MESLEKTE GEÇEN YARIM ASIR, GERİDE KALANLARA HÜZÜN VE HİÇ BİTMEYEN TÜRKAN SEVDASI İSTASYON BERBERİ CAVİT
MESLEKTE GEÇEN YARIM ASIR, GERİDE KALANLARA HÜZÜN VE
HİÇ BİTMEYEN TÜRKAN SEVDASI
İSTASYON BERBERİ CAVİT
- Emrah Altunkaya
O treni olmayan istasyonun yılmaz bekçisi, Türk sanat müziğini dillerinden düşürmeyenlerin temsilcisi, Türkan Şoray’ın en koyu hayranı. Beyaz önlüklü, hoş sohbetli biri. Yedikule’nin Cavit abisi. Cavit Durukan…
Mahallenin eski sakinleri birer birer yarımada dışındaki yeni, modern evlerine taşınırken 14 yaşında başladığı berberlik mesleğinde 60. yıla merdiven dayamış Cavit abi bütün bir Yedikule’nin derdini dinlediği 8 metrekarelik şirin dükkânında zamana ayak diriyor.
Burası yıllar içinde âdeta bir fotoğraf sergisine dönüşmüş… “Kimler geldi, kimler geçti” diyerek hüzünlendiği dükkânında şimdi Cavit Durukan’ı kendi ağzından dinleyelim.
Bize kendinizden bahseder misiniz? Cavit Durukan kimdir?
Henüz 3 yaşımdayken annem ve babamla Rumeli’den göçerek Çanakkale’nin Kumkale köyüne gelmişiz. Burada yaklaşık 22 yıl ikamet ettik. Köyümüzün halkı rençberlikle geçinir, çalışkan insanlardır. Köyümüz de güzelliğiyle muteber bir yerdir. Babam berberdi. Ben de 1961 yılında onun yanındayken berberliğe başladım. Yani babam aynı zamanda ustamdır. O yıl 14 yaşındaydım. Geçtiğimiz mayıs ayında meslekteki 60. yılımı doldurdum.
Yedikule hikayeniz nasıl başladı?
1971’de hem gezip görmek hem de çalışmak için İstanbul’a geldim. Yedikule’yi o zaman çok beğendim ve buraya yerleşmeye karar verdim. Büyüklerimiz eski İstanbul’u anlatırdı, hatta babam “Surların içi asıl İstanbul’dur” derdi hep. 1972’de 8m2’lik bu küçük dükkânı açtım. Burası benden önce üç berber değiştirmiş, ancak en uzun ömürlü ben oldum. Tam 49 yıldır bu dükkândayım ve mesleğime devam ediyorum.
Bu dükkânı tesadüf eseri buldum. Burası sürekli berber değiştirdiği için, dükkân sahibi de önceki berberden içeride kalan malzemeleri tahliye etmek için uğraşıyor, bir kamyonet arıyordu. Rahmetli babamla birlikle istişare ettik, istasyon karşısı sonuçta iş yapar dedik ve rahmet olsun babamın da yardımıyla dükkânı alıp faaliyete başladık. İlk müşterilerim doğal olarak istasyon çalışanları, yolcular ve mahalle sakinleriydi. Sonra hepsi daimî müşterilerim oldu. Uzun yıllar tıraş ettim, dertlerini dinledim. Ancak bugün maalesef neredeyse hepsi rahmetli oldu. Akşamları dükkânda müzik dinletisi yapardık. Türk sanat müziğine ilgim o yıllarda artmıştır.
Dükkânınızda “Kimler geldi, kimler geçti” köşesi var. Kimdir bu vesikalıkları olanlar?
Eskiden berberlerde bir âdet vardı. Gelen müşteriler, tezgâha vesikalık fotoğraflarını bırakırlardı, hatıra kalsın diye. Birçok müşterimin vesikalık resmi bulunur dükkânımda. Ben de onlardan bana kalan bu fotoğraflarla dükkânımda bir hatıra köşesi yaptım. Adına da “Kimler geldi, kimler geçti” dedim.
Bu resimlere baktığımda onlarla olan anılarım, yaşanmışlıklarım gelir aklıma. Dertlerini, neşelerini, hüzünlerini, heyecanlarını bana anlatırlardı. Tıpkı dün gibi hatırımda hepsi.
Hatta hiç unutmam, bir keresinde emniyetten polis arkadaşlar gelmişti. Bir fotoğraf gösterdiler, “Tanır mısınız?” diye sordular. Ben de onlara dükkândaki vesikalıkları gösterdim. “Eğer dükkânda da aynı vesikalıktan varsa tanırım, müşterimdir. Değilse tanımam.” demiştim. Onlar da çok gülmüş ve şaşırmışlardı.
İnsanlar gelip burada siyasetten spora birçok konuda konuşur, içini döker. Berber onlar için aileden biri gibidir. Bu nedenle berberler sevilen, dost olunan insanlardır. O yıllarda birçok Ermeni komşumuz vardı. Hepsi uzun yıllar benim müşterimdi. Kendi dnî bayramlarında bana hediyeler getirirlerdi. Hâlâ yurt dışında olanlarla arada bir muhabbet eder, hediyeleşiriz. Benim şu an burada 47 yıllık bir müşterim var.
Dükkânın her tarafında Türkan Şoray’ın boy boy resimleri var. Sıkı bir hayranısınız sanırım. Bu ilgi nereden geliyor?
Mesleğe başladığım ilk günlerden beridir Türkan Şoray hayranıyım. O dönem sakızlardan bütün artistlerin, oyuncuların, sanatçıların vesikalıkları çıkardı. Ben de dükkânın her yanını Türkan’ın resimleri ile süslerdim. Çok ayrı bir güzelliği var Türkan’ın…
1965 yılında kendisine bir mektup yolladım. Hayranı olduğumu yazmış ve ondan imzalı bir fotoğrafını istemiştim. Sağ olsun beni kırmayıp fotoğrafını yollamıştı. Çok cana yakın biridir Türkan.
Tam 30 sene sonra Türkan, Faruk Peker ile birlikte “Bir Aşk Uğruna” dizisini çekmeye Yedikule İstasyonu’na gelmişler. Faruk bey bir Türk subayını canlandırıyor, Türkan ise onun sevdiği kadını. Film icabı Yedikule’den savaşa uğurluyor sevdiğini. Bana hemen haber uçurdular, “Abi senin Türkan istasyona geldi. Film çekiyor.” diye. Bunu duyar duymaz çok heyecanlandım. Türkan’ın bana yolladığı fotoğrafla birlikte istasyona gittim, film çekimine…
İstasyon müdürü bilirdi Türkan’ın hayranı olduğumu. Beni gördü, gülümsedi. “Gel abi görüştüreyim seni.” dedi. Türkan’ın yanına kadar götürdü. Ben de Türkan’ın 30 sene önce bana yolladığı fotoğrafı kendisine gösterdim. “Türkan Hanım” dedim. “Ben yıllar yılı sizin hayranınızım. Hatta 30 sene önce bana mektupla bu fotoğrafınızı yollamıştınız. İmzası eskimek üzere. Rica etsem imzayı tazeleyebilir misiniz?”
Türkan ben daha sözümü bitirmeden gülmeye başladı. “Beyefendi” dedi. “Hiç orijinal imzayı bozmayalım.” Çok duygulandım göz göze geldiğimizde. “Ben size bir tane de renkli fotoğraf imzalayayım. Bu siyah beyaz olanla birlikte yan yana koyarsınız, hatıra olur.” dedi. “Türkan hanım” dedim. “Dükkânımda Türkan Şoray köşesi yaptım, 65’e yakın fotoğrafınız var, çoğu gazete kupürü olduğu için onları getiremedim.” dedim. Gülmeye devam etti Türkan… Bu onu yüz yüze ilk ve son görüşümdü.
50 seneyi aşkın bir Türkan sevgisi var içimde. Geçenlerde fotoğraf sanatçısı Gültekin Çizgen’i tıraş ederken ona söyledim. “Gültekin bey” dedim. “Artık bu hasretlik bitsin, Türkan ya da ben fani olup gitmeden önce onunla görüşmek istiyorum. Türkan’la yan yana bir fotoğrafımız olsun, kendisiyle iki tatlı söz ve muhabbet edeyim istiyorum.” dedim. Bu da bir hayal tabii. Ben geçenlerde ameliyat masasından kalktım. Ne olur ne olmaz, bugün varız yarın yokuz sonuçta. “Tamam” dedi, “Söz veriyorum. Sizi yan yana getireceğim. O zaman bu hasret bitecek.”
Eşiniz, Türkan Şoray’a olan bu hayranlığınızı kıskanmıyor mu?
Bu sorunuzla ilgili size çok komik bir anımı anlatayım: Küçük oğlumun nikâhına gideceğiz. Ben de o zaman Türkan’ın çok beğendiğim fotoğraflarından birisini aldım, hanımdan rica ettim. “Hanım yahu” dedim, “şu fotoğrafı alsan da, saçlarını Türkan’ın bu hâli gibi yapsan olur mu?” Sağ olsun kırmadı beni. Gitmiş bayan kuaförüne göstermiş fotoğrafı, aynısını yapmışlar. Sonra yolda bir kadına denk geldim. “Kim bu kadın yahu, ne kadar güzel, aynı Türkan’a benziyor” diye içimden geçirdim. Meğer bizim hanımmış. “Ah be adam tanıyamadın mı beni?” deyince yolun ortasında ikimizi de bir gülmektir aldı. Öyle bir anıydı işte. Sorunuza gelecek olursam. Bizim hanıma arkadaşları sormuş. “Eşiniz Türkan Şoray hayranı, hiç mi kıskanmıyorsunuz, adamın gecesi gündüzü Türkan’da Türkan.”
Eşim de “Hayır tabii. Ben hiçbir zaman bunu sorun yapmadım. Sonuçta Türkan hanımla yemeğe çıkmadı, sinemaya gitmedi, gezip dolaşmadı. O bir sanatçı, şöhreti olan bir insan, eşimin de bir sanatçının hayranı olması gayet doğal, neden kıskanayım ki?” diye cevap vermiş. Eşimle birlikte 2 çocuk yetiştirdik. 3 de torunumuz oldu. Bugün ailemle, çocuklarım ve torunlarımla çok mutluyum. Onlarla yaşamak, onlarla vakit geçirmek inanın bana, dünyanın en güzel şeyi diyebilirim.
Dükkâna gelenleri ne güzel, çiçeklerle karşılıyorsunuz…
Çocukluktan beri çiçeklere ilgim var. Çiçek beslemeyi çok severim. Çiçek dükkânımın olmazsa olmazıdır. Hediye çiçek istemem mesela. Hazır çiçek verirler almam. Bizzat emek sarf ederek o çiçeği kendim yetiştireceğim ki o benim için kıymetli olsun.
İş yoğunluğunuz nasıl?
40 küsur senelik müşterilerim hâlâ gelir, ama Yedikule’deki fabrika kapanınca müşterim azaldı. Eskiden günde 20’yi görürdüm bazen, ama şimdi bir müşteriyle dükkânı kapattığım oluyor.
Yaşınız 74, bu enerjinizi neye borçlusunuz?
Gençlerle sohbet etmek, çiçeklerle iç içe olmak ve olmazsa olmazım olan Türk sanat müziği… Bunların hepsi hayat enerjimi besliyor diyebilirim. Bu sayede mesleğimi sürdürebiliyorum. Aslında çoktandır emekliyim, ancak insanların gelip burayı görmesini de istiyorum. Âdeta mini bir müze burası. Çocuklarım hep “Baba artık bırak, dinlen.” deseler de ben burayı görmeden yapamam. Hatıralarım, yaşanmışlıklarım, anılarım, her şey bu dükkânda. Burada olmak huzur veriyor bana. Eğer bugün perdeleri çekip buralardan gitmiş olsaydım, sizlerle tanışamayacaktım mesela. O yüzden evlatlarıma vasiyetim, bu dükkânın benden sonra da içindeki hatıralarla beraber aynen kalması ve yaşatılması. “Bir zamanlar Cavit abi vardı burada, iyi insandı, muhabbeti hoştu.” desinler bana yeter. Gönüllerde hoş bir seda bırakabilirsem ne mutlu bana. Ha, birçok dizide, filmde, gazete haberinde yer verdiler bana. Asla ünlü olmak gibi bir dert taşımadım. İnsanlara azıcık nostalji yaşatabiliyorsam o kadarı kâfi.
Sizce berberlik nasıl bir meslek? Mesleğin geleceğini nasıl görüyorsunuz?
60 senelik berberliğim boyunca mesleği öğrenmek için yanıma gelen bir ya da iki kişi oldu. Bunun dışındakiler mevsimlik çalışmak, harçlığını çıkarmak için gelenlerdi. Aslında insanların geliriyle gayet geçinebilecekleri bir meslek berberlik. Ancak bazı zorlukları da var tabii. Dükkânı bırakıp gidemiyorsun hiçbir yere. Meşakkatli bir iş. Özel günlerde, bayram öncesinde çok yoğun çalışıyorsun. Artık eskisi gibi değil; ne zamandır mesleğe meraklı, meslek edinmek isteyen bir genç göremedim maalesef.
Eskiye göre şimdiki saç modelleri sizce nasıl?
Geçmişteki saç modelleri ile şimdikiler çok farklı. Eskiden asker ve okul tıraşı çok modaydı. Özellikle okul çağındaki çocuklar için alaburus (alabros), saç kesimi vardı, şimdilerde unutuldu. Çok değişik modeller çıktı. Tabii zamane modasına ister istemez ayak uyduruyorsunuz.
Şimdilerde berberlere, kuaför diyorlar. Siz ne düşünüyorsunuz?
Ben berberim ve berber olarak kalacağım. Kavramlarımızla, dilimizle oynamasınlar. Şimdi bakıyorum yeni nesil dükkânlara yabancı kelimeler yazıyor. Saç dizaynı vs. Ben buna karşıyım. Geleneğimizde neyse şimdi de o. Berber berberdir. Bazen müşterilerimin telefonu çalar. “Kuafördeyim, birazdan işim biter.” deyince, kızıyorum onlara. “Evladım burası kuaför değil, berber.” diyorum.
Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Özellikle günümüz gençlerine sesleniyorum. Benlikten uzak dursunlar, biz olamaya baksınlar. İşte o zaman evlilikler daha tatlı daha uzun ömürlü, hatta ölümsüz olur. Çok teşekkür ediyorum. Kalın sağlıcakla…