Sinan Ağa Mescidi
AHMED NEZİH GALİTEKİN
Mescidi yaptıran ve vakfını kuran Bâbü’ssa‘âde ağalarından Sinan Ağa bin Abdülhay’dır.[1] Ayvansarâyî Hafız Hüseyin Efendi’nin kaydına göre merhum Sinan Ağa mihrab önünde gömülü imiş. Yine Ayvansarâyî’nin kaydına göre Bosnalı Mehmed Paşa’nın kesik başı da mescidin kabristanında defn olunmuş.[2]
İnşa tarihi bilinmiyor. 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defterinde vakfiyesi kayıtlı ise de tarihi belirtilmemiştir.[3] Yine tahrir defterlerinde görüldüğü üzere yapılmasından itibaren etrafında mahalle teşekkül etmiştir.[4] Ekrem Hakkı Ayverdi’nin tespitine göre Fatih devrinde mescid ve mahallesi yoktur.[5] Mahalle 1926’da Binbirdirek Mahallesi’ne katılmıştır[6]. Mahallenin mevkii vakfiyelerde “der nezd-i Binbirdirek” yani Binbirdirek yanında, yakınında diye tarif ediliyor. Görebildiğim arşiv kayıtlarında XVII. yy. başlarından XIX. yy. ilk çeyreğine kadar “İbrahim Paşa Kulesi nezdinde, kurbünde” şeklinde belirtiliyor.[7] XIX. yy. ilk yarısının sonlarında Peykhane kurbünde diye tarif edilmeye başlanıyor.[8]
Vakfiyesinde mekteb bulunmuyor iken 23 Za 1026 [22.11.1617] tarihli, BOA. İE.EV, 1-87 numara ile kayıtlı belgede Sinan Ağa vakfından bir sıbyan mektebi görülüyor. Bu durumda vakfın gelirlerinden biriken para ile Sinan Ağa’dan sonra mütevellilerden biri tarafından yaptırılmış denilebilir.
Evkaf Tahrir Defterlerinde vakfın akarları şöyledir: 37.000 akçe nukud-ı mevkûfe, 26 hücre ve ahır, mescidin karşısında bulunan, son zamanlarda Eminönü Belediye Binası altındaki Bizantin mahzen, 5 dükkân, iki katlı 2 ev, hamam ve kusayr. Vakfın tevliyeti kendisinden sonra azatlı kölelerinin en salihine şart koşulmuştur.[9]
Mescid’in iç avlusunda bulunan iki katlı ev mescidin şeyhine (vaiz) ve yine iç avluda bulunan tek katlı ev ile çardak müezzine şart koşulmuştur. İmamın vaiz olması da şartlardandır.[10]
Mescide kimin minber koyarak camiye dönüştürdüğü tesbit edilemedi. Cami olarak belirtilen en eski belge 12 R 1116 [14.08.1704] tarihli vakfın nâzırı olan bâbü’s-sa‘ade ağasının bir arzıdır. Muhtemelen İstanbul’da 360 mescid ve caminin yandığı 1660 tarihli yangından[11] sonra ihya edilirken minber de konularak cami haline getirilmiş olmalıdır.
Merhum Şinasi Akbatu, Evkaf Müfettişliği, Defter No: 98, s. 192’de kayıtlı 11 Ş 1123 [14.09.1711] tarihli hüccetten naklen cami ve mektebin tamir olunduğunu naklediyor.[12] Vakfa ait 17.10.1754 tarihli bir muhasebe defterinde mescid, minare ve mektebin tamiri ve nakkaş için 36.602 akçe sarfedildiği görülüyor.[13] Hadikatü’l-Cevâmi’nin yazma nüshalarından birinde “Ba‘de’l-harik (yangından sonra) halisen li-vechillah Çavuşbaşı el-Hac Necib Efendi bina etmişdir sene: 51 (1835/36)” derkenar kaydı bulunuyor.[14] Bu tamirden kısa bir müddet sonra vuku bulan depremde caminin etrafındaki dolma duvarlar tamamen yıkılmış, tavanı harap duruma gelmiş, minaresi yıkılmış olduğundan ibadet edilemez durumdadır.[15] 1844 yılında 7481,5 kuruş harcanarak cami tamir edilmiştir.[16]
Arşiv kayıtlarında en son 22.04.1862 tarihli bir belgede camiye müezzin atandığı görülüyor ki, o ta-rihte faal olduğu anlaşılıyor.[17] İstanbul’da büyük yıkımlara sebep olan 1894 depreminde zarar gören eserler listelerinde Sinan Ağa Camii ismine rastlanmıyor. Bu durumda caminin 1865 büyük Hocapaşa yangınında yanıp ihya edilemeden harabe halinde iken Türk-Alman Dostluk Yurdu yapılmak üzere istimlâk edildiği anlaşılıyor.
Mescidin yanında bir de mektebi ve kabristanı vardı. Bir mahkeme tutanağında cami ve kabristan arsasının 750 zira‘ (568.50 m2) olduğu görülüyor.[18] Kabristandaki kabirlerin ne olduğu, nereye naklolunduğu hakkında bir bilgiye rastlanılmadı. Ahmed Nuri Ebussuudoğlu Bey’in matbu Hadikatü’l-Cevâmi’ye düştüğü notta şöyle denilmektedir: “-Sinan Ağa câmii arsası edib-i şehir Uşşâkîzâde Halid Ziya Beyefendi satun almışdır. Mekabir kısmen muhtel … bir suretde dururmuş.”
Cami vakfından imam günlük 7, müezzin, 4, kayyım 2, abkeş 2, duagû ve ihlâshan 7; mekteb muallimi 4, halife: 3 akçe[19]; mutemed 3 akçe[20]; cüzhan 2 akçe[21] almakta idiler.
Şinasi Akbatu merhum “Ben çocuk iken yani 1931-1932 lerde mescidin yeri büyük bir boş arsa halinde olup, semtin çocukları burasını top sahası olarak kullanırlardı. Sonra Vakıflar İdaresi burasını ihaleye koydu ve sattı. İhaleyi meşhur edip Uşşakîzâde Halid Ziya Bey kazanarak vâkıfına izafeten (Sinan Ağa Daireleri) denilen bir apartman yaptırmıştır” der.[22]
[1] Ömer Lütfî Barkan, Ekrem Hakkı Ayverdi, İstanbul Vakıfları
Tahrir Defteri 853 (1546), İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti, 1970,
s. 21; Mehmet Canatar, İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 1009 (1600),
İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti, 2004, s. 45; EV.EMH, No: 187;
EV.RZN, No: 30; VGM.DEFTER, No: 667, s. 183.
[2] Hadîkatü’l-Cevâmi‘, Hazırlayan: A. Nezih Galitekin, İstanbul: İşaret Yayınevi, 2001, s. 175.
[3] Ömer Lütfî Barkan, Ekrem Hakkı Ayverdi, age, s. 21.
1862 tarihli camiye müezzin ataması belgesi (C.EV, 311-15830).
[4] Ömer Lütfî Barkan, Ekrem Hakkı Ayverdi, age, s. 21; Mehmet Canatar, age, s. 45.
[5] Fatih Devri Sonlarında İstanbul Mahalleleri, Şehrin İskânı Ve Nüfusu, Ankara, 1958.
[6] Erol Ölçer, Şehir Sokak Hafıza, İstanbul: Zeytinburnu Belediyesi, 2014, s. 55, 602.
[7] İbrahim Paşa Kulesi hakkında Prof. Dr. Nurhan Atasoy şu bilgileri veriyor: “-Bugün, sadece merdiven kovanının günümüze geldiği İbrahim Paşa Sarayı’nın kulesi, Saray’ın ikinci ve üçüncü avlusu arasındaki ara mekânın arka kısmında bulunmaktaydı. Yani kule Atmeydanı’na bakan cephede değil arka taraftaydı. Halbuki Matrakçı Nasuh, tasvirinde kuleyi cephede göstermiştir. Çünkü bu kulenin özel bir anlamı ve önemi vardır. Böyle bir kule ancak hükümdar saraylarında yapılmaktadır. Zaten saray taştan yapısıyla ve Topkapı Sarayı’ndan sonra en büyük saray olması dolayısı ile çok dikkat çekicidir ve padişahlara zaman zaman hizmet etmiştir. Yani bir bakıma Topkapı Sarayı’nın Adalet Kulesi’ne özenir bir durumu vardır. Matrakçı Nasuh da bu önemine binaen kuleyi cephede göstermiş olabilir (Nurhan Atasoy, İbrahim Paşa Sarayı, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2012, s. 182).
Anılan belgelerden bazıları için bkz. VGM.DEFTER, No: 882, s. 183; VGM.DEFTER, No: 692, s. 109; EV.EMH, 187-160-1, 2; TS.MA.d, 9412.
[8] Meselâ bkz. EV.EMH, 187-161.
[9] Ömer Lütfî Barkan, Ekrem Hakkı Ayverdi, age, s. 21; Mehmet Canatar, age, s. 45.
[10] Ömer Lütfî Barkan, Ekrem Hakkı Ayverdi, age, s. 21; Mehmet Canatar, age, s. 45.
[11] 1660 yangınını Kâtibzâde manzume olarak kayda almıştır. Manzumenin yayını için bkz. Kenan Yıldız, 1660 Yangını Ve Etkileri, Ankara: TTK, 2017, s. 303; Mustafa Cezar, “Osmanlı Devrinde İstanbul Yapılarında Tahribat Yapan Yangınlar Ve Tabii Afetler”, Türk San’atı Tarihi Araştırma ve İncelemeleri-I, İstanbul, Güzel Sanatlar Akademisi, 1963, s. 341. Ayrıca bkz. Kemalettin Kuzucu, “Osmanlı Başkentinde Büyük Yangınlar Ve Toplumsal Etkileri”, Osmanlı, Ankara: Yeni Türkiye, 1999, C. 5, s. 690-691.
[12] Şinasi Akbatu, İstanbul’un Kaybolan Camilerinden: Sinan Ağa Camii – Tahtaminare Camii”, Vakıflar Dergisi, C. XXI, İstanbul, 1990, s. 130
[13] TS.MA.d, No: 8389.
[14] Ayvansarâyî Hüseyin, Hadîkatü’l-Cevâmi‘, Süleymaniye Kütübhanesi, Esad Efendi, No: 2247, v. 61/A.
Çavuşbaşı Hacı Necib Efendi, XIX. yy. devlet ricalindendir, çavuşbaşı vekilliği, çavuşbaşılık, sûr-ı hümâyûn nâzırlığı görevlerinde bulunmuştur. Hakkında bazı belgeler için bkz. BOA.HAT, 219-25341; HAT, 859-38314; HAT, 487-23871; HAT, 861-38410; ; C.AS, 743-31234.
Çavuşbaşı: Divan-ı Hümayun çavuşlarının amiri. Divanda başkan yardımcısı konumundaydı. Divandan çıkan hükümlerin icrası, sefirlerin kabulünde onlara refakat etmek ona aitti. Ayrıca merkezden çıkan emirleri vilâyet ve sancaklara tebliğ işlerini idare ve divanda halkın dilekçe ve isteklerini sunmalarına nezaret de ederdi. Divanın intizamından sorumluydu. İstanbul dışından gelenlerin kimliklerini incelemek, defterhaneyi mühürlemek, görevinden azledilen şeyhülislâmlara bunu tebliğ ile yeni tayin edileni konağından alıp alayla saraya götürmek onun göreviydi. Bu makam 1936’da kaldırılarak yerine deavi nezareti kurulmuş, bu da zamanla adliye nezaretine dönüştürülmüştür (Fehmi Yılmaz, Osmanlı Tarih Sözlüğü, İstanbul: Gökkubbe, 2010, s. 108).
[15] TS.MA.d, 9567, s. 6; TS.MA.e, 1142-39
[16] EV.EMH, No: 187-160; 187-161; 187-162; EV.RZN, No: 30-107.
[17] BDA. C.EV, 311-15830.
[18] İstanbul Müftülüğü Evkaf Müfettişliği, No: 798, s. 188.
[19] BOA. C.EV, No: 512-25894.
[20] TS.MA.e, 840-6.
[21] BOA. C.EV, 337-17129.
[22] Şinasi Akbutu, agm, s. 130; Ahmed Nuri Ebussuudoğlu, Matbu Hadikatü’l-Cevâmi’de ilgili yerdeki derkenarı.