Mekân, Hafıza ve Kültürel Koruma: Fatih’in Geçmişine Yolculuk
Fethin beraberinde Türk yurdu hâline gelen İstanbul, bugün Fatih ilçesi olarak adlandırdığımız Suriçi sınırlarını kapsamaktaydı. İstanbul şehrinin kurulduğu ve geliştiği bölgenin tamamı Fatih’tir. Tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, maddi ve manevi birikimiyle geçmişten günümüze her daim merkez olmuş ve önemini korumuştur. Fatih en eski yerleşim yeri olması dolayısıyla ve bu medeniyet birikiminin bir sonucu olarak zengin bir demografik yapı oluşumunu da beraberinde getirmiştir. Farklı sosyo-kültürel, farklı dini inanışa mensup, farklı profillere sahip kişileri bünyesinde barındırması Fatih’in zenginliğinin olgularındandır. Bu çok kültürlü yapı, sadece geçmişin izlerini taşımakla kalmaz, aynı zamanda günümüz dünyasında şehrin ruhunu da yansıtır. Biz bu farklı etkenlere sahip yakın tarihimizdeki kişilerin hafızalarındaki olayları, anıları, yaşanmış kültürel hafızayı insanlar ve mekânlar üzerinden belgeleyerek geçmişten bugüne değişimin kaydını tutmayı çabaladık.
Farklı yaşam biçimlerinin, geleneklerin ve inançların bir arada var olduğu bu bölge, bireylerin anılarını ve toplumsal hafızayı şekillendirir. Her köşe, her sokak, her yapı, bu çeşitliliğin ve ortak hafızanın bir yansımasıdır. Bu bağlamda, sözlü tarih, geçmişi kaydetmenin ve anlamanın önemli bir yolu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bizim burada bu yöntemi kullanma amacımız Fatih’in çok sesliliğini kayıt altına almak, insanların günlük yaşam içerisinde yaşadığı ve aktarmaya değer gördüklerini belgelemektir. Süreç içerisinde iletişim kurduğumuz tüm Fatihliler bu bölgeye farklı bir pencereden bakmamızı sağladı. Bireysel hafızalar ile bu taşıma süreci, kişilerin yalnızca kişisel deneyimlerinin değil, aynı zamanda mekân ve toplumla olan etkileşiminin de sonucu olduğunu gördük. Fatih gerek coğrafya olarak, gerekse sosyal yaşantı olarak çok hareketli bir yapıyı bünyesinde barındırır. Ticaretin merkezi oluşundan öğrenci odağına, tarihi ilkleri taşımasından turistlerin cazibe merkezine kadar Fatih, aslında tüm bu hareketi insan ve mekânla özümsemiş ve her geçen gün dahasını kimlik edinmektedir. Bir mahallede yaşanan anılar, bir sokakta duyulan sesler, her bir yapı, bu devinimi ve hareketliliği yansıtan izlerdir.
Bu denli farklılığı barındırmasına karşın Fatih, aynı seslerin, izlerin, anıların ve özlemlerin çok güçlü karşılık bulduğu da yerdir. Fatih’in sözlü tarih projesi bize bu bölgede dünden bugüne yaşamış farklı kültürlerin, farklı inanca mensup, farklı meslek grubu ve statüye sahip insanların çeşitliliği ve farklılıklarına karşın aynı mekânda bir arada var olduğunu ve ortak hareketi birlikte var ettiklerini gösterdi. Nedir bu? Farklılıkların ortak bir paylaşım oluşturması; örneğin bayram geleneklerinin, aralarında hiçbir ön anlaşma olmamasına rağmen komşular tarafından beraberce sürdürülmesidir. Yine dönem farklılığına rağmen, komşuluk olgusuna özlem, yaşam koşullarının güçlüğüne karşın o günleri yaşama arzusu kişileri bir araya getiren önemli değerlerdir. Fatih’in sokakları, mahalleleri ve evleri, o dönemin dinamiklerini ve toplumsal ilişkilerini yansıtan canlı birer izdirler.
Tarih boyunca ilim merkezi olarak rağbet gören ilçe, Bizans döneminde Konstantinopolis Üniversitesi, Batı ve Doğu arasında bilimsel bir köprü işlevi görürken, Osmanlı döneminde açılan medreseler eğitimdeki merkezi rolü pekiştirmiştir. Özellikle fetih sonrasın önemli medreseler, dönemin bilimsel ve kültürel birikimine katkı sağlamış, pek çok alanda yetişen bilginler ve âlimler, hem Osmanlı İmparatorluğu’nda hem de çevre coğrafyalarda etkili olmuştur. İstanbul Üniversitesi’nin de bulunduğu bu bölge, hem bölgesel hem de uluslararası alandan gelen öğrenciler için cazip bir eğitim merkezi olmuştur. Fatih, tüm bu süreçte sadece Osmanlı’nın değil, dünya çapında bir ilim ve kültür merkezi olarak kendini konumlandırmıştır.
Sadece eğitimle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda ticaretin de merkezi olmuştur. İstanbul’un fethiyle birlikte, şehrin iç yapısı ve sosyo-ekonomik hareketliliği şekillenmiş, bölge hem Osmanlı İmparatorluğu’nun hem de dünya ticaretinin önemli bir aktörü hâline gelmiştir. Yenikapı’da yapılan kazı çalışmaları, Fatih’in tarihsel olarak önemli bir liman bölgesi olduğunu ve burada ticaretin varlığını ortaya koymuştur. Bu ticaret hareketi, sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir etkileşime de yol açmıştır. Farklı kültürler ve dinler, ticaret sayesinde bir araya gelmiş, birbirleriyle alışveriş yapmış, sosyal yaşamda ortak bir dil oluşturmuşlardır.
Fatih’in kültürel çeşitliliği, sadece ekonomik ve eğitimsel boyutlarla sınırlı değildir. Türklerin İstanbul’u fethetmeleriyle birlikte, bölgedeki gayrimüslim halkla olan ilişkileri ve hoşgörü anlayışları da önemli bir yer tutar. Fatih’i fetheden II. Mehmet (Fatih Sultan Mehmet), bu çeşitliliği kabul eden ve hoşgörüyü temel alan bir yönetim anlayışı benimsemiştir. Osmanlılar, farklı dinî ve etnik gruplara mensup insanları hoşgörü ile bir arada yaşamaya teşvik etmişlerdir. Bu anlayış, zamanla bölgedeki sosyal yapıyı şekillendirip, bir kültürel geçişkenliğe zemin hazırlamıştır.
Özellikle görüşmecilerimizden aldığımız anlatılar, bu hoşgörü ve kültürel geçişkenliğin günlük yaşamda nasıl içselleştirildiğini gösteriyor. Fatih’te yaşayan farklı kültürlere sahip insanlar, bayramları ve dinî günleri birlikte kutlamış, birbirlerine saygı ve yardımlaşma içerisinde olmuşlardır. Örneğin, Kadri Bey’in çocukluğunda gayrimüslim komşularıyla birlikte Ramazan Bayramı’nı kutlaması, Paskalya döneminde ise gayrimüslim komşuların hazırladıkları çörekleri ilk olarak Müslüman komşularıyla paylaşmaları, bu hoşgörü anlayışının somut örneklerindendir. Bu ortamdaki Müslüman ve gayrimüslim din adamları arasında, onlara şifa bulma niyetiyle gelenlerin durumlarına göre birbirlerini yönlendirmeleri de bu durumun bir başka örneğidir. Sözlü tarih projemiz kapsamında Balat bölgesinden görüştüğümüz Şeli Hanım’ın, ezan okunduğunda hâlâ dua etme alışkanlığını sürdürmesi, günlük yaşantısında İslam kültürüne ait bazı pratiklerin hayatında yer vermesi, bu kültürün kuşaktan kuşağa aktarılmasının bir göstergesidir. Cerrahpaşa Mahallesi’nden görüşmecimiz Zübeyde Hanım’ın anlatısında yer alan, ilk evlendiği yıllarda küçük yaşta olması sebebiyle ev yaşantısına dair eksik kaldığı yerlerde komşusu Maria Hanım’ın ona her zaman yardımcı olması, henüz daha küçük bir çocukken de annesi çalıştığı için evde tek kalmak zorunda kalan Zübeyde Hanım’ın yine gayrimüslim komşusu tarafından kendi çocuğu gibi özenle bakılması çok sayıdaki örnekten bir diğeridir.
Ancak, son yıllarda dışarıdan gelen göçün artması, bu tür geleneklerin zayıflamasına sebep olmuştur.
Fatih’teki kültürel hareketlilik sadece günlük hayatla sınırlı kalmaz, aynı zamanda toplumsal olaylarla da şekillenir. Örneğin, 6-7 Eylül Olayları sırasında Balat’ta yaşayan Andon Bey’in sürece tanıklığı, komşuları Fatma Teyze’nin onları evine saklaması, yine aynı sokaktan bir komşusunun zarar verme amacıyla gelenlere karşı nasıl savunmacı ve mahallesindeki gayrimüslim halkı koruması bölgedeki etnik ve dini çeşitliliği nasıl etkilediğini gözler önüne serer. Bu olaylar, Fatih’teki toplumsal yapının ve kültürel ilişkilerin ne denli hassas ve dinamik olduğunu göstermektedir.
Fatih, aynı zamanda bir sosyal yaşam merkezidir. Bölge, sadece ticaretin ve eğitim kurumlarının değil, aynı zamanda sohbetlerin ve kültürel etkinliklerin de merkezi olmuştur. Beyazıt’taki Marmara Kıraathanesi ve Küllük Kahvesi gibi mekânlar, hem akademik çevrelerin hem de halkın bir araya gelip fikir alışverişi yaptığı, ilişkiler kurulan yerler olmuştur. Sahaflar, atölyeler ve sohbet ortamları, Fatih’in kültürel hareketliliğinin önemli bir parçasını oluşturmuştur. Fatih’e, gerek ticaret gerek eğitim veyahut toplumsal yaşam açısından dışarıdan gelen herkesin de, süregelen mevcut harekete dâhil olup adapte olduğu bir yerdir.
Sonuç olarak, Fatih, kültürel çeşitliliğin, hoşgörünün, eğitim ve ticaretin harmanlandığı, dinamik ve hareketli bir yapıdır. Tarih boyunca fakat özellikle Osmanlı’dan günümüze kadar bu hareketlilik, bölgenin sadece İstanbul’un değil, dünyanın en önemli kültürel ve sosyal merkezlerinden biri olmasına katkı sağlamıştır. Farklı kültürlerin bir arada yaşaması, hoşgörü ve kültürel geçişkenlik, Fatih’in kendine has sosyal yapısını oluşturmuş ve bu gelenekler hâlâ günümüze kadar gelmiştir. Fatih’in tarihî dokusundaki her köklü dönüşüm, geçmişin hafızasına yönelik bir kayıp anlamına gelir. Bu nedenle, Fatih’in geçmişine dair izleri hatırlamak ve yaşatmak, sadece bireysel bir hafıza değil, toplumsal hafızanın da korunması demektir. Geçmişin bu izlerini muhafaza etmek, kültürel mirası gelecek nesillere aktarmanın en etkili yoludur.
Fatih, tarihsel olarak bir “hareket merkezi” olmuştur. Osmanlı’dan günümüze kadar süregelen bir kültürel, sosyal ve ekonomik hareketin izlerini taşıyan bu bölge, her zaman birleştirici ve dönüştürücü bir rol oynamıştır. Burada gerçekleşen eğitimsel, ticari ve sosyal etkileşimler, Fatih’i sadece bir coğrafi bölge değil, aynı zamanda bir düşünce, kültür ve hareket alanı hâline getirmiştir. Fatih, geçmişin izlerini bugüne taşıyan, sürekli hareketin ve değişimin merkezi olmaya devam etmektedir.