ÖLÜMSÜZ MİRASIYLA DAVUD PAŞA…

Pelin Avcı

 İbrahim Akkurt… İstanbul’u araştıran, gezen, gezdiren ve yazan bir isim. İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünde lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamlamış, şu anda Fatih Sultan Mehmed Vakıf Üniversitesi’nde doktora eğitimini sürdürmekte, Medipol Üniversitesi’nde Öğretim Görevlisi olarak dersler vermektedir. Davud Paşa’nın İstanbul’da yaptırmış olduğu külliyesini ve diğer vakıf eserlerini “Veziriâzam Davud Paşa ve Külliyesi” ismiyle yeni kitabında bir araya getirdi. Fatih Belediyesi Kültür Yayınları arasında çıkan kitapta, Davud Paşa Medresesi ve haziresi kapsamlı bir şekilde ele alınıyor. Tarihçi İbrahim Akkurt ile yeni kitabı “Veziriâzam Davud Paşa ve Külliyesi” üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

 

 

1 – Öncelikle yeni kitabınız hayırlı olsun. Kitabın içeriğine geçmeden önce bu kitap fikri nasıl ortaya çıktı anlatır mısınız?

Çok teşekkür ederim. 623 yıl hüküm sürmüş Osmanlı Devleti’nde 15 yıl gibi uzun bir dönem Veziriazamlık yaparak devletin 2 numaralı ismi olmuş olan Davud Paşa’nın, hayatına ilişkin kapsamlı bir çalışmanın yapılmadığına üzülerek şahit oldum. Davud Paşa’nın 1485 yılında İstanbul’da inşa ettirdiği – birçok deprem, yangın ve sosyal değişim yaşayan – külliyesi, 2022 itibariyle 537 yaşında ve maalesef günümüzde İstanbul şehir hafızasında hak ettiği yeri edinmemiştir. Davud Paşa Külliyesi denildiğinde insanımızın aklına hemen Yıldız Teknik Üniversitesi’nin de kampüsünün bulunduğu Esenler’deki Davutpaşa semti gelmektedir. Fatih’te bulunan Davud Paşa Külliyesi, yakın zamanda gerçekleştirilen restorasyona kadar, etrafındaki muhdes yapılardan dolayı tarihi dokusu ve yapısı bozulmuş bir haldeydi. Fatih Belediyesi son restorasyon sonrası, külliyenin medrese kısmını “Lisansüstü Eğitim Merkezi” olarak işlevlendirip yüksek lisans ve doktora öğrencileri için bir cazibe merkezi oluşturmaya başladı. “Külliye’nin bir unsuru olan medreseyi kullanmak, maddi ve manevi bazı sorumluluklar gerektirir. Külliye’nin bânisi Veziriazam Davud Paşa’yı, Fatih’te olan külliyesi başta olmak üzere vakıf eserlerini, bir kitap çalışması üzerinden tanıtmak ve şehir hafızasına tekrar bu mekanı dahil etmek eserin bânisine karşı vefa ve şükran borcumuzdur” düşüncesiyle kitap çalışmamıza başladık. Çalışma esnasında ulaştığımız kaynaklar ve ilk defa bu eserde yayınladığımız belgeler ile çok keyifli bir çalışma ortaya çıktı. Bu vesileyle kitap çalışmamıza hamilik edip, bu imkânı sağlayan Fatih Belediye Başkanımız M. Ergün Turan Beyefendi’ye teşekkürü bir borç bilirim.

2 – İlk defa bu kitapta yayınladığımız belgeler oldu dediniz. Kitabın içeriği ve bu belgeler hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?

5 bölümden oluşan çalışmamızın 1. bölümünde Davud Paşa’nın hayatını; 2.bölümde Davud Paşa’ya ait vakıf kayıtlarını; 3. bölümde Davud Paşa Külliyesi’ni; 4. bölümde Davud Paşa Medresesi’ni ve 5. bölümde ise Davud Paşa Külliyesi Haziresi’ni inceledik. 4. bölümde yer alan Davud Paşa Medresesi ve 5.bölümdeki Davud Paşa Külliyesi Haziresi, esasında külliyeyi oluşturan yapılar olsa da, önemlerine binaen müstakil bölümler halinde ele alarak okuyucunun ve araştırmacıların ilgisine sunmayı hedefledik.

Davud Paşa’nın yaşadığı döneme ait kaynak eserler, makaleler, tez çalışmaları ve ansiklopedi maddelerinden yola çıkarak çalışmalara başladık. Buradan elde edilen bilgilerin ön değerlendirilmesinden sonra, Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivi (Başbakanlık Osmanlı Arşivi), Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Encümen Arşivi, gazete arşivleri ve görsel malzemeler müracaat ettiğimiz diğer kaynaklar oldu. Konu ile alakalı arşiv ve kütüphanelerde çeşitli araştırmalar yaptık. Hazirede gerçekleştirdiğimiz 460 mezar taşının fotoğraflanması, numaralandırılması ve her birine karekod verilerek dijital ortama aktarılmasının sağlanması çalışmamızın en heyecan verici ve orijinal bölümlerinden oldu. Osmanlı Arşivi’nde yer alan ve ilk kez bu çalışmada yer verme şansı bulduğumuz, Ebussuud Efendi’nin manevi bir işaretle rüyasında Şeyhülislamlık makamının kendisine verilmesinin anlatıldığı arşiv belgesi ve Davud Paşa’nın 15 yıl süren Veziriazamlık görevinin sona ermesi azil ile mi yoksa emekliye ayrılmasıyla mı sorusunun cevabı olan Davud Paşa’nın mektubunun olduğu belge, çalışmamızın diğer orijinal çıktıları oldu.

 

Davud Paşa Külliyesi, abidevi-mimari yapısının yanı sıra, medeniyet kavramının içini layıkıyla dolduran şehircilik, kültür ve yönetim modelidir.

 

3 – Veziriazam Davud Paşa’nın tarihimizde ve İstanbul şehirleşmesindeki önemi nedir?

Bir Arnavut devşirmesi olarak saray okulu Enderun’da yetiştikten sonra Fatih Sultan Mehmed döneminde çeşitli yerlerde sancak beyliği ve beylerbeylikler yapan Davud Paşa bu görevleri esnasında katıldığı Akkoyunlularla yapılan savaşlarda ve 1478 Arnavutluk seferinde önemli hizmetlerde bulunmuştur. Fakat o asıl önemli hizmetlerini Sultan II. Bayezid döneminde 1483 yılında getirildiği ve kesintisiz 15 yıla yakın Veziriazamlığı esnasında yapmıştır. Siyasî ve askerî başarıları yanında hayırseverliği ile de bilinen Davud Paşa, Osmanlı Devleti’nin çeşitli yerlerinde cami, imaret, medrese, mektep ve çeşme gibi çok sayıda dinî ve sosyal tesisler bırakmıştır. Bu tesislerin giderleri için de başta İstanbul’da olmak üzere Edirne’de, Üsküp’te, Manastır’da, Bursa’da ve İznik’te de han, hamam, dükkân, köy ve bahçe gibi gelir kaynakları vakfetmiştir.

 

Tarihi İstanbul’un periferisi (uç noktası) olarak adlandırılan ve Doğu Roma (Bizans) Dönemi’nde “Xerolophos / Kuru Tepe” olarak isimlendirilen Davud Paşa semti, fetihten yaklaşık 32 yıl sonra Davud Paşa tarafından inşa ettirilen külliye sayesinde mâmur hale gelmeye başlamıştır. 1485 yılında Davud Paşa’nın yaptırdığı külliye ve külliyeye gelir olarak vakfettiği 100’ü aşkın dükkân ile bölge canlanmıştır. İstanbul’da inşa edilen bu ve benzeri Osmanlı külliyeleri, abidevi-mimari yapılarının yanı sıra, medeniyet kavramının içini layıkıyla dolduran şehircilik, kültür ve yönetim modelleri olmuşlardır.

 

4 – Kitabınızda arşiv belgelerine sıkça müracaat ettiğinizi görmekteyiz. 4.bölümde Ebussuud Efendi’nin manevi bir işaretle rüyasında Şeyhülislamlık makamının kendisine verilmesinin anlatıldığı arşiv belgesi çok ilgi çekici. Bu rüyadan bahseder misiniz?

1521-22 yıllarında Davud Paşa Medresesi’nde müderris olan ve daha sonra 1545-1574 yılları arasında Osmanlı Devletinin 13. Şeyhülislamı olarak görev yapan Ebussuud Efendi ile alakalı Başbakanlık Osmanlı Arşivinde ilginç bir belgeyle karşılaştık. Kim tarafından, hangi tarihte, kime hitaben yazıldığı belli olmayan belgede Ebussuud Efendi’nin Davud Paşa Medresesi’nde Müderris olduğu zamanda rüyasında Zeyrek Camii’nde bir Cuma günü Peygamber Efendimiz ile karşılaşıp sohbet ettiği ve daha sonra şeyhülislamlığa tayin edildiği bildirilmektedir. 1840  tarihli, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi 1196/58 numaralı belgenin ilk sayfasının sağ üst kısmında latin harfleriyle müsvedde yazmaktadır. Bizleri son derece heyecanlandıran bu belgenin daha önce hiçbir kaynakta kullanılmamasını da çalışmamızın bereketi olarak kabul ettik.

 

Davud Paşa Medresesi’nde, 1918 yılında kesintiye uğrayan eğitim-öğretim faaliyetleri, 2020 yılında 102 yıl aradan sonra Medrese Davutpaşa ismiyle yeniden başlamıştır.

 

5 – Kitabınızda özelde Davud Paşa Medresesi üzerinde duruyorsunuz. Medresenin İstanbul medreseleri içinde önemi ve değeri nedir?

1485 yılında külliyenin bir unsuru olarak yapıldığı kabul edilen Davud Paşa Medresesi, Fatih Medreseleri (Sahn-ı Seman) ile birlikte 15. yüzyıldan günümüze ulaşan İstanbul’un en köklü eğitim yapılarındandır. 1485-1918 yılları arasında eğitim faaliyetlerini sürdüren medrese, 1918 yılında İstanbul’da meydana gelen yangın sonrası, yangından zarar gören halkın medreseye yerleştirilmesiyle faaliyetlerini sonlandırmak durumunda kalmıştır. Encümen Arşivi kayıtlarında 1930-40’lı yıllarda çekilmiş fotoğraflarından, o yıllarda harap halde olduğunu gördüğümüz yapı, tarih boyunca ahır, gübre deposu, kurban satış merkezi gibi amacı dışında kullanımlara şahitlik etmiş, 2017-2019 yılları arasında gerçekleştirilen restorasyon sonrasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Fatih Belediyesi’ne tahsis edilmiştir. Fatih Belediyesi de, tarihî medreseyi yapılış amacına uygun bir biçimde yeni bir fonksiyonla “Medrese Davutpaşa Lisansüstü Eğitim Merkezi” ismiyle 2020 yılının Kasım ayında hizmete açarak, tarihî medresede, 1918 yılında kesintiye uğrayan eğitim-öğretim faaliyetlerini, 102 yıl aradan sonra bu vesileyle yeniden başlatmış oldu. Kitabın Davud Paşa Medresesi bahsinde; Medresenin tarihi, fiziki ve mimari yapısı, medresede görev yapmış müderrislerin isimleri, tarih boyunca ne tür amaçlarla kullanıldığı sorularını cevaplandırılmaya çalıştık.

               

6 – Külliyenin hazire kısmıyla ilgili kapsamlı bir çalışma yaptığınızı görüyoruz. Müstakil olarak kitap olabilecek bu çalışma ve içeriği hakkında bizleri bilgilendirir misiniz?

Bu kitap çalışması kapsamında hazirede yapmış olduğumuz incelemelerde; tüm mezar taşları tek tek numaralandırılmış, hazirenin planı çıkarılmış, mezar taşlarını deforme etmeyecek şekilde mezar taşlarının arka kısmına pleksi numaralar yapıştırılarak 440 adet mezar taşı ve civarında bağımsız bulunan 20 adet mezar taşı ile toplamda 460 adet mezar taşı kayıt altına alınmıştır. Bu mezar taşları tek tek okunmuş, her birine karekod verilerek taşların dijital ortama da aktarılmak suretiyle hem daha geniş kitlelerce ulaşılması, hem de kalıcı hale getirilmesi amaçlanmıştır.

 

Mezarda yatan kişinin cinsiyetini, mesleğini, bağlı bulunduğu tarikatı gibi birçok bilgiyi mezar taşlarından öğrenmekteyiz. Bu minvalde Davud Paşa haziresindeki mezar taşlarını incelediğimizde; mezarların 232 tanesinin erkek mezar taşı, 193 tanesinin de kadın mezar taşı olduğu, kitabesinde tarih bulunan mezarlardan en eskisinin 1611, en geç olanının 1872 olduğunu görmüş olduk. Ve yine mezar taşlarındaki bilgilerden yola çıkarak tarihi hazirede yatan kişilerin 12’sinin Kadı, 7 kişinin Müderris olduğunu öğrenmiş olduk ve bu kişilerin yerlerini hazire planı üzerinde işleyerek kitaba koyduk.

Hazirede yer alan her bir mezar taşı, Yahya Kemal’in tabiri ile el emeği, göz nuru sanat eseridir. Fakat içlerinden birisi beni çok etkiledi. Hazire planında 265 numarayla yer verdiğimiz Hatice Hanım ve oğlu Mehmed Tahir’e ait mezar mezar taşı kitabesinde “Ederken vaz’-ı haml ol nazenîn serv-i kad eyvah, Şehâdet câmını içti abd-i mest-i müdâm oldu” ifadeleri ile Hatice Hanım’ın oğlu Mehmed Tahir’i doğurduğu esnada ya da hemen sonrasında vefat ettiği ifade ediliyor. Anne Hatice Hanım’ın büyük boyutlu baş ve ayak şahidesi önünde küçük ölçülerde eğimli konumlandırılan oğlu Mehmed Tahir’e ait şahideler ana kucağı tabirinin bir yansıması gibi konumlandırılarak hüzün dolu bir mesaj verilmiştir.

 

7 –  Kitabınızın önsözünde “Umarız ki, bu ve benzeri çalışmalar kültürel miras yapılarımızın layık olduğu şekilde korunmalarına vesile olur ve bu alanda bir bilinç oluşmasına katkı sağlar.” demektesiniz. Bu hususu biraz açabilir misiniz?

Günümüzde birçok kurum ecdad yâdigarı mekanları, yapının banileri ve tarihi değerlerinden –maalesef- bihaber olarak kullanmakta. Tarihi ve kültürel birikime sahip bu mekânların kullanıcısı olan kamu kurumları, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları tarafından arşiv belgeleri, görsel ve yazılı kayıtlar ve bilimsel kriterler doğrultusunda incelenerek kitap haline getirilmesi ile bilim, kültür ve yayın dünyamız zenginleşecektir kanaatindeyim.

Teşekkür ederiz…

 

 

 

 

 

 

 

Start typing and press Enter to search