Romanlarda Fatih’in Semt Kapıları

Romanlarda Fatih’in Semt Kapıları

Tahsin Yıldırım

Medeniyetlerin buluşma noktası ve antik çağdan itibaren tarihin her döneminde birçok milletin ilgi odağı olan İstanbul, Osmanlı tarafından fethedilmesiyle özel bir değer kazanmış ve bundan dolayı milletimizle “özdeş” sayılmıştır. Asya ve Avrupa’nın kesiştiği noktada yer alması, uzun yıllar “başkent” vasfını taşıması onun kültürel ve sosyal bir merkez halini almasını sağlamıştır. Bu merkezde bir araya gelmiş olan tarih, coğrafya, kültürler ve milletler derin izler bırakmıştır. Pek çok düşünürün, sanat adamının ilgisini çeken, şair ve yazarlara ilham kaynağı olan genelde İstanbul özelde Fatih bu haliyle “herhangi bir yer” olarak değil şehrin birçok güzelliklerini barındıran ilçe olarak sevilmiş, sevgi, aşk, mutluluk, yalnızlık, özlem ve sitem gibi duyguların eserlere yansıtılmıştır. Sezai Karakoç, Mehmed Akif başlıklı kitabında İstanbul’un içinde ikinci bir İstanbul olarak gördüğü Fatih’i şöyle anlatmıştır: “Fatih Camii, İslâm-Türk kültürünün bu ölmez abidesinin çevresinde halka halka Fatih medreseleri ve semti, en saf Müslüman Türk heyecanının ördüğü bir toplumdur. Yüzyıllar boyunca, devletin her başarısı burada en gurursuz ve en vakarlı sevinçlerle kutlanmış, bayramlarla donanmış, ana fethin bir seri uzantısı fetih haberleri geldikçe, bu cami, bu medreseler ve bu semtte, temiz yüreklerin dindar sesleri ve duaları, hamdleri göklere yükselmiştir. Ve acı günlerin yasları en çok burada, bu semtte yüzlerde okunurdu.” İstanbul denince akla gelen önemli mekânların çoğunun olduğu sur içindeki tarihî yarımada yani Fatih ilçesi: Eğrikapı, Edirnekapı, Yenikapı, Kumkapı, Bahçekapı, Ahırkapı, Narlıkapı gibi İstanbul’a girişte kapı olmuş semtleriyle hep dikkat çekmiştir.

Marmara surları üzerinde, kara surlarına en yakın olan Narlıkapı, Yedikule Tren İstasyonu’nun arkasına denk gelen bu kapının biraz ilerisinde, tren raylarını döşemek için gelen Fransızlar tarafından yapılan ve daha sonra Ermeni cemaatine verilen Surp Hovannes Kilisesi bulunmaktadır. Bu semt için güneşin Asya yakasında doğuşunu ve Avrupa tarafında batışını görmesiyle alakalı olarak bir söylence de üretilmiştir. Bundan dolayı buradaki insanların gözlerinin güneşin yansımasından dolayı bozulduğu anlatılmıştır. Narlıkapı bir dönem eğlence mekânları ile ünlü bir semttir. Refik Halit’in Kadınlar Tekkesi romanında da seçme ve elit müşterileri olan Narlıkapı Gazinosu’na yer verilmiştir.

Marmara Denizi sahilinde yer alan surların kapılarından biri olan Yenikapı; Samatya, Kumkapı, Aksaray arasındaki bir semttir. Yenikapı uzun yıllar Rum ve Ermeni vatandaşların yoğun olduğu, eğlence sektörünün yoğunlaştığı bir yer olmuştur. Osmanlı Ermenisi olan Hagop Baronyan İstanbul Mahallelerinde Gezinti adlı kitabında Yenikapı’yı olumsuzlukları ile anarken kadınların çalışkanlığını sıkça zikretmiştir. Sait Faik, Kumpanya isimli hikâyede, “Beleş Plaj” isimli röportajda Yenikapı, Kumkapı ile birlikte sahil meyhanelerinin bulunduğu bir mekân olarak zikredilmiştir. İstanbul Yenikapı’da bir süre yaşayan, ortaokulu burada okuyan Muzaffer Buyrukçu’nun eserlerinde semte dair ayrıntılar görmek mümkündür. Ahmet Mithat romanlarında toplumun değişen ahlak anlayışına eleştiri getirmiş, eğlence adı altında sunulan süfliliğe dikkat çekmiştir. Yeryüzünde Bir Melek romanında işret alemlerinden bahsedip, kötü yola düşüp halk arasında nam salan Raziye’nin izini sürmek için gidilen meclisler anlatılırken Yenikapı’ya yer verilmiştir. Muzaffer İzgü’nün Halo Dayı ve İki Öküz romanında Halo Dayı, oğlu İdiris’le birlikte İstanbul’a geldiklerinde otelin pahalılığından dolayı geceyi geçirecekleri sabahçı kahvesi diye Yenikapı’daki gazinolara gitmeleri anlatılmıştır. Orhan Kemal Devlet Kuşu’nda Çingene Murat ve Sülo’nun Balat, Yenikapı, Kumkapı meyhanelerine gidişi ve içki alemlerine yer vermiştir. Yalancı Dünya romanında Yenikapı serserilerin uğradığı semt olarak zikredilmiştir. Selim İleri “Kapalı İktisat” hikâyesinde aralık ayında olmasına karşın marul yaprağı içinde ikram edilen beyaz peynirin dikkatini çektiği Yenikapı’da bir sahil lokantasına gidişini anlatmıştır. Attila İlhan Bıçağın Ucu adlı romanında aynı bölgede yaşayan ve çete gibi davranan kalabalıklar olarak gördüğü Turancı gençlere olumsuz bakışını aktarmıştır.

Eskiden Topkapı Sarayı’nın ahırlarının burada bulunması nedeniyle ismini buradan alan İstanbul’un tarihsel semtlerinden biri olan Ahırkapı hatıralara ve bazı kurmaca metinlere girmiştir. Selim İleri, İstanbul’un Tramvayları Dan Dan!.. adlı hatıra kitabında “kaptanların kılavuzu” dediği fenerleri anlatırken Cankurtaran Feneri’ne ve Ahırkapı’ya yer vermiştir. Haldun Taner’in eserlerinde de Ahırkapı mekân olarak geçmektedir. “Eller” hikâyesinde ılık bir yaz günü vapurla seyahat eden kişinin gözlemi şöyle aktarılmıştır: “Ahırkapı önlerine gelmiştik. Rüzgâr perdeleri uçuruyordu. Lüks mevkiin penceresinde yeni kelebek çırpınışına benzer bir kıpırdanış oldu…” Yine “Ayak” hikâyesinde ise Ahırkapı sahilinde kolsuz ceset bulunduğu haberini gazeteden okuyan bir kahraman anlatılır. Halit Ziya’nın Kırık Hayatlar’ında da Ömer Behiç’in Ahırkapı Tıbbiye Mektebi’ne kaydı verilirken semt ve hastane tasvir edilmiştir.

İstanbul’un önemli sahil semtlerinden biri olan Kumkapı ile Yenikapı arası her zaman insanları toplayan mekân olmuştur. 1893 yılında İstanbul’a gelen Orient Express’in güzergâhında olan Kumkapı taraflarında demiryolu boyunca, yolun her iki yanındaki tenekeden küçük kulübelerin şehre yeni gelenlerde kötü bir intiba bıraktığı anlatılmıştır. Hagop Baronyan İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti’de “İstanbul’da iki Kumkapı var: İç Kumkapı, Dış Kumkapı.” der ve bu bölgedeki insanların hikâyelerini anlatır. 1940’larda İstanbul’un Avrupa yakasının ulaşımında ana aks sahile paralel giden banliyö trenleridir. Ancak bu trenler dönemin matbuatında ve kurmaca metinlerinde aktarıldığına göre bakımlı ve temiz değildir. Refik Halit Karay, Sonuncu Kadeh’te bu durumu ve Kumkapı’yı şöyle anlatmıştır: “Kumkapı istasyonuna gelip giden lokomotif düdükleri ve tekerlek gürültüleri karanlık basar basmaz çarçabuk sesi kesilmiş yarı ölü şehrin, tek canlılık işaretleri. Ah, o tepeden yansıyan sarsak yağ kandilleriyle ancak göz gözü görecek kadar aydınlanmış, yandan kapılı eski vagonların gece hali, o tekerlekli gezici türbeler, iç sıkıntısı katarları! Hat boyu birbirlerine dayanan, payandalara bel bağlayan yoksulluk barınakları! İstanbul hâlâ bunlardan kurtulamamıştır, hiç değilse bir sahil yoluna kavuşamamıştır.” Kumkapı, Sait Faik’in hikâyelerinde Ermeni balıkçıları, içkili eğlence mekânları ve sahiliyle yer almıştır. “Bir Karpuz Sergisi” isimli hikâyede sıcak bir günde yazarın canı Kumkapı sahilinden denize girmek istemesine; “Bir Define Arayıcısı” isimli hikâyede de kahramanlarından Fındık Ali’nin Kumkapı’da oturmasına; “Kış Akşamı, Maşa ve Sandalye” isimli hikâyede sinirlenip Kumkapılı Ermeni balıkçıların küfretmesine; “Sakarya Balıkçısı”nda Kumkapı meyhanelerine gidilmesine; “Kumpanya”da tiyatrocuların eğlenmek için Kumkapı’ya gitmesine yer verilmiştir. “Söz Açınca” isimli hikâyede ise Kumkapı’da meremet yapan Ermeni kadınlardan şöyle bahsedilmiştir: “Meremet yapan Ermeni kadınları var ya Kumkapı’da Arslan gibi kadınlar…” Haldun Taner’in “Ayışığında Çalışkur” hikâyesinin kahramanı Nuri, Kumkapı Gençlik Kulübü’nde boksa çalışan bir kişi olarak zikredilmiştir. “Küçük Harfli Mutluluklar” adlı hikâyede de sahilden giden otobüsteki Cüneyt’in yaktığı sigarasının dumanını Kumkapı meyhanelerine doğru savuruşu anlatılmıştır. Halit Ziya Uşkalıgil’in Kırık Hayatlar’ında İstanbul’un çamurlu sokaklarında büyümüş, okul arkadaşı olan Bekir Servet, Ömer Behiç’in kitaplarını mahalledeki mescide bırakarak İstanbul’un güzelliklerini yaşamak için Aksaray’dan tuttukları eşeklerle sur dışına seyranlara gitmeleri, Kumkapı’da kiralanan sandallarla denize açılmaları anlatılırken mekânının güzelliğine vurgu yapılmıştır. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Şıpsevdi’sinde Vesile Hanım ve Uzunçarşı esnafından fakir bir adam olan kocasının, Kumkapı taraflarındaki iki odalı evlerinde yaşadıkları sıkıntılar, semtin genel durumuyla birlikte anlatılır.

Adını fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı Çarşu-yı Kebir’in (Kapalıçarşı) önemli giriş kapılarının birinin çevresinde olmasından alan Çarşıkapı; Kapalıçarşı, Beyazıt Meydanı, Beyazıt Camii ve Okçularbaşı Caddesi, Gedikpaşa semti arasında kalan sahile bakan bir semttir. Halit Ziya’nın Mai ve Siyah ile Nesl-i Ahîr’inde geçen Çarşıkapı sathi olarak anlatılmıştır. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç’ında iki kadının arasında geçen konuşmada adres tarif edilirken Çarşıkapı sadece zikredilmiştir.

İstanbul’un eski, büyük ve parlak bir gezi mahalli olan Edirnekapı, Osmanlı’nın son yıllarında oldukça ıssız, sessiz, münzevi ve harap binalar içinde yaşayan insanlarla yıllar sonra şenlenmeye başlamıştır. Rıfat Ilgaz’ın beş bölümden oluşan “Edirnekapı Tramvayı” adlı şiirinin her bölümde tramvaydaki bir İstanbullunun hayatından kesitler verilmiştir. Şiirde yer yer Edirnekapı’nın halkı ve semti anlatılmıştır. Türk edebiyatının ilklerinden ve önemli eserlerinden biri olan Samipaşazade Sezai’nin Sergüzeşt’inde Edirnekapı Bizans harabeleriyle Dilber’in ruh hali arasında bir bağlantı kurularak, Dilber’i satan esircinin evi bilimsel metin niteliğinde geniş tasvirlerle tarihî, coğrafi özellikleriyle anlatılmıştır. Ahmet Mithat, Müşahedat romanında şehri tanımak ahval-i âdiyeden olmayan “ahval-i âlemi görerek fikr-i hikmetinizi tenvir” için yapılan gezintide Edirnekapı’ya da yer verilmiştir. Hüseyin Rahmi Hayattan Sayfalar, Dirilen İskelet, İffet ve Tesadüf romanlarında Edirnekapı’nın sefalet sahnelerinden tramvaylara, koşuşan halkın yaşadığı sıkıntılardan bahsetmiştir. Bir İstanbul yazarı olan Sait Faik’in eserlerinde Edirnekapı İstanbul’un yoksul semtlerinden biri olarak anılmıştır. Ona fakirliği hatırlatan bu semtin çocukları pahalılığından dolayı şam fıstığını yiyemezler. Sait Faik, “Sur Dışında Hayat”ta at arabalarının üzerine süslemeler yapan on iki yaşlarındaki bir çocuğun Edirnekapı’daki hayatına yer verilmiştir. Serhat Kestel’in Korkunç ve Güzel isimli eserinde Malatya’dan İstanbul’a küçük kardeşi Sevin’le göçen Nevin’in Edirnekapı’da ev bulma sıkıntısına yer vermiştir.

Osman Cemal Kaygılı’nın Köşe Bucak İstanbul’una göre kışın dört balıkçıdan başka kimsenin olmadığı ancak karpuz kabuğu suya düştükten sonra İstanbul’un her köşesinde ne kadar çoluk çocuk, delikanlı varsa hepsinin dökülüp geldiği, yıkık kale diplerinde soyunup, denize dalıp açıklara kadar yüzdükleri, suda yaşayan çıplaklar diyarını andıran, insandan sahilin görünmediği Kumkapı’nın o yıllardaki bir başka ismi de “fıkara plajı”dır. Muzaffer Buyrukçu “Bitli Kız ve Dansöz Nena” isimli fantastik hikâyesinde belirgin mekân olmamakla birlikte Nena’nın ajanlarla görüşmek için Kumkapı’ya ve Yeniköy’e gittiğinden bahsedilmiştir. Sait Faik’in “Artistler Turneye Çıkarlarken”inde Diruhi ve Anjel adında yaşı küçük iki artistin turneye çıkabilmeleri için sahte artist vesikası çıkartan bir muameleci ile rejisörün yargılandıkları dava nakledilirken Kumkapı’dan nahiye olarak bahsedilmiştir. Sait Faik “Beleş Plaj”da da Kumkapı, Yenikapı, sahillerinde uygunsuz bir şekilde denize girenlerden bahsetmiştir.

İstanbul folklorunun önemli isimlerinden biri olan Burhan Felek Geçmiş Zaman Olur Ki kitabında ticaretin merkezi olan günümüzde Eminönü’nde iskelelerin olduğu, İstanbul’un bugünde ticaret merkezi olan Bahçekapı’yı anlatmıştır. Türk edebiyatının önemli ismi Ahmet Mithat Efendi romanlarında İstanbul semtlerine yer verip oradaki yaşayışa, mekânlara dair önemli bilgilere ve tasvirlere yer vermiştir. O, Yeryüzünde Bir Melek’te şehrin en önemli mahallini ve oranın da en mühim yeri Bahçekapısı, Hocapaşa ve Aksaray’ı anlatmıştır. Bahçekapı semti Bahtiyarlık romanında geçmektedir. Eserlerinde İstanbul’a yer veren Halit Ziya Uşaklıgil Mai ve Siyah romanında da İstanbul’un bakımsızlığına yer verirken kötü bir manzara çizmiştir. Kentin en ücra semtinden en mutena semtine kadar birçok mahalin insanını ve mekânlarını romanlarına taşıyan Hüseyin Rahmi Gürpınar da Bahçekapı’ya dair bir anlatı aktarır. Nimetşinas romanında buranın ticari hareketliliğine uygun bir şekilde Eminönü vapur iskelesi, ulaşım araçları için bir merkez olan Bahçekapı’daki arabalar ve tramvay, tramvayın ücretleri ve arabacılar detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Nimetşinas’ta vapurdan inen insanların arabalar ile tramvay arasındaki seçimleri, gündüzcü ve gececi olarak adlandırılan arabaların nöbet usulüyle müşteri beklemeleri, arabacılar kâhyasının tavırları esere girmiştir. Romanda bir müşterinin gözünden o bölge anlatılmıştır. Haldun Taner’in “Heykel” hikâyesinde kendi heykelini diktirmek isteyen Üryanizade Sıdkı’nın Bahçekapı’daki şöhretine yer verilir. Sıdkı, bir arkadaşının heykeli dikmek için en uygun yerin Bahçekapı otobüs durağı olduğunu söylemesi üzerine semte alıcı gözle bakmaya başlar. “Neden Sonra” hikâyesinin kahramanı İhsan da randevuya gelmeyen sevgilisini kıskanmış, aklına Bahçekapı’sında manifaturacılık eden varlıklı bir talibi gelmiştir.

Start typing and press Enter to search