17. İSTANBUL BİENALİ’NDE YENİ DESTİNASYONLAR
- Bige Örer
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) 1987 yılından bu yana, farklı kültürlerden pek çok sanatçı ile sanatseverler arasında bir buluşma noktası olan İstanbul Bienali’ni düzenliyor. İKSV’nin şimdiye dek gerçekleştirdiği on altı bienal, güncel sanatın yeni eğilimlerini bir araya getirerek izleyiciye sunarken, yurt içi ve yurt dışındaki sanat çevreleri, sanatçı, küratör ve eleştirmenler arasında da uluslararası bir kültür ağının kurulmasına olanak sağladı. Bienalin küratörleri uluslararası bir danışma kurulu tarafından belirleniyor. Küratör, geliştirdiği kavramsal çerçeveye uygun olarak çeşitli sanatçı ve projeleri sergiye davet ediyor.
- İstanbul Bienali
Sanatçı, düşünür, yazar, şair, araştırmacı ve pek çok başka alandan katılımcının yerel topluluklarla bireysel veya kolektif çalışmalar yürüterek katkı sunduğu 17. İstanbul Bienali, 17 Eylül’de kapılarını açacak. İKSV tarafından, 2007-2026 Bienal Sponsoru Koç Holding’in desteğiyle düzenlenen bienal, bu yıl ölçeği, yöntemi ve hedefleri açısından önceki edisyonlardan farklılaşıyor.
Ute Meta Bauer, Amar Kanwar ve David Teh’in küratörlüğünü üstlendiği bienal kapsamında, iki yılı aşkın süredir dünyanın farklı coğrafyalarındaki topluluklarla iş birliği içinde yürütülen projeler, İstanbul’un çeşitli ilçelerinde etkileşime açılacak.
- İstanbul Bienali, daha önceki bienallerden farklı olarak, bu kez bir başlık taşımıyor. Bienal, çeşitli sanatçı oluşumu ve inisiyatifleri bu kez bir “süreç” bağlamında bir araya getiriyor. Aynı zamanda bu bienal; kendi yerel bağlamlarında dönüştürücü etkide bulunan bu projelerin, diyalog içinde birbiriyle ve izleyicilerle etkileşime açılmasıyla farklı mekân ve coğrafyalarda uzun vadeli etki üretmeyi hedefliyor.
Bu yıl İstanbul Bienali’nin görsel kimliği de bienalin şiirsel çağrısını sakin bir tonla ve izleyiciyi metni okumaya davet ederek görselleştiriyor. Resmî olarak 17 Eylül- 20 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilecek olsa da bienal kapsamındaki birçok proje daha önceki aylarda oluştu ve sergi bitiminden sonra da devam edecek.
- İSTANBUL BİENALİ’NİN ÖNE ÇIKAN MEKÂNLARI
- İstanbul Bienali, İstanbul’un tarihî semtlerindeki müze ve geleneksel sanat mekânlarının yanı sıra kitapçı, sahaf, hastane, kafe ile Taksim Meydanı’nın altındaki bir metro tüneli dâhil pek çok farklı mekâna yayılacak ve ücretsiz olarak gezilebilecek.
Bu bienalde, Beyoğlu, Kadıköy’le birlikte Fatih de ana akslardan birini oluşturuyor. Bienal kapsamında ilk kez kullanılacak Barın Han, İstanbul’un tarihî yarımadasında, Çemberlitaş’ta 5 katlı bir yapı. Burası uzun yıllar hat ve cilt sanatçısı Emin Barın’ın stüdyosu olarak kullanılmış, 2019’dan bu yana sergilere, sanatçı atölyelerine ve buluşmalara kucak açıyor. Emin Barın, Türkiye’de hat sanatının akademik anlamda ilerlemesini sağlamış, birçok sanatçının yetişmesine vesile olmuş bir usta. Ankara Gazi Terbiye Enstitüsü Resim-İş Bölümü’nden mezun olduktan sonra Almanya’nın en iyi stüdyolarında latin hat ve Avrupa cilt teknikleri üzerine çalışır (1937–43). Sanatında geliştirdiği yeni yaklaşımlarla ve ofisinde yıllarca düzenlediği, dönemin önde gelen isimlerinin takip ettiği “Perşembe Buluşmaları” ile ardında gelenekle estetik modernitenin yaratıcı bir şekilde birbiriyle kaynaştığı oldukça değerli bir miras bırakır. Barın’ın kolektif üretime atfettiği önem, 17. İstanbul Bienali kapsamında bir araya gelen sergilere de yansıyor. Barın Han’ın girişi bir sarnıcın üzerine kuruluyken, binanın teras katından görülebilecek nefes kesici manzara şehrin tarihinin sayısız katmanını gözler önüne seriyor.
Bienalin en dikkat çeken mekânlarından biri de Zeyrek semtindeki Osmanlı hamam mimarisinin nadide örneklerinden Çinili Hamam. Kaptanıderya Barbaros Hayrettin Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılan hamam (1540–1546), mimarın bilinen en erken tarihli eserleri arasında. 18. yüzyılda yaşanan depremler ve yangınlar sonrasında hamamın duvarlarını kaplayan ayırt edici mavi-beyaz İznik çinileri tahrip olmuş. Parisli bir antikacı tarafından satın alınan bazı parçalar Avrupa’da çeşitli müzelerin koleksiyonlarında sergileniyor. Bu çinilerin bir kısmı ise hâlâ hamamın erkekler kısmının sıcaklık bölümünde görülebilmekte.
2010’dan beri süregelen restorasyon çalışmalarının ardından mekân 2023 yılında müze-hamam kompleksi olarak faaliyete geçecek. Bienal izleyicileri, ilk açıldığı tarihten neredeyse 500 yıl sonra, kadınlar ve erkekler bölümleriyle yeniden özgün işlevine kavuşmadan önce mekânın hamam bölümlerini görme fırsatı bulacak.
Bienal mekânlarından bir diğeri de kültürel ve sanatsal mekânların hızla çoğaldığı Haliç kıyısında, Fatih mahallesinde bulunan Küçük Mustafa Paşa Hamamı. Bir 15. yüzyıl yapısı olan hamam 1990’ların ortalarından itibaren kullanıma kapalı. Restorasyondan geçtikten sonra sanatsal faaliyetlere kapılarını açan hamamda ilk olarak 2015’te 14. İstanbul Bienali sergisi gerçekleşti.
Fatih bir dünya metropolünün tam ortasında yer almasına rağmen kendine özgü ritmini korumayı başarmış bir ilçe. Şehir surlarından kalan duvarlarla çevrili eski yerleşim yerlerini ve pek çok mimari mirası bünyesinde barındırıyor. Şehrin saygın yapılarından biri olan ve kırmızı tuğladan örülmüş duvarlarıyla dikkat çeken meşhur Rum Okulu, Balat’ta, tüm Haliç’e hâkim bir konumda. Küçük Mustafa Paşa Hamamı’nın yakın çevresinde bir önemli yapı daha mevcut: 9. yüzyıldan kalma bu Bizans kilisesi 2. Selim döneminde camiye çevrilmiş. Burası, günümüzde Gül Camisi olarak bilinmektedir.
Bienalin adreslerinden biri de Fatih’e komşu ilçelerden Zeytinburnu’nda. 14 dönümlük alana kurulu Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi bienal kapsamında iki sanatçının eserlerine ve bienal boyunca çeşitli performanslara ev sahipliği yapacak. 2005’te açılan Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi, Türkiye’de türünün ilk örneği. Yedi yüzü aşkın tıbbi bitkinin yetiştirildiği bahçe, 1597 yılında faaliyete geçen Yenikapı Mevlevihanesi ile 15. yüzyılda yaşamış tıp âlimi Merkez Efendi’nin kurduğu Halveti dergâhına yürüme mesafesinde. Merkez Efendi, 41 çeşit baharat ve ottan yaptığı mesir macunu ile meşhur. 17. İstanbul Bienali’nde mekânla özdeşleşen iki sanat işi, bizi koruyan ve besleyen, sanatımızı, edebiyat ve mutfak kültürümüzü canlandıran ve şifa gücü hiç azalmayan türlerle aramızdaki kadim ilişkiyi hatırlatıp kuvvetlendirecek.
Bienalin Fatih dışındaki bir diğer önemli merkezi Beyoğlu olacak. Pek çok İstanbul Bienali’ne ev sahipliği yapan Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi, performans sanatçılarını tek bir çatı altında birleştiren ve üretimlerini destekleyen Performistanbul Canlı Sanat Araştırma Alanı (PCSAA), 1999’dan bu yana kapalı olan İstanbul’un en eski Rum okullarından Merkez Rum Kız Lisesi, SAHA’nın sanatçı ve küratörlere yönelik bir misafirlik, etkileşim ve üretim programı olarak başlattığı SAHA Studio, bienalin Beyoğlu bölgesinde öne çıkan durakları.
Kadıköy’deki bienal mekânları arasında, 130 yıllık bir geçmişe sahip Müze Gazhane var. Suriyeli sanatçılar tarafından 2014’te Yeldeğirmeni’nde kurulan arthereistanbul, bienalin Kadıköy’deki bir diğer nokta.
Pandemi koşullarında planlanan bu bienalde bahsedilen tüm mekânların, yeni biçimlerle birlikte, yeni iletişim ve diyalog olanakları yaratacağına inanıyoruz. Kent yaşamında bir araya geldiğimiz ve toplumsal belleğimizde önemli yer tutan mekânların birer birer kapandığı ya da var olma mücadelesi verdiği, dolayısıyla bu mekânlar etrafındaki iletişim ağı ve alanlarının daraldığı bu günlerde, bienalin söz konusu adreslerini görünür kılma, birbirine bağlama ve etkinleştirme hedefinin arkasında yatan düşünce de bu.