TOPKAPI SARAYI’NIN SANAYİ KAPISI: DARPHANE-İ AMİRE

TOPKAPI SARAYI’NIN

SANAYİ KAPISI:

 DARPHANE-İ AMİRE

Prof. Dr. Önder Küçükerman

1832: Topkapı Sarayı’nda Sanayi Devrimi’nin Kapısı: Darphane-i Amire, Ülkedeki Para ve Maliye İşlerindeki Teknik Merkeziydi

Ülkede bu sanayileşme değişimi yaşanırken Topkapı Sarayı bütünlüğü içinde çok ilginç bir sanayi kuruluşu ortaya çıkarılıyordu: Darphane-i Amire. Bu önemli sanayi tesisi 1723 yılında eski Simkeşhane’den Topkapı Sarayı alanı içine taşınmıştı. 1832 yılında ise Darphane-i Amire’ye yeni sanayi binaları ilave edilerek genişletilmişti.

Osmanlı Devleti’nde bu işler yaşanırken, para basımında tek yetkili kurum olan Darphane-i Amire, büyük bir onarımdan geçirilmiş ve bu işleri yakından denetlemek amacıyla yeni bir Hünkâr Dairesi yapılmıştı. O günleri aktaran Ahmet Lütfi Efendi’nin yazdığı Lütfi Tarihi’nde Darphane-i Amire hakkında şu bilgiler vardı:[1]

… Sultan II. Mahmut Babıali’ye gönderdiği Hattı hümayun ile Baş Defterdarlık kaldırılarak Hazine ve Darphane işleri birleştirilmiş, para ve maliye işleri Darphane Defterdarlığı adı altında yeniden örgütlenmişti. Sultan II. Mahmut’un o sırada Darphane-i Amire Nazırı olan Ali Rıza Efendi’ye aşırı derecede güven duyduğu, adı geçenin Vaniköy’deki sahilhanesine gidip akşam yemeği yediği anlatılır.

Darphane-i Amire’den Hazine için gereken para şöyle çıkarılırdı. Örneğin ulufe dağıtılırken Yeniçeri maaşlarından bir kısmının “Çil Akçe” (yeni kesilmiş para) olarak verilmesi bir tür kanun gibiydi. Böylece piyasanın para ihtiyacı da karşılanmış oluyordu. Bunun için Defterdar, Sadrazama bir yazı ile başvurur ve onun onaylaması üzerine kanunda belirtilen miktarda Akçe “Çil” olarak Darphane Emini tarafından Darphane’den çıkarılarak hazineye devredilir ve böylece piyasaya yeni para sürülmüş olurdu. Darphane Emini piyasada kullanılarak yüzeyi aşınmış olan Akçe’leri de toplardı.[2]

Aynı yıllarda Osmanlı Devleti’nin sanayi için yaptığı yatırım harcamaları bütçe içinde önemli bir yere sahipti ve bu durum aynı zamanda devletin sanayileşme konusundaki desteğinin bir göstergesiydi.[3]

Örneğin, o tarihlerde Beykoz Kâğıt ve Çuha Fabrikası, Eyüp İplik Fabrikası, 1833 yılında Feshane ve yine Zeytinburnu Demir Fabrikası gibi birçok büyük fabrika kuruluyordu. Bu fabrikalar hem kuruluş aşamasında, hem de kurulduktan sonraki sürecinde Darphane-i Amire tarafından yönetilmişti.

Bu gelişmeler arasında Hazine ile Darphane-i Amire arasındaki ilişkileri düzenleyen birçok değişiklik yapılmıştı. Örneğin, 1835 yılında Hazine-i Amire ile Darphane-i Amire birleştirilerek Darphane-i Amire Defterdarlığı kurulmuş, ancak bu düzenleme kısa sürmüştü. Bunun bir fayda sağlamadığı görülünce Darphane-i Amire, 1838 yılında yeniden bağımsız duruma getirilmişti.

1830’lu Yıllarda Eski Sanayi Gücü Olan “Katır Dolabı” Yerine Yeni Makinelerin ve Teknik Uzmanların Yer Almaya Başlaması Demekti

O tarihte ülkede sanayideki çeşitli üretim işleri için güç kaynağı olarak, hâlâ katırların döndürdüğü Dolap’lar kullanılıyordu. Bu konudaki en ilginç örnek Feshane-i Amire idi. Çünkü burada hâlâ çeşitli üretim işlerinde katırların döndürdüğü ve Dolap denilen çarklar kullanılıyordu.

Ancak 1843 yılından başlayarak bu fabrikada da birçok teknik yenilik yapılmıştı. Çünkü bu önemli fabrika Darphane-i Amire tarafından işletilmeye başlanmıştı. Bu nedenlerle Feshane-i Amire’de İngiltere, Fransa ve Belçika’dan getirilen buhar makineleri ile çalışan iplik dokuma makineleri kurulmuştu. 1849 yılına gelindiğinde Feshane-i Amire ve Bakırköy Bez Fabrikaları’nın işletilmesi Hazine-i Hassa’ya devredilmişti. Bu arada Feshane’de 1849 yılından başlayarak fabrikanın çalışma düzeni değiştirilmiş, yurt dışından teknik malzeme ve makineler ile onları çalıştıracak özel personel getirilmişti. Örneğin, Feshane’de kurulan çuha fabrikası için Belçika ve İngiltere’den “… Mükemmel olarak yirmi beş adet çuha dokunacak tezgâh ve beş adet makas…” getirilmişti. [4]

Bu çuha fabrikasında İngiltere’den getirilen “…çarklar için istihdam olunan bir nefer mühendis ve dört nefer muallimler…” ile “… çuha muallimi Poli’ye kontratı gereğince 12.000 Frank…” ödeme yapılmıştı.

1838: Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması

Diğer yandan aynı yıllarda İngiltere’de ortaya çıkan Sanayi Devrimi, hemen bütün ülkelerde değişik etkiler yapmaya başlamıştı. Bu arada İngiliz ekonomisi uzmanları Osmanlı İmparatorluğu’nun ihtiyaç duyduğu ürünlerini hem daha ucuza sağlayabileceklerine, hem de üretim fazlası için iyi bir pazar olduğuna inanıyordu. Ve bu yolla sanayi ürünleri satışında üstünlüğün kendilerine geçebileceğine inandıkları için 1837 yılındaki durumu şöyle açıklamışlardı:[5]

“…Yeni politik çalkantılar olmaması halinde lüks mallarda olduğu gibi, birinci derecede ihtiyaç maddelerini de bütün Doğu halklarına sağlayabiliriz… Tüm bu gözlemleri bir araya getirdiğimizde, Türkiye’nin hammadde sağlayan ve aynı oranda sanayi ürünleri isteyen bir ülke olacağını ümit ediyoruz… Bu durumda rakibimiz Avusturya veya Almanya’dır… Mallarımız Türk pazarında daha pahalı veya daha düşük kaliteli olan Alman mallarının yerini alacaktır…”

Bu gerekçelerle İngiliz sanayi ürünlerine olan isteğin artma olasılığı da şöyle değerlendirilmişti:[6]

“… Yeni mallarla birlikte istekler çoğalıyor… Bu refahın doğmasına sebep olan İngiliz fabrikalarıdır… Türklerin zevklerinin değişmesi endüstrimize normal olarak ümit edemeyeceğimiz bir avantaj vermiştir…”

Bu anlaşmaya göre, Osmanlı İmparatorluğu’nda İngiliz tüccarları için ticaret imkânı ortaya çıkmıştı. Daha önceki bütün ticaret yasakları kaldırılmıştı ve ülkedeki yerli tüccarla eşit haklara sahip oluyordu. İngilizler için %3 ihraç resmi dışında, o ana kadar çeşitli adlarla alınan vergiler kaldırılıyor ve yerine ihracatta % 9, ithalatta % 2 ödeme kabul ediliyordu. Ayrıca, İngilizler, diğer ülkelerden getirilen malların ticaretini de serbestçe yapabilecekti.[7]

Böylece İngiliz sanayi ürünlerinin ülkeye girmesini sağlayan yeni bir dönem başlamıştı. Gerçekten, bu anlaşmanın sonucunda, İngiltere’nin sanayi ürünleri Osmanlı pazarlarına akmaya başlamıştı. [8]

Böylece Osmanlı Devleti’nde ilk kez ekonomik sorunlar tartışılmaya başlanmıştı. Çünkü geleneksel düzen bu gibi konulara, özellikle de yasal değişimlere hazır değildi ve çözüm için ne yapılacağı da çok uzun bir süre boyunca ortaya çıkmamıştı.

1839: Sultan I. Abdülmecit, “Tanzimat” ve Değişimin Sonuçları: Darphane-i Amire Sanayi Merkezine Dönüşüyor

Sultan I. Abdülmecit, 1839 yılında tahta çıkmış ve Osmanlı Devleti’nin en büyük ve etkili yenileştirme hareketlerinin temeli olan Tanzimat’ı ilan etmişti. Bu durum, o dönemin koşullarına göre çok büyük bir yenilikti. Çünkü devletin hem Batı ile yakınlaşması ve hem de bu yönde kendi iç düzeninde yaptığı en büyük değişiklikler 1839 yılındaki bu yolla başlatılmış ve özenle uygulanarak büyük bir değişim gerçekleştirilmişti.

Bu değişimin birkaç temel nedeni vardı ama en önemlisi Sanayi Devrimi’ydi. Çünkü o tarihlerde, Sanayi Devrimi’nin yenilikleri, Osmanlı sanayii üzerinde büyük ölçüde etkili olmaya başlamıştı. İmparatorluğun geleneksel sanayi alanları ise bu yeni ve güçlü gelişim karşısında her geçen gün gücünü biraz daha kaybediyordu.

Osmanlı Devleti bu yeni sanayileşme sürecine katılabilmek için, yurt dışından ithal edilen buhar makineleri ve teknolojiyle yeni sanayi tesisleri kurmaya çalışıyordu. Bu yolla, ilk kez 1833-1839 yılları arasında, önce askeri tesislerde, İstanbul tersanelerinde, top ve tüfek üretilen fabrikalarda yeni buhar makineleri kullanılmaya başlamıştı.[9]

Ayrıca, Avrupa’dan, özellikle İngiltere’den getirilen yeni makine ve araçlarla birlikte, bunları kullanacak ve kullanımı öğretecek mühendis ve teknisyenlerin de getirilmesi gerekiyordu. Çünkü ülkede bu makineleri kullanabilecek teknik kişiler yoktu.[10]

Bu girişimlerin tamamlayıcısı olarak, 23 Mayıs 1839 tarihinde, ilk kez “Ticaret Nezareti” kurulmuş ve Damat Halil Rıfat Paşa Ticaret Nazırı görevine getirilmişti. [11]

Başlatılan bu yeniliklerin devamı olarak, Tanzimat döneminin önde gelen devlet adamlarından Mustafa Reşit Paşa’nın Hariciye Nazırlığı döneminde, bu nezarete bağlı olarak bir “Ziraat ve Sanayi Meclisi” kurulmuştu. Kaynaklardan bu meclisin görevleri arasında “ziraat, ticaret ve sanayiin” temeli olan eğitimin geliştirilmesinin amaçlandığı anlaşılıyor.

Böylece bir iki yıl sonra, yani 1840’lı yıllarda, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki gazetelerde ilk kez şu konular işlenmeye başlanacaktı: “Ziraat mı, fabrika mı daha önemlidir?” Kısacası, ülkenin hem fabrikalara hem de tarıma ihtiyacı olduğu açıkça ortaya konuluyordu.[12]

1840: Sultan Abdülmecit’in Fermanıyla Darphane-i Amire İçin Yabancı Uzmanların ve Yeni Tekniklerin Getirilmesi

Sultan Abdülmecit 1840 yılında, Tanzimat Fermanı sonrası çıkardığı bir başka fermanla bütün madeni paraların da yenilenmesini istemişti. Bu nedenle para basımında kullanılan yeni teknikler üzerinde önemle durulmuştu. Sonunda 29 Nisan 1840 tarihli bir Ferman ile önce yeni sikke reformuna ait ana hatlar belirlenmiş, sonra Darphane-i Amire için gereken yeni inşaatlar başlatılmış, dönemin yeni tekniklerine uygun olan standartlarda makinalar sipariş edilmişti.

Böylece 1841 yılına kadar elle ve çekiçle dövülerek yapılan madeni para basma işlemi 1842 yılında terk ediliyordu. Artık en yeni teknik olan “sarkaç presleri” yani “balansiye makineleri” kullanılmaya başlanacaktı.[13]

Bu amaçla Londra’ya sipariş edilen, dönemin en yeni para basma makine, araç, gereçleri ve makinaları İstanbul’a ulaşıp montaj işlemleri tamamlanınca teknik olarak Darphane-i Amire’de, Londra Darphanesi’nin bir benzeri kurulmuştu.

Bir yıl sonra, 1843 yılında Darphane-i Amire artık en yeni tekniklerle para basmaya hazır duruma gelmişti. Ancak bu makinelerle para basımında büyük ölçekli ve hızlı üretim yapılması için de buhar makinesi kullanılması gerekiyordu. Darphane-i Amire’nin modern İngiliz makineleri ile yenilenmesi sırasında gerek değerli maden hadde makineleri ile gerek baskı makinelerini çalıştırmak için bir buhar makinesi de kurulmuştu. Bu Osmanlı döneminde sanayi alanında kullanılan ilk buhar makinelerinden biriydi. Kısa bir süre sonra bu yeni teknolojiyle çalışan para basma makineleri de kullanılacaktı.

Ancak diğer yandan bu değişim sürecinde kalpazanlar, hem sahte “kaime” çıkartmış hem de var olan kaimeler üzerinde oynamalar yapmıştı. Böylece Osmanlı Devleti sahte kaimelerin yanı sıra ayarı bozuk yabancı metal paraların ve sahte paraların yarattığı sorunlarla da uğraşmak zorunda kalmıştı. Kalpazanların yarattığı bu sorunları çözmek için bir yıl sonra, 1844 yılında “Sikke Düzenlenmesi” yapılması (Tashih-i Sikke) kararı alınmıştı.

Zaten bunların öncesinde İngiltere’den darphane için uzmanlar çağrılmış ve bunların teknik destekleriyle de çözümler aranmıştı.  Sonuçta bu yabancı uzmanlar para basımı için yüksek aylıklarla Darphane-i Amire’de çalışmaya başlamıştı.

Darphane-i Amire Kapısı Üzerindeki Çok Anlamlı Yazı, Aslında Bu Önemli Sanayi Kuruluşunun Teknik Amaçlarını Şiirsel Dille Açıklamıştı

Topkapı Sarayı bütünlüğü içinde inşa edilen bu önemli yapının giriş kapısı üzerindeki kitabede acaba ne anlatılıyordu? Kitabedeki yazının orijinal yazımı şöyledir:

1- Hazret-i Sultan Mahmud Han Hakan-ı benâm. Tâm ider nâm-ı hümayunu ayar-ı sikkeyi

2-  Tab’-ı nakkad-ı tutub mi’yar hükmünde redif. İntizam-ı din ü devlet nüh nessar-ı sikkeyi

3- Eyledi tevsi’ini ferman bu kenz-i ‘azamın. Maksad-ı âlî çoğaltmaktır sümâr-ı (şumar: Sayı, adet) sikkeyi

4- Dağdar reşk (Dağdar-ı reşk= kıskançlıktan yaralanmak) olur sır eyledikçe karsmah. (kurs-u mah=dolunay) Sayesinde itibar bir karar sikkeyi

5- Hatem-i mühre değişmez nâkıd rengin-i hayâl. İsm-i sâmisiyle naks-ı zer-nigâr-ı sikkeyi

6- Tâ ebed revnak virüb gûne o sems-i saltanat. Bezl ide âfaka necm-i tabdâr-ı sikkeyi
7- Hüsn-i ikbali ola arâyis-i rûy-i zemîn el-fakir. Hüsn-i tuğrası ide tezyin cidar-ı sikkeyi
8- Yazdı Pertev bendesi târihin tâmü’l-‘âyar. Kıldı zîb-âbad Mahmud Han bu Dâr-ı Sikke’yi

1248, El Fakir Yesarizâde (Mustafa İzzet)  gafere lehümâ

Bu yazılanlar günümüz Türkçesine yaklaşık olarak şöyle çevrilebilir:

1- Sultan Mahmut Han Hazretleri, Padişahın adını sikkenin ayarına eksiksiz basar

2- Sikkeyi dağıtan din ve devlet düzeni, sikkeyi peş peşe basar, paranın ölçüsünü tutturur.

3- Bu Fermanı ile büyük hazinenin dağıtımını sağladı. En yüce amacı, sikkenin sayısını çoğaltmaktır

4- Sultanın saltanatı sikkenin rengine güneş gibi sonsuza kadar parlaklık katsın.  (dolunay seyrettikçe kıskançlığından yaralansın anlamında)

5- Eğer yüce padişahının tuğrası sikkenin üzerinde var ise sikkenin altını eksik olamaz.

6- Sultanın saltanatı güneş gibi sikkenin rengini sonsuza kadar parlatsın. Sikkenin parlaklığı bir yıldız gibi ufuklara bol bol saçılsın.

7- Bahtının güzelliği, yeryüzünün süsü olsun. Tuğranın güzelliği, sikkeyi zenginleştirsin.

8- Mahmut Han bu darphaneyi zenginleştirip imar etti.

Ben Pertev, ayarın tarihini yazdım:

1248, Hattat Yesarizade, Allah onu bağışlasın.

Kısaca söylemek gerekirse, Darphane-i Amire’nin giriş kapısı üzerindeki bu önemli yazıda bir bakıma bu yeni geliştirilen sanayi kuruluşunun teknik amaçları şiirsel dille açıklanmıştı. Darphane’deki bu yenileştirme işleri için 100.000 lira harcanmıştı. Ayrıca davet edilen bu yabancı teknik uzmanlar ölünceye kadar Osmanlı Devleti’nin hizmetinde kalmışlardı. Bu yeni düzen ile 1844 yılında basılan ilk para da Sultan Abdülmecit’in ismine ithaf edilerek “mecidiye” olarak adlandırılmıştı. Darphane’de ayrıca 22 ayarlı yüzlük serisi altın ve gümüş mecidiye basılmıştı. Bakır sikkeler ise 5, 10, 20 ve 40 Para olarak basılmıştı. [14] Osmanlı Devleti, bu paranın basımı sırasındaki maliyetini elden geldiğince düşürmeyi amaçlamıştı. Bu nedenle de Darphane’de çalışacak kişilerin güvenilir ve sağlam kişiler olmasına özellikle uyulması istenmişti.[15] Para basımındaki başka önemli bir konu da, basılacak olan yeni altın ve gümüş paraların yurtiçi ve yurtdışı piyasalara ilan edilmesiydi. Bu çok hassas ve önemli bir konuydu. Osmanlı Devleti bu konuda yurtdışı elçilikleri bilgilendirmek amacı ile Hariciye Nezareti aracılığıyla ilgili devletlerin elçiliklerini bilgilendirirdi. Avrupa devletlerine ve Osmanlı ülkesine, yapılan düzenleme üzerine bilinçli ve dikkatli olunması konusu İzmir ve İstanbul’da yayınlanan gazetelerde ilan edilmişti.[16]

Bu tür önlemler her devlette olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de büyük bir önem taşıyordu ve yabancı madeni paralar, ulusal paralar gibi kolayca birbirlerine dönüşebiliyordu. Bu nedenle paranın biçiminde veya değerinde olabilecek en küçük bir değişim, hem ulusal hem de uluslararası piyasalarda dikkatle takip edilirdi. Bu nedenle Osmanlı yöneticileri bu konuya da önem vermişlerdi.

Diğer yandan darphane, para basmanın yanında nişan, madalya, ziynet altını ve kıymetli evrak basımı işleriyle de uğraştığı için çok önemli bir sanayi kuruluşu durumuna gelmişti. Hatta Osmanlı hazinesinin bir çeşit banka kasası gibi olmuştu. Bu nedenle Darphane Emin’lerinin atanması Defterdar’dan (Maliye Nazırı) alınarak Sadaret makamına bağlanmıştı.

O dönemde “Meskûkât-ı Şahane İdaresi” adıyla Maliye Nezareti’ne bağlı bir müdürlük olarak çalışan Darphane’nin yönetimine ilk kez bir gayrimüslim getirilmişti. Dönemin Darphane Müdürü Düzoğlu Agop Çelebi 1833-1846 yılları arasında bu görevde kalmıştı. Üretimde kullandığı bütün teknikler yenilenen Darphane-i Amire’de 1844 yılının 17 Ocak ayında ilk 100 kuruşluk altın Osmanlı lirası, 3 Mayıs 1844’te ise ilk gümüş mecidiye basılmıştı. İlk altın liranın basılması nedeniyle Sultan Abdülmecit Darphane-i Amire’yi ziyaret ederek yeni makineleri görmüş, kuruluşta hizmeti geçen müdür, teknik eleman ve memurlara teşekkür etmişti. Ayrıca o günün anısı olarak dönemin ileri gelen hükümet üyeleri, bakanlar ve yüksek makamdaki devlet görevlilerine altından basılmış olan Tashih-i Ayar-ı Sikke Madalyası verilmişti. Düzoğlu Agop Çelebi’ye ayrıca birer İmtiyaz Madalyası verilmişti.[17]

[1] SAKAOĞLU, Necdet, Darphane-i Amire’nin Kısa Tarihi, s. 76, Dünya Kenti İstanbul, Dünya Kenti İstanbul Sergisi. HABITAT 2, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. 1996, İstanbul

[2] SAKAOĞLU, Necdet, Darphane-i Amire’nin Kısa Tarihi, s. 76, Dünya Kenti İstanbul, Dünya Kenti İstanbul Sergisi. HABITAT 2, Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı. 1996, İstanbul

[3] Önder Küçükerman, Jülide Edirne Erdinç, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Bir Ağır Sanayi Bölgesi Zeytinburnu, s. 125, Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları, 2021

[4] Önder Küçükerman, Feshane-i Amire, s, 63, İBB, Kültür A.Ş. yayını, 2021

[5] SAYAR, Ahmed Güner, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, s. 199, Der Yayınları, 1986, İstanbul

[6] SAYAR, Ahmed Güner, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, s. 200, Der Yayınları, 1986, İstanbul

[7]– KÜTÜKOĞLU, Mübahat S. Osmanlı-İngiliz İktisadi Münasebetleri II. (1838- 1850),  İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi yayını, No: 1997, 1976, İstanbul

[8] SAYAR, Ahmed Güner, Osmanlı İktisat Düşüncesinin Çağdaşlaşması, s, 214, Der Yayınları, 1986, İstanbul

[9] Önder Küçükerman, Feshane-i Amire, s, 77, İBB, Kültür A.Ş. yayını, 2021

[10] Giz, Adnan, Türkiye’de İlk Buhar Makineleri, s. 7, İstanbul Sanayi Odası Dergisi, 15 Kasım 1970, İstanbul.

[11] Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış, Birinci Köy ve Ziraat Kalkınma Kongresi Yayını, s. 76, Devlet Basımevi, 1938, İstanbul

[12] Türk Ziraat Tarihine Bir Bakış, Birinci Köy ve Ziraat Kalkınma Kongresi Yayını, s. 111, Devlet Basımevi, 1938, İstanbul

[13] C. Artuk ve İ. Artuk, Osmanlı İmparatorluğu Zamanındaki Darphanelere Genel Bir Bakış, I. Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi Bildirileri, III. s, 273, 274, 1981, İstanbul

[14] Paksoy,, G. Anadolu’da Altın ve Gümüşe Vurulan Osmanlı Damgası, Anadolu’da Paranın Tarihi, s. 183, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Yayınları, 2011, Ankara

[15] Sağın, Abdüsselam, Tanzimatın İlk Yıllarında Darphane-i Amire’ye Dair Uygulamalar ( 3 Nolu Darphane Defteri), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış İktisat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, s, 22, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, B.O.A. a. g. e. s. 6, 17 Şevval 1259

[16] Sağın, Abdüsselam, Tanzimatın İlk Yıllarında Darphane-i Amire’ye Dair Uygulamalar ( 3 Nolu Darphane Defteri), İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış İktisat Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, s, 22, Başbakanlık Osmanlı Arşivi, B.O.A. a. g. e. s. 7, 18 Şevval 1259

[17] C. Artuk ve İ. Artuk, Osmanlı İmparatorluğu Zamanındaki Darphanelere Genel Bir Bakış, I. Türk-İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Kongresi Bildirileri, III. s, 274, 1981, İstanbul

Start typing and press Enter to search