OSMANLI AİLE YAPISINA DAİR BİR GÖZLEMCİ:

Julia Pardoe’nun The City of the Sultan (1836) adlı eseri, 19. yüzyıl Osmanlı toplumuna dair gözlemlerini içeren bir seyahatnâme olmasının yanı sıra, dönemin toplumsal yapısına dair detaylı bilgiler sunmaktadır. İngiliz bir kadın yazar olarak Pardoe, özellikle Osmanlı aile yapısına, kadınların toplumdaki yerine ve harem yaşamına dair gözlemlerini anlatmıştır. Bu bağlamda eser, sadece bir gezi anlatısı değil, aynı zamanda Osmanlı ailesinin sosyal ilişkilerine dair önemli bilgiler sunmaktadır.
Eserde aile teması en belirgin biçimde harem betimlemeleri ve kadınların günlük yaşamı aracılığıyla ele alır. Pardoe, Türk evlerinin düzeninde mahremiyetin çok önemli bir yer tuttuğunu vurgular. Evler genellikle “harem” (kadınlara ait özel alan) ve “selamlık” (misafirlerin ağırlandığı bölüm) olarak ayrılır.
Evlerde avlu ve iç mekân kullanımı vardır. Evlerin ortasında genellikle iç avlu yer alır ve bu avluya bakan odalar bulunur. Pardoe, bu düzenlemenin aile mahremiyetini korurken aynı zamanda ferah bir yaşam sağladığını belirtir.
Evler genellikle mütevazidir. Üç tarafta yerden otuz santim kadar yüksek, kırmızı kadife kaplı sedirler vardır. Duvara yaslanmış veya divana düzgünce serpiştirilmiş yastıklar, sırmayla ve renkli ipeklerle parlak biçimde işlenmiştir. Sedir köşelerinde tandır, odaların ortasında bir mangal vardır. Mobilyasız ve az mobilyalı mekânlar vardır. Odaların sade olduğunu ve minder, yastık, halı gibi eşyalar kullanılmıştır. Bu sadelik, hem oturma düzenini hem de temizlik ve çok amaçlı kullanım açısından pratikliği destekler.
Estetik ve zarafet açısından üst sınıfa ait evlerde iç mekânların zarif süslemelerle (ahşap oymalar, renkli camlar, nakışlı perdeler) estetik bir atmosfere sahiptir.
Osmanlı ailesinde kadının rolüne baktığımızda, Batılı ön kabullerin aksine, oldukça etkindir. Pardoe, kadının yalnızca “ev kadını” değil, aynı zamanda bir eğitimci, yönetici ve toplumsal kültürü aktaran figür olduğunu belirtir. Haremdeki kadınlar, çocukların eğitimiyle, ev ekonomisinin yönetimiyle ve aile içi ilişkilerin düzenlenmesi ile doğrudan ilgilidir. Bu durum, aileyi bir okul, anneyi ise bir eğitici olarak tanımlamayı mümkün kılar. Bir örnekte, haremde büyüyen kız çocuklarının anneleri tarafından edep, konuşma üslubu ve dinî bilgi açısından nasıl titizlikle yetiştirildiklerini anlatır.
Julia Pardoe, Osmanlı kadının evdeki konumu dışarıdan görülen “pasif ve geri planda” izleniminin aksine, oldukça etkin, belirleyici ve saygın bir pozisyonda olduğunu belirtmiştir. “Türk kadınları kendi evlerinde kraliçedir.” (cilt 2, s.89)
Kadınlar sosyal hayatın merkezindedir. Pardoe, kadınların komşu ziyaretleri, kahve içme toplantıları, hamam buluşmaları gibi sosyal faaliyette hem eğlendiği hem sosyalleştiğini aktarır.
“Harem sıkıcı ve bunaltıcı bir hapishane değildir; rahatlık, zarafet ve canlı bir yaşamın sahnesidir.” (cilt 2, s. 45)
Bir Türk kadını, yürümek veya arabayla gezmek istediğinde, hatta bir arkadaşıyla kısa bir müddet beraber kalmak istediğinde bu rahatlıkla yapabilirdi. Yaşmak ve feracesini giyer, halayığını çağırır, muslin bir örtüden müteşekkil olan bohçasını hazırlatırdı.

Osmanlı’da Çocuk Terbiyesi
Osmanlı aile yapısının bir diğer önemli faktörü çocuklar ve terbiye kültürüdür.
Pardoe, çocuklara verilen terbiyeyi Osmanlı aile yapısının en dikkat çekici yönlerinden biri olarak sunar. Sevgiyle harmanlanmış bir disiplin anlayışı hâkim olduğunu vurgular.
Pardoe, çocuklara yönelik disiplinin sert cezalarla değil, nazik uyarılar ve yönlendirmelerle sağladığını belirtir.
Anlatısında ailelerin çocukların terbiyesini hem ahlaki hem dinî ilkeler doğrultusunda verdiğini, ancak onları korkutarak değil, rehberlik ederek yönlendirdiğini vurgular.
Pardoe, Osmanlı çocuklarının genelde çok sessiz ve uslu olmasına değinir. Misafirlikte ya da kamuya açık alanlarda gürültü çıkarmayan, edepli bir şekilde oturan çocuklar olduğunu söyler. Bu durum onu şaşırtır çünkü Batı’da çocukların daha serbest yetiştirildiğini görmüştür.
Türk karakterindeki diğer bir üstün tarafı da ana baba sevgisinin kuvvetli olmasıdır. Pardoe, aslında umumi manada çocuk sevgisi olarak vurgular. Osmanlıların çocuk sevgisinin “manevi evlat”larında da ortaya çıktığını gözlemler.
Osmanlı ailesinin sadece kendi iç yapısıyla değil, toplumla kurduğu ilişkiyle de değerlendirdiğini ifade eden Pardoe, evlerdeki misafirperverliği detaylı biçimde anlatır. Misafire gösterilen özen, evdeki düzen, yemek sunumu, çocukların misafire gösterdiği nezaket gibi unsurlar, ailenin kültürel zenginliğini yansıtır. Pardoe, bir aileyi ziyaret ettiğinde gördüğü sıcak karşılamadan o kadar çok etkilenmiştir ki şu cümleyle ifade eder: “Kapıdan girdiğim anda, yabancı değil, adeta evin bir ferdiymişim gibi hissettirdiler.”
Sonuç olarak Julia Pardoe’nun gözlemlerine baktığımızda Osmanlı toplumunda aile yapısı toplumun can damarını oluşturmaktadır.

W.H. Bartlett (Court of the Bajazet)
Bu gravürde, Beyazıt Camii’nin avlusunda oturan kadınlar ve çocuklar betimlenmiştir. Bartlett, bu sahnede Osmanlı kadınlarının sosyal yaşam içindeki yerini ve camii avlularının birer buluşma noktası olarak kullanımını gözler önüne serer.

W.H. Bartlett (A picnic on the Bosphorus)
Bu gravürde, Boğaziçi kıyısında piknik yapan aileler ve çevredeki güzellikler betimlenmiştir. Osmanlı ailelerinin doğayla iç içe yaşamını ve Boğaziçi’nin sosyal yaşam içindeki önemini vurgulamıştır.

Start typing and press Enter to search