ASIRLARI AŞAN BİR LEZZET MİRASI BOZA

BOOOOOOOOOOOOOOOOOOOZA!

Soğuk kış günlerinde sokaktan gelen bir ses!

Eskiden ellerinde güğümlerle gezen boza satıcıları mahalle aralarında dolaşarak nara atmaktaydı. Şimdilerde git gide azalan bu sesi duymasak da, tadı, lezzeti ve besin değeri bakımından geleneksel fermente içecekler arasında boza önemli bir yere sahip. Ayrıca bu benzersiz lezzet, değerbilirliği  sağlamak için koruma altına alınan ve Türkiye Ulusal Somut Olmayan Envanter Listesine giren miraslarımız arasında yer alıyor.

İçeceklerin mevsimle ilişkilendirilmesinde ezber bozan bir gelenek olan boza, soğuk havalarda soğuk içilen bir içecek olarak karşımıza çıkıyor. Boza kelimesi, Farsça “buze” (darı) kelimesinden geliyor. Yazılı kaynaklarda, kökeninin Anadolu ve Mezopotamya’da yaşamış topluluklara dayandığı belirtiliyor. 16. Yüzyıldan itibaren de Osmanlı Devleti ile birlikte dünyaya yayılıyor.

Fermente tahıl bazlı bir içecek olan bozanın yapımında darının yanı sıra mısır, pirinç, buğday gibi tahıllar da kullanılıyor. Tatlı- ekşi mayhoş bir tada ve açık sarı bir renge sahip olan ve doğal maddeler kullanılarak üretilen bozayı yapıldıktan sonra hızlı tüketmek gerekiyor.

Boza Kültürü

Eskisi kadar sokaklarımızdan bozacı sesi yükselmese de boza geleneği halen sürüyor. Uzun süredir marketlerde ambalajlı satılan boza, kış aylarında ilk akla gelen içecekler arasında yer alıyor.

Fatih’te boza içmeye gitmekse ayrı bir etkinliktir. Fevzipaşa Caddesinde karın, kışın güzelliği eşliğinde Vefa Bozacısına gidilir. Bozdoğan kemerlerinin arkasına saklanan mekânın önünde her yıl benzer kareler görülür. İçeri girerken üzerinden geçtiğimiz mermer, yıllardır süren geleneği bir kez daha bizlere hatırlatır.

Kalabalık hep vardır. Her grup kendi içinde organize olur. Yer tutmak için biri, bozaları almak için başka biri, sıcak leblebi almak için üçüncü kişi görevlendirilir. Şanslıysanız oturarak bozanızı içerken bozanın tarihi ve faydalarıyla ilgili asılı yazıları okuyup, Atatürk’ün buraya geldiği tarihin çerçevesini ve boza içtiği bardağı görebilirsiniz.

Oturma alanları küçük ve azdır. Bu nedenle sıkışık bir yerleşim planı hâkimdir. Ama sıkıntı vermez. Vefa Bozacısına giden hiçbir arkadaş grubundan “hiç rahat oturamadık” diye bir cümle duymazsınız. Oturamazsanız da sıkıntı olmaz. Kapının önünde herkes eldivenlerini çıkarıp atkılarını sıyırıp bozasını içmeyi başarabilir. Leblebisini bozanın içine tek tek atmayı sevenler, tarçın serpeyim derken üzerini tarçın içinde bırakanlar… Tüm bu bahsettiklerimi bardağın içine alternatif koyulan kaşıkla bozanızı yerken 15 dakika boyunca seyredebilirsiniz.

Ama bu tecrübenin samimiyetini o kadar çok seversiniz ki bir sonraki yıl kış geldiğinde aklınıza ilk gelen bu 15 dakikalık boza tecrübeniz olur.

Vefa Bozacısı, insanları 144 yıldır aynı adreste toplamayı başaran bir lezzet ve kültür mirasının en önemli temsilcilerindendir.

Pandemide Boza

Evliya Çelebi, seyahatnamesinde boza için “Bedene kuvvet veren, kan dolaşımını hızlandıran ve açlığı bastıran” bir içecek olarak bahsetmiştir. İnsan sağlığı açısından son derece yararlı bir besin olan bozanın İçinde çok sayıda vitamin vardır. Antimikrobiyal özelliğinden dolayı, bağışıklığımızı güçlendirmeye çalıştığımız bugünler için oldukça uygun bir içecek.

Tabi şimdilerde pandemiden dolayı Vefa Bozacısında içerde oturmak yasak. Mecburen dışarıda ayakta boza içiyorsunuz. Pandemiden önce de kapının önünde ayakta boza içmek bir adet olduğu için çok yadırgamıyorsunuz.

Bozanın içinde neler var?

-6 çay bardağı bulgur
-1 çay bardağı pirinç
-3 litre su
-1 çay kaşığı instant maya
-3 yemek kaşığı toz şeker
-2 çorba kaşığı tarçın
-1/2 çorba kaşığı vanilya

Start typing and press Enter to search