Çizgilerin İfade Ettiği Bilinç Paradigmaları: Haritalar
<div style=”left: 0; width: 100%; height: 152px; position: relative;”><iframe src=”https://open.spotify.com/embed/episode/2GpY4FosCOaQrI4RtwfXEa?utm_source=oembed” style=”top: 0; left: 0; width: 100%; height: 100%; position: absolute; border: 0;” allowfullscreen allow=”clipboard-write; encrypted-media; fullscreen; picture-in-picture;”></iframe></div>
Haritacıların yolu hep aynı olmuştur. Kuşların göç yollarını göstermek için mağara duvarlarına çizdikleri ilk karalamalardan bu yana çizgiler çizmiş ve bu çizgilerin arasında yaşamışlardır.
Sonenberg, Cartographies
Coğrafi düşünce ve pratiğinin şekillenmesinde harita yapımının mantığının geliştirilmesi, tarih boyunca haritalandırma sistemleri meydana getirmiş; uzamsal düşüncenin gelişimi zamanla uzamsal bir tarih algısı da meydana getirmiştir. John Pickles’ın Uzamların Tarihi -Haritacılık Mantığı, Haritalandırma ve Coğrafi Olarak Kodlanmış Dünya adlı kitabını ele alırken, Michel Foucault’nun 1986’daki “Uzamların Tarihi hâlâ yazılmayı bekliyor” önermesine gönderme yaptığını ve kitabı da bu yüzden yazdığını belirtiyor. Biz bu yazımızda, Pickles’in ele aldığı uzamların tarihi’ne bir yolculuk yapıp, haritacılık mantığına dair analizler yapacağız.
Eleştirel haritacılık ve komünizm sonrası uzamların dönüşümü üzerine çalışmış olan John Pickles, haritacılık mantığını, haritalandırmayı ve coğrafi olarak kodlanmış dünyayı irdeliyor. Uzamların eksiksiz tarihini ya da haritacılığın kapsamlı soy kütüğünü yazdığını iddia etmediğini belirten Pickles, başlangıç olarak Heidegger’den Adorno ve sonrasına kadar uzanan toplumsal teorileri alarak, bütün temsili epistemolojileri ve mantık silsilelerini sorguya çekiyor. Bu noktada kaygısının “haritacılık” olduğunu belirten Pickles, haritaların sayısız şekilde kesişen ve birbirinin içine geçen kullanım alanlarının yaşantımızın bir parçası hâline geldiğini, hayatı şekillendiren yanlarını sorguluyor. Böylelikle farklı ölçeklerde eşzamanlı olarak gerçekleşen bir tür uzamsallaştırışmış tarihsel harita çıkarma süreçleri de ortaya çıkarılıyor. Kitap Pickles’e göre Henri Lefebvre’nin şu sorusunu yeniden ele alıyor: “Tanımlı bir uzamla ayrıntılı bir şekilde ilgilenmek, tüm anlatmak istediklerini, kodlanmış bilgileri de açığa çıkarabilmek için tanımlayıcı yahut coğrafi anlamda kaç adet haritaya ihtiyaç duyulabilir?” Pickles, bu soruya şöyle cevap veriyor: “Bu soruya verilebilecek sonlu bir rakam olabileceğinden şüpheliyim.”
Uzamların Tarihi, Foucault, Derrida, Baudrillard, Benjamin, Adorno, Lefebvre, Barthes ve Deleuze gibi düşünürlerin toplumsal teorilerine eleştirel bir gözle yaklaşarak, modern haritacılığın bir soy kütüğünü oluşturuyor. Pickles bunun yanı sıra, akıllı makine ve bombalar çağında haritacılık mantığını da tartışıyor. Pickles, Haritalar ne işe yarar? Sorusundan yola çıkarak, haritaların belki de ilk çıkışlarındaki savaşçı siyasetin kusursuzca belirlemiş olduğu toplumsal ve doğal dünyayı haritalamada kullandığımız yöntemlerin yerine yeni bir düşünüş, yeni bir konumlandırma ve yeni bir hassasiyete olan gereksinimi araştırıyor. Çok eski tarihlerden itibaren kullanılan haritaların dilini, imgeleriyle birlikte anlayabilmek için o zaman diliminin sembollerinin ve anlam örgülerinin bilinmesi gerektiği elzem. Örneğin elimize geçen ilk verilerde kilise öğretilerine dayanan ve aslında kilise öğretilerini desteklemek için yapıldığı anlaşılan haritalara göre, dünya temsilen bir yuvarlak olarak ifade edilir ve bu yuvarlağın içine tam oturacak şekilde bir t harfi çizilmiştir. Buradaki t harfi, Haç işaretini; yani Hıristiyanlara göre İsa’yı temsil etmektedir. T’nin sol ve sağ uçları İsa’nın elleri, en alt ucu ise ayakları şeklinde düşünüldüğünde, içinde bulunduğu yuvarlağı üç kısma ayırmış oluruz. Bu üç kısmın, Asya-Avrupa ve Afrika üçlü kıtasını temsil ettiği söylenebilir.
Peki, o hâlde uzamı haritalandırmak ve harita yapıp kullanmak ne anlama gelmektedir? Haritalar nasıl çizilir ve güçlükleri nereden gelir? Çizip kullandığımız haritaları ortaya çıkarmak için dünyanın hangi konumundan bakmalıyız? Yeryüzünde her türlü doğal ve yapay tesislerin, yapılaşmaların, değişim ve dönüşümlerin bir kâğıt üzerine ölçek dâhilinde iz düşüm olarak aktarılması olarak tarif edilen haritalar, yazıyla birlikte çok eskilerde bir ifadeyi belirginleştirmek, bir çizgiyle birkaç anlamı bir araya toplayabilmek için kullanılırdı. Bir harita neyi temsil ediyorsa, neyi vurguluyorsa toplumlarında o vurgu üzerine hayatlarını idame ettirdiklerini görüyoruz. Sözgelimi ilk haritalarda yine haritanın tam ortasında Kudüs’ün olması, dünyanın -her açıdan- merkezinin de Kudüs olarak algılanıldığını gösteriyor bize. İlginç olan bir başka şey, haritalarda İsa’nın başı olarak gösterilen yerin yan tarafında cennet olduğunun gösterilmesi, cennete vurgu yapması, belki de yüzyıllardır birçok toplumun bu şekilde inandığının en önemli kaydıdır. Bu açıdan ele alındığında sadece dinî imgelerin değil, askeri, ekonomik, ekolojik vb. birçok açıdan haritaların anlam örgülerinin en iyi ifade biçimi olduğunu söyleyebiliriz. Dolayısıyla bir haritacının merkezi, öncelikle kendi durduğu noktadır ve haritacı, kendi merkezi etrafından bakarak dünyayı şekillendirebilir.
Heidegger, bir resim olarak dünyayı ifade ederken, özneyle nesnenin birbirinden ayrıldığı tüm algı şekillerinde ortaya çıkan çizgiyi belirtiyordu. Bir çizgi, aynı bir resim gibi hakikati anlatabilirdi. Gerçeğin ne olduğu sorusuna cevap verebilir, gerçeği arayanları ya da gerçeğin uzağında olanları yönlendirebilirdi. Bu noktada öncü insanların bir endişe taşıdıklarını, toplumların geleceklerini düşünerek daha fazla bilinç yenilemenin gerekliliğini tartışmışlardır. Haritacılığın algısı, aklın ve mantığın da gelişimine öncülük ettiğinden, “Haritacılık endişesi” olarak kullanılan kavram da, aklın ve mantığın, sanatın ve modern geleceğin gelişiminin endişesini taşıyordu. Haritacılık endişesi, haritaların modern anlamlarını toplumsal sorgulamalar için açabilmemize olanak sağlayan yanlarının gelişimi endişesi bir bakıma. Haritalandırılması yapılan mekânların ve uzamların birbirleriyle kesişen ve kendilerine özgü yönleriyle anlamlandırılan yanlarının hep bir amaca hizmet ettiğini belirten Harvey, haritaların devlet örgüleri, askeri kuvvetler, uluslarüstü kurumlar, devlet-dışı kuruluşlar, kolektif ve ticari çıkarlar, medya, turizm, eğitim ve araştırma kurumları gibi alanlarda kullanılmasının birçok sebeplerinin olduğunu açıklıyor. Bu sebeplerin başında sermaye, bilgi ve kültürün küreselleşmesi, ekonomik ve politik düşüncelerin uluslar arası bir hâl alması ve sınırlar arası, uluslar arası ve diyasporik göçlerin tümü sayılabileceği gibi, yeni analitik tanımlarla oluşturulan kavramların da uzamları haritalandırdığını belirtmekte fayda var.
Pickles’e göre parmak kelimesi, kelimenin tam anlamına göre işaret etmek, dikkatimizi o yöne çekmek için kullanılır. Bir şeyi tanımlayabilmek için parmak bizlere işaret eder, nokta oluşturur. Bir mekânın ya da bir nesnenin sınırlarını parmağın gösterdiği noktalardan oluşan çizgilerle ifade edişimiz, bizleri gerçeğin ne olduğu sorusuna götürür. Gerçeğin kâğıda aktarımı olarak düşünüldüğünde postmodernizmin objektif olamayacağını iddia ettiği bir temsil şeklidir haritalar. Bu da demek oluyor ki, her haritanın bir ideolojisi, bir mesajı ve güç ilişkilerinde bir rolü vardır. Çizgiyi ve çizgilerin oluşturduğu bütünlük, anlamın yeniden üretilme arzusundan kaynaklandığından, haritacılık bir bakıma arayıştır da diyebiliriz. Haritaların politik işlevleri, haritacıları tarih boyunca etkilemiştir. Coğrafi hayalgücü, tarih boyunca haritacıları soyutluğun maddesel olmayan noktadan çıkararak, kendi çizdiği çizgilerin arasında kendi yarattığı özneler hâline dönüşerek hayatı algılamaya yöneltmiştir. Haritalandırma ve haritacılık, çizgiler ve nesnelerin sınırlarının belirlenmesinde, düşünsel ve toplumsal öğelerin izah edilmesinde bilincin soykütüğünü ele almaları açısından mühimdirler.
John Pickles, modern, toplumsal ve coğrafi öğelerden beslenerek ve bilim, teknoloji ve toplumun, eleştirel çözümlemesini kullanarak haritacılığı ve haritayı bir bağlama oturtmakta. Pickles, kitabını haritalandırırken rüya, sihir ve işleyiş gibi üç temel kritik kavramda topluyor görüşlerini. Pickles’in haritacılığı oturttuğu bu üç açı, tarih boyunca haritacıların da ürettikleri haritaların ne anlama geldiklerini, nerelerde kullanıldıklarını, kimlere ne şekillerde faydalar verdiklerini de açığa çıkarıyor. Burada, haritacılığın ve Derek Gregory’nin deyişiyle “coğrafi imgelemin” arzulanan imgeleri rüyayı, bilimin kesin değerlerle dünyayı değiş tokuş edebilecek değerler hâline dönüştürmek için kullandığı metotlar sihri temsil ediyor. Rüya da sihir de ister bilgi olsun ister ütopya bir şekilde haritada kesişir ve insanı anlam arayışına yöneltir. Üçüncü olarak haritacılığın modern toplumdaki işleyiş yöntemleri ve nasıl özne oluşturdukları ise haritacılığın işleyiş boyutunu ifade ediyor. Bir çizme eylemi olarak harita, haritacıya tarih boyunca kendi çizgisini dayatıp bilgiyi yeniden yorumlayabilmeyi üretmeye zorlamıştır. Pickles haritacılığın rüya, sihir ve işleyiş boyutunu ifade ederek, harita çizmeyi şöyle ifade eder: “Harita çizmek bilgiyi, bir sunum şeklinden farklı bir sunum şekliyle yeniden aktarmaktır, bu bilgi ister dünya, bir toplumdaki inanç sistemleri, yeniden temsil edilmeleri için derin şekilde yorumlanmaları gereken simgesel, efsanevi ya da rüya biçimleriyle, isterse dönüştürme ya da yer değiştirmeyle ilgili olsun.”
Bir çizgi çizmek ne anlama gelir? Haritalar neyi temsil eder? Dünyayı algılayış biçimimiz ve gündelik hayatımızda haritaların rolü nelerdir? Aslen coğrafyacı olan John Pickles, Marshal adalarındaki yerlilerin Hindistan cevizi liflerine attıkları düğümlerden oluşan ilkel yer bulma tekniklerinden, Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak Savaşı’nda kullandığı siber-uzay teknolojilerine varıncaya dek, insanoğlunun haritacılık itkisinin izini sürüyor. Bu iz sürmede Pickles’e eşlik eden pek çok isim var: Foucault, Derrida, Baudrillard, Benjamin, Adorno, Lefebvre, Barthes, Deleuze vb. Hayatı, tarihi, felsefeyi, edebiyatı ve bunların bağlamında insanın anlam arayışını, hakikat arayışını harita üzerinden başka bir gözle okuyup yorumlamak için oldukça önemli bir kitap ‘Uzamların Tarihi’.