SOĞUKÇEŞME SOKAĞI
Hayri Fehmi Yılmaz
İstanbul’un en ilginç sokaklarından biri Soğukçeşme Sokağıdır. Bu sokak Topkapı Sarayı’nın surları ile Ayasofya Sultan I. Mahmud İmareti arasında gelişmiştir. Başlangıçta Sur-u Sultani sarayı kentten ayıran önemli bir savunma yapısı olarak arazide tek başına yükseliyor olmalıydı. Surlar üzerinde iki kapı vardır. Bab-ı Hümayun’un bitişiğindeki küçük kapının ana giriş kapandığında acil ihtiyaçlar için kullanıldığı düşünülebilir. Ama sokak içinde İmaretin arka kapısı ve Ayasofya medresesi önündeki kapının ne amaçla kullanıldığını tahmin etmek zordur. Zamanla kent içinde Osmanlı sarayının kale saray görünümü değişmiş ve duvarlara içeriden ve dışarıdan bazı yapılar eklenmiştir. Muhtemelen 18. yüzyıldan itibaren Sultan Mahmud İmareti’nin inşaası ile surlar önündeki alan daralmış ve bunun devamında da surlar ile imaret arasında bir sokak dokusu oluşmuştur. Bab-ı Hümayun, III. Ahmed Çeşmesi ve İmaretin anıtsal kapısı sokağın bu yönünde Ayasofya ile birlikte çok katmanlı muhteşem bir doku oluşturur. Özellikle imaret kapısı fonksiyonu ile tezat teşkil eder. İhtiyaç sahiplerine yiyecek hazırlanıp dağıtılan bu yapı adeta bir saray kapısı gibi düzenlenmiştir. İmaretin uzun dikdörtgen yapısının sonunda sokak içinde bir kapısı daha vardır. Muhtemelen iki kapı daha çok aşevinin malzemesinin girişi için kullanılıyordu. Sokak boyunca imaretin taş tuğla almaşık duvarları ve cedvel derz denilen zengin derz süslemesi dışında bir bezeme görülmez. Pencerede yoktur.
Sokağın sonunda bir Bizans yapı grubunun hatıraları vardır. Sur-u Sultani’nin ikiye böldüğü bu yapılardan geriye iki sarnıç kalmıştır. Sarnıçlardan biri içinde sütunlar olan yaklaşık 16X10 metrelik iç hacme sahip bir yapıdır. Genel mimarisine bakarak 5. 6. yüzyıllarda inşa edildiği tahmin edilebilir. 20. yüzyılda farklı amaçlar için kullanılan yapı 1985 yılında restore edilip turistik tesis haline getirilmiştir. Ayrıca sokağın karşısında bir parsel içerisinde bulunan iki sütunlu küçük bir sarnıç da bir alt yapı gibi kullanılmış olmalıdır. Bu iki sarnıcın bir teras oluşturduğu ve üzerlerinde bir yapıyı taşıdıkları tahmin edilebilir. Osmanlı devrinde yok olan bu yapı yerine 18. yüzyılda tonoz örtülü kagir mekanlar ilave edilmiştir. Bu yapılar Topkapı Sarayı ile ilgili bir Bostancı Ocağına ait olabilir. Saray duvarlarına bitişik bu kagir mekanların sarayla bağlantılı bir fonksiyonu olmalıdır. Sarnıç İstanbul’da turizm amaçlı fonksiyon verilen ilk sarnıç örneğidir. Bunların cephesine yerleştirilen bir kitabe İsmail Efendi’nin 1801 tarihli Çeşme Kitabesidir. Ayrıca bir ayna taşı da vardır. Bunların bitişiğindeki Caferiye Sokak içinde Sinan Erdebili için hazırlanan Erdebil Tekkesi yapıları vardır. 16. yüzyıldan beri varlığı bilinen bu tekkenin yapıları 19. yüzyıl sonlarında yenilenmiştir. Sokağın Bab-ı Hümayun bitişiğindeki ilk yapısı da Naziki Tekkesi olarak adlandırılın bir tarikat yapısıdır. Tekke yapıları dışarıdan bir 19. yüzyıl İstanbul evi görünümündedir.
Bu anıt eserlerin arasındaki alanda gelişen sokak İstanbul’un en bilinen sokaklarından biri haline gelmiştir. Eski gravürlerden 18. yüzyıl konut mimarisinin örnekleri olduğu anlaşılan evler geniş saçaklı, furuşlara oturan çıkmaları, tepe pencereleri ile dönem mimarisinin tipik örnekleri görünümündedir. İngiliz ressam Lewis’in 1830 yıllarında hazırladığı gravür bu dönemin en güzel delillerinden biridir. Sultan Mahmud İmareti’nin kapısı ve karşısındaki Naziki Tekkesi olan evin eski görünümü etkileyicidir. 19. yüzyılın ortalarına doğru bütün kentte bu özelliklere sahip konutlar hızla azalmış ve çok az örnek günümüze ulaşabilmiştir.
- yüzyılda öncelikle Topkapı Sarayı’nın yavaş yavaş önemini kaybetmesi ve 1850 yıllarından itibaren hanedanın Dolmabahçe Sarayına taşınması ile birlikte sokak artık saraya komşu olma özelliğini de kaybetmiştir. Bu süreçlerde yapı parselleri kısmen korusa da konutlar değişmiş ve cepheleri ahşap kaplı dönemin tipik evleri inşa edilmiştir. Hala seçkin bir semt olan bölgede önemli devlet görevlerinde olan aileler yaşamaktadır. Aynı zamanda gelişmekte olan turizm sayesinde yabancı ziyaretçiler de sokak ve çevresinde gezmeye başlamıştır. Cumhuriyetin ilanından sonra önce Topkapı Sarayı ardından Ayasofya Müze haline getirilmiş, kısa bir süre sonra sokağa bitişik önemli anıtlarda Ayasofya Medresesi yıktırılmıştır. İmaret de fonksiyonunu yitirince sokağın çevresindeki doku da değişmeye başlamıştır. Osmanlı döneminin sonlarında inşa edilen ve giderek yaşlanan bakımsız kalan evler bu dönemde eski sahipleri tarafından yavaş yavaş terk edilmeye başlanmıştır. 1950 yılı dolaylarından sonra İstanbul’da hızla yaygınlaşan apartmanlar karşısında bu eski evler günün ihtiyaçlarına cevap veremeyen değişen toplumsal yapıya yabancılaşan yapılara dönüşmüştür. Kentin, ülkenin hatta dünyanın en önemli müzeleri ile çevrelenen sokak 1970 yılı dolaylarından itibaren dikkat çekmiş korunması için bazı çalışmalar yapılsa da bir taraftan çöküntü devam etmiştir.
1985 yılı dolaylarında yakınlardaki Reji nazırı Şükrü Bey’in yaşadığı ev bitişiğindeki yapılarda gerçekleştirilen restorasyon çalışmalarından sonra TURİNG Otomobil Kurumu yöneticisi Çelik Gülersoy Bey’in olağanüstü çabaları ile o günkü sahiplerinden satın alınmış ve turizm amaçlı kullanılmak üzere yeniden fonksiyon verilmiştir. Restorasyon çalışmaları sırasında evler malzeme, plan, cephe özellikleri açısından büyük ölçüde bozulmuş durumda tespit edilmiştir. Hatta bazı evler betonarme apartmanlara dönüşmüş ama onlarda niteliksiz eklerle değiştirilmiş hale gelmiştir. Bu nedenle evlerin rekonstrüksiyonuna karar verilmiş ve günün restorasyon anlayışına uygun olarak kontur ve gabaride ahşap evlerin cephe özelliklerini devam ettiren betonarme yapılar inşa edilip ahşap ile kaplanmıştır. Bu arada tuğladan inşa edilen 18. yüzyıla ait bir konak hamamı da restore edilmiştir. Sokağın tamamının turizm amaçlı kullanımına karşı en eski ve en büyük parsel ticari amaç dışında kent tarihi araştırmalarına hizmet edecek Çelik Gülersoy Vakfı İstanbul Kitaplığı olarak düzenlenmiştir. Böylece sokak İstanbul’da kültürel miras koruma konusunda özel bir örnek olarak günümüze ulaşmıştır. … tarihinde geniş çaplı bir onarım geçiren yapılar yine turizm amaçlı kullanılmaktadır. İstanbul Kitaplığı’nın karşısında Ayasofya Medresesi’nin de rekonstrüksiyonu gerçekleştirilmiş ve Eğitim amaçlı kullanıma tahsis edilmiştir. Böylece sokağın bu bölümü Eğitim ve kültür yapılarının merkezi haline gelmiştir. Bu anıtsal yapıları ve müzeleri ziyaret edenlere son devir Osmanlı İstanbul’un bu ilginç sokağını da ziyaret etmeleri önerilebilir.