YEŞİL SÜTUN ŞEHZADEBAŞI – İSTANBULUN MERKEZİ

Şehzadebaşı’nda İstanbul’un Merkezini Gösteren Bir Anıt

YEŞİL SÜTUN

Tolga AYDIN

Sümeyye KÜÇÜKKURAL

Osmanlı İmparatorluğu’nun payitahtı olan İstanbul’un merkezi Kanuni Sultan Süleyman (1494-1566) zamanında mühendisler tarafından saat, adım ve uzunluk hesabınca ölçülmüş, hesaplamalar sonucunda Şehzade Camii’nin bulunduğu alanın İstanbul’un ortası olduğuna kanaat getirilmiştir. Şehzade Külliyesi’nin dış avlu duvarının güneybatı köşesinde bulunan Yeşil Sütun’un Mimar Sinan tarafından İstanbul’un merkezini konumlandırmak amacıyla işaretlendiği rivayet edilmektedir. Kanuni Sultan Süleyman ve Hürrem Sultan’ın  ilk çocuğu olan Şehzade Mehmed’in 16. yüzyılın ortasında vefat etmesinden günümüze kadar türbesinin içinde olduğu külliye ile bulunduğu semte adını vermiştir.

Şehzadebaşı, Doğu Roma (Bizans) döneminde de kentin önemli merkezlerinden biridir. Pagan dönemde güneş tanrısı Helios ve ay tanrıçası Selene’ye ayrılmış kutsal alan bulunduğu bilinmektedir. Doğu Roma’nın en önemli caddesi olan Mese yolu buradan geçmektedir. Şehzadebaşı’nın Doğu Roma’daki ismi Philadelphion’dur. Şehzadebaşı Philadelphion’un bir kısmını oluşturmaktadır. Philadelphion, Doğu Roma İmparatorluğu’nun Konstantinapolis’inde daha geniş bir semti kaplamaktadır. Mese güzergâhı, Milion taşından (Sultanahmet) başlayarak Constantinus Forumu’nun (Çemberlitaş) bulunduğu noktadan geçerek Theodosius Forumu (Beyazıt) üzerinden Philadelphion’a gelir, buradan ikiye ayrılıp, bir tarafı Fatih Külliyesi’nin bulunduğu konumda yer alan On iki Havari Kilisesi’nden geçerek Porta Kharsia’da (Edirnekapı) son bulmaktadır. İmparator bu yolu kullanarak kente giriş ve çıkış yapardı. Bu yol aynı zamanda ticaret hattını da oluşturmakta, iki tarafı revaklı dükkânlara sahip, üst katında halkın sosyalleşebildiği dolaşım yerleri bulunurdu.

Osmanlı döneminde Mese yolunun birebir aynısı olmasa da genişleyerek devam ettiğini ve adının Divanyolu olarak değiştiğini görmekteyiz. Divanyolu, Bâb-ı Hümayun’dan başlayıp Ayasofya, Beyazıt ve Fatih külliyelerini birbirine bağlayarak Edirnekapı’da son bulur. İstanbul’un en prestijli yolu olmakla beraber Şehzadebaşı ve Fatih Külliyelerinde çoklu güzergâhlara dönüşmektedir. Hanedanın iktidar ritüelleri, gündelik hayatın bu güzergâhta yoğun olması, yapılan külliyeler, yeniçeri kışlası, kütüphaneler, saray erkânına ait konaklar, bunların çevresinde gelişen çarşı, pazar ve eğlence yerlerinin konumlanması Divanyolu’nun merkezî bir güzergâh olmasını sağlamıştır.

Şehzadebaşı konumu gereği İstanbul’un fethinden sonra ilk yapılaşmaya geçilen yerlerden biri olmuştur. Fatih Sultan Mehmed günümüzde İstanbul Üniversitesi’nin ana kampüsünün bulunduğu yerde ilk sarayını yaptırmıştır. Hemen aşağısında kiliseden devşirilen Kalenderhane Camii, onun da ilerisinde Yeniçeri Ocakları inşa edilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılan Şehzade Külliyesi, Şehzadebaşı’nın gelişmiş bir merkez olmasını kaçınılmaz kılmıştır.

Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’dan İstanbul’un merkezini belirlemesini istemesi üzerine Sinan, bölgeyi geometrik hesaplarla belirlemiş ve Yeşil Sütun’u buraya dikmiştir. Böylelikle İstanbul’un merkezi Yeşil Sütun olmuştur. Evliya Çelebi, Şehzade Külliyesi ve Yeşil Sütunu Seyahatnâme’sinde şöyle anlatır: “Şehzade Mehmed’in çok hoş ve sanatlı olan mübarek camiini bildirir. Bütün mühendisler, üçgen şeklinde olan İstanbul’un saat, adım ve uzunluk ölçüleri itibariyle hesap edilirse ortasının Şehzade Camii yeri olduğunu söylerler.” 

Yeşil Sütun’la ilgili günümüzden sözlü bir aktarım olarak doğma büyüme İstanbullu olan M. Orhan Okyay’la yapılan söyleşisinden bir alıntı yapalım: “…eski bir inanışa göre Şehzadebaşı Camii’nin dış avlusunda, ana caddeye bakan dış duvarların hemen arkasında mermer bir sütun vardır. Bu sütun, İstanbul’un tam ortasını göstermekte imiş. Bu inanış ne zamandan beri vardır ve sütun hangi ölçüye göre şehrin ortasıdır, bilmiyorum. Bana bir ucu Bizans’a kadar uzanan bir telakki gibi geliyor. Evvela, buradan geçen caddenin, yani Edirnekapısı’ndan başlayarak şimdiki Fevzi Paşa, Beyazıt, Divanyolu’ndan Sultanahmet’e, yani Hipodrom’a, böylece Ahırkapı taraflarında Marmara surlarına kadar uzanan yol, Bizans’ın da en önemli, belki tek ana yoluydu. …Osmanlı’nın da protokol yolu… Bu yol, Edirnekapı’dan hareketle sağ tarafı Marmara’ya, sol tarafı da Haliç’e eğimli olan ve ufak tefek iniş yokuşları dikkate alınmazsa daima bir sırt üzerinde mütehakkim bir kral yolu, bir güzergâh-ı hümâyun olma vasfını asırlar boyunca korudu.”

Yeşil Sütun, Şehzade Külliyesi’nin Divanyolu’na bakan avlu duvarıyla Dedeefendi Caddesi’nin kesiştiği noktada, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa Külliyesi’ne ait sebilin tam karşısında bulunmaktadır. Yeşil Sütun, dış çerçevesi dıştan içeriye doğru sırasıyla silme, çubuk silme, silme şeklinde 3 kademeden oluşmaktadır. Günümüzde sütun başlığı ve sütun gövdesi olarak iki parça şeklinde görülmektedir. Sütun başlığı ile 128 cm yükseklikte olan sütun gövdesinin çapı 38 cm’dir. Sütun başlığı 18 cm, sütun gövdesi 110 cm’dir. Mukarnas işlemeli sütun başlığı mermerden yapılmıştır. Mukarnas süslemesi kademeli eğimli formda işlenmiştir. Eğimli formda mukarnas işlemesi eski mukarnas türlerinden biridir. Erken Osmanlı döneminde çok yaygın kullanılmamasına rağmen örnekleri görülmektedir. Klasik Osmanlı döneminde Mimar Sinan’ın mukarnası kademeli olarak eğimli formda kullanması dikkat çekicidir. Erken Osmanlı dönemine ait olan Üç Şerefeli Camii’nin sokak köşesinde bulunan pahlanmış ve silme çerçeve içinde olan mukarnas örneği, Yeşil Sütun’la benzerlik göstermektedir. Bu eserde sütun görülmemektedir; mukarnas tek başına süsleme olarak kullanılmıştır. Sokak köşesine yapılan iki eser çerçeveli ve mukarnaslı olmasından dolayı benzerlik göstermektedir. 

Yeşil Sütun’un bazı kısımları tahribata uğramıştır. Sütun ekseni etrafında dönecek şekilde yerleştirildiği hâlde zamanla yol seviyesinin yükselmesi sebebiyle günümüzde artık bu özelliğini kaybetmiştir. Sütunun dönme özelliği bulunduğuna göre, bir kaidesi de olmalıdır. Zira dönme eylemini gerçekleştirebilmesi için iki demir arasına yerleştirilmesi gerekir. Sütun başlığının mermerden olması sütun kaidesinin de mermerden olabileceğini düşündürmektedir. Ancak günümüzde sütun kaidesine dair bir iz mevcut değildir. Yüksek ihtimalle sütunun kaidesi toprak altında kalmıştır. Umulur ki ilerleyen zamanlarda küçük bir sondaj çalışmasıyla sütunun kaidesinin olup olmadığı kontrol edilebilir.

Türk İslam sanatında döner sütunların veya sütuncelerin yaygın kullanıldığı bilinmektedir. Bu sütunlar genelde mihrabın iki yanında, mihrabiye ve yapının cümle kapısı girişindeki nişlerin yanlarında görülmektedir. Dönen sütun veya sütunceler, arazi eğiminden dolayı yapının temelinde meydana gelebilecek herhangi bir oynamanın kolayca fark edilebilmesini sağlayarak eğimli arazide inşa edilen anıt yapılarda çok önemli bir işlevi yerine getirmektedir. Bu sayede en kısa sürede tedbir alınabilmektir. Aynı zamanda herhangi bir deprem anında yapının hasar alıp almadığını tespit etmek amacıyla da kullanılmıştır. Anadolu’da Develi Sivas-i Hatun Ulu Camii ve Amasya Beyazıd Paşa Camii gibi yapılarda döner sütuna rastlanmaktadır. Ancak Şehzade Külliyesi’ndeki Yeşil Sütun’un bu amaçtan farklı şekilde, bir duvar ögesi olarak kullanıldığı gözden kaçırılmamalıdır. 

Yeşil Sütun’un ana maddesi Mısır pudingi taşından oluşmaktadır. Price, bahsi geçen bu taş cinsini şöyle açıklamaktadır: “Farklı türdeki kayaçların (granit, grovak ve volkanik tüf) yuvarlak şekilli çakılları ile doğal çimentosunda taşa yeşil rengi veren epidot ve klorit minerallerinden oluşmaktadır. Düşük derecede metamorfizma geçirmiş olan bu taş, litolojik olarak metakonglomera veya puding olarak tanımlanmaktadır.” Bu taş, Mısır’ın Wadi Hammamat bölgesindeki antik ocaklardan çıkarılmaktaydı. Yeşil Sütun sanat tarihi ve arkeoloji literatüründe porfir, somaki veya granit olarak tanımlansa da bu tanımlamalar hatalıdır. Sütunun ham maddesi Mısır pudinginden oluşmaktadır.

Peki, Yeşil Sütun İstanbul’a nereden gelmiş olabilir? Bu noktada iki varsayım mevcuttur. İlk olarak Doğu Roma ve Osmanlı dönemlerinde bölge zengin maden kaynağına sahipti. Antik ocaklar işlenerek imparatorluğun taş ihtiyacı karşılanıyordu. Ayrıca, Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Süleymaniye Külliyesi’nin inşaatı sırasında -her ne kadar kullanılmadıysa da- Mısır’dan taş getirildiğini “defter-i irsaliye-i mermerha-i mütenevvia” adlı belgeden biliyoruz. Diğer varsayım ise bu sütunun, birçok örneği olduğu gibi, devşirilerek kullanıldığı yönündedir. İstanbul’un merkezini işaret eden Yeşil Sütun’a bu bilgiler doğrultusunda bakıldığında iki ihtimal de aynı oranda mümkün görünmektedir. Ancak dönemi itibarıyla değerlendirdiğimizde, Kanuni Sultan Süleyman’ın böyle önemli bir noktada İstanbul’un merkezini gösterecek bir anıt için, Yeşil Sütun’u Mısır’dan getirtmiş olabileceği ağır basmaktadır.

Sonuç olarak şehrin orta yerine yerleştirilen Yeşil Sütun hem Doğu Roma hem Osmanlı döneminde İstanbul’un en mühim güzergâhını işaret etmektedir. Mese/Divanyolu etrafında anıt yapılar inşa edilmiş, büyük çarşılar kurulmuştur. Fetihten sonra ilk sarayın (otorite) burada yapılarak yeniçeri odalarının (asayiş) çevrede konumlandırılması âdeta buranın şehrin merkezi olarak kanıksandığını kanıtlamaktadır. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimar Sinan’a ölçüm yaptırarak imparatorluğun o zamana kadarki en haşmetli külliyesini buraya inşa ettirmesi, şehrin merkezini somutlaştıran hamleler olarak kayda geçmiştir. Cumhuriyeti döneminde de bu nokta önemini korumuş, İstanbul Büyükşehir Belediye binası Şehzadebaşı Külliyesinin karşısına inşa edilmiştir. Yeşil Sütun hâlen sur içi İstanbul’unun tam ortasıdır. 

 

KAYNAKÇA

Angı, Serkan, “İstanbul Tarihi Yarımada’daki Antik Yapılarda ve Anıtlarda Kullanılan Doğal Taşların Özellikleri ve Korunmuşluk Durumları”, II. Uluslararası Mermer ve Doğaltaşlar Kongresi (sözlü bildiri), İzmir, Şubat 2010, s. 39-40.

Ayvazoğlu, Beşir, “M.Orhan Okay’la Şehzadebaşı’ndan Beyazıt Meydanı’na”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, 10. cilt, İstanbul 2015, s. 132. 

Evliya Çelebi, Günümüz Türkçesiyle Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, haz. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, Yapı Kredi Yayınları, 1. cilt, 5. baskı, İstanbul 2018, s. 121, 

Halat, Yusuf, “Osmanlı Döneminde Divanyolu’nun Tarihsel Süreçte Gelişimi”, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2018, s. 3-5.

Kaçar, Turhan, “Pagan Byzantion’dan Hristiyan Konstantinopolis’e: Fetih Öncesi İstanbul’da Din ve Toplum”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, 5. cilt, İstanbul 2015, s. 23.

Keper, Nilgün, “Osmanlı İstanbul’unda Kentsel Mekânın Değişim Süreci”, Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla Büyük İstanbul Tarihi, 1. cilt, İstanbul 2015, s. 442-445.

Necipoğlu, Gülru, Sinan Çağı ve Osmanlı İmparatorluğu’nda Mimari Kültür, çev. Gül Çağalı Güven, İstanbul 2013, s. 264.

Pınar, Mehmet, “Ürgüp Boyalı Köyü Cami Mihrabı Boyalı Village Ürgüp Mosque Mihrapı”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, 2014, sayı: 34, s. 516.

Tanyeli, Uğur, Tanyeli Gülsün, “Osmanlı Mimarlığında Devşirme Malzeme Kullanımı (16.-18.yüzyıl)”, Sanat Tarihi Araştırmaları Derneği, Nisan 1989, s 28.

Yoldaş Demircanlı, Yüksel, İstanbul Mimarisi İçin Kaynak Olarak Evliya Çelebi Seyahatnâmesi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul 1989, s. 177-178.

Start typing and press Enter to search