TASVİR OKUMALARI: BABALAR VE KIZLARI
Osmanlı İmparatorluğu’nun klasik dönemi olan on altıncı yüzyılda çok sayıda tarih konulu resimli el yazması üretilir. Şehnâmeci denilen kadroda görevli bir şair-yazar tarafından kaleme alınan, önceleri Firdevsî’nin Şahnâme (Sultanlar Kitabı) adlı eserinin vezninde, Farsça ve manzum (şiir biçiminde), sonraları Türkçe ve şiir ile düzyazı karışık olarak yazılan bu eserler, imparatorluğun tarihini ve siyasî söylemini hem metinde hem de tasvirlerde yansıtırlar. Ne var ki söz konusu eserlerde padişahların anneleri, kadınları, kızları gibi hanedana mensup hanımlara çok az yer verilir; hatta zaman içinde kadınlar bu eserlerden âdeta silinirler. Aile temalı bu sayıda erken bir resimli Osmanlı tarihi olan Osmannâme’den iki tasvir eşliğinde babalar ve kızlarının hikâyelerinin resimlere nasıl yansıdığına değineceğiz.
Tarih konulu Osmanlı resimli el yazmaları öncelikle sultanların fetihlerini, zaferlerini, başarılarını, hünerlerini yazıya döker; devrin resmî ideolojisini ortaya koyar; tüm bu bilgileri geleceğe taşırlar. Bu eserlerde padişahın dışında öne çıkan figürler arasında sadrazamlar, vezirler, şeyhülislamlar, Harem ve Enderun ağaları, kumandanlar gibi tamamı erkek bir grup yer alır. Tarih konulu eserlerin hanedan kadınlarından söz eden ve tasvirlerine de yer veren nadir bir örneği Şehnâmeci Ârifî’nin (ö. 1561-1562?) Şehnâme-i Âl-i Osmân adlı beş ciltlik Osmanlı Tarihi’nin dördüncü cildi olan Osmannâme’dir. Günümüzde özel bir koleksiyonda bulunan eserde erken dönem padişahlarının eşlerinden ilk kez bahsedilir; bazı padişahların kızları ve eşleri de ilk ve son kez burada resmedilir.
Bir Baba, Bir Kız, Bir Sultan
Osmannâme’deki bir tasvirde yer alan üç kişi Âl-i Osmân’ın da en önemli karakterleri arasındadır: Emir Osman, Şeyh Edebâli (ö. 1326) ve şeyhin kızı Malhun Hatun (ö. 1326). Osmannâme’nin metnine göre Emir Osman bilge kişi Edebâli’nin sohbetlerinden yararlanır ve şeyhi sık sık dergâhında ziyaret eder. Bir gün gittiğinde kapıda asılı bir perdenin ardından pîrin kızını görür. Şehnâmeci Ârifî Osman’ın Malhun Hatun’u gördüğü anı ve kızı metinde çeşitli teşbih unsurlarıyla süsleyerek tanımlar ve kızın güzelliğini vurgular. Metne göre “perdenin açıklığından gözü aniden bu meleğe düşen Osman’ın gönlü bir bakışta bin ah ile doluverir. Bir değil, bin gönül ile bu ay yüzlüye âşık olur.”
Metne eşlik eden tasvirde (Görsel 1) Osman Bey’i bir doğa betimi içine yerleştirilmiş, gösterişli nakışlarla bezeli, sâyebanlı bir çadır önünde, bağdaş kurmuş oturan Şeyh Edebâli’nin huzurunda, diz çökmüş görürüz. Şeyhin hemen arkasındaki bir kapı açıklığında yarı görünür şekilde resmedilmiş bir kadın figürü vardır. Muhtemelen Malhun Hatun olan bu kişi, eserin nakkaşı tarafından tam da Ârifî’nin metinde aktardığı fiziksel özellikleriyle tasvir edilir: Uzun boylu, siyah saçlı, badem gözlü, kalın kaşlı, minik ağızlı, al yanaklı, kulaklarını çiğ damlarını andıran inciler olan güzel bir genç kız.
Hikâyenin devamında çeşitli gelişmeler olur, Osman Bey Eskişehir valisi ile Malhun Hatun için savaşır ve aşıkların kavuşması gecikir ama eserde yer alan ve Osman Bey ile Malhun Hatun’u bir iç mekânda birbirlerine sarılmış otururken gösteren başka bir tasvirden, aşıkların sonunda muratlarına erdikleri anlaşılır.
Osman Gazi ve Malhun Hatun’un evliliği erken Osmanlı tarihini ele alan kroniklerde genelde ortak bir anlatım dili sergiler. Bu evlilik, Ertuğrul Gazi’nin (ö. 1281-1282?) veya Osman Bey’in Edebâli’nin evinde gördüğü bir rüyanın Edebâli tarafından Osmanlı soyuna padişahlık verileceği şeklinde yorumlanması ve sonuçta şeyhin kızını Osman Bey’e vermesi ile gerçekleşir. Ârifî’nin de Malhun ile Osman’ın evlilik hikâyesini kurgularken bu metinlerden yola çıktığı ama anlatıya kendi yorumunu da kattığını söylemek mümkündür. Osmannâme’de bu romantik öykü teşbihlerle süslü bir anlatımla sunulurken metne eşlik eden ve Malhun Hatun’la Osman Bey’i gösteren tasvirler de duygusal bir görsellik taşıyan zengin bir kompozisyon sunar.
Babası ile Eşi Arasında Bir Hanım Sultan
Osmanlılar’da padişahların kızları ve kız kardeşleri haremin önemli kişileri arasında olmalarına rağmen harem kadınlarıyla ilgili büyük kısıtlamalar söz konusudur. Dahası bu kişilerin yaşam öyküleri ile görsel temsillerine de çok ender rastlanır. Osmannâme’de, Murad Hüdavendigâr’ı (sal. 1359-1389) kızı Nefîse (Melek Hatun) (ö. 15. yy başı) ile gösteren tasvir bu bakımdan biricik sayılabilir.
Nefîse’yi babasının huzuruna getiren olay, eşi Karamanoğlu Alâeddin Bey’in (ö. 1397-1398) Osmanlı topraklarına yaptığı saldırının affını rica etmektir. Ârifî’nin aktardığına göre, “Ölüm, zavallılık ve acizlikle yaşamaktan daha iyidir.” diyen Alâeddin Bey ordusunu, Konya çölünde savaş için sıraya dizer. Karşı karşıya saf bağlayan iki ordu yeri kökünden titretip kıyamet gibi her yeri cehenneme döndürür. Savaş meydanının galibi Osmanlılar olunca Karamanlılar o kıyamet meydanından bir anda kaçmaya başlarlar. Osmanlılar’dan aman dilemek dışında çaresi kalmayan Karamanoğlu Alâeddin Bey, eşi ve I. Murad’ın kızı olan Nefise’den babasına gidip, kendisini bağışlaması için ona yalvarmasını ister. Eşine karşı şefkat ve merhamet hisleriyle dolan Nefîse, bir gece vakti babasının sarayına varır; önce hayâ ve utançla suskun durur; sonra eşinin suçunun bağışlanmasını rica eder; ağlar ve yalvarır. Bu durum padişahın nefretini yumuşatır; kızının özrünü kabul eder; kocasının suçunu bağışlar. Alâeddin Bey de bu cömertlik karşısında padişahın huzuruna gider, hükümdarın önünde eğilir.
Ârifî’nin mutlu sonla biten anlatımına eşlik eden tasvirde Nefîse, babasının makamında, ellerini önde kavuşturmuş, başı yere eğik, mahcup duruşu ile görülür (Görsel 2). Sultan Murad basamaklı tahtında bağdaş kurmuş oturur hâlde kızını dinler. Mekânın tefrişi Bursa’daki veya Edirne’deki sarayın Has Odası izlenimi verir. Oysa kaynaklarda I. Murad’ın Karamanoğlu Alâeddin Bey’i yenmesinin ardından, hemen Beyşehir, Süleymanşehir, Antalya gibi bölgeleri de ülkesine kattığı bilgisi vardır. Bu durumda Nefîse babasını otağında ziyaret etmiş olmalıdır. Nitekim bu ziyaretin nerede gerçekleştiği konusunda Ârifî de bir ipucu vermez. Buna karşılık, eserin nakkaşının, alışık olduğu geleneksel bir “padişahın huzuru” şemasını tercih ettiği görülür. Bu kurguyu Nefîse Hatun’un iki hizmetkârı, yiyecek-içecek servisi yapan diğer hizmetkârlar ve saray görevlileri de destekler. Tasvir, sultan ile kızının karşılaşması ile ilgili metinde aktarılmayan pek çok ayrıntıyı görsele yansıtırken, padişahın makamını da olması gerektiği gibi betimler.
Tasvir başka bir bakış açısından Karamanoğlu Alâeddin Bey’in eleştirisi olarak da okunabilir. Defalarca Osmanlı topraklarına saldıran Alâeddin Bey köşeye sıkışınca, karısı Nefîse Hatun’u kayınpederi Murad Hüdavendigar’ın huzuruna af dilemek için aracı gönderir, bir bakıma bir kadının arkasına sığınır. Diğer yandan metin ve resim erken Osmanlı döneminde bir padişah kızının siyasetteki etkin rolünü de ortaya koyar.
Osmanlılar’ın kuruluş dönemine ilişkin kaynaklar kadın ve erkeğin arasında kaç-göç kavramının olmadığını, kadınların da erkekler kadar aile ve hâne işlerinden sorumlu olduğunu, erkeklerle yan yana iş hayatında faal, kamusal alanda görünür olduklarını yazar. Kuruluş döneminin toplumsal yapısı Anadolu’daki genel anlayışın da bir göstergesidir. Bu bağlamda erken dönem tarihlerinde kadının sözel varlığına daha sık rastlanması olağandır. Ârifî, kendisine kaynaklık eden erken Osmanlı kroniklerinde bahsi geçen hanedan kadınlarını Osmannâme’de daha kapsamlı ve süslü bir dille ele alır. Nakkaşın da Ârifî’nin kabul gören metninden hareketle hanedan kadınlarını resim diline yansıtmaktan çekinmediği görülür. Bir diğer deyişle, Osmannâme, daha önce ve daha sonra üretilmiş tarih konulu resimli eserlerden, hanedan kadınlarının ön planda olmaları ve çokça resimlenmeleriyle belirgin bir şekilde ayrılır.
Ârifî’nin büyük tarih projesinin dördüncü cildi olan Osmannâme’de kendine yer bulan baba-kız ilişkilerine dair sözel ve görsel bilgilere ne yazık ki daha sonra hazırlanan resimli tarihlerde rastlanmaz. Muhtemelen erken Osmanlı dönemi hanedan kadınları gibi kamusal alanda artık görünür olmayan kadınların imgesi dönemin resimli tarihlerinden de sakınılmıştır. Bir başka deyişle padişahın haremi, padişahın zaferleri, seferleri, hünerleri gibi tarih kitaplarının ve resimlerinin konusu değil, padişahın özelidir.
Görsel 1: Sultan Osman’ın Şeyh Edebâli ile sohbetini izleyen Malhun Hatun, Ârifî, Osmannâme, 1558, Özel Koleksiyon, y. 9a. (Grube ty., no: 186).
Görsel 2: Murad Hüdâvendigâr ve kızı Nefise, Ârifî, Osmannâme, 1558, Özel Koleksiyon, y. 150a. (Grube ty., 233, no: 211).
Seçilmiş Kaynakça:
Atasoy, Nurhan, Harem (İstanbul: Bilkent Kültür Gelişim, 2011).
Bağcı, Serpil, Filiz Çağman, Günsel Renda ve Zeren Tanındı, Osmanlı Resim Sanatı (İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2019).
Çağlarboyu Anadolu’da Kadın. Anadolu Kadınının 9000 Yılı, (haz.) Kangal, Selmin, Banu Mahir, Nurhan Turan (Ankara: T.C. Kültür Bakanlığı, 1993).
Divitçioğlu, Sencer, “Selçuklu ve Osmanlı Sosyal Kuruluşlarında Ortak Canon”, Osmanlı
Devletinin Kuruluşu, Efsaneler ve Gerçekler (Ankara: İmge Kitapevi, 2000), s. 43-56.
Emecen, Feridun, “Mal Hatun”, TDVİA Ek-2, İstanbul, 2016, s. 182-83.
Ergin, Nina, “Ottoman Royal Women Spaces. The Acoustic Dimension”, Journal of Wo-
mens History, cilt 26, sayı 1, 2014, s. 89-111.
Erkmen, Aslıhan ve Şebnem Parladır, “Tarih Konulu Osmanlı Resimli El Yazmalarında Hanedan Kadınlarının İmgesi”, Anadolu Sanatında Kadın. Antik Dönem’den Osmanlı’ya, (ed: Dilek Maktal Canko) (İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2021), s. 125-158.
Eryılmaz, Sinem, “The Shehnamecis of Sultan Süleyman: Arif and Eflatun and their Dynastic Project”, Doktora Tezi, University of Chicago, 2010.
Grube, Ernst J. (ty.). Islamic Paintings from the 11th to the 18th Century in the Collection
of Hans P. Kraus (Almanya).
İlden, Serkan ve Deniz Daruga, “Osmanlı Minyatürlerinde Kadın İmgesi”, II. Uluslararası
Ahilik Sempozyumu Bildiri Kitabı. “Ahilikte Kadının Yeri” (19-20 Eylül 2012), Kayseri, 2012, s. 261-276.
Kara, Yıldıray, Osmanlı’da Kadın Saltanatı (İstanbul: Yeditepe Yayınevi, 2010).
Peirce, Leslie, Harem-i Hümayun. Osmanlı İmparatorluğu’nda Hükümranlık ve Kadınlar (İstanbul: Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2011).
Tuğlacı, Pars, Osmanlı Döneminde İstanbul Kadınları (İstanbul: Cem Yayınevi, 1984).
Tuğlacı, Pars, Osmanlı Saray Kadınları (İstanbul: Cem Yayınevi, 1985).
Uluçay, M. Çağatay, Harem II (İstanbul: Ötüken, 2011).
Yazıcı, Tahsin, “Ârifî Fethullah Çelebi”, TDVİA, cilt 3, Ankara, 1991, s. 371-373.
Yılmaz, İlkay, “Osmanlı Kadın Tarihine İlişkin Bir Kaç Not”, Kadın Araştırmaları Dergisi,
cilt 10, sayı 1, 2012, s. 61-81.