SURİÇİNİN ŞİFACISI MERAL KURTSAN

Esra Gençay

Şifa dağıtmaya adanmış bir ömür, yarım asrı deviren bir başarı öyküsü… Otacı markasının kurucusu Meral Kurtsan, tutkuyla bağlı olduğu mesleğine 60 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Eşi Niyazi Kurtsan’la Kocamustafapaşa’da küçük bir eczanede başlayan çalışmaları, seneler içinde gelişip evrilerek yarattıkları ürün ve markalarla bugün artık bir holdinge dönüşmüş durumda. Ancak Meral Hanım deyim yerindeyse gemiyi terk etmemiş, hâlâ neredeyse her gün Sirkeci’de Postane Caddesi üzerinde bulunan eczanesi Büyük Eczane’ye gidiyor. Biz de kendisini eczanesinde ziyaret ederek ilham veren hikâyesini dinledik.
Mesleğinize nasıl adım attınız? Bize bu hikâyeyi anlatır mısınız?
17 Kasım 1941’de doğdum. 1959’da İzmir Kız Lisesi’nden mezun oldum, başarılı bir eğitim hayatım oldu. Niyazi Bey’le evlendikten sonra İstanbul’a yerleştik. Kızlarım Deniz ve Meltem doğduktan sonra üniversiteye giderek zor şartlar altında eczacılık bölümünü bitirdim. O dönem Niyazi Bey de Kocamustafapaşa’da bir ortağıyla Güneş Eczanesi’ni açmıştı. Beraberce gider gelirdik. Burada dut şurupları, oksijenler ve pilüller yani küçük haplar yapardık. Eskiden eczacılar için ilaç yapımı da çok mühimdi, şimdi her şey hazır. Niyazi Bey beni o zamanlar optisyenlik kursuna da gönderdi, ruhsatımı aldım ve eczanemizde gözlük de üretmeye başladık. Bunun ne kadar ince bir düşünce olduğunu şimdi anlıyorum çünkü artık bu iş için üniversiteye gitmek gerekiyor.

İLK PATENTİ BİZ ALDIK
En bilinen markanız Otacı… Kelime anlamı nedir ve özellikle pastilleriniz markanızla özdeşleşmiş durumda, nasıl ortaya çıktı bu ürün?
Otacı şifacı demek. Orta Asya’da bitkilerle tedavi eden hekim anlamına geliyor. Doğadan gelen şifa bize her zaman ilham vermiştir. Bu nedenle 1980 yılında, bitki özlerini içeren bir şey üretmeye karar verdim. Bu düşünceden yola çıkarak pastilleri üretmeye başladık. Bu süreçte Hacı Bekir’den deneyimli bir usta ile çalıştık. Usta, şeker bazını oluştururken biz de okaliptol, nane yağı, adaçayı yağı, meyan balı, ekinezya gibi bitkisel özleri ekledik. Elde ettiğimiz karışımı bütün şekilde kutuladık. Ancak sonra fark ettik ki pastiller birbirlerine yapışıyordu. Bunu önlemek için Almanya’ya gidip Bilister marka ambalaj makinalarından aldık ve bu şekilde paketleyerek yapışmalarını engelledik. Türkiye’de bitkisel ilaçların tedavi amacıyla kullanılması bizimle birlikte başladı. Türkiye’nin ilk yerli bitkisel ilaç patentini elde etmek üzere başvurduk. 45 yıl gibi uzun bir süre yol aldıktan sonra 1995 senesinde bitkisel ilaçlarla tedavi eden Viyana patentini Türkiye’de ilk biz aldık. Tabii Otacı ürünleri sadece pastille kalmadı. Doğal yüz bakım ürünleri, yüzde yüz doğal şampuanlar, sabunlar da üreterek ürün gamımızı genişlettik. Bugün ürünlerimiz 25 ülkede satılıyor.
Bir dönem Almanlarla bir ortaklığınız da oldu sanırım.
Almanlarla yatırım ortaklığı olarak Türkiye’nin ilk yerli flaster ve hastane malzemeleri fabrikasını Balıkesir/Bandırma’da kurduk. Fakat bizim paramız yoktu. Ne yaptık biliyor musunuz? Bu Türkiye’de ilk üretilen bitkisel pastilleri binlerce kutu imal edip ilaç depolarına göndererek sıralı çek aldık. Sıralı çeklerle ürettiğimiz pastilleri ilaç depoları kanalıyla bütün Anadolu eczanelerine dağıttık. Bizim sıralı çeklerimiz Alman ortağımızın peşin parası ve Almanya’dan getirilen makinelerle Bandırma’da 60 dönüm arazide fabrikamızı üretime geçirdik. Eşim Niyazi Bey doğayı çok severdi. O fabrikanın bütün sınırlarına biz 4 bin tane ağaç ekmişizdir. O ağaçlar büyüdü. Oralar bir cennet gibi oldu. Almanlarla ortaklığımız başladıktan 6 yıl sonra sona erdi ancak Roll markalı ürünlerimizin üretimi Alman kalitesiyle tüm hızıyla devam etmekte ve Türkiye’nin tüm eczanelerinde satılmaktadır.

TÜRKİYE’YE BÖYLE BİR MARKAYI BIRAKTIĞIM İÇİN ÇOK MUTLUYUM
Yarım asırdan fazla zamandır Sirkeci bölgesinde eczacılık hizmeti vermeye devam ediyorsunuz. Bu süre zarfında burada çalışmanın size sağladığı faydalar neler oldu?
Dükkânımızı iyi ki burada açmışız. Bu bölgede her milletten insanla karşılaşıyoruz. Farklı sosyal statülerde insanlara yardımcı oluyoruz. Patronu da bize geliyor işçisi de bize geliyor. Bu kadar kabalık ve yaşayan bir yerde eczacı olmak çok güzel. Daha fazla kişiye fayda sağlayabiliyoruz. Çok güzel dostluklar edindik. Eşim vefat ettikten sonra da esnafın yaklaşımı hiç değişmedi. Burada belli mesleklerden insanlar fazla. Örneğin kuyum işinde çalışan çok sayıda müşterimiz var. Mesleki deformasyonları benzer. Ellerinde oluşan nasırlara ya da deri rahatsızlıkları ile çok sık karşılaşıyoruz. Fakat ilginç olan kısım parmaklarındaki bazı nasırların iyileşmesini istemiyorlar. Pırlanta üretirken parmağının düzleşen nasırlı kısmı işini kolaylaştırıyormuş. Yani sadece buraya ve buradaki meslek gruplarına ait ilginç durumlarla karşılaşabiliyoruz.

İşinize büyük bir tutkuyla bağlısınız… Yıllardır süren bu yoğun çalışma temposunu nasıl devam ettiriyorsunuz? Motivasyonunuzu neye borçlusunuz?
Hayatımın çok büyük bir bölümü çalışmakla geçti. Temel prensiplerimden biri olarak benim her sabah 08:30’da hazır olmam lazım. Haftanın dört günü buraya, eczaneye geliyorum. Ailemizin ortak kararıyla maddi olanakları yetersiz, başarılı tıp ve eczacılık fakültesi öğrencilerine karşılıksız burs vermek ve çeşitli eğitim programları düzenlemek amacıyla 1993 yılında Kurtsan Bilim, Sanat ve Eğitim Vakfı kuruldu. Salı günlerini de bu vakfın ve şirketin işleriyle ilgilenmeye ayırıyorum. Ayda bir defa da Bandırma’da bulunan fabrikaya giderek gelişmeleri takip ediyorum. Fabrikamızda 400 küsür kişi çalışıyor ve yüzde 60- yüzde70 kadın çalışan oranına sahibiz. Niyazi Bey’in kadın çalışan istihdamını arttırmaya yönelik başlattığı çalışmalarını bizler devam ettiriyoruz. Türkiye’ye böyle bir marka bıraktığım için çok mutluyum.

Start typing and press Enter to search