ŞEHRİN KAPILARI
ŞEHRİN KAPILARI
Gülsüm Türkmen
İstanbul… Başlı başına birçok uygarlığın hayalini kurduğu ve kuşattığı o güzelim şehir. Fatih’e kadar Yunanlılar, Romalılar, İranlılar, Avarlar, Bulgarlar, İslavlar, Ruslar, Araplar ve Türkler tarafından 29 defa kuşatılmış, 7 defa düştükten sonra ancak 1453 yılında İstanbul’un fethiyle Bizanslıların elinden çıkarak sahip değiştirmiştir. Bizans’ın mukadderatının bu kadar geç değişmesini temin eden etken şüphesiz şehrin dayanıklılığıyla nam salmış surlarıydı. Ta ki Fatih’e kadar.
ŞEHİR KAPILARININ ÖNEMİ
Önemli bir “kent” kurduğunuzda kentin çevresini de surlarla çevirerek güven altına almanız gerekirdi. Bu surların şehre giriş çıkışı sağlayan kapıları güvenlik anlamında en zayıf noktalar olmakla birlikte şehrin ilk karşılama ve uğurlama alanları oldukları için de önem arz etmekteydi. Bu nedenle kapıların bulunduğu bölgelerde yalnız kuşatma zamanında değil, normal zamanlarda da denetlenen yerlerdi.
Bu noktalar şehrin karşılama bölümü olduğu için kapıdan şehre girdiğinizde çeşitli kurumlarla karşılamanız mümkündü. Mesela sözünü ettiğimiz zamanlarda “yol güvenliği” oldukça zordu ve şehre döndüğünüzde şükrünüzü gerçekleştireceğiniz bir ibadethane, ya da yol yorgunluğunuzu ve açlığınızı gidereceğiniz kurumlarla da karşılaşırdınız. Kapı insanları belirli bir noktaya yönlendirerek önemli bir rol oynar, bu da şehrin dokusunun hangi lokasyonlarda ne şekilde gelişeceğini bir noktada belirler.
Şehir surları Kara Surları, Marmara Surları ve Haliç Surları olmak üzere üçe ayrılır. Bu surlar üzerinde yer alan kapılar da sivil kapılar ve askeri kapılar olmak üzere ikiye ayrılır. Sivil kapılar şehre giriş çıkışları sağlamak için kullanılırken askeri kapılar yalnızca surlara tırmanan merdivenlere ulaşmak için kullanılırdı.
KARA SURLARI KAPILARI
Altı Kapı (Yaldızlı Kapı)
- Theodosios, Altın Kapı’yı kendi yaptırdığı surlara dâhil ederek 439 yılında yaptırmıştır. Trakya’dan gelen Via Egnatia yolu bu kapıdan geçtikten sonra Mese (bugünkü Divanyolu) ile devam etmekte ve Ayasofya önünde son bulmaktaydı. Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet bu kapının arkasına Yedikule’yi yaptırmıştır.
Dış sıradaki surun içine oyulmuş olan bu kapı vaktiyle üç kemerli bir zafer takı şeklindeydi. Zafer merasimleri esnasında imparator ortadaki kemerin altından geçerdi. Kapı, üçlü kemer açıklığından oluşmaktadır. Ortadaki kemer diğerlerine nazaran daha geniş ve büyüktür. Kapı adını tunç kapı kanatlarının altın gibi parlamasından alır. Ayrıca, kapının altın yaldız ile kaplı olduğu söylenmektedir. Halk Yaldızlı Kapı’yı hiçbir zaman kullanamaz, biraz Kuzeydeki diğer bir geçitten girip çıkardı. Halkın girip çıkamadığı Yaldızlı Kapı’nın önünden Ayasofya’ya kadar uzanan caddeye (Zafer Caddesi) ismi verilmişti.
Belgrad Kapısı
Burası surlar üzerindeki ikinci büyük askeri kapıdır. 5. yüzyılda yapılmıştır. Kapı çeşitli dönemlerde onarımlar geçirmişti. Osmanlı döneminde buraya Belgrad Kapısı denilmesinin nedeni, Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad’ı fethettikten sonra yanında getirdiği Sırp zanaatkarları buraya yerleştirmesidir. 1984-1989 yılları arasında Kara Surları’nın büyük bir bölümü İstanbul Büyük Şehir Belediyesi tarafından restore edilmiş, bu restorasyon çalışmalarında Belgrat Kapısı da onarılmıştır.
Yedikule Kapısı
Bu kapı Yedikule’nin halka tahsis edilmiş olan giriş-çıkış yeriydi. Evvelce burası beş kulesi nedeniyle beş kule kapısı diye anılırdı. Sonradan iki kule daha ilave edilmiş ve kapının ismi de Yedikule kapısına çevrilmişti. İçinde cereyan eden olaylar nedeniyle Yedikule tarihimizde önemli bir yer tutar.
Silivri Kapısı
Yedikule Kapısı’ndan sonra gelen kapıdır. Silivri yolunun üzerinde olduğu için Osmanlı döneminde bu isimle anılmıştır. Bizans devrinde ise Balıklı Ayazması’ndan dolayı “Pege” adıyla anılmıştır. Balıklı Ayazması’nın karşısında bulunması nedeniyle Bizanslılar zamanında Silivri kapısının önemi büyüktü. Bizans döneminde İmparator Mihail Paleologos’un generali Alexios Stategopulos 1261 yılında bu kapıyı zorlayarak şehre girmiş ve Latin İmparatorluğu’na son vermişti. 1422 de II. Murad İstanbul’u kuşattığı zaman otağını bu kapının karşısında, Balıklı Ayazması sahasında kurmuştu. Fatihin kuşatmasında bu kapı karşısına üç top yerleştirilmişti. Silivri Kapısı 1509 depreminde zarar görmüş ve II. Bayezid tarafından tamir ettirilmiş üstüne de bu tamiri bildiren bir kitabe konulmuştur.
Bu noktada Balıklı Ayazması ile ilgili bir efsane de aktaralım: Fatih’in kuşatması sırasında bir papaz ya da keşiş burada tavada balık kızartıyormuş ki şehrin düştüğü haberi gelmiş. Keşiş buna inanmayarak, “Şu kızaran balıklar tavadan sıçrayıp canlanmadıkça buna inanmam” demiş. Bunun üzerine balıklar tavadan sıçrayıp ayazmanın havuzuna atlamış. Hâlâ ayazmanın haznesinde yüzen kahverengi balıkların “tavadan atlayan” balıklar olduğuna inanılır.
Kalagros Kapısı
Silivrikapı´dan kuzeyde, “Sigma” adlı duvar girintisinin güney ucundaki kuleler arasında, Türkçe adı olmayan ve geç Bizans devri duvar dokusu gösteren bir kapı mevcuttur. 1930´larda tespit edilen ön kapı bugün yoktur, hendek civarı da artık araştırma yapılamayacak durumdadır. Burada bulunan profilli bir kapı çerçevesi ve kulenin mimari durumu aslında bir yan kapı olarak tasarlanmış girişin geç Bizans devrinde iki kapı kulesi tarafindan korunan bir ana kapıya dönüştürüldüğünü gösterir. 13. yüzyıl sonu 14. yüzyıl başında yaşayan Bizanslı kilise tarihçisi Nikiforos Kalistos Ksantapoulos “Pigi” kilisesinin hemen karşısında, şehrin içindeki “Euprosyne Kilisesi´ne” açılan bir Kalagros Kapısı´ndan bahseder. Bu kaynağa istinaden Meyer-Plath ve Schneider adı geçen kapı için Kalagros Kapısı adını önerirler. Pigi kilisesinin karşısındaki Silivrikapı “Pigi” kapısı olduğuna göre onun biraz kuzeyindeki bu kapı gerçekten de Kalagros Kapısı olmalıdır, en azından bu tezi çürütebilecek bir veri şimdilik yoktur.
Mevlevihane Kapısı
Kapının bugün bu isimle anılmasının nedeni, 16. yüzyılda Merkez Efendi tarafından bu kapının yakınında kurulan Mevlevi dervişlerinin tekkesidir. Yuvarlak kemerli askeri kapılardan birdir. İstanbul´un fethinden sonra kullanılmadığı anlaşılan kapı, Altınkapı´dan sonra kapı kuleleri arasındaki en büyük genişliğe sahiptir. Girişin üzerindeki bir kitabede surların İmparator II. Justinianus’un karısı Sophia ve Komutan Narses tarafından onartıldığı yazılıdır. Bizans döneminde kapıya Rus Kapısı veya Kırmızı Fırka Kapısı da derlerdi. 912’de Hristiyan olmadıkları için Eyüp’e yerleşen Rus cemaatin İstanbul’a bu kapıdan girip çıkmasına izin verilmiştir. Kapının üzerindeki yazılarda “Tanrı ve Kırmızı Fırka tarafından muhafaza olunan imparatorumuz Konstantin’e zaferler olsun” ibareleri okunmaktadır. Rusların şehre girme hakları olduğunu göstermek üzere başları Ayioz bu kapıya kalkanını asmıştır.
Top Kapısı
Mevlevihane Kapısı ile Sulukule arasında yer alır. Topkapı adını Fatih Sultan Mehmet’in fetih sırasında, buraya yerleştirdiği en büyük topundan almıştır. Günümüzde bu kapının olduğu yerden Millet Caddesi geçmektedir. Topkapı bu caddenin açılması sonuncunda yıktırılmıştır. Ancak yan duvarları üzerindeki küçük bir tali kapı kalmıştır. Caddenin iki tarafındaki sur bölümleri onartılmıştır. Topkapı ve Edirne kapıları fetihle alakalı geçitlerdir. Fatih’in ordusu bu iki kapı arasında konumlanmış bulunuyordu. Fatih’in otağı da Top Kapısı’nın karşısındaki tepede kurulmuştu.
Sulukule Kapısı
Lykos (Bayrampaşa Deresi) üzerinde olduğundan “Sulukule” adını almıştır. Burası surların beşinci askeri kapısıdır. İstanbul’un fethi sırasında burası Hücum Kapısı adını almıştır. Osmanlı döneminde bu bölgeye Romanlar yerleştirilmiştir. Bugün burası surların dikkat çekici kapılarından biridir.
Edirne Kapısı
Kara surlarının en önemli kapılarından biridir. Bir nevi gümrük kapısı işlevi görür. Bu kapı tarihsel süreçte Andrianopolis (Edirne) şehrine giden yola açılıyordu. Fatih Sultan Mehmet’ten sonra, padişahlar Avrupa’ya sefere bu kapıdan çıkarlarmış. Yine tahta çıkan padişahlar Eyüp Sultan Cami’nde kılıç kuşandıktan sonra şehre bu kapıdan girerlermiş. Ayrıca yabancı elçiler de bu kapıdan giriş yaparlarmış. Osmanlı döneminde buraya Rumeli’den getirilen esnaflar yerleştirilmiştir. II. Mahmut’un yeniçeriliği kaldırmasıyla kapı etrafında asırlarca nöbet tutmuş yeniçerilerden kalma orta-bölük işaret ve resimleri ve birtakım ifadeler silinmeye çalışılmış, ancak birkaç tanesi okunabilecek surette günümüze ulaşabilmiştir. Çok dikkatli bakıldığında hâlâ yeniçeri ortalarına ait servi, balık gibi işaretler görülebilmektedir. Bunlar arasında en fark edilebilen 11. bölüğe ait: “Gâziyânın menzili ya‘nî dergâh-ı âlî – Pîr-i erkân-ı tarîkat Hacı Bektaş Velî, 1211” yazısıdır. 17 Ağustos 1999 depreminde güney kulesi yıkılmıştır. Depremden sonra burada restorasyon çalışmaları yapılmıştır.
Konstantin Kapısı
Duvarların güneyde, Konstantin Sarayı yanında yaptıkları köşenin tahminen 30 metre kadar aşağısında olup, bugün duvarla örülü vaziyettedir.
Eğri Kapı
Bizans döneminde burada ayakkabıcı esnafının olduğu sanılmaktadır. Osmanlı döneminde kapıdan içeri girmeden önce yol keskince bir dirsek yaptığı için bu kapıya “Eğrikapı” denilmiştir. Bizans İmparatorluğu’nun son imparatoru Konstantinos XI. Paiologos (Dragazes), şehir düşmeden önce en son burada görülmüştür. Bugün kapı, şehrin kalabalığına sessizce tanıklık etmektedir.
HALİÇ SAHİLİNDEKİ KAPILAR
Balat Kapısı
Bu kapı evvelce İmparatorluk kapısı diye anılırdı. Kuşatma esnasında Luacs Notarat tarafından müdafaa edilmiş, denizden hücum eden Türk leventleri de şehre buradan sızmışlardır. Bu kapı tamamen yıkıldığından dolayı günümüze gelmemiştir.
Fener Kapısı
Bu kapının bulunduğu burun üzerinde evvelce Haliç Feneri yükseliyordu. Haliç surları yalnız bu civarda çift sıra halindeydiler.
Demir Kapı
Şehrin Osmanlılar ve Haçlılar tarafından kuşatılması esnasında bir kısım askerlerin Bizans’a Petri Kapısı denilen bu kapıdan girdikleri söylenir. Doğruluğu bilinmemektedir.
Eski Aya Kapısı
Bu kapı ismini, bugün Gül Camii denilen, eski Aya Theodosia Kilisesi’nden almıştır.
Yeni Aya Kapısı
Bu kapı İstanbul’un fethinden sonra Türkler tarafından açılmıştır. Osmanlı döneminde, Kanuni Sultan Süleyman bu kapıyı surun burçlarından birini genişleterek açmış böylece buradan Yavuz Sultan Selim Camii’ne gidişi sağlamıştır.
Cibali Kapısı
Cibali Kapısı, Haliç Surları’nın günümüze gelen tek kapsıdır. Sur kapısının sol tarafında kapının adını ve önemini anlatan bir tabela bulunmaktadır. Bugün burası, İstanbul’un fethine tanık olmuş en eski kapılarından biridir. Bizanslılar tarafından Porta Puteae diye anılan bu kapıya Cibali ismini, Arap istilası esnasında esir düşmüş olan Ali isimli bir Arap kumandanının adı verilmiştir. At kılından yapılmış bir cüppe giydiği için kendisine “Cebe Ali” denildiği, dilden dile semt adının Cibali’ye dönüştüğü söylenir.
Unkapanı Kapısı
Bizanslılar bu kapıya Porta Platea Mesa derdi.
Zindankapı
Bu kapının diğer adı “Gemiciler Kapısı”dır. Bu kapıda Baba Cafer’in mezarı bulunmaktadır. Rivayete göre, borcu yüzünden bu zindana atılanlar, pencereden bağırıp, borçlarının ödenmesini isterlermiş, bazen hayırseverler pencereden bağıran mahkumların borcunu ödeyerek onları zindandan kurtarırlarmış. Aynı sıradaki kapılardan birine de “Balıkpazan”(Porta Prematis) kapısı adı verilir.
Yeni Camii Kapısı
Eminönü’nden Galata’ya kayıklarla bu kapıdan geçilirdi. Ayrıca Çıfıt Kapısı olarak da adlandırılırdı. Bu kelime Fransızca ‘Juif’ İngilizce “Jew” ile aynı kökten gelen kelimedir. Yahudi anlamında kullanılmıştır.) olarak da adlandırılmıştır. Günümüze ulaşmamıştır.
Bahçe Kapı
Bu kapı Venedikliler ile Bizanslıların yerleşim yerlerini birbirinden ayırmaktaydı. Kapının yakınında Bizanslı senatör Eugenios’un sarayı bulunuyordu. Ayrıca buraya Güzel Kapı anlamında Aurea Pyle de deniliyordu. Haliç’i kapayan büyük zincirin bir ucu, bu kapı yanındaki kulelerden birine bağlıydı. Bugün Topkapı Sarayı’nın bulunduğu burun üzerindeki kapıya da Top Kapısı ismi verilirdi.
MARMARA KIYISINDAKİ KAPILAR
Değirmen Kapı
- Mahmut bu kapıyı yıktırarak yeniden yaptırmıştır. Mangan burcu ile birleşir. Saraydan kıyıya çıkmayı sağlayan kapılardandır. Sarayda yapılan ekmeklerin buğdayının getirildiği değirmenin kapısıdır.
Ahır Kapı
Büyük Saray’ın sahil kapılarından biridir. Topkapı Sarayı’nın ahırları burada yer alıyordur. Bu nedenle buraya Ahır Kapı denmiştir. Büyük Saray’ın ahırlarının da burada olabileceği tahmin ediliyor. Osmanlı döneminde Damat Nevşehirli İbrahim Paşa bu kapıyı onartmıştır.
Çatladı Kapı
Bizanslılar bu kapıya “Deniz Kapısı” derlerdi. Çatladı Kapı diye isimlendirilmesinin sebebi 1532 yılındaki depremde kapının çatlamış olmasıdır. Marmara sahilinde Çatladıkapı’dan sonra Samatya’nın ilerisine kadar aşağı isimleri sıralanmış olan kapılar yer alırlardı. Bizanslıların Porta Psamatia dedikleri Samatya Kapısı, Davutpaşa Kapısı, Bizans döneminde Blanga veya Vlanga Kapısı, Osmanlı döneminde önce Yeni Langa Kapısı denilen Yenikapı, Piri Reis’in Bab-ı Kum adını verdiği bir iskeleyle kumluğa açılan Kumkapı, Küçük Ayasofya Kilisesi’ne gidenlerin kullandığı Osmanlı zamanında adı Kadırga Limanı Kapısı olarak değiştirilen Sofia Kapısı ve Aziz İoannes Kilisesi’nin yakınındaki bu kapı kiliseye gelen imparatorların kullandığı kara surlarına en yakın kapı olan Narlı Kapı yer almaktadır.
Kaynaklar
ALTUN, Feride İmrana, İstanbul’un Yüzleri Serisi -5 İstanbul’un 100 Roma ve Bizans Eseri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları, 2015
BELGE, Murat, İstanbul’un Surları ve Kapıları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları, Şubat 2021
ÇELİK, Zeynep, 19. Yüzyılda Osmanlı Başkenti Değişen İstanbul, çev. Selim Diringil, İş Kültür, İstanbul 2019
KOÇ, Mustafa, Revnakoğlu’nun İstanbul’u – İstanbul’un İç Tarihi FATİH, Fatih Belediyesi Kültür Yayınları, İstanbul 2021
ORTAYLI, İlber, Suriçi İstanbul, Fatih Belediyes Kültür Yayınları, İstanbul 2017
TUNAY, İnci, İstanbul Sur Kapıları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. Yayınları, 2014
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği – Taha Toros Arşivi, İstanbul’un Meşhur Kapıları, İstanbul Kapıları, Nisan – Mayıs 1962,
https://istanbulcitywalls.ku.edu.tr