SURİÇİ’NDE BİR GÜN

Şehzadebaşı – Vefa – Süleymaniye Bölgesi 

Ünlü edebiyatçımız Yahya Kemal’in “Bizim milletimizin yeryüzünde verdiği en büyük eserdir”dediği İstanbul; medeniyetimizin özü, yaşayış ve mimari olarak Türk-İslam sentezinin mücessem hale gelmiş şeklidir. Şehirlerin sultanı, sultanların şehridir. Bizantium’dan Roma’ya, Doğu Roma’dan (Bizans) Osmanlı’ya ve Cumhuriyet’e, farklı kültürlerin ve medeniyetlerin birlikte yaşama sanatını icra ettiği müstesna bir şehirdir. Her sayıda İstanbul’un kutup yıldızı sayılan Fatih’in farklı bir bölgesini tematik gezi rotalarıyla birlikte gezeceğiz. İlk sayımızda Şehzadebaşı – Vefa – Süleymaniye bölgesine doğru adımlarımızı atıyoruz.

 

Bu rotamızda ilk durağımız şehr-i İstanbul’un yönetildiği mekan olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Binası. 1953 yılında Yüksek Mimar Nevzat Erol’un açılan proje yarışmasını kazanmasıyla inşa edilen İstanbul Büyükşehir Belediyesi Binası, uluslararası üslubun Türk mimarlığına yansıdığı ilk örneklerden birisidir. Osmanlı Döneminde bu alanda Ebu’l Fazl Mahmud Efendi Medresesi ve Münir Paşa Konağı yer almaktaydı.

İBB binasının hemen yanında İstanbul’un en uzun isme sahip mescidi olan Kadı Hüsameddin Çamaşırcı Hacı Mustafa Efendi 18 Sekbanlar Camisi’ni görüyoruz. 29 Mayıs 1453 Salı günü, Edirnekapı tarafından şehre giren ordunun öncü birliği olan sekbanlar, düşmanla çarpışarak bu alana kadar gelmiş ve burada şehit düştükleri alana defnedilmişlerdir. Suriçi İstanbul’unun ilk toplu şehitliği olan bu hazirenin bulunduğu bölge, Şehitler Meydanı olarak tasarlanmış fakat uygulama henüz hayata geçmemiştir. 18 Sekbanlar Şehitliği’nden yolun karşısına geçtiğimizde Şehzadebaşı Camisi’nden önce, yivli minaresinden dolayı “Burmalı Camii” olarak isimlendirilen ve İstanbul’un tek yivli minareli yapısı olan cami karşılıyor bizleri. Yapının inşa kitabesinden 1540 yılında Mısır Kadısı Emin Nureddin Osman tarafından yapıldığı bilgisini öğrenip gezimize devam ediyoruz.

ŞEHZADE MEHMET KÜLLİYESİ

Burmalı Cami’nin hemen yanında Kanuni Sultan Süleyman’ın çok sevdiği oğlu Şehzade Mehmet adına 1544-1548 yılları arasında Mimar Sinan’a yaptırdığı ve Sinan’ın çıraklık eserim dediği Şehzade Mehmet Külliyesi’nin tüm unsurlarını tek tek ziyaret ediyoruz. Mimar Sinan’ın “Bu yüce binada güzel sanatların her türü birbirine uyum halinde tatbik edilmiştir”  diye tanımladığı külliye, ihtişamından dolayı görenlere sultan camisi hissi yaşatmaktadır. Şehzade Mehmet Külliyesi; cami, medrese, tabhane, kervansaray, sıbyan mektebi gibi yapılar silsilesiyle Süleymaniye’nin müjdeleyicisi bir külliyedir. Medrese kısmının ortasında yer alan ve Kayseri’deki Selçuklu mimarisi kümbetleri andıran şadırvan, bizlere Mimar Sinan’ın doğduğu topraklara ve Selçuklu medeniyetine vefasını anımsatmaktadır. Kanuni’nin oğlunun ölümü karşısında duyduğu üzüntünün minarede gözyaşı motifiyle işlenmiş olması, mimarisindeki sadelik ve işlevsellik, Koca Sinan’ın dehasına bir kez daha hayranlık uyandırıyor. Külliyenin cami önündeki türbelerin bulunduğu hazire kısmına geçtiğimizde ise sandukasının üzerinde sedeften yapılmış tahtını gördüğümüz Şehzade Mehmet’in, Şehzade Cihangir’in, “kehle-i ikbal” Rüstem Paşa’nın, Şehzade Mustafa’nın akıbetine uğrayan Şehzade Mahmut’un, Bosnalı İbrahim Paşa’nın ve hazirenin diğer sakinlerinin ebedi istirahatgâhları bulunuyor.

SADAKA TAŞI VE ORTA TAŞI

Şehzade Mehmet Külliyesi’nden çıktığımızda Damat İbrahim Paşa Külliyesi’ne gelmeden medeniyetimizin cömertliğini ve mütevazılığını yansıtan Sadaka Taşı’na ve eski İstanbul’un ortası sayılan yeşil somaki mermerden yapılmış Orta Taşı’na denk geliyoruz.

Lale Devri’nin mimarı sayılan, Muşkara’yı eserleriyle şehir hüviyetine kavuşturup Nevşehir yapan, ilim irfan ehlini kuşatıp Nedim gibi şahsiyetleri edebiyatımıza kazandıran Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın yaptırmış olduğu külliyeyi geziyoruz.

Sonrasında Fatih Sultan Mehmet tarafından, Kalenderi tarikatı dervişlerine zaviye olarak tahsis edilen Kalenderhane Camii ile rotamıza devam ediyoruz. Cami, İstanbul’un fethinden sonra kente yerleşen Müslüman kesimin ihtiyacını karşılamak üzere kiliseden dönüştürülen ilk camiler arasında olması açısından önem ifade eder. 18.yüzyılın başlarında Hacı Beşir Ağa tarafından minare ilave edilerek Kalenderi tarikat müntesipleri tarafından semahane olarak kullanılan yapı, İstanbul’daki ilk Mevlevihane olarak kayıtlarda yer almaktadır.

VEFA LİSESİ

19.yüzyıl Osmanlı konak mimarisinin üç katlı önemli bir örneği olan Mütercim Rüşdi Paşa Konağı’na (günümüzde Vefa Lisesi) geçiyoruz. Dört Osmanlı padişahı döneminde Sadrazamlık görevinde bulunan Mütercim Rüşdi Paşa’nın konağı, Paşa’nın 1882’de vefatı sonrasında Maarif Nezareti’nce satın alınmış ve o gün bugündür eğitim yapısı olarak hizmet vermektedir. Adnan Adıvar, Yahya Kemal Beyatlı, Kemal Sunal, Şener Şen, Ekrem Hakkı Ayverdi, Sadettin Ökten, Süheyl Ünver bu okuldan mezun olan tanınmış simalardan sadece bir kaçı. Fatih Sultan Mehmet’in hocası Molla Hüsrev tarafından 1460 yılında yaptırılan Molla Hüsrev Camii, Birinci Ahmet Dönemi’nin Maliyecisi Ekmekçizade Ahmet Paşa Külliyesi, Sultan III. Mustafa dönemi Reisülküttablarından Recai Mehmet Efendi’nin sebil ve sıbyan mektebi, rotamızdaki diğer mekanlar.

Vefa Caddesine giriş yaptığımızda, semtin ismiyle özdeşleşen bir lezzet durağı, Vefa Bozacısı bizleri karşılıyor. 1870 yılında Kosova’nın Prizren şehrinden gelip, kendine has bir lezzetle imal edip sokak sokak dolaşarak sattığı bozayı 1876’dan itibaren bugünkü mekanında yapmaya başlayan Sadık Bey’in tarihi mekanına misafir oluyoruz. Asırlık lezzet olan bozamızı, karşısındaki kuruyemişçiden leblebimizi alarak, iki muhteşem lezzeti bir araya getiriyoruz.

Semte ismini veren Şeyh Ebu’l Vefa Hazretlerine doğru yola revan olurken içimizi garip bir sevinç kaplıyor. Edep ile gelenin lütuf ile ayrıldığı bu mekanda, hazreti ziyaret etmeden önce Şeyh Vefa ile Fatih Sultan Mehmet arasında geçen hadiseyi hatırlayınca devleti yönetenlerin nasıl bir ateşten gömlek giydiğini hatırlıyor, Şeyh Vefa Hazretlerini Fatiha ve dualarımızla manen selamlayıp hemen yakınında yer alan Atıf Efendi Kütüphanesi’ne nazar ediyoruz. Sultan Birinci Mahmut Dönemi Defterdarı Atıf Bey tarafından 1741 yılında inşa ettirilen yapı, Divanyolu’ndaki Köprülü Kütüphanesi’nden sonra, bağımsız binaya sahip ikinci kütüphane olarak tarihe geçmiştir.

İstanbul’un sembol yapılarından Süleymaniye Camisi’ne doğru yöneldiğimizde, restorasyonu yeni biten ve pırıl pırıl parıldıyan Molla Gürani, diğer ismiyle Vefa Kilise Camii karşımıza çıkıyor. Bizans döneminde inşa edilen yapı, fetihten sonra 1484’de camiye dönüştürülmüş ve Fatih Sultan Mehmet’in hocalarından Molla Gürani’nin ismi verilerek bugüne kadar bu isimle anılagelmiştir. Kilise yapısı camiye çevrilirken eklenen minare, yivli minaredir ve düz yivli minarelerin İstanbul’daki tek örneğidir. Süleymaniye Külliyesi’ne geçmeden caminin hemen yanında yer alan meşhur Süleymaniye kuru fasulyecilerine uğrayıp, muhteşem Süleymaniye’yi ziyarete başlıyoruz.

SÜLEYMANİYE KÜLLİYESİ

Sadece İstanbul’un değil Osmanlı Devleti’nin de simgesi haline gelmiş olan Süleymaniye Külliyesi, 1550-57 yılları arasında Kanuni Sultan Süleyman adına Mimar Sinan tarafından inşa edilmiştir. Cami, dört medrese, darüşşifa, tıp medresesi, imaret, hamam, tabhane, kervansaray, türbeler, hazire, sıbyan mektebi, meydan çeşmesi, darülkurra, darülhadis gibi 18 yapıdan müteşekkil yapılar topluluğu olan külliye, Türk mimarlık tarihinin en büyük külliyesi olmuştur. Şehre hakim bir tepe üzerinde inşa edilen külliye, dünya başkenti olan İstanbul’a kimlik kazandırmıştır.

Süleymaniye’nin dünyadaki özdeşi yapılara baktığımızda,  Paris’teki Notre Dame Katedrali 180 yılda (1163-1345), Roma’daki Sen Pietro Bazilikası 120 yılda (1506-1626), Londra’da St Paul Katedrali 100 yıl gibi sürede bitirilirken Süleymaniye Külliyesi sadece 7 yılda tamamlanmıştır. Tezkiretü’l Bünyan isimli eserde Mimar Sinan, Süleymaniye Camisi’nin açılışını “Bulamadım tok gözlülük hazinesinin anahtarını, Candan gönülden nice kez ‘Ya Fettah’ demeyince…” diyerek anlatmaktadır. Türkler için Süleymaniye bir cami olmaktan çok kurumsallaşmış bir sosyal düşünce, bütün tarihi özümseyen bir imgedir. Kubbe çapı 26 metre olan yapıda, Şehzadebaşı Camisi’ndeki 4 yarım kubbe yerini 2 yarım kubbeye bırakmıştır. Hem kubbe çapının büyümesi hem de onu destekleyen yarım kubbelerin ikiye düşürülmesi Mimar Sinan’ı çıraklıktan kalfalığa yükseltmiş bu eserle. Caminin 4 minareli olması İstanbul’un fethinden sonra Kanuni’nin dördüncü padişah olması, minarelerdeki on şerefenin de Osmanlı’nın onuncu padişahı olması şeklinde yorumlanmaktadır.

Süleymaniye Külliyesi’ni Kanuni ve Hürrem Sultan türbeleriyle birlikte gezdikten sonra yapının mimarı Koca Sinan’ı ziyaret ederek rotamızda sona doğru yaklaşıyoruz.

Mimarbaşı olarak 50 yıl bu hizmette bulunarak bereketli bir ömrün sonrasında 1588 yılında vefat eden Mimar Sinan, ölmeden önce hazırlattığı vakfiyede: “Dul ve yetimlere yaptırdığı çeşmelerden su verilmesini, kimsesiz çocuklara elbise ve yemek dağıtılmasını, sahipsiz çocukların okutulmasını, tahsis ettiği bir maaşla her cuma günü mezarı başında Kuran-ı Kerim ve Fatiha okunmasını” istiyordu.

Dâhi mimar “Her fani ölümü tadacaktır” sözü hikmetince Süleymaniye’nin en mütevazı köşesine türbesini yaptırmıştır. Türbedeki kitabeyi ise nakkaş ve yazar Sai Mustafa Çelebi yazmıştır. Mimar Sinan’ın hayatı boyunca inşa ettiği camiler, medreseler, hanlar, hamamlar, köprüler ve su kemerlerinden oluşan eserlerinin sayısı 452’dir. Tezkiretü’l-ebniye isimli kitabında Mimar Sinan çağlara şöyle seslenir: “Tasarlayıp uyguladığım birçok cami, mescit ve diğer anıtsal yapıları bir kitapta topladım. Dünya durdukça eserlerimi gören sağduyu sahiplerinin çabamın ciddiyetini anlayacaklarını umarım. O zaman eserlerime insaf ile bakarak, beni hayırlı dualarla anacaklardır inşallah.”

Rotamızda son durağımız tarihi İstanbul Müftülüğü binası. Geçmişten günümüze Yeniçeri ağalarının ikametgahı olan ve Ağa Kapısı olarak bilinen mekan, 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılması sonrasında Bab-ı Meşihat yani Şeyhülislamlık Binası olarak kullanılmıştır. 1924 sonrasında İstanbul Müftülüğüne tahsis edilen yapının içerisinde Meşihat Arşivi, Şeriye Sicilleri Arşivi ile İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi yer almaktadır.

Bir sonraki gezi rotamızda buluşmak ümidiyle…

Start typing and press Enter to search