Fetih ve Fatih
Necdet Sakaoğlu
Öykü veya tarih diyelim, Osmanlı Beyliği’nin kuruluş dönemi serüvenlerinin en yakın tanıkları Bizans İstanbul’u ve o zamanki Rum yazarlar, tarihçiler, yolcular ve tacirler olmuştu. Bunlardan ilk akla gelen tarihçi, son imparator Konstantinos’un başmabeyincisi Dukas’tır. Bunun çağdaşı tarihçi Kritovulos ise II. Mehmed’in maiyetinde danışman idi. Üçüncü sırada kuşatmanın görgü tanığı, imparatorun sadık adamlarından Yeorgos Françis anılmalıdır. Fatih’in maiyetinde bir bürokratı olan Tursun Bey de tanık bir yazardır. Bu dört tarihçinin yazdıkları eserlerden ayrıca geçen yüzyıllarda ve zamanımızda yazılmış Fatih ve Fetih konulu Türkçe ve yabancı dillerde onlarca eser ve makale vardır. “Olmaz”ı başararak İstanbul’u fetheden, II. Murad oğlu II. Mehmed İstanbul’u Türklere açtığı için Fâtih” sanıyla anılagelmiştir.
İstanbul’u almayı aklına koymuş II. Mehmed’in İstanbul kuşatması Ortaçağ kalelerine karşı girişilen kuşatmalardan farklıydı. Çünkü İstanbul’un dünya coğrafyasında tekilliği, kuşatmanın sonucunu belirlemede etken, girişimcisi II. Mehmed, mucidi Macar Urban olan toptu. Ejder denen bu silah, kale kuşatmalarında ve meydan muharebelerinde o güne kadar kullanılan toplarla oranlanamayacak kadar büyük ve güçlüydü. Barut enerjisiyle 12 kantar (550 kg) ağırlığındaki bir gülleyi 1 mil (1,61 km) uzaktaki hedefi tahrip edecek güçte fırlatıyordu. Ama soğuması ve yeni gülle yerleştirilmesi zaman aldığından 8 saatte bir ateşleniyor, yani günde üç gülle atıyordu. İstanbul’un bu son kuşatmasında II. Mehmed 250 bin kişilik ordunun şahı, Ejder de küçük boy öteki topların şahı idi! Kostantiniye surlarında ne boyutta gedikler açılabileceği, Edirne’deki denemelerde saptanmıştı. Hisar-peçeli ve hendekli Karasurları’nın nasıl yıkılabileceği konusunu padişah ve mühendis askerleri, kuşatma öncesinde iki yıl çalışmışlardı. Yukarıda değinilen öyküsel gelişmeler teknik konuları güçlendiren manevi lejantlardı kuşkusuz. II. Mehmed’i ve ileri görüşlü genç kadrosunu, Theodosios II’nin (408-450) görkemli surlarının karşısına “Ya ben, ya Kostantiniyye!” diye diken güç içseldi, inançtı.
İstanbul kuşatmasındaki manevi etkenler önemsenmekle birlikte kuşatma planı, savaş stratejisi ve teknolojisine göre, 1000 yıllık yorgun surları silkeleyecek askeri mühendislik çalışıldı. Amaçsa giderek yoksullaşan ve harabeye yüz tutan kenti bayındırlığa kavuşturup Mahrusa-i Kostantiniye yapmaktı.
- Mehmed’i, Theodosios II.nin (408-450)‘un korkutucu surları karşısında mutlak başarıya azmettiren gerçekse temsil ettiği Osmanoğulları bireyleri arasında şahsiyeti, yetişmesi yanında, kültür donanımından şairliğe, yönetim ilkelerinden adalete kadar tekilliği- benzersizliği idi.
Fetihten önceki son kuşatmayı, Osmanoğulları, her nazik anda çelme takmayı iş edinen imparator Manuel II’ye (1391-1425) karşı II.Murad, Düzmece Mustafa’yı bertaraf edip Çandarlı İbrahim Paşa’yı vezir yaptıktan sonra gerçekleştirmişti. 1422 Haziran- Eylül arasındaki İstanbul kuşatması bir abluka olup amaç İstanbul’da darlık ve korku yaşatmaktı. Bu ablukaya manevi gücüne inanılan, -Yıldırım’ın damadı- Emir Sultan da 500 dervişiyle katılmıştı.
Bizans devletinin İstanbul dışındaki topraklarını çatışmalara girmeden anlaşmalarla Osmanoğullarına bırakması da ilginçtir. Bunun nedeni, surlarla ve denizle çevrili İstanbul’u, hatta karşı yakadaki Galata surlarını tehdit edecek ateşli silah gücüne ve donanmaya sahip olmamasıydı. Din-kilise, hanedan; kral, dük, prens, kentli, köylü sorunları; çatışma baskın ve salgınlarla boğuşan Ortaçağ Avrupası’ndan da -o dönemin yol koşulları, ulaşım ve haberleşme güçlükleri dikkate alındığında- İstanbul’a dönük bir eylem beklenemezdi.
İkinci kez 1451’de tahta oturan donanımlı genç hükümdar II. Mehmed’in, ertesi yıl, İstanbul’u Karadeniz ve Tuna yoluyla Avrupa’ya bağlayan Boğaz’da, İstanbul’dan hayli uzak bir noktada, Anadolu yakasındaki Güzelce Hisar’ın karşısına 4,5 ayda görkemli bir hisar yaptırmasının hikmeti, bu yeni kalenin barbakanlarından atılan toplarla bir geminin batırılmasıyla anlaşıldı: İstanbul’a erzak ve savunma gücü gönderilmesi önlenecekti. Bu, kuşatma yakın demekti!
1453 Nisan-Mayıs ayları boyunca süren İstanbul Kuşatması, Avrupa coğrafyasının surlarla güvene alınmış en büyük payitahtına karşı kuşatmaların, en kapsamlı, planlı ve hazırlıklı, fetihle noktalanan sonuncusudur.
- Mehmed’in 1453 29 Mayısında İstanbul’un düştüğü sırada kente giren yeniçerileriyle ölümüne savaşan son savunmacılar arasında nefer giysili imparator Dragozes de vardı, öldürüldü. Fatihin şanına ona bir anıt mezar yaptırmak yaraşırdı. Ayvansarayda (?) Arap şehitler denen toplu gömüttekiler belki Dragozes ve son savunmacılardır. Son savunmacılar arasında kente giren Yeniçerilerle boğaz boğaza savaşırken öldürüldüğü haberleri Avrupa kamu oyunda savunma için İstanbul’a gelen Frenk gemilerinin Venedik’e, Cenova’ya varmasından, yani en erken 1453 Haziran ayı ortalarında Katolik dünyasında heyecan uyandırmış olmalıdır. Diğer yandan, yine denebilir ki Anadolu’nun batısında kurularak Balkanlarda da dal budak salan ve İstanbul’u alıp Bizans’a son veren Türk egemenliği bundan sonra Avrupa’da, kurucusu Osman’ın adından dolayı Ottoman Empir, II. Mehmed de “Büyük Türk”, İslam dünyasında da “Fâtih-i Kostantiniye” diye ünlenmiştir.
Eski dünyada “bir el ayası” denebilir çapta bir beyliğin tahtına yeni oturmuş genç bir hükümdarın başardığı İstanbul’un fethi, Avrupa’da siyasal, askeri ve dinsel bir deprem yaşatmış olmalıdır. Endülüs’teki İslam uygarlığına son verilişi için Hıristiyanlığın intikamı denebilir.
Fethin ilk gecesinde neler yaşandı? Fatih’in askerleri akşam surların dışındaki çadırlarına mı döndüler? Bu satırları okuyanlar kendi düşünme, hayal kurma yetileriyle sahneler kurabilirler. Osmanlı arşivlerinde fetih günlerinin betimlerini veren tek belge neden yoktur? Tarihçi Neşrî: “O savaşta öyle şeyler yaşandı ki kalemle hepsini yazmak olanaksız.” demiş. Khioslu Başpiskopus Leonard da kuşatmanın günlüğünü tutmuş. Hekim Nicola Barbaro, Floransalı tacir Giacomo Tetaldi, bizden de Tursun Bey, yine kuşatmayı yazmışlar. Tarihçi Kemal Paşa-zâde 7. Defter’ de İstanbul’u övmüş, kentte gündüzleri güneşin, geceleri ayın nöbet tuttuğunu yazmış. Dukas Bizans’ın yıkılışını anlatmış. Yine de Bizanslı Tarihçi Francis’in Şehir Düştü! Kitapçığı okunmalı; kimi sahneler verilmiş. Veya Bizans başkenti İstanbul’daki saray ve kilise arşivleri veya bunlardan bugüne ulaşan Türk ve Bizans belgelerine ne olmuştur – ki Bizans kroniklerine ilgi duyan ve çalışan tarihçimizin bir hanımefendi olması da ilginçtir.
****
[1] Dukas (Çev. VL.Mirmiroğlu) Bizans Tarihi, İstanbul 1956; Kritovulos (çev.Karolides ) Târih-i Sultan Mehmed-i Sâni, Tarih-i Osmanî Encümen-i Yayını , İstanbul, Bizanslı Tarihçi Françis’ten, İstanbul’un Fethi : Şehir Düştü (Eski Yunanca Aslından çev. Dr. Kriton Dinçmen, İstanbul 1993; Tursun Bey, Târîh-i Ebü’lFeth (hzl, Mertol Tulum), İstanbul, 1977;
[2] Fetih öncesi bir İstanbul efsanesi de bu hisarın yapılmasına ilişkin bir “sığır postu” masalıdır.
[3] Bkz: Prof. Dr Melek Delilbaşı, İki İmparatorluk Tek Coğrafya, İstanbul, 2013