Bir Osmanlı Hekimi ve Mutasavvıfı Merkez Efendi Şifa ve Hikmetin İzinde

İstanbul’un önde gelen hekimlerinden ve büyük velilerinden biri olan, Merkez Efendi lakabıyla tanınan Şeyh Mûsâ Muslihiddin Efendi, 1463 yılında Germiyan ili, Denizli sancağına bağlı Sarımahmutlu köyünde doğmuştur. İlk öğrenimini Manisa’da tamamlamış, ardından İstanbul’a giderek Hızır Veliyyüddin Efendi’den dersler almıştır. Bazı kaynaklarda ilmini Bursa ve İstanbul’dan aldığı belirtilse de, en kuvvetli rivayete göre Hızır Beyzade Ahmed Paşa’dan eğitim görmüştür. Bursa’da ise Müftü Ahmed Paşa’dan ders almıştır.
Yaklaşık 15 yıl süren ilim tahsilinin sonunda icazet alarak İstanbul’a dönmüş; tıp, fıkıh ve hadis alanlarında eğitim almıştır. Ayasofya başta olmak üzere İstanbul’un önemli camilerinde vaazlar vermiştir. Allah’ın lütfuyla güçlü bir hafızaya sahip olan Muslihiddin Efendi, Kur’an-ı Kerim’in büyük bir kısmını kısa sürede ezberlemiştir.
Fıkıh ve diğer ilimlerdeki derin bilgisiyle yetinmeyen Merkez Efendi, tasavvuf aşkıyla Amasya’da bulunan Habib Karamânî’ye gitmiştir. Habib Karamânî, onda gördüğü manevî işaretler üzerine, irşadının başka bir elden gerçekleşeceğini belirterek onu İstanbul’a geri göndermiştir.
İstanbul’a dönen Merkez Efendi, yeniden medreseye yerleşerek vaaz ve sohbetlerine devam etmiştir. Bu süreçte dönemin büyük şeyhlerinin sohbetlerine katılmış; ancak Halvetî tarikatının önde gelenlerinden Sümbül Sinan Efendi’yi dinlemeye gitmemiştir. Bunun nedeni, Halvetîlerin zikir esnasında huşûya dalarak nâra atmalarıyla ilgili toplumda dolaşan söylentilerdir.
Bir gün bir rüya gören Merkez Efendi, bu rüyasını yorumlatmak için yola çıkar; ancak görüştüğü kişilerden cevap alamaz. Aklına Sümbül Efendi gelse de, onu ziyaret etmekten kendini alıkoyar. Aradan zaman geçer ve bir gece daha rüya görür: Rüyasında Sümbül Efendi’nin kapısına gelir; içeri girmemesi için eşyaları kapının arkasına yığar, üzerine oturur; fakat Sümbül Efendi içeri girer ve onun yere yuvarlanmasına neden olur. Bu rüya üzerine Merkez Efendi, bunun bir manevi davet olduğunu anlar ve Sümbül Efendi’nin dergâhına gider.
Dergâha vardığında Sümbül Efendi ders vermektedir. Dersin ardından yanına giderek elini öper ve af diler. Sümbül Efendi de ona rüyada yaşananları aktararak onun kabulünü tasdik eder. Böylece Merkez Efendi, Sümbül Sinan Efendi’nin müridi olur. Bu olaydan sonra Sümbül Efendi, “Artık merkezini buldun,” diyerek ona “Merkez Efendi” lakabını verir.
Merkez Efendi, Manisa’da bulunduğu sıralarda Sümbül Efendi hastalanarak vefat eder. Bir müridi, “Sultanım, yerinize kimi layık görüyorsunuz?” diye sorar. Sümbül Efendi, “Taşradan hangi halifemiz önce gelirse seccademiz onundur,” der. Merkez Efendi, şeyhinin vefat ettiği sabah Manisa’dan İstanbul’a gelir ve Kocamustafapaşa Dergâhı’na gider. Başta kimse ilgilenmese de, Sümbül Efendi’nin müridi Yakub Efendi, vasiyeti hatırlayarak onu dergâhın postuna oturtur. Böylece Merkez Efendi, Halvetî tarikatının önemli şeyhlerinden biri olur.
Dergâhının yanına bir çilehane kurduran Merkez Efendi, bir gün orada bulunduğu sırada yer altından gelen bir ses işitir. Ses şöyle der:
“Ey Şeyh! Ben binlerce yıldır burada bulunan tatlı, kırmızı bir suyum. Humma hastalığına şifa olurum. Allah, senin vesilenle beni yeryüzüne çıkarmayı murat etti. Müridlerinle burayı kaz ki, ümmete şifa olayım.”
Bunun üzerine seccadenin altı kazılır ve şifalı su ortaya çıkar. Evliya Çelebi, Seyahatnâme’sinde bu sudan içenlerin yüksek ateş ve titremeye bağlı hastalıklarına şifa bulduğunu yazar.
Kuyunun bulunmasından sonra, Merkez Efendi ve müridlerinin çabasıyla bölgeye cami, tekke ve hamam inşa edilir. Kısa sürede halkın rağbet ettiği bu yer, “Merkez Vilayeti” olarak anılmaya başlanır.

Ariflerin Dilinden: Merkez Efendi, dönemin en önemli hekimlerinden biridir. Hangi hasta dergâha girse, hastalığına uygun şişe rafta hareket eder; bu şişedeki ilaç hastaya verilirdi. Bir gün gelen bir hasta için küp oynamaya başlar. Merkez Efendi, hastayı dışarı çıkarıp tekrar içeri gönderir. Hasta içeri girdiğinde yere düşer, küp kırılır. İçinden çıkan yılan hastayı hafifçe sokar, hasta da bu yolla iyileşir.
Manisa Şifahanesi ve Mesir Macunu: Merkez Efendi, Manisa’da Hafsa Sultan Külliyesi’nin darüşşifasında hekimlik yaparken 41 çeşit baharattan bir macun hazırlar ve bu macunla Kanûnî Sultan Süleyman’ın annesi Hafsa Sultan’ı iyileştirir. Hafsa Sultan, her yıl bu macunun halka şifa olması için dağıtılmasını emreder. Bu gelenek günümüze “Manisa Mesir Macunu” olarak ulaşmıştır.
Darüşşifa, Hafsa Sultan’ın vefatından sonra Kanûnî Sultan Süleyman’ın emriyle 946/1539 yılında külliyeye eklenmiştir. Bu tarihte Merkez Efendi’nin burada görev yapması mümkün değildir; zira şeyhinin vefatından sonra 936/1529 yılında Manisa’dan ayrılıp İstanbul’a dönmüştür ve ömrünün geri kalanını dergâhta geçirmiştir.
Merkez Efendi’nin Kanûnî Sultan Süleyman’la sefere çıktığı, gazi olduğu ve onun sohbetlerine katıldığı da aktarılır. Türbesinin iç ve dış duvarlarında yer alan kitabelerde, onun bir hekim, gazi, din ve tasavvuf alimi olduğu yazılıdır.
Evliya Çelebi, Seyahatnâme’sinde Manisa Darüşşifası’ndan bahsederken Merkez Efendi’nin adını anmasa da, orada ehil bir hekimin bulunduğunu, dersler verildiğini, hastalara çeşitli macunlar, ilaçlar ve içecekler hazırlandığını kaydeder.
Onun anıldığı kaynaklardan öğrenildiği kadarıyla Merkez Efendi, güler yüzlü, nurlu çehreli, mübarek bir zattı. İbadetine büyük özen gösterirdi. Çocukları çok sever, onlara şefkat gösterirdi. Bir yere gideceği zaman heybesini üzüm ve bademle doldurur, çocuklara dağıtırdı. Hayvanlara da merhamet eder, onlara kötü davrananlara, “Hayvanlarınızı aç ve susuz bırakmayın; taşıyabilecekleri kadar yük yükleyin,” hadisini hatırlatırdı. Bitkilere bile basmamaya özen gösterirdi.
1552 yılında, 89 yaşında vefat eden Merkez Efendi, hayatının son yıllarını Mevlâna Kapı’daki tekkesinde geçirdi ve buraya defnedildi. Kabri üzerine inşa edilen türbe ise 400 yılı aşkın süredir ayakta…

Start typing and press Enter to search