Bir Semtin Ruhu, Bir Sanatın IşıltısıFatih’in Vitraylarına Bakmak
Vitray, Fransızcadaki “Vitrail” kelimesinden dilimize geçmiştir. Bir cam sanatı olan vitray Batı’da ortaya çıkmıştır ve Büyük Larousse ansiklopedisine göre, demir bir armatüre kurşun ya da çimentoyla tutturulmuş, genellikle renkli cam parçalarından oluşan ve aydınlık ve süsleyici geniş bir yüzey elde etmek için kullanılan saydam düzenlemelere denir.
Vitrayın ana malzemesi olan camın geçmişi M.Ö 3000’lere kadar uzanır ve Akdeniz çevresinde ortaya çıkıp gelişerek yaygınlaşmıştır. Tarih boyunca pek çok farklı yöntem geliştirilerek şekillendirilmiş, insanın günlük hayatının vazgeçilmez bir parçası olarak yerini korumuştur.
Vitray; renkli cam plakalarının yapılan tasarımlar üzerinde şekline uygun olarak kesilmesi ve bu parçaların alçı, lehim ya da kurşun gibi ara elemanlarla birleştirilmesiyle oluşturulur. Bu sanatın süslediği pencereler durağan değildir. Gün boyunca değişen ışıkla canlanır ve renkleri zemine yansır. Bu yüzden ışık sanatı diye de anılan vitray, bulunduğu konuma ve cepheye göre çözümlenmelidir çünkü kompozisyonun tasarımı kadar ışığı nerden ve hangi açıyla aldığı da vitrayın etkisini değiştirir.
Almanya’nın Bavyera bölgesindeki antik Augsburg kentinde bulunan katedraldeki vitraylar bilinen en eski vitray örneklerindendir.
Augsburg Katedrali vitrayları
12. yüzyıldan itibaren fresk, mozaik, heykel gibi sanat dallarıyla anlatılan Hristiyanlık ve İncil sahneleri pencerelerdeki vitraylarla da anlatılmaya başlanmıştır. Bu dönem vitray sanatçıları cam boyama ve cama renk verme tekniklerini geliştirmişler, özellikle cama sarı renk veren gümüş nitratı her fırsatta kullanmışlardır. Bu tekniğin en güzel örnekleri Paris’te bulunan Notre- Dame Kilisesi ve Chartes Katedrali’nde görülür.
Charles Katedrali Vitrayları Notre-Dame de Paris Vitrayları
Türk ve İslam dünyasında ise vitray sanatının ilk örnekleri 15. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Osmanlı İmparatorluğu döneminde özellikle İstanbul’un fethinden sonra birçok önemli yapıda alçı vitray tekniği ile göz alıcı eserler ortaya konmuştur. Türkler birleştirici malzeme olarak ilk başta çamur daha sonra ise alçı kullanmıştır.
REVZEN-İ MENKUŞ’TAN ALÇILI VİTRAYA
Türk kültüründe pencereye “gözenek” denilirken Selçuklular, Farsçadan alarak günlük manasına gelen ravzen demişlerdir. Sonraları Osmanlılar bunu revzen olarak telaffuz etmişlerdir. Menkuş ise Arapça dekor anlamına gelmektedir. Osmanlı döneminde vitraya revzen-i menkuş, günümüzde ise alçılı vitray denilir. Alçılı vitraylarda kiliselerdeki kurşunlu vitraylardaki gibi boyama kullanılmamış ve bu da vitrayın ömrünü uzatmıştır.
Genelde bu dönemde yapılan vitraylarda geometrik, bitkisel motifler ve yazılar tercih edilmiştir.
https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/205514 ( LİNKLERİ FOTOĞRAFLARIN ORİJİNALİ İNDİRİLİRKEN DİKKAT EDİLSİN DİYE SİLMEDİM, YOKSA SİLİNECEK)
Osmanlı dönemi revzen-i menkuş işçiliği – Salt Arşiv
FATİH’İN RENKLİ CAMLARI
Fatih ilçesinde bahsedilen tekniklerle üretilmiş önemli vitray örnekleri bulunmaktadır. Bunlardan ilki alçılı vitrayın en önemli örneklerinden olan Süleymaniye Cami’nin vitraylarıdır. Yükselme dönemiyle birlikte Osmanlı’da vitrayın, sivil ve dinî mimaride en iyi örnekleri görülmeye başlanır. Özellikle Süleymaniye Camii’nde yer alan vitraylar, döneminin en iyi örneklerindendir ve günümüze kadar ulaşmıştır.
Mimar Sinan’ın kalfalık eseri olarak tanımladığı Süleymaniye Camii, Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle 1551-1558 yılları arasında yapılmıştır. Süleymaniye Camii, klasik Osmanlı mimarisinin en önemli örneklerinden birisidir.
Beş kapısı bulunan caminin ön kısmındaki mihrabın üstünde renkli pencereler bulunmaktadır. Devrin tanınmış camgeri İbrahim Usta’nın eseri olan söz konusu pencerelerin camlarından giren güneş ışığını Mimar Sinan, Sâî Mustafa Çelebi tarafından kaleme alınan Tezkiretü’l Bünyan’da, Cebrail’in kanatlarına benzetir ve şu ifadeleri kullanır: “Bu kutlu caminin eşi olmayan nakışlı camları, Hazreti Cebrail’in kanatları gibi her ışıkta ayrı bir renge giriyor, her an bahar ve süslü bir gülşen oluyordu. Billûr ışınları bukalemunun süsleri gibi türlü türlü renklere giriyordu.”
16. yüzyılda yapılmış olan vitraylar dikdörtgen sivri kemerli pencereler ve gül pencerelerden oluşmaktadır. Genelinde kırmızı, mavi, sarı, yeşil, turkuaz renkleri tercih edilmiştir ve sarmaşık, tomurcuk, şemse, lale, karanfil gibi motifler yer almaktadır.
Salt Arşiv https://archives.saltresearch.org/handle/123456789/209654
Kurşunlu vitray için önemli örneklerden biri ise Sirkeci Garı’ndaki vitraylardır. Sirkeci Garı, Eminönü ile Sarayburnu arasında Sirkeci olarak adlandırılan semtte Alman Mimar Jasmund tarafından II. Abdülhamid döneminde Şark Ekspresi’nin son durağı olarak inşa edilmiştir.
https://www.eskiistanbul.net/2379/sirkeci-gari-sebah-joaillier-fotografi-1883
Birçok kültürün izlerini taşıyan gar yapısının en dikkat çekici özelliklerinden birisi geometrik, stilize çiçek motifleriyle süslü vitray pencereleridir. Yuvarlak, yıldız ve küçük kemerli pencerelerde uygulanan vitraylar gar mimarisine renkli bir kimlik kazandırmıştır.
Özellikle ana salonda hem dışa açılan cephelerde hem de üst katın büyük hole bakan pencerelerinde vitray uygulamaları görülmektedir. Bu pencerelerde genellikle stilize edilmiş bitki formları ve yalın geometrik desenler kullanılmıştır. Ana salonda yer alan büyük gül pencere, yapının en etkileyici vitray örneklerinden biridir.
Sirkeci Garı vitrayları Ana salonda bulunan gül pencere
Genellikle ilk bakışta fark edilmeyen bu vitraylar, dikkatli gözlerle incelendiğinde birçok yapıda karşımıza çıkar. Sirkeci Garı’ndan çıkıp Eminönü’ne doğru yürürken İş Bankası Müzesi içerisinde yer alan mavi ve sarı bordürlü üç vitray müzenin kemerli pencerelerinde görülebilir. Buradan yukarı doğru ilerledikçe, hanların giriş kapılarında yer alan daha yakın dönem vitray örnekleri mevcuttur. Kapalıçarşı içerisinde bazı dükkânların kapılarının üst kısmında yarım daire formlu vitraylar görmek mümkündür. Vezneciler yönünde ilerlerken, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesi pencerelerinde yer alan sarı ve yeşil tonlardaki kurşunlu vitray da bu güzergâh üzerinde görülebilecek vitraylardan biridir. Topkapı Sarayı, Sultanahmet Cami ve Nuruosmaniye Cami ise alçılı vitrayların görülebileceği önemli yapılardan bazılarıdır.
Sonuç olarak vitray hem Batı’da hem de Doğu’da köklü bir sanat formu ve mimari bir unsur olarak önemli bir kültürel miras bırakmış; zaman içinde farklı teknikler ve estetik anlayışlarla gelişerek günümüze ulaşmıştır. Fatih semtindeki eşsiz örnekleri ise semtin kültürel zenginliğini gözler önüne serecek cinstendir.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Kütüphanesi