Dijital Sessizlik Ekranların Arasında Kaybolan Aile

Aile, iletişimin doğduğu ilk mekândır. Bireyin benliğini inşa ettiği, dilini öğrendiği, duygularını ilk kez tanıdığı, anlam ve aidiyet kazandığı yerdir. Son yıllarda bu temel yapının sessizce ama istikrarlı biçimde dönüşmeye başladığını gözlemliyoruz. Dijital iletişim araçlarının yaygınlaşması, ilk bakışta aile içi iletişimi kolaylaştırıyor gibi görünse de, bu yeni iletişim biçimleri aile yapısını görünmez bir düzlemde dönüştürmektedir.

Eskiden sofralar sadece yemek için değil, dertleşmek, gülmek, birbirine dokunmak içindi. O sofralarda çocuk, çorba içmeyi öğrenmeden önce sevgiyle konuşmayı öğrenirdi. Baba işten geldiğinde herkesle göz göze gelerek “geldim” derdi. Anne, çocuklarının gözlerinin içine bakarak “bir şeyin mi var?” diye sorar, kimsenin demediğini hissederdi. Mahallede biri hastalandığında çorba gider, biri sevindiğinde evin önünde ayakkabılar dizilirdi. Aile, sadece bir çekirdek değil; sosyal bir dokuydu.
Bugün sofralar hâlâ kurulu belki ama herkesin elinde bir ekran, gözler başka dünyalarda dolaşıyor. Çocuklar artık sevgisini bir emojiyle, esprisini bir video bağlantısıyla gönderiyor; ama oturup göz göze gelip kahkaha atmıyor. Fotoğraflarımız çok ama anılarımız eksik. Göz göze gelmeden, kalp kalbe konuşmadan geçen saatler artıyor. Birliktelikler ölçülebilir ama yaşanmamış hale geliyor. Aynı evin içinde farklı dijital evrenlere dağılıyoruz.

Aile yapısındaki bu sessiz dönüşüm sadece çekirdek ilişkilerle sınırlı değil. Akrabalık ilişkileri de dijital çağın gölgesinde anlam kaybına uğruyor. Bir dönem aile demek, bayram sabahlarında sıra sıra el öpmek, düğünlerde halay başı olmak, cenazede bir ağızdan dua etmekti. Akrabalarla kurulan bağ, hem dayanışma hem aidiyet üretirdi. Bugün ise “akrabalık” kavramına yönelik sosyal medyada yayılan olumsuz söylemler, genç kuşaklarda bu bağa karşı mesafe ve önyargı yaratıyor. “Akraba demek yük demek”, “akraba değil çevre lazım” gibi ifadeler; modern bireyselliğin alkışladığı ama toplumsal hafızanın kalbini kanatan cümlelere dönüşüyor. Oysa akrabalık; bazen anneannenin tarifini, bazen dayının kahkahasını, bazen bir kuzenle paylaşılan çocukluk anısını temsil eder. Bu bağlar zayıfladıkça, ailenin iç dokusu da gevşemeye başlar.

Bu dönüşüm yalnızca kültürel değil, ölçülebilir bir gerçekliktir. Common Sense Media’nın 2022 yılında yaptığı araştırmaya göre 13-18 yaş arası gençlerin günlük ekran süresi 8 saat 39 dakika olarak ölçülmüş. Aynı yaş grubunun ebeveynleriyle doğrudan kurduğu iletişim ise günde yalnızca 34 dakika… Kaliforniya Üniversitesi’nin yürüttüğü bir deneyde, ekran kullanımına ara verilen beş gün boyunca çocukların empati kurma ve yüz ifadelerini tanıma becerilerinde gözle görülür artış kaydedilmiş.

DEĞİŞEN ALGILAR
Mahremiye, dijital çağda en çok yara alan değerlerden biri. Eskiden albümler çekmecede saklanırdı; şimdi aileye ait her özel an binlerce takipçinin gözünün önünde sergileniyor. Journal of Adolescence’da yayımlanan bir çalışmaya göre, ebeveynlerin çocuklarının görüntülerini sosyal medyada paylaşması, ergen bireylerde “gözetlenme” ve “özel alan ihlali” algısını artırıyor. Aile, gösteri nesnesi hâline geldikçe, içtenliğini ve güven duygusunu kaybetme riski taşıyor.

Fakat bu tablo, umutsuzluk sebebi değil; farkındalık çağrısıdır. Teknolojiyi yok sayamayız. Ancak onu sınırlandırmak, aile içi iletişimi yeniden insani zemine çekmek bizim elimizde. Evde belirli saatlerin “ekransız zaman” olarak belirlenmesi, birlikte yapılan yürüyüşler, eski fotoğraf albümlerine birlikte bakmak, büyüklerin hikâyelerini çocuklara anlatmak, aile geçmişi üzerine konuşmak, hem bağları tazeler hem de geçmişten bugüne anlam köprüleri kurar.

Amerikan Pediatri Akademisi, 2-5 yaş arası çocuklar için ekran süresini günde en fazla 1 saat, 6 yaş ve üzeri çocuklar için ise günlük 1-2 saat olarak öneriyor. Bu sürenin de nitelikli, yani eğitici ve birlikte geçirilen içeriklere ayrılması tavsiye ediliyor. Yetişkinlerde ise gün içinde iş dışı ekran kullanımının günde 2 saati geçmemesi hem zihinsel sağlık hem sosyal ilişkiler açısından ideal kabul edilen bir süre. Mesele sadece ekrandan uzaklaşmak değil, onun yerini neyle doldurduğumuz da önemli. Çünkü ekran süresini azaltmak bir kısıtlama değil, başka bir şeye alan açma niyetidir: sohbete, sarılmaya, birlikte susmaya…

Start typing and press Enter to search