Tezkirelerde ve Tasvirlerde İz Bırakan Şairler

Doç. Dr. Aslıhan Erkmen

Biyografik literatür edebiyat dünyasında özel bir türdür. İslam tarihçiliği için de önemi olan bu alanda çok sayıda eserin yazıldığı kaynaklardan ve günümüze ulaşan nüshalardan anlaşılır. Anma, hatıra getirme, yâd etme gibi anlamları da olan “zikr” sözcüğünden türetilmiş tezkire terimi, biyografik sözlük niteliğindeki bir alt türe adını verir. En çok şair, evliya, âlim, devlet adamı gibi şahsiyetlerin hâl tercümeleri (hayat hikâyeleri) bu eserlerde derlenir; eserler ayrıca kişiyi ve öğretilerini sonraki nesillere aktarma, kişinin unutulmamasını sağlama gibi amaçlara da hizmet eder. On altıncı yüzyılın en kapsamlı şair tezkirelerinden olan şık Çelebi’nin kaleme aldığı Meşâ’irü’ş-Şu’arâ (Fatih Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Tarih 772) sadece şairlerin şiirlerini ve sîretini değil, kimilerinin suretini de günümüze taşır. Fatih’in çeşitli mekânlarında geçen anekdotlar ve tasvirler eşliğinde, Osmanlı şiirine iz bırakan birkaç şairi bu sayıda anmanın zamanıdır…

Meşâ’irü’ş-Şu’arâ’nın yazarı şık Çelebi (ö. 1571-72) köklü ailelerden gelen, devrin meşhur hocalarından eğitim alan, ilim ve edebiyat ortamlarında yetişen, sosyal, kültürlü ve üretken bir Osmanlı entelektüelidir. İmparatorluğun pek çok yerinde kâtiplik, mütevellilik, kadılık gibi görevlerde bulunur. Hayatı hakkındaki en geniş bilgi yine tezkiresinden edinilir. II. Selim’e (sal. 1566-1574) sunduğu tezkiresinde dört yüzden fazla şaire ilişkin bilgi ve hem söz konusu kişilerin hem de kendisinin yüzlerce şiir örneği yer alır. Neşeli, hayat dolu kişiliği ve güzellere düşkünlüğü ile tanınan şairin mahlâsına ilişkin yazdığı beyit:

Doğaldan vasfı ismine muvafık
Güzeller mübtelâsı yâni âşık

Meşâ’irü’ş-Şu’arâ’daki ilk şair tasvirlerinden biri yazar şık Çelebi’ninkidir (Görsel 1). Genç yaşından itibaren eğitimi, ailesinin nüfuzu ve diğer tezkirelerde de bahsedilen girişkenliğiyle geniş bir edebiyat çevresinde kendine yer bulan şık Çelebi, portre niteliği taşıyan resminde beyaz sakalı, büyük sarığı ile ulemadan bir pîr görüntüsü çizer. Şairin sağ elinde, sayfalarında iki sütun halinde mailen dizilmiş beyitleri seçilen, belki de şairin Dîvân’ı olan açık bir kitap bulunurken, sol elinin işaret parmağı ile önündeki üzeri şemseli köşebentli cilt kapağı gibi bezenmiş, perspektifli çizilmiş sehpayı gösterir. Elindeki kitaba bakan gözleri yüzüne ifade katar. Kitap aynı zamanda şık’ın şairliğine ve yazarlığına gönderme yapan bir alâmet olarak da okunabilir. Eseri ve içeriği ile kültür tarihine yazılı bir miras bırakan şık Çelebi suretiyle de görsel hafızamıza kaydedilir.

şık Çelebi tezkiresine hem kendisinden önce yaşamış şairleri hem hocalarını hem arkadaşlarını hem de sultanları dahil eder. Bir tasvirde şair Halîmî Çelebi (ölm. 1516) I. Selim’in (Yavuz) huzurunda betimlenir. Şair Trabzon’da şehzâde olarak bulunan Selim’in meclisine girmiş ve sonradan hocası olmuştur. Sultanla o kadar yakındır ki Mısır seferi dönüşü Şam’da kışladıkları sırada vefat eden Halîmî’nin cenaze namazında I. Selim de hazır bulunur.

Meşâ’irü’ş-Şu’arâ’daki tasvir metindeki bir hikâyeyi görsele taşır: Şehzâde Selim tahta çıkar, üç gün sonra Halîmî Çelebi’yi bahçe kapısından davet edip, “halin nedir” diye sorar. Halîmî Çelebi bahçeye girer. Sultan şaire “padişah olduk ama dostların halinden habersiz olduk. Üç gündür seni göremeyince bu saltanattan ne zevk alınır.” der. Bu anlatıya eşlik eden tasvirde bahar dalları ve servilerin çevrelediği bir bahçede kurulmuş, her tarafı bezemeli, yüksek arkalıklı tahtında oturan I. Selim, bıyıklı olarak resmedilir (Görsel 2). Bakımlı ve canlı görünümlü mekân saray bahçelerinden biri olmalıdır. Metinde “Bağçekapusu” olarak geçer. Taht, tahtın gerisinde kendilerine özgü giysileriyle ayakta duran Hasodalı ağalar, sultanın sarığına saplanmış sorguç, belindeki sırma kemere yerleştirilen altın hançer hükümdarlık imgeleridir.

“Sultânü’ş-Su’arâ” diye anılan, dört padişah döneminde yaşamış ve eserler vermiş olan Bâkî (ölm. 1600) de şık Çelebi tezkiresinde görsele yansıyan kişilerdendir. İstanbullu şairden övgüyle bahseden şık ne yazık ki şair hakkında çok fazla biyografik bilgi vermez. Devrin kaynaklarına ve Bâkî’nin kendi eserlerine göre şair Şeyhülislam Ebûsuûd Efendi’den mülâzım olur. Karamânîzâde Mehmed Efendi’den ders aldığı dönemde arkadaşları arasında Atâî’nin (ölm. 1635) babası Nev’î (ölm. 1599) de bulunur. Bu bilgiler ışığında Bâkî maddesindeki tasvire (Görsel 3) bakıldığında, üzeri kubbeli bir medresenin dershanesinde oturan üç kişiden sağdakinin beyaz iç elbisesi, ulemâ sarığı ve ak sakalı ile Ebûssuûd Efendi olduğu düşünülebilir. Soldaki iki kişiden biri Bâkî, diğeri de Nev’î olmalıdır. Zira araştırmalar çağdaş şairlerin birbirleriyle olan sosyal ve edebî ilişkileri üzerinde düşünüp, şairler arası iletişimin kanıtlarını ortaya koymaktadırlar. Bâki ve Nev’î de hayatlarının sonuna kadar hem dostluklarını hem rekabetlerini sürdüren iki tanınmış şairdir.

şık Çelebi’nin, kendi döneminin şairlerinden içinde bulundukları sosyal çevre ile birlikte, yani toplandıkları yerleri, bahçeleri, meyhaneleri, hamamları, dükkân ve tekkeleri; çalıştıkları camileri, medreseleri, kurumları anarak bahsetmesi esere canlı bir anlatım katmaktadır. Söz gelimi Atmeydanı, Avretbâzârı, Bayezid, Gürânî Mahallesi, Kepenekçi Medresesi, Mustafa Ağa Bahçesi, Sarı Gürz Hamamı, Uzunçarşu, Vefa, Zeyrek gibi günümüzde Fatih Belediyesi sınırları içindeki yerlerin adları tezkirede ilgili şairlerin hâl tercümelerinde zaman zaman geçer.

şık Çelebi, aynı ortamlarda bulunduğu ve birlikte yetiştiği dostları arasında saydığı Celâlî Çelebi (ölm. 1570?) ile nerelerde vakit geçirdiğini de sıralar: Gül bahçeleri, Eyyûb ve Kâğıdhâne çayırları, Galata ve Hasköy meclisleri, şair Zâtî’nin Bayezid Meydanı’ndaki dükkânı, Atmeydanı bahar sohbetleri, Dâvûd Paşa iskelesi gibi. Tasvirinde Celâlî Çelebi bir bahçeye kurulmuş olan altın tahtta bağdaş kurmuş oturur haldedir (Görsel 4). Burası bahsedilen Atmeydanı bahar sohbetlerinin gerçekleştiği bir mekân; şairin elinde yazılı bir kâğıt tutması da hem şairliğine hem de şiir meclislerine gönderme olabilir. Etrafında hizmetkâr olduğu düşünülen üç figür vardır. Başında beyaz sarığı, üzerinde işlemeli kaftanı ile görülen Celâlî Çelebi gerek tahta oturuşu gerekse maiyeti ile bir sultanı andırır. Tahtın arkasında, tahtın kenarlarına uygun şekilde düzenlenmiş, gerisinden serviler ve küçük yapraklı ağaçların tepeleri görünen bir duvar vardır. Duvarın üst kısımlarındaki yazı kartuşlarından birindeki “merhum Celâlî Çelebi” ifadesi, şairin eser resimlendiğinde ölmüş olduğuna işarettir.

şık Çelebi eserini bir “şairler tarihi” olarak ele almış olduğunu tezkiresinin mukaddime (giriş) bölümünde belirtir. Yazarın, sarayda üretilmiş, imparatorluğun ve padişahların tarihini anlatan özgün eserleri gördüğü, buna bağlı olarak benzer bir üslup kullandığı, bir tarih ortaya koyabilmek için iyi-kötü ayrımı yapmadan bildiği tüm şairlerin hâl tercümelerini tezkireye dahil ettiği anlaşılır. Eserin resimli bir nüshası yapıldığında da söz konusu şairlerden genellikle tanınmış olanlar, çoğunlukla da metinde geçen olaylara eşlik edecek kompozisyonlar içinde betimlenir. Böylece bir Resimli Osmanlı Şairler Tarihi günümüze ulaşır. Pek çok şair yaşam öyküleri, şiirleri, eserlerinin yanı sıra suretleriyle de bu tarihe iz bırakır.

(Görsel 1): şık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ, yakl. 1582-87, Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Tarih 772, y. 39b.

(Görsel 2): Halîmî I. Selim’in huzurunda, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ, yakl. 1582-87, Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Tarih 772, y.126a.

(Görsel 3): Bâkî ve Nev’î Şeyhülislam Ebûsuûd Efendi ile birlikte, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ, yakl. 1582-87, Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Tarih 772, y.79b.

(Görsel 3): Meşâ’irü’ş-Şu’arâ, yakl. 1582-87, Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Tarih 772, y. 93a.

Seçilmiş Kaynakça:
şık Çelebi, Meşâ’irü’ş-Şu’arâ, yakl. 1582-87, Millet Kütüphanesi, Ali Emîrî Tarih 772.
Aynur, Hatice, “ şık Çelebi ve Tezkiresiyle İlgili Yayınlar Kaynakçası”, şık Çelebi ve Şairler Tezkiresi Üzerine Yazılar, der. Hatice Aynur ve Aslı Niyazioğlu (İstanbul: Koç Üniversitesi Yayınları, 2011), s:171-176.
Bağcı, Serpil, Filiz Çağman, Günsel Renda ve Zeren Tanındı, Osmanlı Resim Sanatı (İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2019).
Erkmen, Aslıhan, “Metinlerden Tasvirlere Yansıyan Yüzler: Musavver Bir ‘Meşâ’irü’ş-Şu’arâ’ Nüshasının Portreleri” (Doktora Tezi: İstanbul Teknik Üniversitesi, 2011).
Erkmen, Aslıhan, “Mü’ellife Övgü: Musavver (Resimli) Tezkirelerde Yazar Portreleri”, Sanat Tarihi Yıllığı 23 (2014), s: 1-21.
Erkmen, Aslıhan, “The Tazkira Literature in the Ottomans and Two Unique Illustrated Ottoman Tazkiras”, Osmanlı’da Dil ve Edebiyat, ed. B. A. Kaya ve F. B. Aydın (OSAMER, 2018), s: 69-83.
Gökyay, Orhan Şâik, “ şık Çelebi Tezkiresi”, İ.Ü.E.F. Tarih Dergisi 30 (Mart 1976), s. 39-48.
İpekten, Haluk ve diğ., Şair Tezkireleri (Ankara: Grafiker Yayınları, 2002).
Kılıç, Filiz, Aşık Çelebi: Meşâ’irü’ş-Şu’arâ, 3 cilt, (İstanbul: Suna ve İnan Kıraç Vakfı Yayınları, 2010).
Tayşi, Mehmed Serhan, “ şık Çelebi ve Millet Kütüphanesi Ali Emiri Vakıf Kitapları Arasında Bulunan Minyatürlü ‘Me-şa’irü’ş-Şu’arâ’ Adlı Eseri, Sanat 6 (1977), s: 77-89.

Start typing and press Enter to search