AYDINOĞLU TEKKESİ MESCİDİ
Mescidin kaynaklarda, Aydınoğlu Tekkesi Mescidi, Saçlı Emir Mescidi, İzzî Efendi Tekkesi Mescidi, Salkımsöğüd Mescidi, Mehmed Çavuş Mescidi, Ünsî Hasan Efendi Dergâhı Mescidi, Kasım Çavuş Mescidi, Soğukçeşme Tekkesi Mescidi adlarıyla anıldığı görülmektedir. Bulunduğu mahal de arşiv kayıtlarında Ayasofya-i Kebir nezdinde, Alay Köşkü kurbünde, Bâb-ı Âlî kurbünde, Karaki Mahallesi’nde olarak belirtilir. 1934 Belediye Şehir Rehberi’ne göre bir numaralı Hocapaşa Mahallesi’nde Sirkeci yolu üzerinde Murat Hüdavedigâr Caddesi’yle Alemdar Caddesi kavşağı köşesinde Sirkeci’den gelirken sağ kolda ahşap harem, selâmlık, yarı ahşap semahane-mescid ve türbe ile şadırvanlı, fıskiyeli ve üstü cemekân örtülü bir taş avlu ve hazirelerden oluşan Aydınoğlu Dergâhı içinde olarak tarif edilir.
Kendisi de dergâhın müntesiplerinden olan M. Baha Kâhyaoğlu, İstanbul Ansiklopedisi arşivinden aldığı notlara müsteniden mescid ve dergâhın 1948 yılındaki durumunu şöyle nakleder: “Dergâhın yeşil yağlı boyalı avlu kapısının sağında bir pencere içi küçük sebil vardır, lülesi kopmuş, muattal hâldedir. Avlu kapısından girilince sağa dönülerek bir kaç basamak taş merdiven ile inilir ve dergâhın cümle kapısı fevkanî semahane-mescid’in alt kısmına açılır; bu alt katta erkân minderleri ile döşeli bir intizar [bekleme] odası vardır, bu odadan şeyhin hücresine çıkılırdı. 1948’de bu intizar odası metruk bir hâlde idi. İntizar odasının önünden sola doğru ilerleyince, sol tarafta, bu binanın içine yerleştirilmiş Hasan Ünsî Efendi’nin müstakil taş türbesi görülür. Türbenin küçük demir kapısı yeşil yağlı boya ile sarı yaldızla boyanmıştır. Üzerine “Merkad-i münevvere-i hazret-i Hasani’l-Ünsî kuddise sırrıhü’l-aziz 1136” kitabesi vardır. Türbe geçilince geniş bir taş avluya çıkılır. Bu avlunun bir kısmı dergâha göçen derviş ve tekke mensuplarına kabristan olarak ayrılmıştır. Avlunun ortasında fıskiyeli bir mermer şadırvan vardır, üst kısmının köşeleri sikke şeklinde mermerler ile süslenmiştir. Avlunun, bu şadırvan bulunan kısmının üstü, demir çubuktan çerçeveler içinde yüksek bir camekân ile örtülmüştür. Şadırvan bakımsız, camekân iskelet kalmış idi. Şadırvanın karşısında sol tarafta kahve ocağı vardır, mustatil [dikdörtgen] şeklinde uzunca bir odadır. Kahve ocağının üstü misafirlerin oturma odalarıdır. Bu kısmın karşısına gelen odalar da dergâhın daimî mihman [misafir] larının yatak hücreleri idi. Fevkanî semahane-mescide bu taş avludan ahşab bir merdiven ile çıkılır. Semahane-mescidin dördü tramvay caddesine, yedisi iki avluya ve yedisi Hasan Ünsî Türbesi’nin kubbesi yükselen boşluğa açılmış 18 penceresi ve çatının ortasında da tavan ışığı alan ahşab ve 16 küçük pencereli bir fener vardır. Büyük pencerelerin camları buzlu olduğundan semahane-mescide en bol ışık tavandaki fenerden gelir. Tavan, muşamba üzerine yağlı boyalı, bütün duvarlar da kalem işleri ile süslüdür. Mihrabın üst kısmında ahşab ve yağlı boya ve yaldızla tezyin edilmiş bir korniş vardır. Bu kornişin sağ başında «İsm-i Celâl» ve ortasında «Kâle’l-lahu Te‘âlâ Küllemâ dahale aleyha Zekeriyya’l-mihrab» yazılıdır. Mihrab duvarının karşısına gelen duvarın önü 8 sütun ile ayrılmış olup âyine iştirak etmeyen misafirler burada dururlardı ki, bu kısımda bulunan küçük bir kapıdan hareme geçilir, sütunların üstünde kafesli bir kadınlar mahfili vardır. Âyin ve ibadetlere gerek tekke mensubu, gerekse misafir veya ziyaretçi kadınlar buradan iştirak ederlerdi. Ahşab minareye de bu sütunlu kısımda bulunan kapıdan çıkılırdı ki, 1948’de minare mevcut değil idi. Minber ahşab ve yağlı boya çiçek nakışlıdır, üzerinde Kelime-i Şehadet oyulmuş gayet güzel bir tunç alem vardır (Mayıs 1948).
Cemaleddin Revnakoğlu, Aydınoğlu Dergâhı’nın yerinde ilk defa Kasım Çavuş tarafından bir mescid yapıldığını, tekkenin vakıfnamesine müsteniden kaydeder. Görebildiğim kadarıyla Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi 959 numaralı defterde ve 20 numaralı Esas Defter, s. 74’de bulunan kayıtlarda mescidin ismi Mehmed Çavuş Mescidi olarak zikredilir. Bu mescid nakledildiğine göre -kuvvetli ihtimale göre- 1509 tarihli büyük depremde yıkılmışdır, 953/1546 ve 1009/1600 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defterleri’nde Mehmed Çavuş veya Kasım Çavuş mescidine dair bir kayda rastlanmıyor; ancak 962/1554 tarihinde İstanbul kadısı bulunan Saçlı Emir denilen Mevlânâ Mehmed Muhyiddin Efendi’nin anılan yerde mescid yaptırmış olduğu çeşitli kaynaklarda zikredilmektedir.
Muhyiddin Mehmed Efendi: Tebriz Hanefî Kadısı Abdülevvel Efendi’nin oğludur. İlk tahsilini Tebriz’de babasından yaptı. Babasının sağlığında Anadolu’ya geldi. Kadıasker Müeyyedzâde babasının dostu olmasından dolayı Sultan II. Bâyezid’e takdim edilerek kendisine bir medrese verildi. Kanunî Sultan Süleyman kendisini Gebze Mustafa Paşa Medresesi müderrisliğine getirdi. Ardından Manisa Sultaniyesi’ne tayin olundu. Daha sonra Sahn Medreselerinden birine atandı. Daha sonra Halep, Şam ve İstanbul kadılıkları yaptı ve ardından 100 dirhem yevmiye ile emekli oldu. Kısa bir süre sonra 963/1555’de vefat etti. Alim, fazıl, salih ve âkil idi. Şer‘î ilimleri iyi bilir; inşa sanatında tam bir ustaydı. Arapça, Farsça ve Türkçe münşeatları vardı. Tüm hat çeşitlerini çok güzel yazardı. Kitapların bir kısım yerlerine ta‘likatları vardı. Herkesi iyilikle anar, yüce gönüllü biri olup edepli ve ağırbaşlıydı. Saçlı Emir Çelebi vakfının vakfiyesi bulunmadığı bir belgedeki kaydıtdan öğreniliyor. Diğer vesikada vakfının İstanbul kadısı nezaretinde bulunduğu görülüyor. Saçlı Emir Zaviyesi vakfından türbedar yevmî 3, hatip 3, mütevelli 2 akçe vazife alıyorlardı. İmam ise Darüssaade Ağası Mesud Ağa nukudu vakfından yevmî 9 akçe vazife alırdı.
1095/1684 tarihinde Kâdiriyyeden Aydınzâde Şeyh Mehmed Efendi zaviyenin semahanesine minber koyarak camiye dönüştürdü ve önceleri Halvetî tekkesi iken Kadirî tekkesi oldu. Avludaki şadırvan ve cümle kapısı yanındaki çeşme bu sırada yaptırıldı. Dergâh ve mescid bundan böyle Aydınoğlu Dergâhı ve Mescidi diye anılmaya başlandı. Cümle kapısının üstünde mutasavvıf Avni Bey tarafından yazılıp dikdörtgen bir mermere kaydedilen bu beyt yazılı idi: “Erenler Şeyh Şabanî tarîk-i müstakîminden / Bu Aydınoğlu Dergâhı açıldı dîdeler rûşen 1095”. Kitabe sonradan kaldırılmışdır.
Mescid-dergâhın bulunduğu bölge 28.06.1648’de vuku bulan büyük zelzelede zarar görmüş olması kuvvetle muhtemel ise de zararın derecesini belirten bir bilgiye ulaşamadık. Vak‘anüvis Naima kısaca «bir zelzele-i azime olup nice mu‘allak hâneler ve ocaklar ve minare külâhları yıkıldı. Bunun emsali zelzele bir asırda görülmemişdi” der. 1719 depreminde zarar gördüğünü, 40 yıl boyunca üç kez tekkeden dışarı çıkan Şeyh Hasan Ünsî Efendi’nin cuma namazı için Ahmed Paşa Câmii’ne gitmesinden anlıyoruz. 1894 zelzelesinde harap olan mescid-dergâh genişletilerek yenilenmişdir. Bu ihyade tekkenin şeyhi İzzî Efendi’nin geyret ve himmeti Revnakoğlu ve M. Baha Kâhyaoğlu tarafından tafsilâtlı şekilde anlatılır; bu tamiratın ayrıntılı kayıtları BOA. ML.EEM, No: 779-25’tedir. Diğer tarafdan mescidin bulunduğu mahal 24 Temmuz 1669’da çıkan ve İstanbul yangınlarının en büyüklerinden biri olan yangında muhterik olduğu kapı üzerindeki 1095/1683/1684 tarihli kitabeden anlaşılıyor denilebilir. 29 Ekim 1755’de Demirkapı hizasında bir evden çıkan ve 36 saat devam eden Hocapaşa yangından etkilenip etkilenmediği tesbit edilemedi. 29 Z 1181/17.05.1768 tarihli bir keşif defterinde tamir edilen yerler ve harcamaları görülüyor ki, bu 23 Ocak 1767 tarihli Hocapaşa yangınında gördüğü zararla alâkalı olmalıdır. Alemdar Vak‘asında yeniçeriler tarafından çıkarılan 16 Kasım 1808 tarihli yangında ve bölgeyi silip süpüren 02 Ağustos 1826 tarihli yangında ne derece zarar gördüğü tesbit edilemedi. 13.12.1866 tarihli bir vesikada mescidin yanmış olduğu belirtildiğine göre 19 Eylül 1865 Hocapaşa yangınında yanmış olmalıdır.
1804 yılı sonlarında dergâhın karşısında Saray-ı Âmire duvarına bitişik olarak yangınlarda kullanılacak su için 7943,5 kuruş harcanarak büyük bir havuz yaptırılmışdır.
İzzî Efendi’nin himmetiyle 1907 yılında genişletilerek ihya edilen cami-dergâh, Şehremini Cemil Topuzlu Paşa’nın Alemdar Caddesi’nin Galata Köprüsü’ne kadar yirmi metre genişletmek istemesi üzerine yıkılmak istenmiş ise de Şeyh İzzî Efendi Enver Paşa ve Evkaf Nazırı Hayri Efendi’ye müracaat ederek yıkıma mani olunmasını sağlamışdır.
Hayri Efendi, hatıralarında “Türklüğü ve İslâmlığı sarsıntıya uğratmıştır” dediği Cemil Paşa, eski eser yıkımları konusunda sık sık Mimar Kemaleddin ile karşı karşıya gelmiş ve bu hususta ağır tenkidlere maruz kalmışdır.
Tekkeler 1925’de kapatıldıkdan sonra cami de kadro harici bırakıldı ve cami imamı olan Şeyh Bekir Sıtkı Ateşli Efendi Haseki Hst. karşısındaki Kiçi Hatun Camii imamlığını tayin edildi. Su Nazırı Osman, Küçükköy yakınındaki Dimitraki Çayırı yakınından çıkardığı yarım masura suyu Şıkk-ı Evvel Defterdarı Hacı Mehmed Efendi’ye satmış, o da Saçlı Emir Zaviyesi diye tanınan Şeyh Hasan Efendi tekkesindeki çeşmeden akıtmışdır.
Harap durumdaki cami Tahsin Öz’e göre 1958 yıllarında, Baha Tanman’a göre 1960’larda kavşağında bulunduğu caddenin genişletilmesi sırasında yıkılmıştır.
________________
Hüve
Mûcebince tevcih buyrulmak mercûdur
er-Dâ‘î Mehmed Refik
ufiye anhu
1) Arz-ı dâ‘îleridir ki
2) İşbu ve merbut iki kıt‘a arzuhal ve hamişlerinde muharrer derkenarlara nazar olundukda Bâb-ı Âlî kurbünde Aydınoğlu Tekkesi’nde defin-i hâk-ı ıtırnak olan Şeyh Hasan bin Saçlı Emir Çelebi Zâviyesi vakfından almak üzre yevmî üç akçe ile hitabet 3) ve yevmî iki akçe ile hitabete meşrûta tevliyet ve yevmî bir buçuk akçe ile nısf hisse türbedarlık ve Ayasofya-i Kebir kurbünde Karaki Mahallesi’nde nısf hisse zaviyedarlık cihetlerine bâ-berât-ı âlîşân mutasrrıf olan pederi Şeyh Hasan Hilmi Efendi 4) ibn-i Seyyid Mehmed bundan akdem fevt ve cihat-ı mezkûre mahlûl olup kendisi fakirü’l-hal olarak şâyân-ı merhamet bulunduğundan ve zikr olunan hitabete meşruta tevliyetin birkaç kalemden ibaret olan müsakkafâtın hasılatı ki 5) zaviye-i mezkûrede âyende ve revendeye it‘am-ı ta‘am eylemekde bulunduğundan bahisle cihat-ı mezkûrenin babası müteveffa-yı mezbûr mahlûlünden uhdesine tevcihini istid‘a eylediği İsmail Cemaleddin Halife’nin işbu ve merbut iki kıt‘a arzuhali 6) mealinden Nezaret-i Evkâf-ı Hümâyûn’a mülhak evkafdan İstanbul’da Saçlı Emir Zâviyesi şeyhi merhum eş-Şeyh Hasan Efendi vakfından almak üzre yevmî üç akçe ile hitabet ve zaviye-i mezkûrede hitabete meşruta yevmî iki akçe 7) ile tevliyet ve yevmî bir buçuk akçe ile nısf hisse türbedarlık ve yine İstanbul’da Ayasofya-i Kebir nezdinde Karaki Mahallesi’nde Saçlı Emir Zâviyesi vakfından vazife-i mu‘ayyene ile nısf hisse zaviyedarlık ve ber-vech-i hasbî nısf hisse 8) tevliyet cihetleri es-Seyyid Hasan Hilmi Halife’nin bâ-işaret-i aliyye ve bâ-berat-ı âlî el-yevm üzerinde olup mumâ-ileyh eş-Şeyh Hasan Efendi vakfının bin yüz yirmi bir senesi tarihiyle müverrahe mukayyedi olan vakfiye 9) ma‘mûlün-bihasının vakf-ı mezbûrun tevliyet ve tasarrufu hayatda oldukca kendüye ba‘de zaviye-i mezbûre câmi‘-i şerifinde hatib olan efendiler yevmî iki akçe vazife ile mütevelli ola deyü şart ve ta‘yin eylediği ve Saçlı Emir Zaviyesi 10) vakfının vakfiyesi mukayyede olmadığı Evkaf Muhasebesi’nden muhrec derkenarlardan müstefad oldukdan sonra sahib-i arzuhal mezbur İsmail Cemaleddin Halife meclis-i şer‘de istintak olundukda zikr olunan Aydınlıoğlu 11) Tekkesi derûnunda câmi‘-i şerif muhterik olarak hizmeti eda olunmamakda ise de hitabete meşruta tevliyetin çend kalem müsakkafâtı hasılatıyla zaviye-i mezkûre âyende ve revendeye it‘am olunmakda olduğu ve kendisi fakirü’l-hal 12) olarak şâyân-ı merhamet olduğunu ifade ve beyan ile müstakil ve hususi cihat-ı mezkûrenin babası müteveffa-yı mezbûr mahlûlünden uhdesine tevcihi şifahen dahi ifade ve takrir edüp fi’l-hakika mezbûr 13) İsmail Cemaleddin Halife’nin ifade ve takriri vâki‘a mutabık ve nefsü’l-emre muvafık olup zikr olunan tevliyet ve zaviyedarlık ve türbedarlık cihetlerine her vechile ehil ve müstahik idüği erbab-ı vukufdan 14) zikr olunan Karaki Mahallesi imamı Hafız Ali Efendi ibn-i Hasan ve muhtar-ı sânîsi Hafız Ferhad Efendi ibn-i Abdurrahman ve el-Hac Mehmed Nuri Efendi ibn-i Mehmed ve bekçi Osman Ağa ibn-i Halil nam kimesneler ihbarlarıyla zahir ve Meclis-i Meşayih’den 15) tanzim olunan merbut bir kıt‘a mazbata ile Hocapaşa kurbünde Karaki Hüseyin Çelebi Mahallesi imam ve muhtarlarının merbut bir kıt‘a ilmühaberlerinden bahir ve zikr olunan hitabet cihetine lede’l-imtihan ehliyeti nümayan olmağla 16) bu sûretde zikr olunan zaviye derûnunda olan câmi‘-i şerif nâ-mevcud ise de vakfiyesi mukayyede ve tevliyeti dahi hatib olanlara meşruta olduğu musarrah olduğundan câmi‘-i şerif mezkûr inşa ile eda-yı hizmet 17) edinceye değin cihet-i hitabetinn vazifesini taraf-ı vakfdan ahz etmemek üzre zikrleri mürur eden hitabet ve hitabete meşruta tevliyet ve nısf hisse türbedarlık ve nısf hisse zaviyedarlık 18) ve nısf hisse diğer tevliyet cihetlerinin müteveffa-yı mezbur mahlûlünden oğlu mezbur İsmail Cemaleddin Halife‘ye tevcihi menût-ı re’y-i âlî olup ancak zaviyedarlık hissesinin tevcihi işaret-i aliyye 19) hazret-i şeyhülislâm sellemehüs selâmiye mütevakkıf idüği huzûr-ı atûfilerine i‘lâm olundu. El-emru lehü’l-emr fi’l-yevmi’s-sadis min Şa‘banü’l-mu‘azzam li-sene selâse ve semanin ve mieteyn ve elf [6 Ş 1283/13.12.1866]
MÜHÜR (es-Seyyid Mehmed Sıdkı)