Küçük İstanbul’da Bir İbadetgâh: Kapalıçarşı Çakırağa Camii

“Bu taştan devasa yapı, dışarıdan bakıldığında gayet mütevazı görünür, ancak kapılardan girer girmez gerçek karakterini ortaya koyar. İlkin, kubbelerdeki sayısız delikten süzülen sönük ışıkta etrafınızı pek seçemezsiniz, ama gözleriniz karanlığa giderek alışır. Karşınızda bir Alaattin’in Mağarası; bir camisi, çeşmeleri, küçük meydanları ve en önemlisi binlerce dükkânıyla minyatür bir şehir vardır.” Charles FitzRoy’un 1750 yılında gördüğü Kapalıçarşı için kullandığı bu ifadeler, şüphesiz ki yapıyı kendine has ayrıntılarla ortaya koyan en iyi tasvirlerden biridir.
Gerçekten de içinde barındırdığı tüm ayrıntılar ile Kapalıçarşı, İstanbul’un bir minyatürüdür. Bu minyatürün çekirdeği de tıpkı şehrin klasik bir Osmanlı şehrine çevrilmeye başladığı döneme tekabül etmektedir. 1453 yılında fethedilen Konstantinopolis, İslam mabetleri ile donatılırken, çok kısa bir süre sonra Fatih Sultan Mehmed tarafından vakıflarına akar olması bir bedesten yaptırılmıştır. Devamında süreçte ise hemen yakınına meşhur Sandal Bedesteni inşa edilirken, bu iki yapının etrafında yaptırılan hanlar sokakları oluşturmuş, sokakların üzerinin tonozlarla kapatılması ile de Kapalıçarşı meydana gelmiştir.
İstanbul’un hakim noktasında ticaretin şah damarı hâline gelen, hanları, dükkânları, meydanları, çeşmeleri ve su yolları küçük bir şehre dönüşen bu büyük yapının birkaç tane de ibadetgâhı vardır ki bunlardan biri Çakırağa Camii’dir. Cami’nin banîsi ise Sultan II. Murad ve Fatih Sultan Mehmed’in saltanatlarında muhtelif vazifelerde bulunan Çakır Ağa’dır. Çakır Ağa’nın Sultan II. Murad devrinde Bursa subaşılığı vazifesini icra ettiği, Edirne şehrinin kurucularından sayıldığı ve Fatih Sultan Mehmed’in ise çakırcıbaşısı olduğu kaynaklarda yer alan bilgiler arasındadır. Teşkilatta icra ettiği vazifelerden çok banîsi olduğu yapılar ile bilinen Çakır Ağa’nın Osmanlı Devleti’nin en erken devirlerinde Bursa, Edirne ve İstanbul’da yaptırdığı hayır eserleri bulunmaktadır. Nitekim Çakırağa Camii de İstanbul kuşatmasında dahi hizmette bulunduğu belirtilen Çakır Ağa’nın, fethin ardından şehrin bir Osmanlı başkenti olarak yeniden inşası sırasında yaptırdığı eserlerden biridir.
Çakırağa Camii olarak bilinen bu eser hakkında ulaşılabilen en eski bilgiye göre yapı öncelikle bir mescid olarak inşa edilmiştir. İstanbul Vakıfları Tahrîr Defteri’ne kaydedilen Mayıs 1479 tarihli vakfiyesi dolayısıyla ulaşılan bu bilgide eserden “Mescid-i Çakır Ağa b. Abdullah der kurb-i Pazar-ı Kehle” şeklinde bahsedilmektedir. Yine 1647 tarihinde müezzin tayini dolayısıyla yazılan evrakta görüleceği üzere mütevellisi Ayşe Kadın bu yapı için “İstanbul’da Kehle Bazarı’nda vaki‘ merhûm ve mağfûrleh ceddim Çakır Ali Ağa’nın bina ettirdiği mescid-i şerifde” şeklinde bahsetmekle birlikte Çakır Ağa için çok rastlanmayan bir şekilde Ali ismini kullanmaktadır. İki kayıtta da bilhassa belirtildiği üzere o zamanlar Kehle yani Bit Pazarı’nın yakınlarında işaret edilmekte olan bu yapı tam olarak Kapalıçarşı’nın Yağlıkçılar Caddesi üzerinde yer almaktadır.

Çakırağa Camii’nin Kapalıçarşı İçerisindeki Konumu
Çelik Gülersoy, Kapalı Çarşının Romanı, İstanbul Kitaplığı, İstanbul 1979.

Minare hükmündeki ahşap bir kupanın hemen yanından merdivenlerle çıkılan ibadetgâh bu özelliğinden dolayı bilhassa Kadı Sicilleri’nde görüleceği üzere “Nerdübanlı Camii” olarak anılmaktadır. Bununla birlikte yapı için Evliya Camii şeklinde bir tabir daha kullanılmaktadır. Nitekim 1766 İstanbul depreminin ardından ağır hasarlı Kapalıçarşı’da yürütülen keşif-onarım faaliyetleri sırasında bir defter hazırlanmış ve bu defterde söz konusu mabet Evliya Camii adıyla yer almıştır. Bahsi geçen defter Kapalıçarşı’nın genel olarak kemer ve kubbe yenilemesine dair olduğundan, yapının bu dönem hasar alıp almadığı konusunda şimdilik net bir bilgiye ulaşılamamıştır. Evliya Cami bir konum mahiyetinde kullanılıp, daha ziyade yanında ya da yakınındaki kemer, tonos ya da kiremit zedelenmeleri ve buna bağlı olarak yenilemeler işaret edilmiştir.
Yapının Evliya Camii olarak anılması vaktiyle hemen altında yer alan aynı isimli handan kaynaklanıyor intibaı uyandırabilir. Ancak mescidin çok uzun yıllar burada bulunan ve hatta camiden kaynaklı “Cami’li Han” olarak anılan Evliya Hanı’ndan değil Evliya Mehmed Efendi’den bu ismi almış olma ihtimali çok daha yüksektir. Zira Çakırağa mescidinin nezareti soyundan gelenler üzerinde bulunsa da zamanla Saray-ı Hümâyûn ağalarının uhdesine geçmiş ve bilhassa “İmam-ı Sultanî” makamında yer alan Evliya Mehmed Efendi’nin buraya minber ile birlikte bazı hayır eserleri eklemesiyle onun vakfı hâline gelmiştir. Hatta bir beratta “Çarşu-yı kebirde Yağlıkçılar arasında Evliya Mehmed Camii” ibaresi dahi yer almaktadır. Burada dikkat çeken bir ayrıntı da mescidin cami olarak anıldığıdır. Genel bir anlayışın tezahürü olarak minber bulunan mescidler cami statüsünde sayılmaktadır. Dolayısıyla kesin tarihi şimdilik bilinmese de Evliya Mehmed Efendi’nin minber koydurması, mescide cami statüsünü getirmiştir.

Çakırağa Camii ve Altında Yer Alan Evliya Hanı’nın Planı
Osmanlı Arşivi, PLK.p, 1000

Kapalıçarşı’nın en işlek caddelerinden birinde yer alan Çakırağa Camii, bilhassa da bulunduğu yerdeki esnaf grubunun ziyadesiyle benimsediği bir mabettir. Zira 1867 yılında Çakırağa Camii’nin son cemaat mahalli iki Yahudi tarafından zabt edilince, yağlıkçı ve yorgancı esnafı namaz kılınan yerin bu şekilde işgaline tepki göstererek bir arzuhâl yazmışlardır. Hatta şikâyetlerinin yer aldığı evrak kaybolunca Evkâf-ı Hümâyûn Nezareti’ne bir yazı daha yazılarak, ilgili belgenin bulunması ve bu beyhude işgale kesin olarak son verilmesi adına meselenin Deavi Nezareti’ne ihale edilmesi istenmiştir.
Esnafın buradaki tavrı caminin 1894 İstanbul depremi akabinde yaşananlar sırasında da görülecektir. Nitekim 1894’te İstanbul’da meydana gelen deprem, şehrin tamamında büyük bir hasar meydana getirirken, Kapalıçarşı’da da ağır tahribat yaşanmış ve bazı yerleri tamamen yıkılmıştır. Günlerce kapalı kalan çarşıda tamamen yıkılan yerlerden biri de Yağlıkçılar Caddesi’dir ki burada bulunan Çakırağa Camii de aynı kaderi yaşamıştır. Uzun süre yıkıntı hâlinde kalan cami için 1899’da bir çalışma başlatılmıştır. 6446 guruşluk enkaz bedelinin müteahhidine mal edilecek şekilde inşaat Fenerli Dimitri’nin uhdesine bırakılmıştır. Ancak kendisi yerine getiremeyince inşaatı Yağlıkçı esnafından Hacı Ahmed Efendi üstlenmiş, 24.553 guruşluk masrafın da Evkâf-ı Hümâyûn’un 1315 (M.1898) bütçesinden karşılanmasına karar verilmiştir.

1894 İstanbul Depreminde Yıkılan Çakırağa Camii’nin
Yeniden İnşa Sürecine Dair Arşiv Evrakı
ŞD, 148/43, 18.Z.1316 (29 Nisan 1899)

Geçirdiği tamirler ile günümüze kadar ulaşmış olan Kapalıçarşı’nın Merdivenli Camii, ahşap tavanlı ve kalın kâgir duvarlıdır. Mihrap da dahil olmak üzere üst ve alt tarafta bulunan pencereler aydınlanan bu camiye zamanla birçok müdahalede bulunulmuştur. Buna örnek olarak da kıble duvarı ve minberin tamamen çini ile kaplanması gösterilebilir. Yine duvar süslemeleri, vaaz kürsüsü ve yarıya kadar olan ahşap lambriler sonradan eklenmiştir. Elbette bu hali ile bakıldığında Çakırağa Camii’nin iç tasarımının evveli hakkında kesin bir bilgi vermek mümkün değildir. Ancak kesin olan şudur ki Osmanlı İstanbul’unun ilk eserlerinden biri olan ve bânîsi ile anılmaya devam eden Çakırağa Camii, beş yüz yıldan fazladır ayaktadır ve bugün hâlâ ibadete açıktır.

Start typing and press Enter to search