Mihrimah Sultan

KANUNİ’NİN “BİRİCİK” KIZI MİHRİMAH SULTAN

VE

MİHRİMAH SULTAN KÜLLİYESİ’NİN TARİHİ

Hakanların hakanı, Doğu’da ve Batı’da Sultanların Sultanı, adl ve ihsanıyla yeryüzünü imar eden, müminler için emn ü eman Sultan Selim Han’ın oğlu Sultan Süleyman Han’ın kızı; hayrat ve hasenat sahibi, dünya ve yurdun ismeti, Allah’ın kendisini fazılla, ihsan yağmakla seçkin kıldığı Hanım Sultan… 

Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan’ın kızı olan Mihrimah Sultan’ın, doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte babasının tahta çıkışının ilk yıllarında 1522 yılında dünyaya geldiği tahmin edilmektedir. Bazı kaynaklarda adı “Mihrmah, Mihrimah” şeklinde geçerse de Osmanlı belgelerinde ve dönemin kroniklerindeki yazılış şeklinden hareketle bu adın “Mihr ü Mah” olarak okunmasının daha doğru olacağı anlaşılmaktadır. Bununla beraber literatürde “Mihrimah” yazılışı yaygınlık kazanmıştır.

 

Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatta kalan tek kızı olması sebebiyle babasının biricik kızıdır ve çok sevilmiş, itibar görmüştür.  Annesi Hürrem Sultan’ın bizatihi çabasıyla sarayda iyi bir eğitim almıştır. Yazdığı mektuplar göz önünde bulundurulduğunda kalemi kuvvetli, edebi yönü vurguludur.17 yaşına geldiğinde Sadrazam Rüstem Paşa’nın eşi olacak olan Mihrimah Sultan, hem siyasi hem sosyal alanda etkin rol oynamış, Osmanlı Devleti’nin en güçlü karakterleri arasında yetişmiştir. Mihrimah Sultan babasının saltanatına süresince danışmanlık etmiş, babasının vefatı sonrası tahta çıkan kardeşi II. Selim üzerinde de müessir olmuştur. Polonya Kralı’nın tahta çıkmasıyla ona tebrik mektubu yazıp göndermesi, arşivlerde görülmektedir. Bu yönüyle Mihrimah Sultan, anne figürünün de tesiriyle hem iç hem de dış siyasi hayatta da etkili, zeki güçlü hanım sultanlardan biridir. 

 

Son derece dindar olan Sultan cömertliği ve hayırseverliği ile tanınmakta, bu musip yönü sayesinde gönüllere girmiş, servetini hayır işlerinde harcamış, güçlü bir vakıf kurucusu olarak hizmetler sunmuştur. Hayırseverliğinin imzası olarak, Mimar Sinan’a Üsküdar’da iki minareli bir cami, medrese, sıbyan mektebi ve kervansaraydan oluşan külliye gurubu, Edirnekapı’da tek minareli cami, çeşme, medrese, sıbyan mektebi ve çifte hamamdan oluşan külliye inşa ettirmiştir. Mihrimah Sultan ayrıca Haremeyn’e hizmet etmiş, Mekke’de su kıtlığının yaşanmasına ve Mekke halkının ve hacıların zor durumda kalmasına karşın Ayn Zübeyde suyollarını da kendisi tamir ettirmiş, tabiri caizse Mekke halkını hicretten kurtarmıştır. 

 

Mihrimah Sultan’ın ayrıca Avrupalı ressamlar tarafından döneminde yapılmış portreleri de bulunmaktadır. Bu portrelere baktığımızda Mihrimah Sultan, kendini tekrar eden çiçek kompozisyonlu sade elbise içerisinde, başında bu sade elbiseye karşın adeta gücünün ve konumunun bir imgesi, değerli taşlarla süslü dönemin modasını ve Türk kültürünü yansıtan yüksek ihtişamlı bir başlık görülmektedir. Bakışında ve duruşunda ilgi çekici bir ifade yer almaktadır.

 

Mihrimah Sultan Hassa başmimarı Mimar Sinan’a dönemin ve banisinin zarafetini taşıyan bir külliye inşa ettirdi.

 

Edirnekapı’da, sur içinde en yüksek yer olan İstanbul’un altıncı tepesinde, şehrin siluetine kazınmış bir başyapıt. Mihrimah Sultan Külliyesi. 

 

Yapı konumu dolayısıyla büyük önem arz eder. Külliye Fatih Sultan Mehmet’in askerlerinin şehre ilk girdiği yere inşa ettirilmesiyle manevi bir üstünlüğü de beraberinde getirmektedir. Edirnekapı Mihrimah Sultan Cami, Üsküdar’da yine Sultan’ın adını taşıyan külliyesi ile karşılıklı yerleştirilmiş, adeta birbirinin izdüşümüdür. Rivayete göre her yıl gece ile gündüzün eşit olduğu 21 Mart günü Edirnekapı’daki caminin minaresi üzerinden batan güneş, Üsküdar’daki minarenin ardından doğan ay ile karşılanmakta, buradan da isminin anlamı Mihr(güneş) ve Mah(Ay) ile mânalanmaktadır. Mimar Sinan, İmparatorluğun hiyerarşik düzenini ve imgesini yapılara işleyerek bir üslup geliştirmiştir. Ve her bir eserinde okuyabildiğimiz bu mana üslubunu Edirnekapı Mihrimah Sultan Külliyesi’nde de görebilmekteyiz. Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nde yaptığı yeniliklerin yanı sıra, Mihrimah Sultan’ın dünyevi yaşantısının yapıya adeta yansıması, onun bir Padişah yapıtı değil fakat banisinin Hanedan-ı Âl-i Osman soyundan geldiğinin de vurgulandığı bir yapı olarak değerlendirile bilinmektedir.

 

Edirnekapı Camii’nin dikdörtgen biçimindeki büyük avlusu, üç taraftan önleri revaklı medrese hücreleriyle çevrilidir. Avlunun orta kısmında on altı sütuna dayanan bir saçağın örttüğü mermer havuzlu şadırvan bulunur. Son cemaat yeri kubbeli yedi bölüm hâlindedir. Bunların revak kemerlerinin ikisi granit, diğerleri ise mermer sütunlarla desteklenmiştir.

 

Caminin harim kısmı dikdörtgen bir plana sahiptir. Dört paye üzerine oturan 19m çapında ve 27m yükseklikteki büyük kubbeyi, yanlara doğru kemerlerle açılan, yarı yükseklikte üçer kubbe ile genişletmektedir. Yan mahfiller altışar sütunlu sivri kemerler üzerindedir. Yedi kubbeli son cemaat revakı alçak tutulduğundan dolayı cami adeta tepede bir anıt gibi her tarafa hâkim olması mekân etkisi açısından oldukça dikkat çekicidir. Cami 204 pencere ile aydınlatılmış, pencerelerin 161 tanesi de kubbe ve kemerlerin iç kısımlarına yerleştirilmiştir. Bu sebeple cami çok ışık almaktadır ve her mevsim çok aydınlıktır.

Caminin kalemişleri ve beyaz mermerden yapılmış minberi ince işçilikli, dikkat çekicidir.  

 

Evliya Çelebi XVII. yüzyılda camiyi şöyle tarif eder: “Edirnekapısı’nın iç yüzünde bir âlî zemin üzerine mebnî bir câmi-i âlîdir, sâir selâtin camilerinin kasrı makamındadır. Süleyman Han, kızı namına inşa ettirerek cemî-i masârifi hazîne-i şâhâneden sarfolunmuştur. Mihrap ve minberi ve mahfili gayet musannadır; amma hünkâr mahfili yoktur ve taşra haremi serâpâ çınar ağaçlarıyla sâyedar olmuştur. Dört tarafı medrese hücreleridir. Bir hamamı, bir çarşısı vardır, lâkin dârüzziyâfesi ve dârüşşifâsı yoktur. Minaresi bir tabakalı serâmed bir minaredir”

 

Yapı Mimar Sinan’ın tek kubbeli camiler tipinde meydana getirdiği en büyük eseridir. 

Fakat caminin en büyük ve önemli özelliği, mimarideki yenilikleri yansıtmasının yanı sıra inşa edildiği yerin seçimidir. Böylesi önemli bir konumda külliye inşa ettirebilmesi, Mihrimah Sultan’ın Kanuni Sultan Süleyman’ın nezdinde ne denli önemli olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.  

 

Mihrimah Sultan hayatı boyunca hayırsever ve cömertliğini sürdürmüş, siyasi ve ekonomik gücü sayesinde namını geleceğe taşıyan birçok anıt eser inşa ettirmiş, çok sayıda vakıf hayratın baniliğini de üstlenmiştir. 1578 yılında vefatından sonra babası Kanuni Sultan Süleyman’ın Süleymaniye Camii’ndeki türbesine, babasının hemen yanı başına gömüldü.  

Start typing and press Enter to search