HATTAT KÂMİL AKDİK’İN MERKEAD-İ FÂTİH’İ ZİYARET LEVHASI

HATTAT K MİL AKDİK’İN MERKEAD-İ F TİH’İ ZİYARET LEVHASI

Prof. Dr. Süleyman Berk
Fotoğraf: Mustafa Yılmaz

Şâir-i zam olarak da bilinen Abdülhak Hâmid Tarhan tarafından 1877 yılında kaleme alınan “Merkad-i Fâtih’i Ziyâret” başlıklı şiir kudretli hattatlarımızdan Ahmed Kâmil Akdik tarafından sülüs hattı ile yazılmış ve kenarları tezyin edildikten sonra türbeye talik edilmiştir.
Bugün Sultan Sultan Fâtih Türbesinin en önemli unsuru sanduka ile bu devâsa levhadır.
Şüphesiz, sülüs yazıda zamanın en kudretli hattatlarından olan Hattat Kâmil Akdik tarafından Sülüs hatla yazılan bu şiirin levha haline getirilip müzehhep bir hâlde türbeye asılması, Sultan Fâtih türbesini tamamlayan önemli bir unsur olmuştur. Kâmil Efendi’nin bu levhası Bahaüddin Efendi tarafından tezhiplenmiştir. Yesarî merhûm’un giriş kapısı arka yüzünde bulunan taşa mahkûk kitâbesi yanında Hattat Abdülfettah Efendi levhalarıyla bu büyük sultanın türbesi âdeta ayrılmaz bir bütün olmuşlardır. İşte Şâir-i Azam’ın “Merkad-i Fâtih-i Ziyaret” şiiri:

Merkad-i Fâtih’i Ziyaret

Her gûşesinde dehrin nâm-ı bekâ nisârın,
Şâyestedir denilse âlem senin mezârın.

Kaldın cihanda bir an, her ânın oldu bir devr,
Mülk-i ezeldi gûya tahtında hem-civârın.

Sensin o padişeh ki bu ümmet-i necîbe,
Emsâr bahşişindir, ebhâr yadigârın

Meydan-ı harbi kıldın sen taht-gâh-ı şevket
Leşkerdi hep musallah etbâ-ı bî-şumârın

Sen cism idin fenâyab, ol ruh-ı câvidânî,
Düştün cüdâ sen amma, bâkîdir iştiharın.

Ettin muvahhidine mülk-i cihâdı meftûh,
Sulh oldu anda câri fermân-ı feyz-bârın.

Mâzi, o perde-i gayb ükşâde-i huzurun,
ti, o râh-i muzlim âmâde-i güzârın.

Tevhîd idi merâmın İslâm ile enâmı,
Birleşti ol uğurda ilminle iktidarın.

Beyt-i Hüdâya konmuş câhın metâf-ı eslâf,
Durmuş başında bekler bir kavm türbedârın.

Bir maksada ederdi seyf ü kalem teveccüh
Ahkâmına uyardı kanunu ruzigârın.

Şimşîr kuvvetinde hâmendi lerze-bahşâ,
Mucizdi misl-i hâme şimşîr-i hud’akârın.

Okşardı zülf-i yâri tedbîr-i âdilânen,
Çarpardı fikr-i hasma takrîr-i dil-şikârın.

Her şâha böyle tali’ yâr olmaz ey şehenşeh,
Nâdir gelir nazîrî bir böyle şehriyârın.

Bir dem yüzün gülünce âlem bahar olurdu,
Misl-i küsuf he câ zâhirdi iğbirârın

Yoktur senin gurubun ey neyyir-i maalî
Var şule-i dehâdan bin necm-i tâbdârın.

Bir mecma-ı siyaset buldun ukûle çesbân,
Tâbân ufuklarından eczâ-yı târmârın.

Ervâh-ı mü’minîndir encüm kadar meşâil,
Bâlâ-yı türbetinden tenvîr eden kenarın.

Sen muhrik-i fitendin ey ateş-i celâlet,
Söndün nihayet amma berk oldu her şerârın.

Mehd-i Vücûdu oldun birçok nevâdirin sen,
Hâkinden oldu nâbit esbâb-ı kârzârın.

Bir yıldırımdı nizen peyveste ka’r-ı hâke,
Bir burç-i hak-nümâdır ermiş göğe menârın.

Bâb-ı necâtı sensin ey Fâtih eyleyen feth,
Miftah yaptı ancak cedd-i büzrükvârın.

Her dem sana açıktır ebvâb-ı arş-ı rahmet,
Türbendir en azimi fethettiğin diyârın.

Gösterdiğin meâli ehrâmdır müselsel,
Kuhsârlar umûmen bâlin-i ihtizârın.

Perverdigâra nâzır bünyâd-ı ser-bülendi,
Sâfillerin elinde tâbut-ı pürvekârın.

İster idin ki olsun düşmenle yar yekdil,
Devrân idi rakibin, Allah idi nigârın.

Tahtın getirdi bir dem umkıyyeti kıyâma,
Eyler rükûa davet ulviyyeti mezarın.

Her gün ederdin ihyâ bir başka cilve-i akl,
Bîhuş-ı haletindi erkân-ı huşyârın.

Hâlâ dahi ukûlun serhaddidir geçilmez,
Seyl-i dümu birle mahsur olan cidârın.

Ser-pençe-i kazadan bî-fark idi deminde,
Zeyl-i rızayı sarmış bazu-yi zî-medârın.

Titrerdi secdegâhın oldukça sen cebinsay,
Hâlâ gelir zeminde tekbîr-i zar-ı zârın.

Her azmin eylemişti tefsir-i âyet-i Hak,
Zâhirdi nâsiyende âsâr-ı Çâr-yârin.

Seyyâre-i vatandır ardınca peyk-hârın,
Eyler tavaf her su rûh-ı fütuhkârın.

Sen yattığın döşekte bisterdi gülle-i tob,
Tufân-ı hun u ateş gülzâr-ı nevbaharın.

Eyler bu dem başında leyl u nehâr manend,
Teşkîl-i nûr u zulmet sayen ile çenârın.

Kılmış tulû yerden gözler bu inkılâbı,
Bir devrdir mücessem destâr-ı hun-disârın.

Kahhâr-ı müntekimden hiç kalmadı mehâfet,
Senden biz eyleriz havf, ahz et gelüb de sârın.

Açtı sana cenâhın cânân-ı sermediyyet,
Etti anı derâğuş cân-ı cihân-sipârın.

Ecr-i azim-i vasfın kaydında gönlüm ey Şâh,
Afv eyle bu sevâbın sen ol günahkârın

Medhinde şâirâne ilhamlar gerektir,
Tarifi yerde bitmez arşa çıkan kibârın.

——
Sâhib-i Manzûme Abdülhak Hâmid
Tarih-i Tanzimi 1294
Tarih-i Taliki 1334

“Ketebehu azafu’l-küttâb el-Hâc Kâmil el-maruf bi-reîsi’l-hattâtîn ğufire zunûbehu”

Levhanın alt kısmında, tezhip içerisinde Müzehhip ismi şöyle kaydedilmiştir:
“Zehhebehu Bahâuddin”

Satır şeklinde yazılara en uygun hat nevi olan sülüs yazı ile oluşturulan levhada harfler son derece keskin bir şekilde yazılmıştır. Harfler ölçüsünde olmaktan başka satır olarak harfler kürsüsünde bulunmaktadır. Hareke yanında fazlaca tezyîni işaretler kullanılmasına rağmen yazı harf yapıları ile ön plana çıkmaktadır. Esasen Sülüs yazıda kullanılan Tirfil’de, sağ ve sol çizgi altta ayrı yazılmasına rağmen burada bitişik kullanılmıştır. Levhanın baş taraflarında tezyîni işâretlerin fazlaca kullanıldığı görülmektedir.
Şiirin edebî yönü ile ilgili bir tespit şöyledir: Mehmet Kaplan, “Kabr-i Fatih’i Ziyaret” şiirinin “güzel bir şiir” olduğunu belirterek, güzel şiirin okuyucuya “her şeyden önce ses ve ahengi” ile tesir ettiğini söyleyerek, “Merkad-i Fatih’i Ziyaret”i ses yapısı açısından inceler. Şiirdeki

zengin “mânâ ve hayal”lerden hareket eden Mehmet Kaplan, Hâmid’in Fatih’te beş meziyet bulduğuna işaret ederek bunları sıralar ve şiir hakkında şu hükmü verir: “Bir bütün olarak ele alınca Hâmid’in şiirinde ses, mânâ ve hayalleri birbirine bağlı bir uyum içinde görürüz. Hâmid’in bu şiiri, bir Osmanlı hükümdarına has ihtişamı anlatmak bakımından Bâki’nin “Kanûni Mersiyesi”ne yaklaştırılabilir. İçinde yazıldığı geleneğe bağlı olduğu için, Bâki’nin mersiyesi, Hâmid’in şiirine nazaran daha olgundur. Hâmid’in şiiri yeni ve orijinaldir. Onun yaşadığı devirde, onunkine benzer bir şiir yazılmamıştır. Hâmid’in ifade bakımından yeni ve orijinal olmakla beraber, duygu ve düşünce bakımından tarihine, ecdadına, dinine ve milletine bağlılığı, takdire değer bir meziyettir.”
Levhanın dış pervazında hurde rûmi motifi ile iki farklı altın kullanılarak bezenmiştir. Satır aralarına ve iç pervazın etrafına altın cedvel çekilmiştir. Levha yazısı ve tezhibi ile son derece temiz ve sağlam bir şekilde günümüze ulaşmıştır.
Edebiyat, hat ve tezhip sanatının bir araya geldiği bu muhteşem levha bugün de olanca haşmetiyle ziyaretçileri karşılamaktadır. İstanbul fâtihi Sultan’ı ziyaret edenlerin bu levhayı da ziyaret etmelerini tavsiye ediyoruz.

Start typing and press Enter to search