KUŞAKTAN KUŞAĞA AYNI SEMTTE YAŞAMAK; AYVERDİ AİLESİ

Şehirler değişir, insanlar göç eder, evler yıkılır, yenileri yapılır. Ancak bazı aileler vardır ki, bir eve yalnızca yerleşmez; onunla birlikte yaşar, onunla birlikte yaşlanır ve anılır. İşte bu ailelerden biri, Ayverdiler. Kuşaktan kuşağa aynı semtte yaşamanın yalnızca bir adres devamlılığı değil, bir kültürel devamlılık, bir hayat biçimi olduğunu gösteren bir örnek Ayverdi’lerin Fatih’le kurduğu özel ilişki.
İstanbul’da doğup büyüyen bir ailenin ferdi olarak dünyaya gelmiş Ekrem Hakkı Bey, Sâmiha Hanım ve Ekrem Hakkı Bey ile evliliğiyle aileye fert olmuş İlhan Hanım. İmparatorluktan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde; I. ve II. Cihan Harpleri, Balkan Harbi, İstiklâl Harbi, Trablus ve Yemen gibi zorlu cepheler ile Kafkas Cepheleri gibi savaşlar yaşamış. İstanbul’un işgali, Sultanahmet Mitingi gibi önemli siyasi olaylara tanıklık etmiş; açlık, yokluk ve kıtlık gibi zor dönemlerden geçmiş bu çalkantılı çağın tüm etkilerini derinden hissetmiş İstanbullu bir aile.
Unutulmaya yüz tutmuş kültür bilincini yeniden canlandırmaya çalışan Ayverdi ailesi, Fatih’in sosyal hafızasını, kültür değerlerini ve dini mirasını yaşatmak adına büyük emek vermiştir. Samiha Ayverdi, Ekrem Hakkı Ayverdi ve İlhan Ayverdi, her biri kendi alanlarında, Osmanlı ve Türk kültürünün yaşatılması ve geliştirilmesi için önemli katkılar sağlamışlardır. Değişim ve dönüşüm sürecinin her yönüyle etki altına aldığı bir dönemde, Ayverdiler bu geleneği koruyarak, zamanı geleneğe uygun şekilde adapte etmiştir.
Savaşın getirdiği zorluklar ile sosyal yapının çözülmesi, göçlerin etkisi, değişen mimariler ve silüetler; tüm bunlar toplumsal dönüşümün izlerini taşır. Ayverdi ailesi, bu dönemde kültürümüzü ve değerlerimizi koruma misyonunu kendilerine ilke edinmiş, değişimin içinde kaybolmamak adına büyük bir gayret göstermiştir. Bu dönemde yaşanan toplumsal ve kültürel değişimleri, kaybolan değerleri ve dönüşen dünya düzenini derinlemesine gözlemleyerek, eserlerinde yer vererek bu izleri geleceğe taşımışlardır.
Sâmiha Ayverdi Hanımefendi, edebiyatçı, düşünür ve tasavvufî bir şahsiyet olarak ömrünü Türk-İslâm kültürünün yeniden filizlenmesine adamıştır. Kaleme aldığı eserlerinde Osmanlı kültürünü, ahlâkını ve tasavvufî değerlerini işlerken, aynı zamanda Batı’nın modernleşme sürecine karşı geleneksel değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmış, bu değerleri topluma nakış gibi işlemiştir. “Türk Tarihinde Osmanlı Asırları” ve “İbrahim Efendi Konağı” eserleri başta olmak üzere sayısız eserini bu bilinçle kaleme almıştır. Osmanlı Devleti’nin var oluşunun ve medeniyetinin sırrını da İslâmiyet’in ve Türklüğün mükemmel bir terkibi olarak gören Samiha Hanım, düşün dünyasında bunu sıklıkla vurgulamıştır.
Mimar, kültür ve sanat tarihçisi abisi Ekrem Hakkı Ayverdi, Dönemin Osmanlı eserlerini tespit etmiş, envanter çalışması ile önemli bir arşiv oluşturmuştur. Suriçi’ni haritalandıran Ekrem Hakkı Bey, tarihi yapıları meçhul olmaktan kurtarmış, bugün hala kullanmakta olduğumuz Ayverdi Haritası ile 19. Asrın İstanbul’unu belgelemiştir. Osmanlı Mimari Eserleri” adlı sekiz ciltlik eseri, Osmanlı devri Türk mimarisini tanımamıza olanak sağlamış ve bu alanda önemli bir kaynak olmuştur. Ayrıca başta İstanbul olmak üzere Edirne ve Bursa’da restorasyon çalışmalarında bulunmuş, eski eserlerimizi koruyarak günümüze kazandırmıştır.
Ayverdi ailesinin bir diğer siması, Ekrem Hakkı Bey’in eşi İlhan Ayverdi Hanımefendi, Türk dil bilimci ve eğitimcidir. Türkçenin doğru ve etkili kullanımına önem vermiş bu alanda çalışmalar yapmıştır. Hazırlanması yıllar almış “Misâlli Büyük Türk Lugati”nin yazımını yürütmüş ve bu eser, Türk dilinin zenginliğini ortaya koymada katkı sağlamıştır. Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nın başkanlığını yapan İlhan Hanım, vakfın kültürel faaliyetlerine öncülük etmiştir. Fatih’in değerler muhafazakârı olarak tanımlayabileceğimiz Ayverdi ailesi, bu mirası korumak amacıyla durmaksızın emek vererek bir medeniyet birikimini ölmekten kurtarıp yeniden yeşertti.
Ayverdi ailesi üzerinde etkili olmuş manevi ve ailevi ilişkileri yoğun isim Kenan Rıfai. Kenan Rifai, Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşamış, hem mutasavvıf kimliği hem de eğitimci yönüyle öne çıkan önemli bir manevi şahsiyettir. Ayverdi ailesi onun en yakın takipçilerinden biri olmuş; düşüncelerinden etkilenmiş, hayat yönünü Kenan Rifai’nin rehberliğinde belirlemiştir. Fatih’in somut ve somut olmayan kültürel mirasını araştırıp kayda almak amacıyla, Kenan Rıfai’nin torunu Kenan Gürsoy ile gerçekleştirdiğimiz sözlü tarih görüşmesi, bize sadece Fatih’in değerlerini derinlemesine anlamamıza olanak sağlamakla kalmadı, aynı zamanda Ayverdi Ailesi’ne bir pencere açarak bağ kurmamızı sağladı.
İstanbul’un kalbinde, Fatih’te doğup büyümek bir ayrıcalıksa; orada kök salmış bir ailenin içinde yetişmek bir hafıza meselesidir. Ayverdi ailesi, yalnızca bir soyadı değil, bir hayat tarzı, bir medeniyet duruşu taşıdı yıllarca. Biz bu duruşu aile içerisinde büyümüş, evin bir üyesi haline gelmiş Kenan Gürsoy’dan o günlere pencere açarak öğreniyoruz. Kenan Gürsoy çocukluk günlerini aktarırken; Ayverdi ailesinin o günlerine etkisinden bahsediyor. Özellikle Sâmiha Ayverdi’nin üzerinde büyük emeği olduğunu söyleyen Kenan Bey hayatında merkezi şahsiyet konumunda olduğunu belirtiyor.
Türkiye’deki ilk çocuk iftarlarının, Sâmiha Hanım’ın bizzat kendi evinde, çocuklar için özel olarak tertip edildiğini anlatan Kenan Bey, çocukluk yıllarını şöyle anlatıyor: “O yıllarda oruç tutmak, mahalledeki çocukların bir araya gelmesiyle birlikte sinilerde iftar açmak, eski ilahiler söylemek, hikâyeler dinlemek ve fincan ya da cicos gibi eski İstanbul’a özgü geleneksel oyunlar oynamak bizim için adeta bir ritüeldi. İftarın hemen ardından pür neşeyle akşam namazını kılar, ardından diş kiraları alırdık. Tüm bunlar toplu ibadetleri sevmemiz konusunda çocuk ruhumuzda önemli rol oynamıştır. Birlikte eskiyi unutturmayan bir dilin konuşması ve eskiyi unutturmayan bu dilin ekseninde bir irfanı kültürün oluşu bizi ileriye matuf olarak açtı.”
Sâmiha Hanımın Bayram ve Kandil günleri adetlerini de yaşattığını, mahalledeki çocukları bir araya toplayıp onlara dini hayatla ilgili günlük rutinleri, görgü ve adap kurallarını aktarıp teşvik ettiğini de belirtiyor, “ben de o çocuklardan biriydim, bize her zaman dini sevdirerek öğretme gayesindeydi, mahallenin çocuklarını evinde bir araya getirir dini ritüelleri güzellikle aktarırdı. Çocuk iftarları bunların en güzel örneğiydi, hayatımızda çok önemli bir yere sahipti, O’na Samiha Anne derdik.”
Çocuklara ayrıca değer gösterip imtina eden Samiha Hanım çocuklarımıza verdiğimiz öğretiler geleceği inşa etmemizde temel görev, değişim çocuk ile başlar anlayışını her anlamda faaliyete dökmüştür. Çocuklara çok önem vermiş, toplumun dinamiklerini öncelikle çocukların eğitimi ile mümkün olabileceğini bize göstermiştir.

Ayverdi Ailesi yalnızca Fatih’te yaşamamış; Fatih’i yaşamış ve yaşatmış bir aile olarak benzersiz bir yere sahip olmuştur. Şehir kültürünün ince dokularını gündelik hayata işlemiş, bilgiyi zarafetle, geleneği içsel terbiyeyle harmanlamışlardır. Aile kavramını hane dışına taşıyarak, birçok insanın hayatına dokunmuşlardır. Edebiyat, dil, mimari ve eğitim gibi pek çok alandaki çabaları, Türk kültürüne kalıcı bir miras bırakmıştır. Onların izinden gitmek, geçmişi sadece hatırlamak değil; yaşatmak ve geleceğe taşımak demektir. Ayverdiler, yalnızca Fatih’in değil, İstanbul’un ve Türk kültürünün de hafızası olmuşlardır.

“…Türk milleti, kaybetmiş olduğu milli şuurunu ve
kendi dilini, bu iki temel kuvveti yıkıp mağlup etmeyi
planlamış bulunan hasımlarından geri almak
zaferine erişmeye mecburdur…” SÂMİHA AYVERDİ

Start typing and press Enter to search