İTİBAR ELDE ETMENİN SEMBOLÜ OLARAK KAPI
İTİBAR ELDE ETMENİN SEMBOLÜ OLARAK KAPI
Dr. Öğr. Üyesi Mahmut GİDER
İslam kültür ve medeniyetine ait kaynaklardan beslenen divan şiiri, estetik esasları belirlenmiş bir gelenek çerçevesinde, iki yüzyıl gibi kısa bir zaman diliminde oluşum evresini tamamlayarak klasikleşmiş, 19. yüzyılın II. yarısında tekâmülünü tamamlamıştır. İçerik ve şekil estetiğine dair esaslar, hâkim geleneğe aykırı yaklaşımları sınırlandırsa da mazmun arayışı, imge üretme ve üslubun şahsiliği, farklılaşma veya özgünleşmeyi kaçınılmaz kılmıştır. Sanat ve estetiği önceleyen bu şiir geleneğinde, soyut kavramların somut kavramlarla ilişkilendirilerek kullanılması, önemi haiz bir anlatım özelliği olarak görülmüş böylece gerçeküstü imgelerin hayal-hakikat paradoksunda vücut bulması sağlanmıştır
Bu şiir geleneğinde maddi ve manevi kültüre dair unsurlar şairlerin imgelem âlemini beslemiştir. Bu unsurlar, mecaz ve metaforlarla ifade edildiğinde gerçeklik algısından tamamen uzak kalınmamıştır. Klasik şiirde sıkça kullanılan maddi kültüre dair kavramlardan biri mekândır. Çevresel ve olgusal açıdan değerlendirilen mekân, şairin ruh hâli ve düşünce yapısı bağlamında şekillenmiştir. Çevresel yaklaşımda yapay ve doğal olarak kategorize edilen mekânın anlamlandırılmasında, dış gerçekliğe sadık kalınırken; olgusal yaklaşımda mekân, anlam üreten, anılaştırılmış, dönüştürülmüş, kişilerle aynîleştirilmiş ve onların iç dünyasının anlaşılmasına katkı sağlayan unsur olarak tasavvur edilmiştir. Hayalî bir bağlama oturtulan mekân, şairin ruh hâli bağlamında “labirentleşen dünya ya da kapalı ve dar mekânlar” ile “sınırları sonsuza açılan mekânlar; açık ve geniş mekânlar” şeklinde tasnif edilmiştir.
Mekân kavramı ile özdeşleşen inşaî yapılardan biri evdir. Ev, hayatiyetin idamesinde barınma ve korunmayı sağladığı için “insanın kabuğu, öz varlığının topoğrafyası, dünya köşesi, ilk evreni ve gerçek kozmosu” olarak telakki edilir. Eve dair tasavvur ve imgelerin çözümlenmesiyle şairlerin duygu dünyalarının, düşünsel yaklaşımlarının, hayatı anlama ve anlamlandırma biçimlerinin anlaşılmasına katkı sağlanır.
Başta barınma mekânları olmak üzere inşaî mekânların önemli unsurlarından biri kapıdır. İç ve dış ya da sınırlı ve sınırsız/sonsuz mekânlar arasında bağlantıyı sağlayan kapı, edebî metinlerde “içeridekinin dışarıdakini, dışarıdakinin içeridekini beklemesinin imgesi” olarak kullanılır. Kapının kapalı ya da açık/aralıklı oluşu, farklı veya karşıt imgeleri çağrıştırdığı için kapı, edebî metinlerde “çifte simgeselliğe sahip unsur” olarak değerlendirilir. Bu meyanda kapının ötesinde ya da berisinde olmak, imkânlardan yararlanma veya kaderlerin dönüşümü konusunda belirleyici olduğu için kapı “eşik mekân” özelliği taşır. Eşik mekân, mevcut konum ile elde edilmek istenen konum arasındaki yeri sembolize eder. Eşik mekânın aşılamaması, kişiyi mevcut yazgısının ön gördüğü hayatı yaşamak zorunda bırakırken; aşılması durumunda ona yeni bir yazgının yaşanması konusunda uygun zemin ve süreç hazırlar.
Modern şiirin önemli imge ve sembollerinden olan kapı, klasik şiirde ait olduğu mekânın kutsallığı veya temsil ettiği şahsiyetin yüceliğine göre değer kazanır. Bu bağlamda ulûhiyyet makamlarını temsil eden kapılar, rahmet ve mağfiret aracı; mürşidin kapısı, manevî himmet umma menzili; sevgilinin kapısı, vuslat ümidinin diri tutulduğu yer; sultanın kapısı, maddi bir ihtiyacı giderme veya makam elde etme aracı olarak tasavvur edilir.
İnsanın tekâmül yolculuğunda, Allah’ın cemal ve celal tecellileri birlikte karşılık bulduğu için kolaylık ve zorluklar yaşanır. Her zorluğun içinde kolaylığa götürebilecek bir kapı vardır. Bu durum, hikmet nazarı ile değerlendirildiğinde, her aciz bırakılmanın mutlak anlamda zillet olmadığı anlaşılacaktır. Hz. Yusuf’u Mısır azizliğine götüren sürecin önemli iki menzili kuyu ve zindandır. Şeyh Gâlib’in dil içi çevirisi “Her zilletin (aciz bırakılma) içinde elbette bir izzet bulunur. Ken’ân kuyusunu seyret içinde ne (büyük bir) devlet vardır.” şeklinde olan;
Her zilletin elbetde bir izzet var içinde
Seyr et çeh-i Ken’ânı ne devlet var içinde
beyti, bu yaklaşımı desteklemektedir. Zorluklarla mücadelenin insanı güçlü kıldığı ve yükselişini desteklediği Hz. Yusuf kıssasından da anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuyu ve zindan, Yusuf Peygamber’in tekâmül yolculuğunda kapı ve eşik özelliği taşıyan önemli iki menzil veya vadiyi sembolize eder.
Klasik şiirde harabata dair sözcükler, şairin düşünce yapısına göre tasavvufî metafor olarak kullanılır. Bu bağlamda eğlence mekânı olan meyhane, tekkeyi sembolize eder. Tasavvuf mektebi olan tekkenin kapısını aşma ya da içeriye kabul edilene kadar sabır ve tahammül ile bekleme, manevî anlamda feyiz almanın önemli süreçlerindendir. Fuzûlî’nin dil içi çevirisi, “Meyhane kapısının toprağında, itibarımızın yükselmesi için saadet kapısını gece gündüz bekleriz.” şeklinde olan;
Sâkin-i hâk-i der-i mey-hâneyüz şâm u seher
İrtifâ’ kadr içün bâb-i sa’âdet beklerüz
beytinde tekke kapısı, manevi mertebe/makam elde etme aracı olarak görülmüştür. Yunûs Emre’nin Tapduk Emre dergâhının eşiğine yatması ve 40 yıl düz odun taşıdığı bu dergâh için “Bu kapıdan eğri odun dahi giremez.” kabilindeki ifadesi; sabır, tahammül ve teslimiyetin kilitleri paslanmış kapıları açmayı kolaylaştırdığı, kâmil insan olma sürecinin mücadele biçimleri olduğu anlaşılmaktadır. İlahî aşkın lezzetlendiği mekân olan tekkenin manevi değeri, unsuru olması münasebetiyle kapıda da karşılık bulur. Bir Anadolu erini/dervişini Yunûs’a eviren eşik mekân kapıdır. Kapıyı bekleyen, hâl ve makamlar arasında yaşadığı gelgitlerin akabinde manevî makamların en yücesini elde eder.
Mahviyetkârlığın önemli göstergelerinden biri idealize edilen varlığa nispetle kişinin kendisini toprak mesabesinde görmesidir. Ayak toprağı olma arzusu, insani zafiyet olarak telakki edilse de âşık/kul-sevgili/yaratıcı arasında perde olan benlik, ikilik, gurur gibi nefse dair arazları yok ettiği için önemlidir. Klasik şiirin önemli tiplerinden olan sevgili, beşerî aşkın terennüm edildiği şiirlerde dahi yaratıcıya yakınlaştırılmış bir tip olarak hayal edilir. Bâkî’nin dil içi çevirisi, “Ey sevgili, gerçi insanlar beni düşkün âşık olarak ansalar da vallahi, kapında yolunun toprağı olmak benim için yüceliktir.” şeklinde olan;
Kapuñda hâk-i râh olmak baña va’llâhi rif’atdür
Egerçi kim beni düşkün sanup üftâdedür dirler
beytinde, sevgilinin kapısında toprak olma isteği; yücelme, manevi makam elde etme amacı bağlamında değerlendirilebilir. Aşığın sevgiliye yaklaşabildiği mekânsal eşiklerden biri kapıdır. Kapıda toprak olma arzusunun temelinde, sevgili nezdinde kendini hiçlik mesabesinde görme ve ona yakın olma isteği vardır. Âşık değersizliği, sevgili yüceliği temsil ettiği için murat edilen yakınlık düzeyli/mesafelidir. Mutlak anlamda vuslat mümkün olmadığı için sevgiliye yakın olma ya da ilgisini çekebilme hususunda aşığın ortaya koyacağı her tavır, değerlidir. Tavrı değerli kılan da salt mekân değil, mekînin mekâna kattığı anlamdır.
İtibar, saygınlık manevî anlamda olgunlaşma ile elde edilir. Dünyevi arzuların peşine düşülmekle; manevi bir hâl olan izzet elde edilmez. Niyazî-i Mısrî’nin dil içi çevirisi “İzzet/itibar istersen git zillet kapısını bekle; düşman ateşi ile (yanıp) kimya olana kadar kayna.” şeklinde olan;
İzzet istersen yürü var bekle zillet kapısın
Âteş‐i a’dâ ile kayna tâ olunca kîmyâ
beytinde, itibar elde etmenin yolu öğretici bir edâ ile salık verilmiştir. Mutasavvıf şairlerin özel anlamda kâmil insan olma, genel anlamda ise ideal toplum oluşturma amaçları olduğu için şiiri yer yer araçsallaştırdıkları görülmekedir. Kulun tekâmülünü engelleyen en önemli latife, dünyevi olana meyleden, kötülüğü emreden nefistir. Nefis, kul ile yaratıcı arasındaki kesif perdelerdendir. Melâmî tavırlarla (aciz bırakılma, horlanma, kınanma vb.) ancak şeffaflaşır; Mutlak Sevgili’nin (Allah) anlaşılmasına ve fenafillah makamının elde edilmesine katkı sağlayan tecelliye dönüşür.
Kimya, değersiz bir madeni iksir ilavesi ve çeşitli uygulamalarla altına dönüştürme ilmidir. Ateş de yakıcı bir unsur olmasına rağmen dikey sembol oluşunun gereği olarak yakarak arındırma/temizleme/dönüştürme özelliğine sahiptir. Değersizliği sembolize eden nefsi arındırmak için nasıl ki bazı sınavlara tabi tutmak gerekiyorsa, manevi anlamda olgunlaşabilmek için mürşit kapısını beklemek ve zorlu bir imtihana tabi olmak (isteklerini karşılamamak, zelil kılmak) gerekir. Rivayete göre derin ilminden ötürü gurur sarhoşluğuna kapılan dönemin şöhret bulmuş âlimlerinden Mevlana Halid-i Bağdadî (öl.1828), Abdullah Dihlevî’nin (öl.1824) müridi olarak kabul edilmeden önce dergâhın temizlik işlerini yapmak üzere görevlendirildi. Gurur sarhoşluğundan arınıp kimyaya dönüşünce, irşat faaliyetinde bulunmak üzere halife olarak tayin edildi.
Sonuç olarak klasik şiirde, mekân ve mekânsal unsurlar, olgusal açıdan ele alınsa da çevresel özelliklerini tamamen yitirmez. Bu bağlamda sınırlı ve sınırsız mekânlar arasında köprü işlevi gören kapı, bekleyiş ve olgunlaşma yolculuğunda araf veya eşik mesabesinde görülür. Değerini mekîninden aldığı için kişi, arınma mücadelesinin menzillerinden kapıyı bekleme sürecini tamamlandığında, hakikate erişerek itibar ve izzet elde eder. Böylece kişinin kendini arama veya varoluş yolculuğu, Mutlak Sevgili’nin varlığında yok olmak ya da kendini bulmak suretiyle tamamlanmış olur.
Kaynaklar
Bachelard, Gaston (1996), Mekânın Poetikası, (Çev. Aykut Derman), İstanbul: Kesit Yay.
Bâkî, Bâkî Dîvânı-Tenkitli Basım, (Haz. Sabahattin Küçük), Ankara: TDK Yay., 1994.
Emre, M. Efdal (2015), Niyazî-i Mısrî Divanı ve Şerhi, İstanbul: Gelenek Yay.
Fuzulî, Türkçe Divan, (Haz. İsmail Parlatır), Ankara: Akçağ Yay., 2012.
Gider, Mahmut (2018) “Bâkî ve Fuzûlî Divanlarında Kapının Algılanma Biçimi”, II. Uluslararası El-Ruha Sosyal Bilimler Kongresi.
Gider, Mahmut (2020), Klasik Türk Şiirinde Mekân Tasavvru Bâkî ve Fuzûlî Divanları, Ankara: Sonçağ Akademi Yay.
Korkmaz, Ramazan (2007), “Romanda Mekânın Poetiği”, Edebiyat ve Dil Yazıları, Ankara: Grafiker Yay.
Narlı, Mehmet (2007), Şiir ve Mekân Cumhuriyet Dönemi (1920-1950) Türk Şiirinde Şiir-Mekân İlişkisi, Ankara: Hece Yay.
Şeyh Gâlib, Şeyh Gâlib Divanı, (Haz. Naci Okçu), Ankara: KTB Yay, e-Kitap, 2011.