Fatih’te Hoş bir Sada: Bolahenk Nuri Bey
Fatih’te Hoş bir Sada: Bolahenk Nuri Bey
Ali Ömer Yurddaş
Bolahenk Türkçemizde terkip edilmiş hem manasıyla hem de tınısıyla kulağa hoş gelen, bu manaya uygun düşen kimseler için lakap olarak kullanılan bir kelimedir. Sözlükler açılıp bakıldığında karşımıza çıkan anlam: Hoşsohbet, neşeli, konuşkan kimsedir. Fatihli Bestekârlar serimizin bu sayısında müzik ve kültür tarihimizin önemli simalarından, bolahenk denmekle meşhur Nuri Bey’in hayatını konu edeceğiz.
Hoş sohbetli, güzel sesli, neyzen, bestekâr, hoca, rical-i devlet Mehmed Nuri Bey, 1834 senesinde İstanbul’da doğdu. Babası Moralı Bekir Paşazâde mültezim Hacı Mehmed Ali Efendi kardeşi ise Hacı Raif Bey’dir. Eğitim hayatına sıbyan mektebi ile başlamış daha sonra Galatasaray Mekteb-i Tıbbiye’ye devam etti. 1848 yılında Bâb-ı Zabtiyye İstintak Dairesi’nde kâtip yardımcısı olarak göreve başladı, 1908 yılında Tophâne-i Âmire İstihkâm ve Muayene Dairesi mümeyyizliğinden emekliye ayrılana dek birçok farklı kademe görev aldı. Hayatı boyunca her işte titiz ve dikkatli olan Nuri Bey terfi ve taltiflerle 1898 yılında 4. rütbe Osmanî, 1902 yılında ise 3. rütbe Mecidî nişanlarına layık görüldü.
Musikide ilk hocası Dede Efendi’nin kızı ve bestekâr Rifat Bey’in annesi Hatice Hanım’dır. En çok istifade ettiği hocaları Dellâlzâde İsmail Efendi ve Sermüezzin Rifat Bey idi. Eyüp’te bulunan Hatuniye Dergâhı şeyhi Mehmed Rıza Efendi’den ilahi, tevşih gibi dinî musiki alanında eserler geçti. Daha sonra Mevlevî tarikatına intisap ederek ve ney öğrendi, Hüseyin Fahreddin Dede’nin postunda oturduğu Bahariye Mevlevihanesi’ne devam etti. Mevleviliğe intisabı sayesinde dinî musikideki bilgilerini daha da geliştirdi. Karcığar ve buselik makamlarında ayin besteledi.
Hocalarından bir diğeri de Haşim Bey’di. Müsriflik derecesinde cömertliğiyle bilinen Haşim Bey 1865’te Üsküdar Tunusbağı’nda oturduğu sıralarda evine ekmek getiren Bağdasar Ağa’ya biriken borcunu kendisine musiki meşkederek ödediği, alacaklıların rahatsız edeceği endişesiyle evinin arka odalarından birinde talebelerine alçak sesle musiki meşk ediyordu, bu talebelerin arasında Bolahenk Nuri Bey de vardı. Nuri Bey hocası Haşim Bey izinden giderek 1873 yılında Mecmua-yı Kârhâ ve Nakşhâ Beste Semai ve Şarkiyât adında muntazam bir güfte mecmuası yayınladı. Klasik müziğin temsilcilerinden olan Nuri Bey, Abdülkadir Meragi’den dönemine kadar olan repertuvar içerisinden titiz bir seçki yapmıştı. Kendisi seleflerine karşı oldukça vefalı bir insandı vakt-i zamanında büyük bestekar Itri’nin mezarını bulup ihya etmişti.
Türk müziğinde bestekârlığı, hanendeliği en çok da hocalığıyla tanınan Bolahenk Nuri Bey çok sayıda talebe yetiştirdi. Derslerine farklı kesimlerden, mesleklerden birçok insan devam ederken önemli musikişinaslar da kendisinden istifade etti. Öğrencilerinin başında Hacı Kirami Efendi, Rauf Yekta Bey, Mehmet Emin Yazıcı, Lemi Atlı, Hafız Sami, Eğrikapılı Mehmed Efendi, Musullu Osman Dede, Hafız Hayreddin Bilgen gelmekteydi. Hatta Atatürk’ün çocukluk ve askerlik arkadaşı Nuri Conker’den rivayetle Mustafa Kemal’in İstanbul’da olduğu senelerde Nuri Bey’in meşk halkasına dahil olmuştu.
Nuri Bey’in övündüğü öğrencilerinden Emin Dede, Nuri Bey’den pek çok fasıl geçmiş Nuri Bey’in karcığar ve buselik makamlarında bestelediği ayinlerini bizzat kendisinden notaya aldı ve daha birçok eserini kaybolmaktan kurtarıp notaya alan yine Emin Dede idi. Emin Dede’nin öğrencisi Emin Kılıçkale ile yapılan bir röportajda Emin Dede hocası Nuri Bey’den nasıl istifade ettiğini aktarıyor: “Hiçbir yerde nevâ makamının bana anlatıldığını görmedim. Hocalarım anlatıyorlar, fakat bir türlü nevâ makamını kavrayamadım, derdi. Fakat ‘Bolahenk Nuri Bey’den öğrendim. Nevâ makamını ona medyûnum [borçluyum]’ derdi. Ona alay nevinden ‘Bolâhenk’ demişler. Sesi bol, yani gayet kısılmış. Güya sesinin tadı yokmuş. Hoca, üstad, mükemmel bestekâr fakat sesi müsait değilmiş. Herkesin bildiği bu. Hacı Emin Dede, ‘Oğlum iftira ediyorlar’ derdi. ‘Daha onun kadar sesi müessir bir hocaya rast gelmedim’ derdi, Nuri Bey için.” Bu Emin Dede’nin şehâdeti. Bir diğer öğrencisi Rauf Yekta Bey ise İkdam gazetesinde hocasını şöyle övüyordu: “Asrımızda [dönemimizde] berhayat bulunan bestekârların en muktediri üstâd-ı şehir [şöhretli üstat] Mehmed Nuri Bey Efendi’dir ki zât-ı âlileri musıki-yi Osmânî âleminin bihakkın [hakkıyla] medâr-ı iftihar addolunmaktadır.” Rauf Yekta Bey’in söylediğine göre Nuri Bey’in eserleri içinde en çok sevdiği: Bâis oldu çeşm-i mestin âşıkın berbâdına adlı yegâh makamındaki eseridir. Yine Rauf Yekta Bey’e göre Nuri Bey, yeni şarkılar ve özellikle Şevki Bey’in şarkıları için “harem ağaları gibi hepsi birbirine benziyor” diyordu.
Nuri Bey musikinin intikali noktasında pek çok gayretler gösteriyordu. Yaz kış demeden İstanbul’un yangınlarına teslim olmadan var olduğu her yer bir meşkhaneye dönüşüyordu. Fatih Hüsrev Paşa civarında Arif Dede’nin kahvehanesinde, Keserci Baba Türbesi’nin karşısında Maliye mümeyyizlerinden Mahmud Bey’in evinde, Parmakkapı Camii’nin biraz ötesinde meşkhanesinde, Sarıgüzel’deki evinde yeni nesillere klasik musikimizin en güzel eserlerini öğretiyordu. Nev-i şahsına münhasır olan Nuri Bey hayatının her alanında titizliği ve celaliyle dikkat çekiyordu. Öyle ki gittiği yerlerde verilen kahveyi ağız dokundurulmamıştır diye kulp tarafından içiyordu. Bu seçicilik musiki mevzu bahis olunca pek fenaydı önüne gelen herkesi dersine kabul etmezdi. Bu sebeplerden üstadı sevenlerin yanı sıra sevmeyenleri de yok değildi. Dönemin şairlerinden Nebil Bey, Nuri Bey’in İstanbul’da şöhretiyle nam saldığını Eğrikapı dışında Yenimahalle’de bulunan meşkhanesi için bir hicviye yazmıştı.
Âteşi hasret ile sûzendeler
Ney gibi bağrı yanık efkendeler
Nağme perdâz ü usûle bendeler
Cem olup meşkhâneye hânendeler
Ses kısık bozuk düzen sâzendeler
Doğru Eğrikapuda her subh ü şâm
Yürük aksak anda hep ehli makaam
Mûsikî hatmolmuş anda vesselâm
Cem olup meşkhâneye hânendeler
Ses kısık bozuk düzen sâzendeler
Çünkü ol semtin adı Eğrikapu
Eğri büğrüler gelüb hep sûbesû
Biribirin dinge alurlar rûberû
Cem olup meşkhâneye hânendeler
Ses kısık bozuk düzen sâzendeler
Kimi bol âhenk kimi dar her biri
İçlerinde vardır ammâ şıkleri
Dinse bu bezme sezâ edeb yeri
Cem olup meşkhâneye hânendeler
Ses kısık bozuk düzen sâzendeler
Pek usûlünde hemân devr-i revân
Yâ düyek zencîre var mı harf uran
Eyliyeyim ben bunları cüz’î beyân
Cem olup meşkhâneye hânendeler
Ses kısık bozuk düzen sâzendeler
Üstatların ve eslafın eserlerini büyük bir heves ve iştiyakla öğretmekten bıkmayan Nuri Bey, kendi bestelerini kolay kolay kimseye öğretmez ve kıskanırdı. Zamanın musikişinasları, bu eserleri öğrenmenin yollarını ararlardı. Nuri Bey’in döneminde meşkin yanı sıra artık musikide nota kullanımı da iyiden iyiye kendisine bir yer bulmuştu. Nuri Bey’in nühüft makamında bir beste yaptığı duyulunca, kuvvetli bir notist olan Melekzet Efendi eseri notaya almak için bir bahane bulup üstadı ziyarete geldi. Melekzet Efendi ve meclistekiler Nuri Bey’in bestesini okuması için ricada bulundular, yoğun ısrarlar sonucunda üstat eseri okumaya başladı. Bu sırada Melekzet Efendi eseri Hamparsum notasına alıyordu. Bütün bunlardan habersiz olan Nuri Bey ise Melekzet Efendi’nin bir kâğıda bir şeyler yazdığını görünce eserin sözlerini yazdığını sanmıştı. Eser bittikten sonra bir kez daha okuması rica edilince, sözleri yanlış yazılmasın diye memnuniyetle tekrarlamıştı. Sonunda: “Eh! Şimdi oku bakalım, eksik bir şey kalmasın” demişti. İlk okunuşta eser notaya alınmış ikinci okunuşta da sözleri eksiksiz bir şekilde yazılmıştı. Melekzet Efendi beste ve güfteyi mükemmelen okumaya başlayınca Nuri Bey deliye döndü, bastonu kaptığı gibi, “Seni gidi çapkın! Benim bir ayda elde ettiğim eseri on dakikada cebine koyar da gider misin? Yağma mı var be herif!” diyerek üstüne yürümüş ve kapı dışarı etmişti.
Olduğu her yerin meşkhaneye dönüştüğü mübalağa zannedilmesin Tophane’de vazifeliyken memurlardan müteşekkil “Tophane Mızıkası” kurmuştu. Bolahenk Nuri Bey’in tecrübe kalemi daire başkâtibi olduğu zamanlar daha küçük bir kâtip olan Salih Saim Unar hatıratında o günleri şöyle yâd ediyor: “Nuri Bey meşhur musiki üstatlarımızdandır. Âciz de [Unar] musikiyi kendinden geçmiştim. Bayatî makamında bestelediği şarkılar öyle enâfis-i âsârdandır ki bugün ez cümle Bir dahi semt-i vefâdan geçmeyim/ Ahdim olsun ben seni incitmeyim… Şarkısını diyebilirim ki hiçbir fasılda da yoktur ve hâl-i hâzır musikişinaslarınca katiyen malûm da değildir. Bu şarkıyı fakir kendisinden belki kırk sene evvel geçmiştim.” Ayrıca Salih Salim, Bolahenk Nuri Bey’in o devirlerde Sanayi Kışlasında Tophane sanayi alaylarında görev alan sesi güzel memurlara ders verdiğini aktarıyor: “O ne âlem ve ne ahenkti… Kışla o günleri serapa tarabhâne kesilirdi. Zaten o zamanlarda başlayan şöhretiyle Tophane Askerî Muzıkası da tekmil kıtaat ve müessesât-ı askeriyye [askerî kurumların mızıkaları] muzıkalarına rüçhanıyla [üstünlüğüyle] yâd olunur, elsine-i takdîr ü tevkîrde [dillerde başarı ve üstünlüğüyle] bir ‘Tophane Muzıkası’ eslafın dır giderdi.”
Nuri Bey İstanbul tekkelerinde zakirliği ile de meşhur olmuş bir insandı. Özellikle Hüsrev Paşa Tekkesi’nde, Bahçıvan Şeyh Mehmet Arif Efendi döneminde zakirbaşı postunda zikri idare ettiği ve bu vesile ile de zikrin idaresini etrafına öğrettiği görülürdü. Tekkenin zakir ve peyrevlerinden olan Hakkak Mehmed Tevfik Efendi ve Enver Bey, Bolahenk Nuri Bey’in öğrencileriydi. Mukabele günü Çarşamba olan tekkenin zakirleri arasında Beşiktaşlı Hayri Bey, Yaşar Baba, Terlikçi Mehmed Efendi, Karagümrüklü Hacı Şeref, Kanbur Cemal Bey, Yalelli Hacı Ahmed, Muallim İsmai Hakkı Bey bu tekkeye devam edenlerdi. Nuri Bey devletli klasik üslupta ilahiler besteledi.
Fatih Emir Buhari Tekkesi yanındaki konağından Tophane’deki memuriyetine yürüyerek giderdi. Bu yürüyüş esnasında usul vurup hafızasındaki fasılları okurdu. Hafızası çok güçlü olan Nuri Bey’in ezberinde yüzü aşkın fasıl vardı. Klasik musikinin son temsilcilerinden, öğretmekten bıkmayan, geleneğin aktarıcısı olan Nuri Bey 11 Aralık 1909 senesinde irtihal ederek vasiyeti üzerine sevenleri, dostlarıyla birlikte öğrencilerinin kolları arasında Fatih Camii’nin haziresine defnedildi.
Bugün bizlere bıraktığı eserleri dinleyen sevenleri Üsküdar’da Bolahenk Nuri Çıkmazı’nı gördüklerinde; Sarıgüzel, Eğrikapı, Tophane semtlerinden her geçtiklerinde Bolahenk Nuri Bey’i yâd ediyor, ruhuna Fatiha gönderiyor.