Gezi rotalarıyla Fatih -2 SUR İÇİ’NDE BİR GÜN Zeyrek
Gezi rotalarıyla Fatih -2
SUR İÇİ’NDE BİR GÜN
Zeyrek
- İbrahim Akkurt
Bu rotamızda durağımız, “sokakları dar, gönülleri geniş insanların mekânı” Zeyrek. Hani eskilerin “Serçeden başka kuş, Zeyrek’ten dik yokuş” olmaz diyerek tarif ettiği şirin semtimiz…
Haliç’e hâkim bir noktada İstanbul’un 4. tepesi üzerine yayılmış bölge, Bizans döneminde; tepe üzerine konumlandırılmış sivil ve dinî yapılar, istinat duvarları üzerine oturtulan teraslarıyla ve yer altı su yapılarıyla ön plana çıkmaktaydı. Osmanlı döneminde ise şirin ahşap konutların hâkim olduğu bir yerleşim yeri olmuştur. Zeyrek, İstanbul’daki UNESCO Dünya Mirası alanı içerinde yer alan 4 bölgeden birisidir.
Rotamıza Fatih İtfaiye durağı arkasındaki Hava Şehitleri Parkı’ndan başlıyoruz. Parkın ortasında bulunan Teyyare Şehitleri Anıtı, 1. Dünya Savaşı sırasında İstanbul’dan Kahire’ye uçarken düşen uçaklarda bulunan 3 askerimizin anısını yaşatmaktadır. Havacılık tarihimizin ilk şehitleri olan Fethi, Sadık ve Nuri Beyler adına dikilen bu anıt, kırık bir sütun şeklindedir. Hemen yanında yer alan ve günümüzde Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektörlük binası olarak kullanılan Şehremaneti Fatih ve İstanbul İtfaiyesi’nin kullanımındaki Fatih Kimyahanesi binaları 1908-1930 yılları arasında varlık gösteren Millî Mimari Rönesansının zarif bakiyeleridir.
Roma imparatoru Valens döneminde 4. yüzyılda yaptırılan Su Kemeri’nden Zeyrek’e doğru ilerlediğimizde karşımıza Kadınlar Pazarı çıkar. Balkan Savaşları’nda İstanbul’a göç etmek zorunda kalan ailelerin kendi ürettikleri ürünleri satmak için tezgâh açtıkları bu yer bugünlerde lokantalarıyla, kasaplarıyla, kuru bakliyat ve aktar dükkânlarıyla Fatih’in önemli lezzet duraklarından birisi olmuştur.
Valens ya da diğer ismiyle Bozdoğan Su Kemeri’ne bitişik 1596 tarihli Gazanfer Ağa Medresesi, türbesi, sebili ve çeşmesiyle küçük bir külliye biçimindedir. Sultan 3. Mehmed’in has odabaşısı Gazanfer Ağa tarafından yaptırılan külliyenin mimarı mimarbaşı Davud Ağa’dır. Külliyenin çaprazında konumlanan sultan 1. Ahmed devrinin şeyhülislamı Sunullah Efendi’nin 1612 tarihli türbesi ve Hüsambey Tezgahçılar Camii bölgenin tarihine ışık tutmaktadır.
Kadınlar Pazarı’ndan Zeyrek Camii’ne doğru yolumuza devam ederken, Barbaros Hayreddin Paşa’nın Beşiktaş’ta maalesef günümüze ulaşamayan medresesine gelir getirmesi amacıyla yaptırdığı Çinili Hamam ile 1580 tarihli Ümmü Gülsüm Çivicizade Camii bizleri selamlar. Abdülaziz Bekkine ve Mehmed Zahid Kotku gibi önemli şahsiyetlerin görev yaptığı cami, Kadınlar Pazarı’nın sonunda yer alır.
Buranın biraz ilerisinde bir ilim ve gönül insanının manevi huzurunda buluruz kendimizi. 2. Bayezid, Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde 23 yıl şeyhülislamlık yapmış, zühdü, takvası ve doğruluğu ile meşhur olan Zenbilli Ali Efendi’yi fatihalarımızla selamlarız. Yaptırdığı sıbyan mektebinin bahçesine defnedilen Zenbilli Ali Efendi, anlatılana göre, şeyhülislamlığı döneminde kendisine sorulan soruları evinin balkonundan bir zenbil (zembil de denilir; hasırdan örülmüş bir torbadır) sarkıtarak alır, bunları cevapladıktan sonra muhataplarına ulaşması için tekrar zenbiliyle aşağı sarkıtırmış.
Haliç’e hâkim bir tepede konumlanan ve Bizans döneminde “manastırlar bölgesi” olarak tanımlanan yerleşimin merkezini Pantokrator (Evrenin hâkimi) Manastırı Kilisesi yapıları oluşturuyordu. Hz. İsa’ya atfedilen bu ihtişamlı yapı, İstanbul’un fethiyle birlikte cami ve medreseye dönüştürüldü, hâlen Zeyrek Kilise Camii olarak kullanılmaktadır. Bu ilginç yapının tarihine biraz değinecek olursak… 12. yüzyılın başlarında imparator İoannes Komnenos ve eşi Eirene tarafından yaptırılan Pantokrator Manastırı Kilisesi, Ayasofya’dan sonra İstanbul’daki bu en büyük ve en eski ibadethaneydi. Yan yana üç yapıdan oluşan kilise, Orta Çağ Bizans mimarisinin klasik bir örneğiydi. Yapının en büyük, merkezî kısmı Pantokrator (Evrenin hâkimi) Hz. İsa’ya adanmıştı. Bunun kuzeyinde Şefkatli Hz. Meryem’e sunulan küçük bir kilise bulunmaktaydı. Bu ikisi arasında ise Baş Melek Mikail’in adına eklenen bir mezar şapeli yer alıyordu. 1124 yılında ölen imparatoriçe Eirene başta olmak üzere, Bizans’ın birçok imparator ve imparatoriçesinin bu şapele defnedildiği rivayet edilir. Mimar Nikeforos’un tasarladığı yapılar topluluğunda manastır bölümlerinde 700 rahip eğitim görüyordu. Aynı zamanda manastıra bağlı hastane, tıp mektebi, eczane, ayazma ve bir kütüphanenin varlığından bahsedilmektedir. 1204 yılında gerçekleşen 4.Haçlı Seferi’nde Latinler tarafından işgal edilen manastır İstanbul’un çalınıp yağmalanan zenginliklerinin saklandığı bir depoya dönüştürüldü.
İstanbul’un fethinden sonra şehir halkının ihtiyaçlarına cevap verebilmek gayesiyle medrese ve camiye çevrildi. Öyle ki burası İstanbul’un ilk medresesi olarak kabul edilir. Günümüzde İstanbul Üniversitesi’nin amblemindeki 1453 tarihi geleneksel bir yaklaşımla buradaki eğitimin başlangıç tarihine gönderme yapar. Külliyesiyle birlikte tüm bu muhit adını medresenin ilk müderrisi olan Molla Mehmed Efendi’den dolayı alır. Zeyrek, hocası Hacı Bayram Veli tarafından Mehmed Efendi’ye verilmiş bir lakaptır; Farsçada uyanık, zeki, akıllı anlamına gelir. Şeyh Süleyman Mescidi, Zeyrek Sarnıcı, Eski İmaret Camii, 3 nimel ceyş kabri Zeyrek semtinin diğer önemli mekânlarıdır.
Zeyrek Kilise Camii’nin hemen arka sokağında İstanbul’un evliyalarından Mehmed Emin Tokadi’nin kabrini ve onun yanındaki Piri Mehmed Paşa Camii’ni de ziyaret ettikten sonra, İstanbul’un en güzel seyir teraslarından birine ulaşırız. Fatih Belediyesi tarafından Zeyrek Kafe adıyla halkın istifadesine sunulan bu nokta, İstanbul’un en etkileyici panoramalarından birine nazırdır. Kafede çay ve kahvelerinizi yudumlarken Haliç, boğaz ve tarihî yarımadanın doyumsuz güzelliklerini seyre dalabilirsiniz. Bu arada Fatih Belediyesi hazırladığı bir uygulamayla çok faydalı bir hizmete daha imza atmış, terastan izlenen mekânlar panoramik bir tabloyla ayrıntılı şekilde tanıtılıyor. Programı karekod uygulamasıyla mobil telefonunuza indirmeniz yeterli.
Bir sonraki gezi rotamızda buluşmak ümidiyle…