YÜRÜMEYİ SEVDİREN ROTALAR

 

Fatih, şehrin kültürel dinamiklerini kucaklayan iyi bir ev sahibi. Her gün yüzlerce insan Sur içinde tarihin izlerini seyrederek geziyor. İstanbul’un mazisini sokaklarında taşıyan bu semti gezerken ihtiyacınız olan rotaları bazen yazılarımızda bazen de harita olarak her sayıda sizinle buluşturma gayretindeyiz. Özellikle de bu sayı da dosya konusu olarak Fatih’i gezme fikri üzerine yoğunlaşınca adımlarımızı farklı kültür noktaları arasında atmaya başladık. Sur içi’nde gezmek isteyen ama nereden başlayacağını bilemeyenler için; Müzeler, Devşirme Camiller, Kültür Sanat Üretim Mekanları ve Türbeler…

Müzeler Adası’nı Keşfet !

Sultan Ahmet bölgesi müzeler turumuza dünyada eşi benzeri bulunmayacak zenginlik ve derinliğe sahip Topkapı Sarayı Müzesiyle başlıyoruz. Üç kıtanın dört asır boyunca yönetildiği saray, sahip olduğu kültür ve inanç değerleri, eğitim ve idari teşkilatı, Türklere özgü göçebe kültüründen izler taşıyan mimari yapısıyla Osmanlı hanedanına özgü detayların hepsini burada inceleyebilirsiniz.

Saray, iki ana bölüme ayrılıyor. Bunlardan ilki, hizmet bölümü Birun; diğeri ise iç örgütlenme yapılarını kapsayan Enderun. Tüm bölümler içerisinde Osmanlı mimarisinin, sanatının ve zanaatının en nadide örneklerini görmeyi mümkün kılıyor. Yapıların ince işçiliği, özellikle Topkapı Sarayı çinilerinde kendini belli ediyor.

Darphane-i Amire tarafından çıkış yaptığımızda arnavut kaldırımlı Osman Hamdi Bey yokuşundan aşağıya iniyoruz. Bu rampanın 100 metre sonunda ise Türkiye’nin ilk müzesi olan İstanbul Arkeoloji Müzesi karşımızı çıkıyor. Tarihin ilk yazılı anlaşmasını, en eski aşk şiiri tabletini, İskender Lahdi’ni, Marsyas heykelini, mısır mezar buluntularını burada görebilirsiniz. Zengin tarihi ve kültürel mirasıyla sebebiyle hem dünya hem de ülkemiz açısından hayli önemli bu müzeyi görmeyenler için Müzeler Haftası iyi bir fırsat olabilir!

Henüz Gülhane Parkı’nın içindeyken asırlık ağaçların arasında yaptığımız küçük bir mola sonrası sonrası İslam tarihiyle ilgili ipuçları sunan, sıradışı bir müzeye uğrayabiliriz. İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi; bilim tarihi açısından doğu-batı ilim kültürünü birleştiren bir köprü niteliğinde adeta. Üst kattan gezmeye  başladığımız müzede  Astronomi, Saat Teknolojisi, Denizcilik, Savaş Teknolojisi ve Tıp Bölümü bulunuyor. Madenler, Fizik, Matematik-Geometri, Şehircilik ve Mimari, Optik, Kimya ve Coğrafya ile ilgili harita, çeşitli harita çizimleri gibi her bir alana özgü maketlerin sergilendiği bölümler doğu medeniyetlerine yaptığımız yolculukta bizlere farklı pencereler sunuyor.

İslam dünyasının bilim tarihi eserlerini gördükten sonra sanatına dair eserleri de görebileceğimiz Türk ve İslam Eserleri Müzesi’ne geçmek için Sultan Ahmet (Hipodrom) Meydanına doğru yürüyebiliriz. Sultan Süleyman’ın İbrahim Paşa’ya hediyesi olan İbrahim Paşa Sarayı bugün Türk ve İslam eserlerine ev sahipliği yapıyor. Göreceğimiz 40.000 parçadan fazla eserin yanında terasından izlenebilen davetkâr Sultanahmet manzarası için adımlarımızı kısa bir süreliğine durduruyoruz.

Seyrettiğimiz manzaranın içinde Roma dönemi “İmparatorluk Sarayları” bölgesi de yer alıyor. Burada yapılan araştırma kazıları sonucu toprak altından çıkarılan 1400 yıl öncesine ait muhteşem mozaikleri ziyaret edebiliriz.

 

10.000 Bin Adımda Sanat Üretim Merkezleri

Fatih’in her sokağında eser üretmeye devam eden bir sanatçının atölyesi ile karşılaşmak pek mümkün. Sultan Ahmet – Kıztaşı arası yürüyüşümüzde birçok kapı çaldık. Klasik sanatlarımızın ustalara emanet edildiği yılların İstanbul Sanatları Çarşısı’ndayız. Sultanahmet’in kalbinde konumlanan çarşı, bizlere tüm kültürel kodları tarihi atmosferiyle sunuyor. Yolumuzun geçtiği bu çarşıda geleneksel sanat ve zanaat ustalarının hat, tezhip, ebru, çini, kat’ı, kitre bebek, porselen boyama, kumaş boyama alanlarında üretilen eserleri inceleyebiliriz. Sultan Ahmet’ten Çemberlitaş’a doğru yürüdüğümüzde uğramamız gereken önemli bir adres var. Barın Han! 50 yıllık cilt evi, şimdilerde gençleri ağırlayan bir sanat merkezi haline dönüştürülmüş. Türkiye’nin önde gelen hat ve cilt sanatçılarından Prof. Emin Barın’ın uzun yıllar kullandığı Barın Han geçirdiği tadilatlardan sonra günümüzde genç sanatçıların eserlerinin sergilendiği bir sanat merkezi olarak karşımıza çıkıyor. Sanatçı ve sanatçı gruplarının eser üretimlerine destek veren han, belirli aralıklarla genç sanatçıların sergilerine ev sahipliği yapıyor.

Şerefiye Sarnıcının önünden geçerek Küçük Ayasofya’ya doğru ilerlediğimizde Küçük Ayasofya Camisindeki Hüseyin Ağa Medresesi’nde yer alan Sanatçılar Çarşısını görebiliriz. Bu medresenin her bir odası farklı disiplinlerde bir sanat atölyesine dönüştürülmüş. Medeniyet tarihinin önemli olaylarına tanıklık eden bu sokaklarda, geleneksel ahşap konut mimarisinin en güzel örneklerini görmek mümkün. Mahalleyi dolaşırken adım başı sanat üretimi yapan atölyeleri ve sanat merkezlerini ziyaret edebiliriz. Bu adreslerin başında Ressam Cemal Toy’un sessiz ve huzurlu resim atölyesi geliyor. Sanatçı tuvaline bir şeyler çizerken; atölyesinin duvarlarında yer alan diğer eserlerini seyredebiliriz. Yolumuza devam ederken Pembe Kapı Geleneksel Türk Sanatları Atölyesi’nde de şöyle bir duraksayalım. Türk süsleme sanatlarının inceliklerini görme fırsatını burada bulabiliriz.

Sanatla iç içe olacağınız bir huzur durağı daha. Tarihi adıyla Kadırga Özbekler Tekkesi.. Tekke İstanbul Tasarım Merkezi olarak faaliyetlerini sürdürüyor. Yeni tasarımcılar yetiştiren bu merkezde, aramızdaki tasarımcılara ve meraklısına seminer programları, toplu gösterim programları, atölyeler ve sergiler yapılıyor.

Bu noktadan biraz yürüyeceğiz. Beyazıt ve Vezneciler’i geçiyor, Fevzipaşa Caddesi’nden devam ediyoruz. Durağımız Kıztaşı.. Tarihi bölgede şirin bir çini atölyesi karşılıyor bizi. Mümine Ateş çini atölyesi.. çini sanatının sırlarını burada keşfederek sanat üretimi yapan mekanlar yürüyüşümüzü burada sonlandırabiliriz.

 

12000 Adımda Fatih’in Devşirme Camileri

Zeyrek Mahallesi… Hepimizin hayatının büyük bir bölümü bir mahallede oyun oynayarak geçmiştir. Mahalle kültürünün günümüzde devam ettiği İstanbul’un en eski ve en özel mekanı karşılıyor bizi. Kiliseden camiiye dönüşen yapılar turunun ilk durağı mahallenin göz bebeği eşsiz güzelliğiyle Molla Zeyrek Camisi. Henüz içerisine girmeden görkemiyle bizi etkilemeyi başaran mabet, zihinlerimizi de maziye götürüyor. Pantokrator Manastırı’nın kiliselerinden devşirilen camiinin içinde zamanın imparatorunun mezarı da bulunuyor.. Camii’nin saklı hikayelerine ve tarihine yolculuk ederken muhteşem manzarasına sahip terasına da uğramadan edemiyoruz.

Bir nefes aldık ve Vefa’ya doğru devam ediyor adımlarımız. Fatih’in sokak aralarına gizlenmiş bir zenginliği daha! Vefa Kilisesi… Nam-ı diğer Molla Gürani Camii. İstanbul’un fethinden sonra camiye dönüştürülen ilk eserler arasında bu kilise de var. Süleymaniye’den Vefa’ya inen dar sokakların arasından ansızın karşınıza çıkan tarihi caminin 700 yıllık mozaikleri önünde bir süre duraksayacağız gibi görünüyor.

Fatih’ te attığımız her adım bizi semtin başka bir güzelliğine, târihî ve mânevî bir özelliğine taşıyor. Hamamdan Kiliseye Kiliseden Camiye; dönüştürülmüş bir yapının önündeyiz. Kalenderhane Camisi’de İstanbul’un fethinden sonra, fetihte büyük başarı kaydeden Kalenderi tarikatı dervişlerine bizzat Fatih Sultan Mehmet tarafından zaviye olarak verilen yapının içinde yer alan göz alıcı mermer kaplamalar ve mozaik desenler “Nasıl da önünden geçip gitmişim” dedirtecek cinsten.

Fetih hatıralarından devam ediyoruz. İstanbul’un Haliç’e bakan yamacında, ilk yerleşim yerlerinden Çarşamba’da bulunan Fethiye Camii, mimarisi bakımından sur içinin bir diğer önemli kültürel mirası. Gürcistan ve Azerbeycan’ın fethedilmesiyle, fethin hatırası olarak Fethiye camiye dönüştürüldüğünü öğrendiğimiz bu yapı hem iç hem de hem de dış mimarisinin güzelliğiyle rotamızdaki son adres oluyor.

 

 

Osmanlı Hanedanı Büyüklerimizi Ziyaret

İstanbul, geçmişle geleceğin bir arada bulunduğu bir şehir. Fatihse bu şehrin bel kemiği. Semtin hemen her güzergahı 1000 yıllık geçmişi barındırıyor. Kadim şehrin fethiyle bir devleti imparatorluğa dönüştüren Osmanlı’nın 7. padişahı Fatih Sultan Mehmet’in türbesi fetihle başlattığı çağa ithafen türbeler turumuzun ilk adresi. Fatih Camii’nde yer alan türbenin oldukça geniş bir alana yayıldığını görüyoruz. Bir garip hisler içindeyiz.

Fatih Sultan Mehmet’in türbesi olmak üzere, Fatih’in eşi Gülbahar Hatun, Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa’nın ve mesnevi mütercimi Abidin Paşa ve Veysel Paşa’nın mezarları da bu hazirede bulunuyor. Adımlarımız devam etse de aklımız ve ruhumuz bir süre burada kalacak.

Kısa bir mesafe yol alarak Yavuzselim semtindeki Çukurbostan’dayız. Ziyaret edeceğimiz Şehzadeler Türbesi İstanbul’da 16. yüzyılda Kanûnî Sultan Süleyman tarafından babası Yavuz Sultan Selim adına yaptırılan külliyenin haziresinde bulunuyor.

Türbede Kanûnî’nin Murad, Mahmud ve Abdullah ismindeki oğulları, Yavuz’un kızı ve Makbul İbrâhim Paşa’nın zevcesi Hatice Sultan, ve İskender Paşa’nın hanımı Hafsa Sultan’ın yattığı türbedeki Latin harfli bir kitâbede belirtiliyor. Külliyedeki türbelerin sonuncuysa Sultan Abdülmecid’in ve oğullarının türbesi.

Sadece adım atarak bir cihan imparatorluğunun kıymetlerini ziyaret etmeye devam ediyoruz. Süleymaniye’ye doğru devam edecek uhrevi rotamızda, yolumuzun üstünde bulunan Yavuz Sultan Selim Camii Haziresi’nde, Yavuz Sultan Selim ve baş kadını, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan türbelerini ziyaret etmeyi ihmal etmiyoruz.

Mimar Sinan’ın eşsiz eserlerinden sadece bir tanesindeyiz. Kanuni Sultan Süleyman adına yapılan camii Sinan’ın sadece kalfalık eseri. Görmek gerek, gitmek gerek…

İnşa edildiği tarihten bu yana ‘muhteşem’, ‘ihtişam’, ‘görkemli’ gibi sıfatları zorunlu kılan camii içerisinde yer alan Kanuni Sultan Süleyman Türbesi Mermer süslemeli özelliği, çinililerle kaplı zarif yüzü ve görkemli güzelliği ile adeta büyülüyor insanı. Kanuni Sultan Süleyman niyetine vardığımız türbede Süleyman dışında, Sultan II. Süleyman, Sultan II. Ahmet, Mihrimah Sultan, Saliha Dilaşûp Valide Sultan, Asiye Sultan ve Rabia Sultan’ı da ziyaret ederek türbenin az bilinen özellikleriyle tanışıyoruz.

Türbenin giriş kısmında oldukça değerli ve az bilinen bir taş karşılıyor bizi. Hacer- ül Esved Taşı olarak bilinen bu değerli taşın diğer ve tek parçası Kâbe’de bulunuyor. Özel olarak koruma altına alınan bu taşı, yalnızca uzaktan bakarak izliyoruz. Rotamızın son bir durağı olarak da Kanuni’nin yanı başındaki Hürrem Sultan Türbesi’ni ziyaret edebiliriz.

 

Start typing and press Enter to search