İSTANBULLU İLK TİYATRO: GEDİKPAŞA TİYATROSU

Erdem Beliğ Zaman

Yaygın bilinenin aksine, coğrafyamızda Batılı mânâdaki ilk tiyatro faaliyetlerinin başladığı yer Şehzadebaşı (Direklerarası) değil Beyoğlu’dur. Beyoğlu’nda ilk tiyatro binalarının ortaya çıkışı 19. asrın ilk yarısına tarihlenir. O tarihte İstanbul çevresinde tiyatronun görülmesineyse henüz çeyrek asırlık bir zaman vardır. Oysa tiyatro ve tarih kelimeleri yan yana geldiğinde zihinlerde canlanan ilk yer Direklerarası’dır. Bunun en büyük nedeniyse Direklerarası’nın “Türk eğlence sektörünün” merkezi olmasıydı. Halk, sanat kaygılarından azade bir şekilde gönlünce eğleneceği bir yer olarak benimsediği Direklerarası’nı, artık yaşamayı bıraktığı Fatih’ten göç edinceye dek, yaklaşık bir asır, baş tacı etmiştir. 1860’lı yıllardan, 1970’li yıllara kadar haşmetli bir tiyatro saltanatı süren Gedikpaşa ve Direklerarası çevrelerinin sanat ihtişamına yaklaşan da olmadı.
GEDİKPAŞA’DA TİYATRO DOĞUYOR
Türk tiyatrosunda Gedikpaşa’nın ehemmiyeti büyüktür. Meşhur tiyatro tarihçisi Refik Ahmet Sevengil, Gedikpaşa hakkında şöyle yazar: “Gedikpaşa Tiyatrosu, Türk dilinde devamlı temsiller veren ilk sahne oluşumudur. Aktörlüğü meslek edinen Türkler ilk defa bu tiyatroda sahneye çıktı. Türk yazarlar da bu sahneye büyük ilgi gösterdi, sanatçılara düzgün konuşma dersleri verdi, azınlıkların çevirilerindeki dil hatalarını düzelttiler. Tanınmış yazarlarımız bu sahnede oynanması için tiyatro eserleri yazdı. Yüksekokul öğrencilerinden devlet adamlarına kadar birçok aydın bu tiyatronun temsillerini takip ederek Batılı sahne sanatı geleneğinin kurulmasına hizmet etti. Bütün bunlardan dolayı Gedikpaşa Tiyatrosu’nun sanat tarihimizde önemli bir yeri vardır.”
Gedikpaşa Tiyatrosu’nun bulunduğu yer, bugün Mimar Kemalettin Mahallesi’nde, Tiyatro Caddesi ile Yahya Paşa Sokağı, Hattat Sokağı, Mühendis Mektebi Sokağı ve Tatlıkuyu Sokağı’nın arasında kalan adaydı. Şimdi yerini Azak İş Merkezi ve bir otel işgal etmektedir. Dikkatle incelendiğinde bu adanın epey büyük olduğu görülecektir. Büyüktü, çünkü Gedikpaşa Tiyatrosu, içinde ayrı binada bulunan bir gazinoyu da ihtiva eden, bahçeli bir kültür ocağıydı.
Gedikpaşa Tiyatrosu’nun arazisi ilk olarak, Osmanlı Devleti’nde çokça gelip gösteriler yapan Souiller sirk topluluğuna tahsis edilmiş ve 1859’da buraya seyyar bir çadır kurulmuştu. 1863’te Hovannes Kasparyan bu arsaya bir tiyatro yaptırmıştır. Karabet Papazyan 1864’te Souiller’in bırakmış olduğu bu tiyatroyu kiralamış ve haftanın iki günü sözlü ve sözsüz pandomima oynamıştır. 1866’de Razi isimli bir yabancı dans hocası binayı kiralayıp temsiller vermiştir. Tiyatro birkaç sene içinde bulunduğu semtin ruhuna öylesine işlemiştir ki yapılan tiyatro binası semtin ismine binaen Gedikpaşa Tiyatrosu olarak anılmaya başlamıştır. Lâkin bina sahibi Abraham Efendi tarafından konulan temsil heyetinin ismi Osmanlı Tiyatrosu idi.
Eski cambazhane binası yıktırılır ve 1868’de yerine ahşap bir tiyatro binası yaptırılır. İşte Gedikpaşa yahut Osmanlı Tiyatrosu namlariyle maruf tiyatro esasen bu idi. Türkçe temsiller bu binada verildi. 1870’de Osmanlı sarayından on yıllık Türkçe piyes temsil etme imtiyazını alan Agop Vartovyan (Güllü Agop) 1882’ye kadar bu binada aynı ismi verdiği heyetiyle seyirci karşısına çıktı.
Kerem Karaboğa, Gedikpaşa Tiyatrosu’nu üç evrede incelemenin lazım geldiğini müdafaa eder:
1859 ila 1868 yılları arasındaki cambazhane tiyatrosu dönemi.
1868 ila 1880 seneleri arasında Güllü Agop’un tiyatroya hâkim olduğu dönem.
1880 ila 1884 tarihleri arasında, Osmanlı Tiyatrosu’ndan yetişme diğer oyuncuların; Mardiros Mınakyan’ın, Tomas Fasulyeciyan’ın ve Ahmet Fehim’in etkili olduğu dönem.
Hâlbuki bunlara bir de Cumhuriyet dönemini eklemek faydalı olacaktır.
Gedikpaşa Tiyatrosu caddeden duvarla ayrılmış büyük bir avlu içindeydi. Cephesi, bugün Tiyatro Caddesi denilen yere doğru bakan cephede, soldaydı. Avluya tuğladan örme direkler arasındaki bir kapıdan girilirdi. Kapının iki tarafında da süslü fenerler asılırdı. Avlunun içinde, bugünkü ismiyle Yahya Paşa sokağına bakan geniş ve süslü bir gazino vardı. Gazinonun bir tarafında bilardo oynanır, diğer tarafında kitap ve gazete okunurdu. Gazinonun duvarlarında tablolar asılıydı. Akşamları temsil öncesi alaturka müzik çalınırdı. Tiyatro binasına mermer merdivenle çıkılır, mermer direkli bir kapıdan girilirdi. Holde, sağ tarafta bir büfe, yanında da vestiyer bulunurdu. Tiyatro salonu oldukça genişti ve at nalı şeklindeydi. Parterde kanepeler, etrafta üç loca ve en üstte paradi vardı. Locaların kenarları kırmızı kadife döşeliydi. Sahne yukarıya doğru yüksek ve dört köşeydi. Sahnenin tam karşısında perdeleri daima kapalı duran büyük loca padişaha ayrılmıştı.
GÜLLÜ AGOP İDARESİNDE
Agop Vartovyan, Türk tiyatrosunun en ilginç simalarındandır. Ermeni kökenli sanatkârımız sonra Müslümanlığı kabul edip Yakup ismini almıştır. Müslümanlığı kabul edişi hakkında da türlü tevatür vardır. Beşiktaş’ta Yahya Efendi Mezarlığı’nda metfundur.
Güllü Agop’un tiyatromuz için ifade ettiği önemin altını kıymetli tiyatro tarihçisi Nesim Ovadya İzrail bir röportajımızda şöyle çizmişti: “Türk tiyatrosunu bir çadır olarak düşünsen, çadırın bazı bağlantı direkleri vardır. Bunlar arasındaki en önemli iki direk Güllü Agop ve Mardiros Mınakyan’dır.”
Ayrıca Güllü Agop’un, 1870’te on sene müddetince Türkçe piyes oynama imtiyazını tekeline alması, tulûat tiyatrosunun da doğuşuna sebebiyet vermiştir. Tulûat tiyatrosunu kimin kurduğu bir soru işaretiyse de kimin yüzünden ortaya çıktığı bellidir.
Gedikpaşa Tiyatrosu, Namık Kemal’in ünlü Vatan Yahut Silistre oyununun 1873’te sergilendiği yerdir. Hatta bu piyesin temsili sırasında yapılan, “Yaşasın vatan!” tezahüratı sebebiyle Namık Kemal sürgüne gönderilir. Güllü Agop da bir müddet tutuklanır.
Sadece Namık Kemal değil, Ahmet Midhat Efendi gibi namdar Türk yazarlarının da piyeslerini sahneleyen Güllü Agop, 1878’de Osmanlı Rus Savaşı’nın başlamasıyla kötüleşen duruma ve ortama daha fazla direnemez ve tiyatronun idaresini bırakarak yeni filizlenmeye başlayan Direklerarası’na gider.
MINAKYAN, FASULYECİYAN VE AHMET FEHİM DÖNEMİ
Güllü Agop’un idareyi bırakmasından sonra tiyatronun idaresini Mardiros Mınakyan ele alır. Mınakyan, Türk tiyatrosunun en uzun süre sahnede kalmış ve en çok öğrenci yetiştirmiş tiyatrocularından biridir. Mınakyan, Osmanlı Tiyatrosu’nun idaresine geçtiğinde ellerinde artık bir imtiyaz yoktu. Dolayısıyla tamamen seyirci rağbetine teveccüh gösterilecek bir devir başlamıştı.
Kolları sıvayan Mınakyan, Ahmet Midhat Efendi’nin adaptasyonu olan Kamelyalı Kadın piyesiyle sezonu açar. Bu piyesteki rolüyle özdeşleşecektir. Mınakyan, Tiflis’e gidince tiyatronun idaresine Bursa’dan, Ahmet Vefik Paşa’nın himayesinde tiyatro yapmaktan dönen Tomas Fasulyeciyan gelir. Mınakyan, Tiflis’ten dönüşünde Şehzadebaşı’nda, Güllü Agop’un Osmanlı Tiyatrosu’na katılır. O tarihte hâlihazırda iki Osmanlı Tiyatrosu vardır: biri Şehzadebaşı’nda Asıl Osmanlı Tiyatrosu, diğeri de Gedikpaşa’da vaki Osmanlı Tiyatrosu.
Hem bu karışıklık hem de Direklerarası piyasasıyla rekabet edememek, Fasulyeciyan’ı tiyatroyu kapatma zorunda bıraktırır. Fasulyeciyan 1882’de gidince yerindeki boşluğu Ahmet Fehim doldurur. Hemen Ahmet Midhat Efendi piyeslerinden bir repertuar oluşturur ve hemen Çengi piyesini sahneler. Ardından Şemsettin Sami’nin Besa piyesi gelir. Gedikpaşa Tiyatrosu tam yeniden canlanmıştır ki Ahmet Midhat Efendi’nin Çerkez Özdenleri piyesinin sahnelenmesi birtakım sorunları da beraberinde getirir. Oyun, Çerkez milliyetçiliğin propagandasını yaptığı için yasaklanır. Ahmet Midhat Efendi sürgüne gönderilir. Ama en vahimiyse tiyatro yıktırılır. Binanın sahibi Abraham Efendi’ye para verilir. Tiyatro eşyaları Fasulyeciyan’ın olur.
Ⅱ. Abdülhamid yerine bir okul yaptıracağını söyler ve okulun temelleri atılır fakat inşaat devam etmez. Bir bahaneyle tiyatro hercümerç edilmiş olur ve Gedikpaşa Tiyatrosu’nun incecik ama çok mühim defteri böylece kapanır.
İHTİŞAMLI GÜNLERİN SONU
Cumhuriyet dönemine gelindiğinde Gedikpaşa ve çevresi eski ihtişamından çok uzaktadır artık. Bırakınız Gedikpaşa’yı, Gedikpaşa’dan sonra bir tiyatro muhiti hâline gelen Direklerarası dahi Komik-i Şehir Naşit Efendi’nin 1938’de elini ayağını çekmesiyle iyice öksüzleşmiş, Nejat Uygur’un 1970’lerde o bölgeden çıkmasıyla tamamen yıkıma uğramıştı.
Yıkıldıktan sonra arazi bir müddet öyle okul temeli atılmış şekilde atıl kalsa da sonra birkaç bina yükselir yerinde. Bunlar Azak Sineması olarak bilinecek yapı ve birkaç apartmandır. Bugün aynı yerde bulunan iş merkezi de bu ismi taşımaktadır ve belki de o günlerden bugüne kalan tek emare bu isimdir! Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra sinema dünyanın her yerinde tiyatronun yerini almaya başlamıştır. Türkiye’de de birçok yeni sinema binasının açılmasının yanında eski tiyatro binalarının bazıları da sinemaya dönüştürülmüştür. Bu husustaki en keskin dönüşümü yaşayan yer ise Şehzadebaşı (Direklerarası) olmuştur. Naşit Bey’in, Kel Hasan Efendi’nin tiyatrosu da olmak üzere birçok tiyatro sinemaya dönüşmüştür.
Adı üstüne moda ya, gelip geçer! 1950’lerin sonundan itibaren memlekette tekrar bir tiyatro enflasyonu başlar. Bu kez sinema salonları tiyatro salonlarına dönüştürülür. Azak Sineması’nda da 1962-63 sezonunda Gönül Ülkü- Gazanfer Özcan Topluluğu, Orhan Erçin’in Aman İdare At komedisiyle perde açarlar. Gazanfer Özcan’ın trupu ancak birkaç sene dayanabilir artık yerleşik halkın ayak çekmeye başladığı Gedikpaşa’ya. Oradan Zincirlikuyu’ya taşınınca salonda Ulvi Uraz, Asuman Arsan ve Muzaffer Hepgüler toplulukları sahne alırlar. Hiçbiri de bu seyircisi devamlı azalan mekânda dikiş tutturamazlar.
Azak’ın son büyük misafiri sahnelerimizin gelmiş geçmiş en büyük komedyenlerinden Muammer Karaca olur. Muammer Bey, Beyoğlu’nda kendi yaptırdığı salonu kapatıp buraya gelmiştir. Absürt mizahı ülkemize getiren Suavi Süalp’ın yazdığı Merhaba Vatandaş piyesiyle seyirciye, “Merhaba!” dese de, “Hoşça kal!” demesi hiç de uzun sürmez. Bir sezon zar-zor dayandıktan sonra perdesini kapatmak zaruretinde kalır.
Moda çanları sinema için çalıyordur yeniden. 374 kişilik Azak Tiyatrosu, işletmecisi tarafından apar-topar sinemaya çevrilir. Erotik filmlerin oynadığı bir salon hâlini alır. Sonra erotik furyanın da bitişiyle sinema biter ve salon yıkılarak iş hanına dönüştürülür. Bugünkü Azak İş Merkezi bu dönüşümün neticesidir.
Bu bölgede 2023’ün Nisan ayında bir tiyatro gezisi düzenleyip tur gezdirdim. Hüzünlenerek, iç çekerek Gedikpaşa sokaklarında dolaştık. Bugün Gedikpaşa’ya tiyatro ve kültür aramaya gideceklerin bulacakları turist, mağaza ve kültürsüzlük olacaktır. Tiyatro hayatından günümüze kalan tek şey caddenin ve iş merkezinin ismidir maalesef! Gedikpaşa sanki bundan kırk sene evveline kadar bir tiyatro muhiti değilmişçesine yaşamakta… Sanki tiyatro hayatının bir tarafına hiç dokunmamış, hayatından bir parça olmamış gibi!
İşte Gedikpaşa’daki kültür hayatının yüz yirmi senelik uzun gelen kısa hikâyesi…

Start typing and press Enter to search