Fatih’te Mimar İmzası Taşıyan İki Yapı: Ahmed Cevad Paşa Türbesi ile Defter-i Hakani Nezareti BinasıYazar?
Müjde Dila Gümüş
Tarih boyunca üretilmiş resimlerin, heykellerin ve dekoratif objelerin onları meydana getiren sanatçılar tarafından imzalanmasına benzer olarak, mimari eserler de zaman zaman mimarlarının imzasını taşır. Mimari bir eserin üzerine imza kitabesi koymanın veya doğrudan cepheye imzayı nakşetmenin arkasında çeşitli motivasyonlar vardır. İlk akla gelen, mimarın ismini ölümsüzleştirme arzusudur. Bir başka olası sebep, kendi reklamını yapma, adını duyuma, böylece daha fazla sipariş almak olarak düşünülebilir. İki durumda da mimarın inşa sürecinden memnun kaldığı ve/veya prestijli bulduğu yapılarını imzasıyla taçlandırdığını varsaymak yanlış olmayacaktır.
İstanbul’da Osmanlı döneminde inşa edilmiş yapıların bazılarında mimarların, mühendislerin, hatta kimi zaman müteahhitlerin imza kitabeleri yer almaktadır; imzalı örneklerin çok büyük kısmı da 1880’lerden sonraya tarihlenmektedir. Bu yazıda, Fatih bölgesinde mimar imzası taşıyan iki yapıyı hikayeleri ile birlikte ele alacağız. Bölgede inşa tarihleri 1880’lerden 1930’lara uzanan çeşitli örnekler bulunmakla birlikte, hepsini incelemek bu yazının kapsamını aşacağından, örneklerimizi Kemaleddin Bey ve Vedad Bey’e ait birer örnek ile sınırladık.
Kemaleddin Bey ve Vedad Bey, ortaya koydukları eserleri ile Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in de ilk yıllarının en tanınan mimarları arasında yer alırlar. Selçuklu ve erken-klasik Osmanlı mimarisinden alınan öğelerin yeni yapım teknikleri ile beraber kullanılmasına dayanan Millî Mimari üslubunun kurucularıdır. Bununla beraber, mimarlık mesleğinin çok büyük ölçüde Osmanlı’nın gayrimüslim kesimi ve yabancılar tarafından icra edildiği 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı İstanbul’unda, bu mesleği seçen öncü Türk-Müslüman bireyler olarak öne çıkarlar. Vedad Bey, Şark Ticaret Yıllıkları’na göre 1900 senesinde İstanbul’da görev yapan 79 mimar arasındaki tek Türk’tür.
Mimar Kemaleddin Bey’in Ahmed Cevad Paşa Türbesi
Yaklaşık olarak yirmi sene (1909-1927) Evkaf Nezareti (günümüzde Vakıflar Genel Müdürlüğü) baş mimarlığı yapmış olan Kemaleddin Bey’in başta İstanbul olmak üzere, Ankara, Edirne, Sofya, Kudüs gibi Osmanlı coğrafyasının pek çok şehrinde eserleri bulunur. Mimari eserlerinin yanı sıra çok sayıda vakıf eserinin onarım sürecini yönetmiş, Mühendis Mektebi’nde hocalık yapmış, mimarlık tarihi üzerine makaleler yazmıştır.
Kemaleddin Bey mimari eserlerini neredeyse hiçbir imzalamamıştır. Bu tercihin şimdiye kadar tespit edilebilen tek bir istisnası vardır: Ahmed Cevad Paşa Türbesi.
Ahmed Cevad Paşa, Sultan II. Abdülhamid döneminin sadrazamlarındandır. Son görevi Şam’da bulunan Beşinci Ordu kumandanlığı olmuş, bu görevi sürdürürken tüberküloza yakalanmış ve 1900 (Hicri 1318) senesinde vefat etmiştir. Paşa’nın türbesi, Emir Buhari Mescidi’nin bitimindeki hazire içerisine inşa edilmiştir. Kendisinin anne ve babasının mezarları da bu hazirede yer almaktadır.
Kare planlı ve kubbe ile örtülü türbe, giriş cephesindeki sivri kemerli düzenlemesi, mukarnaslı sütun başlıkları ve silmeleri ile büyük ölçüde Osmanlı geleneği ile ve dolayısıyla Millî Mimari üslubu ile uyumludur. Kubbenin biçimi ile yan cephelerdeki dar uzun Gotik pencereler gibi kimi ögeler ise yapıya seçmeci (eklektik) bir yön kazandırır. Kemaleddin Bey’in diğer erken dönem eserlerinde de bu tutum karşımıza çıkmaktadır.
Taç kapının sağ yan yüzüne, “eser-i mimar Kemaleddin ve Mehmed Fevzi 1319” yazısı oyulmuştur. Bu kitabe, türbenin, paşanın vefatından bir sene sonra tamamlandığını gösterir. Kitabede adı geçen Mehmed Fevzi’ye ilişkin detaylı bilgi bulunmamakta birlikte, kendisinin bir mimar, kalfa veya taş ustası olması muhtemeldir.
Kemaleddin Bey’in yalnızca bu erken dönem eserinde imza kullanmayı tercih etmesinin ardında hangi sebepler yatıyor olabilir? Bu eser, Kemaleddin Bey’in taş malzeme ile yapılmış ilk eserlerinden biri, hatta belki ilkidir. Bu, imzalanma sebeplerinden biri olabilir. Ayrıca Kemaleddin Bey, 1909 yılında Evkaf Nezareti’nin baş mimarlığına getirilmiş ve vefatına kadar, kısa aralıklar dışında, bu kuruma bağlı çalışmıştır. Son derece yoğun inşa faaliyetlerinin gerçekleştirildiği bu dönemde, kurumda kendisi ile birlikte genç ve yetenekli bir grup mimar/mühendis çalışmış, hatta bu ekibe “Kemaleddin Mektebi” adı takılmıştır. Her ne kadar ekibin başında kendisi de yer alsa, ortaya çıkan mimari eserleri kendi adıyla imzalamaması, kurumdaki kolektif çalışma anlayışından kaynaklanıyor olabilir.
Mimar Vedad Bey’in Defter-i Hakani Nezareti Binası
Mehmed Vedad (Tek) Bey, verimli kariyeri boyunca saray baş mimarlığı, Harbiye Nezareti baş mimarlığı gibi önemli görevler üstlenmiş, Sanayi- Nefise Mektebi’nde uzun yıllar hocalık yapmış, erken Cumhuriyet döneminde ise bizzat Atatürk için çalışmıştır.
Vedad Bey’in imzası, günümüze gelebilen iki eserinde, Defter-i Hakani Nezareti binası ve Karaköy’deki 1935 tarihli Tahir Han’da yer alır. Ayrıca, Elmadağ’daki Pertev Apartmanı’nda da mimarın oğlu Nihat Vedad Tek’in imzası bulunmaktadır.
Defter-i Hakani Nezareti (kurumun günümüzdeki karşılığı Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’dür) binasının mimarı olmak, birkaç açıdan oldukça önemlidir. Öncelikle, yapı bir bakanlık binasıdır, yani devleti temsil eder niteliktedir. İkinci olarak, Sultanahmet Meydanı’nda, son derece prestijli bir konumda yer almaktadır.
1907-1908 yıllarında inşa edilmiş olan bu yapı, Millî Mimari üslubunun bütün temel özelliklerini taşır: simetrik biçimde düzenlenmiş cephesi, Osmanlı oranlarında sivri ve basık kemerlerle, çini panolarla ve mukarnaslı süslemelerle donatılmış, eliböğründelerle desteklenen geniş saçaklı bir çatıyla örtülmüştür. Defter-i Hakani binası, Vedad Bey’in ilk bakanlık binası tasarımı da değildir. Sirkeci’e bulunan Posta ve Telgraf Nezareti (Büyük Postane) de kendisinin eseridir fakat bu yapıda imza kullanmamıştır.
Vedad Bey’in Defter-i Hakani Nezareti binasında bulunan imzası, ilk adı olan Mehmed’in son iki harfini uzattığı ve Vedad’ı bu alana yerleştirdiği bir düzenleme biçimindedir. Bu imzayı hem damga biçiminde hem de sipariş listeleri vb. evraklarda antet olarak kullanmıştır. Dolayısıyla Vedad Bey’in imzası, bir tür logo niteliği de taşımaktadır. Kendi logosunu tasarlamış ve farklı bağlamlarda kullanmış olması, Vedad Bey’in bireyselliğine yaptığı dikkat çekici bir vurgudur.