Başkandan…
Saygıdeğer İstanbullular
Yeditepe Fatih, yeni dönemimizin ilk sayısıyla ve dopdolu bir içerikle okurlarını selamlıyor. On dördüncü sayımızın kapak konusunu son kapsamlı restorasyonla asli kimliğine kavuşan, göz kamaştıran mozaik ve freskleriyle ziyaretçilerini ağırlayan Kariye Camii oluşturuyor.
Dünya kültür mirasının nadide bir parçası, sanat tarihçilerinin göz bebeği olan Kariye Camii’nin tarihî, kültürel ve sanatsal değerini anlatmak başlı başına bir iş. Dergimizin sayfalarında konuya bütün yönleriyle ışık tutan doyurucu yazılar mevcut. Ancak burada, şu hususu özenle vurgulamam gerekiyor: Osmanlı medeniyeti, kendinden önceki medeniyetleri, bunların bakiyesi mimari yapıları yıkmaya, tarihten silmeye değil, bünyesine katarak devam ettirmeye çalışmıştır. Fethin hemen öncesinde, Bizans İstanbul’unda barbar Latin istilasının tesirleri hâlâ görünmekteydi. Şehrin dillere destan güzelliğini temsil eden birçok abidevi yapı art arda meydana gelen yıkıcı depremler, büyük yangınlar yüzünden mahvolmuştu. Yerinde kalanların önemli bir kısmı da bakımsızlıktan tanınmaz hâldeydi. Kenti ve toplum yaşamını mamur etmesi beklenen idari ve dinî kurumların yozlaşmışlığı karşısında halk çaresiz durumdaydı. Tarihçilerin yazdıkları satırlardan, aşılmaz denilen surların hemen dışında fetih neşesiyle gümbür gümbür vuran Türk köslerinin insanların yüreklerine korku salmaktan ziyade bir kurtuluş umudu aşıladığını biliyoruz.
İşte tam anlamıyla böyle ilginç, manidar bir resim sunuyor bize İstanbul’un fethi. Bir başkenti medeniyet değerleriyle yeniden tanıştıran, onu uçtan uca ihya eden, insanlarına umut veren, yaşam sevinci aşılayan bir değişim bu. Kariye Camii’nden baktığımızda zihnimizde oluşan bu resmin medeniyet perspektifiyle bize sunduğu tüm güzellikleri net biçimde seçebiliyoruz. Ecdadımızla iftihar ediyoruz; çünkü onlar, kentin yaralanmış hafızasını sarıp sarmaladılar, zorlukla ayakta kalabilmiş kültür mirasını sahiplendiler. Anıt yapıları özenle korudular, onları yeni fonksiyonlarla güçlendirdiler. Ayasofya’dan Kariye’ye, su kemerlerinden devasa sarnıçlara yüzlercesine yepyeni bir ruh, anlam kattılar. Suriçi İstanbul’u şeklinde tabir ettiğimiz Fatih, adeta bir açık hava müzesi kimliğinde, böyle mükemmel bir terkibi barındırıyor. Kariye Camii, işte bu eşsiz terkibin en kıymetli parçalarından biri. Fethin anlam ve değerinin veciz sözcüklerle dile geldiği yeni görünümüyle, asli işlevine dönmüş huzurlu, vakur hâliyle, nihayet ziyaretçilerini ağırlıyor.
Dergimizin konu başlıkları içinde, yedi tepeli İstanbul’un en yükseği olan 6. tepeye ait diğer güzellikler de yer alıyor; Edirnekapı’nın tacı Mimar Sinan yapısı Mihrimah Sultan Külliyesi, Osmanlı döneminde deyim yerindeyse bir çini fabrikası olarak çalışan Tekfur Sarayı, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde bahsedilen Kuş Pazarı, edebiyatçılarımıza ev sahipliği yapan Vaiz Sokağı… Edirnekapı’da soluklanmış şairlerimizden olan Turgut Uyar’dan birkaç dize:
İstanbul dediler mi benim aklıma / Vaiz Sokağı gelir hemen / Edirnekapı gelir, evimiz gelir…/ Pırıl pırıl aşk içinde Mihrimah Sultan Camii / Eyüpten vapur düdüğü/ Yenikapıdan tren sesi… / Gün olur çoluk çocuğunla bir bakarsınız / Güzelim Vaiz Sokağında benim de/Ferah, aydınlık bir evim olur.
Dergimiz, Suriçi’ndeki yaşam zenginliğe ayna tutan diğer yazı ve röportajlarla, kent hafızasına katkı sunan sözlü tarih araştırmalarıyla tüm okurlarını bilgi dolu, zevkli bir okuma serüvenine davet ediyor. Yeditepe Fatih’in gelecek sayısında buluşana dek hoşça kalın.