FETHİN SEMBOLÜ
Bünyamin Topçuoğlu / Ayasofya-i Kebîr Camii İmam ve Hatibi
لَتُفْتَحَنَّ القُسطَنْطِينِيَّةُ فلنعمَ الأميرُ أميرُها ولنعمَ الجيشُ ذلك الجيش
“Konstantiniyye (İstanbul) elbet bir gün fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir. ”
Resullah (s.a.v) övgüsüne mazhar olmuş bir şehir, bir komutan, bir ordu. Bu kutlu müjdenin muhatabı olan ve fetihle birlikte “Fatih” unvanını alan Fatih Sultan Mehmet Han, fetihten sonraki ilk cuma olan 1 Haziran 1453’te cuma namazını Ayasofya’da kıldı. Bu mübarek caminin kıyamete kadar müminlerin secde, dua ve niyazlarıyla ihya olması için vasiyette bulundu.
Ayasofya’ya verilen değer, Osmanlı döneminde de artarak devam etti. Osmanlı döneminde padişahlar Ayasofya’ya çok kıymet verdiler, “Fethin Sembolü” olan Ayasofya’nın korunup yaşatılması için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadılar. Çünkü biliyorlar ki camiler Yüce Allah’ın evleri, İslam’ın en belirgin sembolleridir. Bununla birlikte yüklendikleri eğitim fonksiyonuyla da yüzyıllardır Müslümanların dini, milli ve ahlaki eğitiminde çok önemli merkezler olmuşlardır. Ayasofya bu yönüyle de bünyesinde barındırdığı medreseleriyle, kütüphaneleriyle ilmin, eğitimin merkezi haline gelmiştir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (s.a.s.) bir hadisinde buyurduğu üzere, camiler Allah’ın en sevdiği mekânlardır. (Müslim, Salât, 53.) Böyle olunca bu mekânların inşasında, imarında ve her türlü hizmetinde bulunan Müslümanlar, Allah’ın (c.c.) rızasını kazanma yolunda ilerleme kaydetmiş olacaklardır. Nitekim ayet ve hadislerde, camilerle ilgilenen bu insanlara yönelik pek çok taltif ifadeleri görmekteyiz. Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, camileri imar edenlerin Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazını dosdoğru kılan, zekâtını veren, Allah’tan başka kimseden korkmayan kimseler olduğunu buyurmaktadır. (Tevbe, 9/18.)
Bu ayette geçen camilerin imarı ifadesi, âlimlerimiz tarafından maddi ve manevi imar olmak üzere iki türlü anlaşılmıştır. Buna göre maddi imar, caminin inşası ve yapımı ile ilgili bütün çalışmaları kapsar. Manevi imar ise camilerin asrısaadette olduğu gibi canlı ve sürekli dini faaliyetlerle aktif olarak kullanılmasını ifade eder. Bu bağlamda manevi imarın kapsamında Ayasofya’da Kur’an, tefsir, hadis, fıkıh, akaid, ilmihal, siyer dersleri ve sohbet halkaları gibi faaliyetler yapılmış, imarethanesiyle nice gönülleri ihya etmiştir.
Fiziksel yapısı bakımından ne kadar gösterişli olursa olsun cemaati az olan camiler tam olarak mamur olmuş sayılmazlar. Bu sebeple ayette geçen camilerin imarı ifadesinde, manevi imara daha güçlü bir vurgu olduğu kabul edilmiştir. Toplumumuzda da camileri imar etmek samimi bir kulluğun tezahürü olarak görülmüş ve camilerle ilgilenen kimseler, iyi Müslümanlar olarak telakki edilmiştir.
Her caminin bir ruhaniyeti vardır… Bu Ruhani esinti-Müslümanda bıraktığı güzel tesir, Allah’ın kuluna orada verdiği huzur ve manevi duygu coşkunluğunu kapsayan bu lütuflar- kelimelerle tam olarak anlatılamaz. Ayasofya-i Kebîr Camisi’ne ibadet veya ziyaret için gelenlerde gözlemlediğimiz bu tarif edilmez duygulara, rükûların, secdelerin, gözyaşlarının içtenliğine, aynı zamanda Ayasofya Camisi’nin duvarları, çinileri, eşsiz mihrabı, minberi ve kürsüsü şahit olur.
Yüzyıllardır yapılan tilavetlerin, duaların, zikirlerin maneviyatı bu mübarek camiinin duvarlarına sinmiştir. Bu maneviyat camiye giren kişiyi hemen etkisi altına alır, onu sarıp sarmalar. Böylece kişi camide kendini iyi ve güvende hisseder. Ayasofya Camisi’nden ayrılmak istemez. Hele ki bu camide vazifeli olarak bulunuyorsanız hiç ayrılmak istemezsiniz.
Rabbim bizleri Ayasofya-i Kebîr Camisi’ne kıyamete kadar hizmet edebilmeyi nasip eylesin.