“TARİH BURADA YAZILIYOR” İSTANBUL ARKEOLOJİ MÜZELERİ- RAHMİ ASAL

Pelin Avcı

Çeşitli kültürlere ait bir milyondan fazla esere ev sahipliği yapan İstanbul Arkeoloji Müzeleri, on yıllık restorasyon sürecinin ardından yeniden ziyarete açıldı. Burası, ülkemizde kurulan ilk müze; ayrıca dünyada müze olarak inşa edilen ilk on müze arasında. Yenilenmiş salonlarıyla birlikte bambaşka bir çehreye bürünen müzedeki yolculuğumuzda bize Müze Müdürü Rahmi Asal refakat etti. Kendisiyle müzenin yeni açılan salonları, çağdaş müzecilik anlayışı, teşhir ve tanzim çalışmaları üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.

Ülkemizin en önemli müzelerden birinin başındasınız. Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?

1965 yılında Bitlis’te doğdum. Babam işçi, annem ev hanımıydı. Dört kardeştik. 1979’a kadar Bitlis’te yaşadım, sonra İstanbul’a geldim. Beyoğlu Fındıklı Lisesi’nden mezun oldum. Çekirdek ailemde üniversite okuyan tek kişi benim. Lisede öğrenciler arasında sayısal bölümler revaçtaydı, ancak ben tarih, sanat, edebiyat gibi kültürel alanlara ilgi duyuyordum. İkinci sınıfta bir arkadaşımdan Erich von Däniken’in Tanrıların Arabaları kitabını ödünç alarak okumuştum. Bu kitap uygarlıklar tarihine merakımı kamçıladı vearkeolojiye ilgim büsbütün arttı diyebilirim. Sonra liseden bir arkadaşımın babasının (Veysel Donmaz), Arkeoloji Müzeleri’nde çalıştığını öğrendim. Arkeoloji ve müzecilikle ilgili tüm merak ettiğim ne varsa gidip ona sordum. Veysel bey, sağ olsun bana çok yardımcı oldu. Kendisi çivi yazıları arşivinde görevliydi. Uluslararası alanda tanınan bir uzmandı. 

Velhasıl İstanbul Üniversitesi’nde Klasik Arkeoloji bölümünde okumaya başladım. Son sınıfta restorasyon dersinde konservasyon işlemlerini öğrenince “eğer arkeoloji okuyup bir müzeci olacaksam bir esere nasıl müdahale etmem gerektiği konusunda kendimi daha iyi yetiştirmeliyim.” diye düşündüm. Dersin hocası Hüseyin Akıllı’ya düşüncemi açınca hocam beni Arkeoloji Müzesi’nden Muhittin Uysal’a yönlendirdi. O gün müzeye geldim, geliş o geliş. O günden beri buradayım. Fakültede okurken gönüllü olarak müzede çalışmaya başlamıştım. O tarihlerde burada çok kıymetli büyüklerimiz ve müzecilerimiz vardı. Kendilerinden çok istifade ettim. Sonra sınavı kazanıp müze araştırmacısı oldum. Ardından müdür yardımcılığı yaptım. Şimdiyse çok şükür müdür olarak görevime devam ediyorum.

Uzun zamandır hepimiz heyecanla bekliyorduk. Nihayet teşhir ve tanzim çalışmaları tamamlandı. Tabiri caizse tarihin kapıları, hem de yenilenmiş olarak tekrardan açıldı. Hazırlık sürecinden biraz bahseder misiniz?

Restorasyon, güçlendirme ve teşhir- tanzim çalışmaları açısından bakıldığında, 2012-2020 yılları arasını müzenin kuruluşundan itibaren geçirdiği en kapsamlı yenilenme süreci olarak tanımlayabilirim. Uzun zamandır sadece alt kat salonlarımız açıktı. Burası 1991’de de yenilenmişti aslında, ama teknolojik bakımdan yetersizdi. Şu an hem alt kat salonlarımızı yeniledik hem de üst kat salonlarımızın hepsini ziyarete açtık. Üst kattaki kütüphane salonumuz hariç, artık ana binamızdaki bütün salonlarımız gezilebilecek. 

Önceden daha çok heykel eserleri sergileyebiliyorduk. Yeni düzenlemeyle birlikte, sikkeden figürine çok farklı tür ve malzemede, oldukça geniş bir zaman aralığına ait beş bin civarında eseri depolarımızdan çıkartarak teşhire sunduk. Müzemizin yeni hâli yerli yabancı bütün ziyaretçilerimiz tarafından büyük takdir görüyor. Gösterilen ilgi bizi gerçekten mutlu ediyor. Müzemizin resmî açılışını inşallah yakın zaman içinde gerçekleştireceğiz.

Eserlerin hakkındaki bilgilendirmeleri özet şekilde yapmaya özen gösterdik. İnsanların sıkılmadan, keyif alarak müze gezmesi bizim açımızdan oldukça önemli. İlk salondan sonuncusuna kadarki alanlarda bütün uygun yüzeyleri müzemizin zenginliğine yaraşacak şekilde görsel ve işitsel anlatılarla değerlendirdik. Videolardan ve harita uygulamalarından yararlandık, ancak bunu dozunda yapmaya dikkat ettik. Mesela burada değerlendirilen ve bugüne kadar elde dilmiş tüm bilimsel arkeolojik verilerden yararlanarak oluşturduğumuz bilgi panoları, grafikler araştırmacıların çok işine yarıyor. Çünkü üniversitelerden hocalarımızla, kazı başkanlarımızla sürekli istişarelerde bulunarak karar verdik. Buradaki materyaller bilimsel yayınlarda kullanılmak üzere bizden talep ediliyor ki bizim açımızdan çok kıymetli bir şey bu. 

Ayrıca, “Arkeoloji, Bilim ve Metodoloji” adıyla yeni bir salonu hizmete açarak burayı “Bilimsel kazılar nasıl yapılır? Arkeolojik eserler nasıl korunur? Nasıl sergilenir?” gibi soruların yanıtlarını verebilecek bilgilerle tanzim ettik. Diğer arkeoloji müzelerinde göremezsiniz böyle bir salonu. Elbette en önemlisi müzemizin depreme karşı güçlendirmesi yapıldı. Yaklaşık 10 yıldır kapalı olmasının en önemli sebebi aslında buydu.

Çağdaş eğitim, sorgulayan,  düşünen,  yaratıcı bireyler geliştirmeyi hedefler. İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nde aktif eğitim ortamı yaratılması için nasıl bir düşünceyle ilerlediniz?

Eğitim müzelerin en önemli işlevlerinden biridir. Eğer müze çağdaş anlamda bir donanıma sahipse o andan itibaren eğitim rolü organik olarak ortaya çıkar. En başta burası bizi bilgiye götürecek somut kaynakların muhafaza edildiği bir yer. Tarih burada yazılır. Bazı dersler burada yapılsa, kanımca öğrenciler açısından çok daha etkili ve yararlı olur. Ancak müzeleri sadece eğitim yapılan yerler gibi düşünmek de doğru değil, müzeler sosyal alanlardır. İnsanların burada antik dünyayla iç içe olurken huzur bulmaları, bir bardak çay içip hoş vakit geçirmeleri de önemlidir. Buradaki deneyimler başlı başına bir eğitim sayılır. Örneğin Prehistorya dönemine ait mablak dediğimiz kemik bir kazıcı aleti gördüğünüzde onun gündelik hayattaki kullanımı üzerine illaki düşünürsünüz. Rastladığınız objeler sizi bugünle geçmiş arasında mukayese yapmaya sevk eder. Müze ziyaretleri ufkumuzu açar.

Bu arada İstanbul Üniversitesi’yle birlikte bir protokol imzalayarak güzel bir adım attık. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü’müzün de destekleriyle arkeoloji, sanat tarihi, restorasyon vb. bölümler için seçmeli dersler burada yapılacak. Bizzat yerinde görülüp incelenen eserlerin öğrencilerimize değerli katkılar sağlayacağına inanıyorum. Bunlar ciddi adımlardır.

Arkeolojiye meraklı çocuklar için deneysel ve eğitici çalışmalara da yer vermişsiniz. Bu çalışmalardan biraz bahseder misiniz?

Evet, interaktif çalışmalarımız var. Hazine Salonu’na güzel bir dijital masa yaptık. Masanın yüzeyi kum tabakasıyla kaplı gibi duruyor. Bu arkeolojik alanda üzerine dokunduğunuz yerden bir eser çıkıyor, mesela Roma dönemine ait bir yüzük… Eseri her yöne çevirip inceleyebiliyorsunuz. Yanında da Türkçe/İngilizce bilgiler yazıyor. Yani çocuklar bu masada arkeolojik eser arıyorlar, bulduklarında da çok mutlu oluyorlar. Arkeoloji Metodoloji Bilim Salonu’muzdaki replika veya imitasyon eserlere de rahatça dokunabiliyorlar. Mesela oluşturduğumuz arkeolojik alanda bir arkeoloğun hangi aletlerle, hangi yöntemlerle çalıştığını gösterebiliyoruz. Tüm bunların çocuklarımızın arkeolojiye ilgisini arttıran, bu alana dair bilgilenmelerini sağlayan, hatta kariyer seçimlerinde etkili olabilecek detaylar olduğunu düşünüyorum.

Şu anda yaklaşık olarak kaç tane araştırma ve kurtarma kazısını yürütüyorsunuz?

Hâlihazırda 50 civarında süren kazımız var. Yıllık 250-300 arasında kazı çalışmamız olur. Bunların yaklaşık 10’u araştırma kazısıdır. Diğerleri çoğunlukla Fatih’in çeşitli bölgelerindeki kurtarma kazılarıdır. Temel hafriyat, doğalgaz ve her türlü altyapı kazıları bizim denetimimizde yapılır.  

Kazı çalışmalarında bulunan eserlerden kaçı teşhire çıkabiliyor? 

Her arkeolojik obje sergilenmeye uygun değildir. Tarihî bir değeri yoksa tercih edilmez. Ama tarihî değeri yüksek bir eser minicik bir parça da olsa teşhire çıkabilir. Bizim müzemize son on yılda yıllık ortalama beş bin civarında eser girişi oldu. Son iki yılda bu sayı iki-üç binlere düştü. Mesela şu anda Hazine Sikke Salonu’na giderseniz Yenikapı kazılarından çıkartılan Bizans dönemi sikkelerini görebilirsiniz. Portreler Salonu’muzda yine Yenikapı’dan çıkan ve bir valiye ait olduğu tespit edilen portre baş heykeli sergilenmektedir. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. 

Yenikapı kazılarından çıkan eserler için ayrıca bir müze yapılması planlanıyordu. O proje yarım kaldığı için mi şu an Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyorlar?

Burada geçici sergilerimiz de oluyor. Yenikapı kazıları ile ilgili üç tane sergi yaptık mesela. Bizim özellikle İstanbul’un yer altı proje kazılarında; Marmaray, Metro vb. kazılarına yönelik büyük bir emelimiz vardı. Yenikapı’da bir müze binası açılacaktı. Bir Açıkhava Müzesi ve Arkeopark projesi düşünülüyordu. Merhum Kadir Topbaş’ın İBB Başkanlığı zamanında bu proje için uluslararası bir yarışma da yapıldı. Müzenin projesi bile çizildi. Maalesef devamı gelmedi. Eğer proje tamamlansaydı, İstanbul, özellikle Fatih için çok büyük bir kazanım olacaktı. Çünkü orası bir transfer merkezi, bu nedenle bizden daha fazla ziyaretçi toplayacağı âşikardı. Yenikapı Müzesi, benim hâlâ en büyük hayallerimden biri. İnşallah önümüzdeki süreçte tekrar açılmasıyla ilgili çalışmalar yürütebiliriz.

Sanal müzecilik konusuna gelecek olursak günümüz modern müzecilik anlayışıyla özellikle pandemiden sonra dünyadaki birçok müze eserlerini dijital platformda erişime açtı. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?

Bizim de sanal müzemizler var. Birçok müzemiz, Kültür ve Turizm Bakanlığımız tarafından dijital erişime açıldı, sanal ortamda gezilebiliyor. Ancak bir müzeyi bizzat gezmenin tadı başka. Ayrıca arkeolojik eserlerin dijital ortamda ziyaretçiyle buluşmasının belli bir sınırda tutulması gerektiğini düşünüyorum. Pandemi bir gerekçeydi. Mecburiyetti. Kapanma günlerinde hepimiz için iyi bir fırsattı. Ama bir müzeci olarak, eserlerin kesinlikle yerinde ziyaret edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sergilenen eserlerle bir bağ kurulmalı. Müzenin havası teneffüs edilmeli. Elbette bu durum, eserlerin dijital ortama taşınmasına bir engel teşkil etmiyor. Çağımızda bu da bir gereksinim sonuçta. Ancak teknolojinin avantajları hiçbir şekilde müzelerin işlevini zayıflatacak kapsamda kullanılmamalı. 

Dünyadaki müzecilik çalışmaları ile karşılaştırdığınızda ülkemizdeki gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Müzecilik alanında özellikle son beş on yılda büyük bir atılım yaptık. İstanbul Arkeoloji Müzeleri yenilendi. Bu çok çok önemli bir çalışmaydı. Aydın Müzesi, Urfa Müzesi, Adana Müzesi, Hatay Müzesi, Van Müzesi gerçekten büyük ve kaliteli müzeler. Yani dünyada müzecilik alanında yapılan çalışmalarda ülkemizin saygın bir konumda olduğunu söyleyebilirim. Özellikle müze oluşturma konusunda. Beklentim aynı başarıyı müzeci yetiştirme konusunda da göstermemiz yönünde. Bunu da başaracağıma yürekten inanıyorum.

Start typing and press Enter to search