Sanat, Estetik ve Yeme İçme

Prof. Dr. Gül İrepoğlu, sanat tarihçiliği, küratörlük, mimarlık ve yazarlık alanlarında çok yönlü kariyere sahip önemli bir isim. Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nin kurucu küratörü olan İrepoğlu, sanatı hem akademik hem de edebi bir bakış açısıyla ele alıyor. Röportajımızda, sanat tarihine olan ilgisini, estetik zevkini ve genç sanat tarihçilerine verdiği tavsiyeleri paylaştı. Ayrıca, sanatla yeme içme ilişkisini keşfeden “Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” sergisine dair de önemli bilgiler verdi.

Sanat tarihçiliği ile yazar kimliğiniz birbirini nasıl besliyor? Bu iki alan arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?

Ben çok kimlikli olmanın tadını çıkarıyorum. Malum, önce mimar oldum, ardından sanat tarihine geçtim ve sonunda roman yazmaya başladım, büyük bir keyifle. Mimar kimliğim her projede kurgunun düzenini sağlarken romancı kimliğim, sanat tarihçisi ve küratör kimliğimi hevesle, heyecanla destekler daima, hatta onun zaman zaman öne çıkmaya çalıştığını da söyleyebilirim. Hikâye anlatmak keyiflidir ve bir şeyler öğretmek, sergilemek için çok etkili bir yoldur.

Kendi estetik zevkinizi belirlerken sizi en çok etkileyen sanat akımları ya da dönemler hangileri oldu?

Estetik zevk diye tanımlanabilecek olgu zaman içinde kendiliğinden gelişir ve oluşur, bunda aldığımız eğitimin yanı sıra çevremizdeki koşullar ve yetişirken bizi büyüten görgü de etkindir. Gerek sanat ve sanat tarihi çevresi, gerekse çocukluğumun geçtiği Sultanahmet semti, yani Topkapı Sarayı’nın yanı başında oturmak, örneğin III. Ahmed Çeşmesi’ni sık sık görüp hayran kalmak, Tarihi Yarımada’nın tarihsel güzellikleri bana estetik değerleri verdi. Başka birkaç örnek vermek gerekirse, mimarlık eğitimim sırasında Bauhaus Ekolü’nün estetiği, sanat tarihi çalışırken ise Empresyonist ressamların kendi zamanlarındaki değerlere başkaldırarak dünya sanatına farklı bir yön verişleri; doktora tezimi hazırlarken 1914 Kuşağı’ndan Feyhaman Duran’ın ve çağdaşlarının eserleri, daha sonra ülkemize abstre resmi tanıtan Zeki Faik İzer ile sık sık görüşmek ve ondan pek çok şey öğrenmek, farklı farklı, kimi zaman birbirine zıt bile denebilecek estetikleri karşılaştırma olanakları etkiledi beni. Sonuçta bir tek akım değil, her akımın içindeki yeniliklerle kalıcılıklar zevkimi biçimlendirdi.

Yeni bir roman ya da akademik eser üzerinde çalışıyor musunuz? Yakında yayınlanacak projelerinizden bahseder misiniz?

Aslında bu iki konsepti birleştiren bir kitap projesi üzerinde çalışıyorum: “Hikâye Anlatan Resimler”. Kurucu küratörü olduğum Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nde sergilenen eserlerden bazılarını ele alarak bu resimlerin her birinin bana çağrıştığı hikâyeyi yazıyorum. Görselliği olan, bilgi veren, öte yandan edebi yanı ağır basan bir kitap olmasını tasarlıyorum.

Sanat tarihini sevdirmek ya da geniş kitlelere anlatmak yürüttüğünüz projeleriniz neler?

Türkiye İş Bankası Resim Heykel Müzesi’nde Eylül ayında açılan ve bir yıl boyunca ziyaretçilerini ağırlayacak olan “Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” başlıklı süreli sergimizden ilhamla her ay müzenin etkinlik mekânı BlackBox’ta konferanslar veriyorum.

Serginizin “Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” başlıklı teması, yeme-içme alışkanlıklarının tarihsel ve kültürel bir iz düşümünü sanatla birleştiriyor. Bu sergiye ilham veren nedir ve sanatla yeme içme ilişkisini nasıl tanımlarsınız?
Prof. Dr. Gül İrepoğlu: “Tarih boyunca insanlar kendi kültürlerinin yeme-içme alışkanlıklarını kayıt altına alma eğiliminde olmuşlardır. Yemeğe dair olguların sanat yoluyla görselliğe taşınması evrenseldir. Yeme-içme betimlemeleri insanın kendini resimle ifade etmesinin başlangıcından itibaren mevcuttur. Sanatın her dalı, yaşamın kendisine ve dolayısıyla yeme-içme hallerine eşlik edebilir. Bu sergi, çağımızın resim kavramı altında, iştah açıcı görünümlerin yanı sıra zaman zaman keyifli, zaman zamansa düşündürücü veya anıları tetikleyici çağrışımların; izleyende dokunma arzusu uyandıran meyve yığınlarının, kimi zaman da sebzelerin ve yeme içme ‘an’larının sanatla görselleştirilmiş hallerini yansıtıyor. Başta natürmortlar olmak üzere, yeme-içmeyle ilgili resme geçirilen betimlemelerden geniş bir seçkiyi bu sergide bir araya getirdik.”
“Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler” sergisinin teması, yer aldığı eserler ve serginin düzenlenişi hakkında bilgi verir misiniz?
Tat ve Sanat: Lezzetli Resimler”, ilhamını verimli topraktan ve denizden; meyvelerden, sebzelerden, balıklardan, yemeklerden ve sofralardan alıyor. Sergide Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmed Paşa, Selahattin Teoman, Cevat Dereli, Hikmet Onat, Hasan Vecih Bereketoğlu ve Mehmed Muazzez gibi 90 sanatçıya ait 200’ü aşkın tablo ve heykel izleyiciyle buluşuyor. Türkiye İş Bankası Sanat Eserleri Koleksiyonu’ndan 150’den fazla eserin seçildiği sergide, saygın koleksiyonerler ve kurumlardan ödünç alınan 50’ye yakın eser de yer alıyor. Müzenin 3. ve 2. katlarına yayılan sergi, tematik altı bölüme ayrılıyor: “Cömert Doğa: Tarla, Bağ ve Bahçe”, “Doğa Tadında Renklerle: Natürmortlar”, “Ürünler Sunulurken: Pazar Yeri, Dükkânlar ve Sokak Satıcıları”, “Denizden Çıkan Nimet: Balıklar ve Balıkçılar”, “Yemek İçin Emek: Yiyeceği Hazırlarken”, “Cânân ki Degüstasyon’a Gelmez: Kahvehaneler, Lokantalar, Sofralar”.
Sanat tarihine ilgi duyan gençler için, kariyerlerini yönlendirmek adına, ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?

Sanat tarihine ilgi duyan gençlerin her şeyden önce bu alandaki konferansları, sergileri ve yayınları takip etmeleri, ulaşabildikleri tüm sanat müzelerini defalarca ve her birine uzun zaman ayırarak gezmeleri, sinema ve tiyatroya zaman ayırmaları, gelişimlerine büyük bir katkıda bulunacaktır. Uluslararası yayınları okuyup anlayabilmek için de yabancı dil bilgisi gerekir, yani gençlere imkanları ve olasılıkları çerçevesinde mutlaka yabancı dil öğrenmelerini, vizyonlarını geniş tutmalarını öneririm.

Start typing and press Enter to search