek.

Galeri

Start typing and press Enter to search