BAHAR ÇİÇEKLERİNİN HİKAYELERİ

EMSALSİZ KOKULARIYLA,
HAYATIMIZI TAZELEYEN BAHAR ÇİÇEKLERİ

  • Dilara Serin

Kimi fedakârlığı kimi sabrı kimi zarafeti temsil ediyor. Bahar günlerinde doğa yeniden canlanırken bahar renkli çiçekleriyle gözleri ve gönülleri okşuyor.

Soğuk kış günlerinin ardından ilkbaharın gelişiyle birlikte güneş yüzünü iyice göstermişken doğa kendini tüm güzelliğiyle sergilemeye başlar. Isınan doğa, evrene yemyeşil çimenler ve rengârenk çiçeklerle baharın geldiğini müjdeler. 

Bir doğa toplumu olan Türklerde çiçek sevgisi, Orta Asya’dan zengin bitki örtüsüne sahip Anadolu’ya gelmeleriyle doruk noktasına ulaşır. Zaman içinde de çok özel ve eşsiz bir çiçek kültürünün oluşmasına zemin sağlar. Mimaride, mezar taşlarında, tasvir ve tezyin sanatlarında, dokumacılıkta, tekstilde, çinide, cam işçiliğinde, oya, dantel, nakış gibi el sanatlarında çiçek kültürünün muhteşem örnekleri karşımıza çıkar.

Özellikle Osmanlı döneminde, çiçek sevgisi, çiçek yetiştiriciliğine gösterilen önem daha ileri bir boyuta taşınır. Saray ve çevresi çiçek yetiştirmeye, sergilemeye uygun mekânlar olarak tanzim edilir. Çiçek ve çiçek yetiştiriciliği etrafında ciddi bir literatür oluşur. Revnâk-ı Bostan, Şükûfenâme, Sünbülnâme gibi risaleler, kültürümüzde çiçek sevgisini anıtlaştıran önemli eserler olarak dikkat çeker. 

Sizler için, bahar çiçeklerine dair farklı coğrafi bölgelere ait efsanelerden, yazma eserlerdeki hikâyelerinden keyifli bir derleme yaptık.

BAHARIN İLK MÜJDECİSİ KARDELEN

Bembeyaz, narin yapraklarıyla kardelenler umudun ve gücün sembolüdür. Kardelen çiçeği kendini karlar altından kararlı bir şekilde gösterdiğinde doğanın mucizelerinden biri daha gerçekleşir. Canlı dünyasında yeniden doğuşun ve zorlukların üstesinden gelme yeteneğinin bir sembolüdür o. Kardelen kelime anlamı itibarıyla kara benzeyen süt çiçeği demektir. Hakkında üretilmiş pek çok söylence vardır. Bunların en bilineni kardelenin menekşeye olan aşkını anlatır. Kardelen, menekşeye âşık olur. Her bahar mevsiminde menekşeyi görebilmek için karları delerek gün ışığına çıkmayı başarır. Bu çabasına rağmen kardelen menekşeye hiçbir zaman kavuşamaz. Her defasında ömrü karlar üzerinde son bulur. 

Kardelen Türkler için ayrıcalıklı bir anlama sahiptir. Zira baharın ilk günü sayılan nevruzun sembolüdür. Anadolu’da karların altından çıktıktan sonra boynunun bükülmesinden dolayı öksüzoğlan çiçeği olarak adlandırılır. Bilindiği üzere, mart ayına henüz geçilirken güneşin etkisiyle toprakta yalancı bahar denilen bir hareketlenme olur. Söylenceye göre, atalarından bunun bilgisini alan tohumlar bütün bitkileri uyarırlar, ancak kardeleni unutmuşlardır. Doğan güneşe aldanarak karların altından çıkan kardelen etrafına bakınır, kendinden başkasını göremez. İçine bir burukluk çöker, boynu öksüz bir çocuk gibi bükülür. 

İSTANBUL’UN SİMGESİ LALE

Lale; şarkılara, şiirlere konu olmuş, bir devre adını vermiş o büyülü çiçek… Baharın habercisi, barışın, huzurun ve güzelliğin temsilcisi lale, Türkler için hayat ve bereketin simgesidir. Doğuda ise hüznün adıdır. İran mitolojisinde yaprağın üstündeki bir çiğ tanesine yıldırım düşer ve yaprak alev alır. Bir süre sonra yapraklar soğur, lale meydana çıkar. Lale çiçeğinin ortasındaki siyah noktanın bu yanma işleminin bir sonucu olduğuna inanılır. 

Lale hakkında anlatılan bir başka hikâye, Ferhat ile Şirin destanına dayanır. Söylenceye göre aşkı yüzünden kendini çöllere vuran Ferhat, Şirin için durmadan gözyaşları döker. Gözünden yere düşen her damla çölde kırmızı bir laleye dönüşür. Böylece lalenin varlığı ruh ve beden güzelliğinin birliği, inancın ve aşkın temsiliyle anlam bulur.

Türk el sanatlarında ve motiflerde sıklıkla görülen lalenin ilk örnekleri 12. yüzyılda görülür. Edebiyatımızda gülden sonra en çok kullanılan çiçek ismi olarak karşımıza çıkan laleyi şiirlerine ilk taşıyan Mevlâna Celaleddin Rumi olmuştur. Mevlâna’nın rubailerinde lale, kara sevdayı temsil eder. Biçim olarak dua eden elleri anımsattığının düşünülmesi lalenin inançla ilişkilendirilmesine sebep olmuştur. En önemlisi lale, divan edebiyatında Allah’ın remzidir. Lalenin bu denli sevilmesinde ve şöhret bulmasında çiçek yetiştiriciliği üzerine yazılan Gonca-i Lâlezâr-ı Bağ-ı Kadîm, Risâle-i Lâle gibi şükufenâmelerin etkisi büyüktür. III. Ahmed ve Nevşehirli İbrahim Paşa zamanında yazılan Defter-i Lâlezar-ı İstanbul’da binlerce lalenin ismine, yetiştiricilerine ve özelliklerine dair değerli bilgilere yer verilmiştir. Yine bu döneme damga vuran ve sefahatle özdeşleşmiş bir devrin tarihî simgesine dönüşmüştür.  

AH ŞU PAPATYA FALLARI!

Bahar aylarının gelmesiyle görünmeye başlayan papatyalar etrafa neşe saçar. Saflığı ve masumiyeti temsil ettiklerine inanıldığından çok sevilirler. Birine papatya verilmesi, o kişiyle dostluk kurulmak istendiğine ve sırlarının daima saklanacağına dair bir mesajdır. Papatya aynı zamanda yeni başlangıçların habercisidir. İskandinav mitolojisinde doğurganlığın, anneliğin simgesidir.
Hayatında en az bir kez olsun, “seviyor, sevmiyor” diyerek papatya falı okumayan yoktur herhâlde! Buna dair şöyle bir söylence vardır: sadece üç gün ömrü olan kelebek dağlardan kırlara doğru uçarken papatyaya âşık olur, onun etrafında dolaşmaya başlar. Duygularını bir türlü ifade edemeyen kelebek nihayet öleceğine çok az bir zaman kala papatyaya “seni seviyorum” der. Papatya “ben de” der demez kelebek ölür. Ona sevdiğini zamanında söylemediğine üzülen papatya hastalanır ve narin yapraklarını “seni seviyorum” diyerek dökmeye başlar.

SÜMBÜL YENİDEN DOĞUŞTUR 

Sümbül, şehirlerde park ve bahçeleri süsleyen, kırsal alanlarda ise serbest yetişen bir bahar çiçeği. Klasik Türk şiirinde adı en çok anılan çiçeklerden… Bir zamanlar Hasbahçe’de lalenin gölgesinde kalsa da bugün bahçelerin en “popüler” çiçekleri arasında. Renkleri ve mis kokusu ile kendine hayran bırakan sümbül, Farsça kökenli bir kelime. Latince karşılığı ise hyakainthos. Osmanlı’da 1600’lerden itibaren sümbül türleri üzerine çokça çalışma yapıldığı biliniyor. Sünbülnâme’de mümessek sümbül, necm-i muallak, cümle-i naz, şevk aver, şems-i ikbal, gök yakut, zülf-i perişan gibi onlarca sümbül çeşidi sayılmış. Şeyh Necmeddin Seyyit Hasan Efendi’nin yetiştirdiği şeyh sünbüli, merdim adlı mor sümbülü; Uzun Ahmet Efendi’nin 1696 yılında yetiştirdiği altı başlı eşsiz sümbülü, dürr-i meknun ve hayatü-l kulup adını verdiği iki beyaz sümbülü gibi…

En az lale kadar sevilmiş sümbül motifini kumaş desenlerinden kitap tezhibine ve İznik çinilerine kadar her yerde görürüz. Nakkaş Kara Memi’nin gül, lale, karanfil ile birlikte kullanmayı en sevdiği çiçektir.

Renkleri ve kokusuyla baharın doğuşunu simgeleyen sümbülün Yunan mitolojisinde de yeri ayrıdır. Güneş tanrısı Apollon, Sparta kralının oğlu olan dostu Hykinthos’u yanlışlıkla öldürür. Büyük bir üzüntüsüyle cesedi kucaklar, bu esnada Hykinthos’u kanı toprağa akar. Kanın biriktiği yerden sümbül filizlenir. Bu sebeple sümbülün yeniden doğumu simgelediğine de inanılır. 

GÜZELLİĞİN BÜYÜLÜ AKSİ NERGİS

Nergis, fulya ve aşk çiçeği olarak da bilinir. Peygamberimiz Hz. Muhammed’in “Nergis çiçeğini koklayınız; o sizi delilikten, barastan (alaca hastalığı) ve cüzzamdan korur.” buyurduğu nakledilmiştir. Bitki ve çiçeklerle tedavi geleneksel tıbbımızda sık başvurulan bir yöntemdir. Nergis üzerine en bilindik anlatılardan biri, bir hayale âşık olan Narcissos’la ilgilidir. Peki kimdir bu Narkissos? Yunan mitolojisinde güzelliğiyle kadınları kendine âşık eden, fakat onlara hiç aldırış etmeyen biri olarak anlatılır. Ona âşık bir peri kızının kara sevda yüzünden ölmesiyle, Narkissos, Olympos Dağı’ndaki tanrılar tarafından cezalandırılır. Bir gün perişan hâlde su içmek için nehir kenarına giden Narkissos yüzünün sudaki yansımasını görür ve kendisine âşık olur. Öyle bir büyülemiştir ki yansımasından gözünü alamaz ve yerinden kalkamaz. Kendi güzelliğine yenik düşerek burada can verir. Daha sonra bu yerde bir çiçek boy verir. Narkissos’tan dolayı çiçeğin adına Nergis denir.

Nergis, adını aldığı söylenceden anlaşılacağı üzere, suyu seven br çiçektir. Ancak güneşin altında yaşamaktansa gölgeyi tercih eder. Kış aylarını loş ve serin bir köşede geçirdikten sonra baharın gelişiyle filizlenir.

Start typing and press Enter to search