RAMAZAN GELENEKLERİ

TOPLUMSAL HAFIZA:
ŞEHRİ BEREKETİYLE KUCAKLAYAN RAMAZANDA

ÂDETLER, GELENEKLER

YIL BOYUNCA BELKİ DE EN HEYECANLA BEKLEDİĞİMİZ AYDIR RAMAZAN.  HAZIRLIKLAR YAPILIR, SOFRALAR KURULUR, MİSAFİRLER AĞIRLANIR, TERAVİH NAMAZLARINDA CAMİLER DOLUP TAŞAR. YÜZYILLARDIR OSMANLI’DAN BERİ SÜREGELEN GELENEKLERİYLE 11 AYIN SULTANI RAMAZAN BÜTÜN ŞEHİRDE BÜYÜK BİR COŞKUYLA YAŞANIR. BU KUTLU VAKİTLERE RUHUNU VEREN ÂDETLERİMİZİ HATIRLAMAYA NE DERSİNİZ? 

Ramazan; bedenlerimizi, ruhlarımızı onaran, bütün bir toplumu iyilik yolunda örgütleyen, bizi biz yapan değerler etrafında buluşturan kutlu bir zaman dilimi… Ramazan ayının gelişi İstanbul’da oldum olası heyecanla karşılanır. Müslümanıyla gayrimüslimiyle, zenginiyle fakiriyle bütün toplum iyilik duygusuyla kenetlenir. İftar sofraları cömertliğiyle herkesi doyurur. İhtiyaç sahipleri gözetilir, çocuklar sevindirilir. Şairler Allah ve Hz. Muhammed sevgisini anlattıkları “ramazaniye”ler kaleme alırlar. Padişahlar halkın içine karışır, tebdilikıyafet çarşı pazar dolaşırlar. Hiçbir hane aşsız kalmasın, hiçbir sofradan neşe eksik olmasın diye ürünlerin en ucuzu, en tazesi satılır.

Öyle ki devlet kademelerinde terfiler, madalya dağıtımı gibi sevinç veren hadiseler bu ayda gerçekleşir. Kimse hayırdan hasenattan geri kalmasın diye, yeri gelir maaşlar erken ödenir. Gezginler bile şehrin iyilikle dolu atmosferini bizzat yaşamak, birbirinden ilginç âdetlerini gözlemleyebilmek için on bir ayın sultanı ramazanın yolunu gözler.

Haydi gelin, kimisi hâlen devam eden bu gelenekleri birlikte hatırlayalım! 

CAMİLERİN GERDANLIĞI MAHYALAR 

Akşamın karanlığında camilerin minarelerinin arasına asılan mahyalar içimizi ısıtıyor değil mi? İlk olarak Sultan 1. Ahmet döneminde Sultanahmet Camii’ne dinî sözlerin yazılı olduğu kandillerin asılmasıyla başlayan mahya geleneği 450 yıldır devam etmektedir. O devirlerde yağ kandiliyle dizilen mahyalar, daha sonra ampullerle, şimdilerde ise led aydınlatmalarla yapılıyor. Halide Edip Adıvar, “Minareden minareye havada uzanan ışıktan yazılar, mavi kubbede ne garip ve tabiatüstü bir nur tecellisi” diye bahseder Mor Salkımlı Ev kitabında. Akşam ve imsak vakitleri arasında ışıkları yanan mahyalar, müminler için camiye davet anlamına gelirken genellikle ramazana özgü ibarelerle donatılmış olurlar. Bazen de dönemin ihtiyacına göre sosyal mesajlar içerirler. 

RAMAZAN DAVULCUSU

Ramazan davulcuları, Osmanlı döneminde davul nağmeleri eşliğinde çeşit çeşit maniler söyleyerek sokakları dolaşır, insanlara sahur vaktini haber verirlerdi. Şimdilerde hepimiz, alarmlı saatler, mobil telefonlar gibi pek çok teknolojik imkâna sahibiz. İnsanları sahura uyandırmak için artık sokaklarda davul çalınmasına ihtiyaç kalmamış gibi görünse de, çok sevdiğimizden olsa gerek bu gelenek hâlâ devam ediyor. Bahşiş toplayarak sokak sokak gezen davulcular en güzel manilerini söyleyerek bize bilmediğimiz o eski günlerin ramazan neşesinden bir anı getirip bize hediye ediyorlar.  

İFTAR VE SAHUR TOPU

Eskiden akşam vaktinin başlamasıyla birlikte oruç tutanlara iftar saatini haber vermek amacıyla şehrin kalesinde veya belli bir yerinde top patlatılırdı. Çünkü elektriğin olmadığı bu dönemde çıplak sesle okunan ezanı her yerden duyabilmek zordu. Top patlatma âdetinin geçmişi 1800’lü yıllara dayanır. Anlatılana göre, ilk top atışı 1835 yılında II. Mahmud zamanında Mevlid kandili dolayısıyla yapılmış. Akşamdan başlayıp diğer günün ikindi vaktine kadar her namaz vaktinde beşer kez olacak şekilde top atılmış. İstanbul’da Anadolu Hisarı’ndaki topun ateşlenmesiyle başlayan bu gelenek daha sonra iftar ve sahur vakitlerini duyurmak için Rumeli Hisarı’nda ve diğer şehirlerde devam etmiş. Kalelerin olmadığı yerlerde ise tüfeklerle atış yapılarak iftar saatinin geldiği duyurulurmuş. Şimdilerde ezan sesi hoparlör vasıtasıyla her yere ulaşıyor, televizyon ekranlarından, internet bağlantılı telefonlarımızdan da iftar saatlerini takip edebiliyoruz. Artık görülmeyen bu âdet, yakın zamana kadar Anadolu’nun bazı şehirlerinde devam etmekteydi.

RAMAZAN PİDESİ 

Tüm yıl en çok özlenen şeylerin başında şüphesiz ki ramazan pidesi gelir! Susamlı, susamsız hiç fark etmez, ramazanda her evde pide yenir. Osmanlı döneminde oldukça sevilen ramazan pidesinin yapımına özen gösterilirdi. Ekmek halkın ana gıda maddesi olduğu için ramazan ayı boyunca fırınlarda pişirilecek olan ekmeğin içeriği sıkı denetlenir, numuneler bizzat padişahın denetimine sunulurdu. Fırıncılar hazırlıklarını aylar öncesinden yaparak, pide ustalarıyla anlaşırdı. Günümüzde yalnızca ramazan ayında çıkan bu lezzet için, iftara yakın saatlerde fırınların önünde uzun kuyruklar oluşur. Hangimiz sımsıcak ramazan pidesini kucaklayıp eve götüreceğimiz anın hayaliyle bu kuyruklarda beklemedik ki? 

VAZGEÇİLMEZ BİR LEZZET: GÜLLAÇ 

Bu aya has bir diğer lezzet de güllaç! Osmanlı döneminde güllaç yaprakları İstanbul’da Mevlevihane kapısı ile Silivrikapı arasındaki bulunan imalathanelerde yapılır, buradan küfelere konularak dükkânların saçaklarına asılırdı ve güllaççılar senede sadece iki ay çalışırdı.  Ayrıca bereketi artırması için; güllaç dökme işine başlamadan önce ocağın üç köşesine birer parça un, şeker ve tuz dökülüp ardından Fatiha ve İhlas sureleri okunurdu. Türk mutfağının bu güzel lezzeti şimdilerde bu şekilde mi yapılıyor bilmiyoruz, ama artık yılın her vakti güllaç bulmak mümkün.  

İFTAR SOFRALARI 

Konu komşu, eş dost ve akrabaların bir araya gelmesi için en güzel vesilelerden biridir iftar sofraları. Osmanlı döneminde iftar sofraları misafirsiz kalmaz, davetsiz gelen kişiler bile sofrada kendine muhakkak bir yer bulurdu. İftar sofrası oruç ibadetinin en değerli safhasıydı. İftara yakın saatlerde kapılar açık tutulur, tanıdık olmasına gerek duyulmadan yolda kalan ve ihtiyacı olan kim varsa sofraya davet edilirdi. En kalabalık sofralar için âdeta yarışılırdı. Topun atılmasıyla, ezanın işitilmesiyle birlikte su, tuz veya hurmayla oruç açılır, yemeğe kahvaltılıkların bulunduğu iftariyelik tabağıyla başlanırdı. Ardından akşam namazı kılınır ve esas yemeğe geçilirdi. Tabii hâli vakti yerinde olan aileler ikram edilecek yemeklerin alışverişlerini çok önceden yapmış olurlardı. Ayrıca yakınları, mahalle sakinleri ve özellikle yoksul, dul ve bekar komşuları için de mutfak malzemesi alırlardı. “Ramazan masrafı görme” olarak adlandırılan bu gelenek, şimdilerde erzak kolisi paylaşımı şeklinde devam ediyor. 

İFTAR ÇADIRI

Kervansaraylarda konaklayan tacir ve yolcular, şehirlerde imarethanelerdeki yoksul ve muhtaç insanlar devletin güvencesi altındaydı, karınları doyurulur, ihtiyaçları karşılanırdı. Hele ramazan ayı gelip çattığında zengin fakir, genç yaşlı demeden herkes iftar çadırında bir araya gelir, yemekler yenir, namazlar kılınır, ardından sahura kadar süren sohbetler yapılırdı. Günümüzde özellikle büyük şehirlerde eski günleri aratmayan canlılıkta ramazan çadırları kuruluyor. Hayırseverler burada yemek yiyen binlerce insanın iftar masraflarını karşılıyor. Gerçi pandemi nedeniyle bir süredir kesintiye uğramış görünse de ramazan ayının bereketinden feyz alan bu güzel âdetin süreceği âşikar. 

HIRKA-İ ŞERİF VE SAKAL-İ ŞERİF ZİYARETLERİ 

Hz. Muhammed’in şair Ka’b Bin Züheyr’e hediye ettiği hırka-i saadet Topkapı Sarayı’nın en değerli yerlerinden Has Oda’da muhafaza edilirdi. Osmanlı padişahları ve derlet erkânı tarafından ramazan ayının on beşinci günü ziyaret edilmesi bir devlet geleneğiydi. Ziyaret sona erince hırka-i saadet sultan tarafından yerine konulur, gelecek ramazana kadar açılmazdı. Peygamberimizin Veysel Karânî Hazretlerine hediye ettiği hırka-i şerif ise Fatih’te Sultan Abdülmecid tarafından inşa ettirilen ve aynı adı taşıyan camide korunmaktadır. Ramazan ayının ikinci yarısında valide sultan tarafından dualarla açılan hırka-i şerif arife gününe kadar halkın büyük ilgisine mazhar olurdu. Aynı şekilde Topkapı Sarayı’nda ve muhtelif camilerde bulunan sakal-ı şerif bohçaları ramazan ayının on beşinden sonraki gecelerde ve diğer mübarek gecelerde ziyarete açılırdı. Sakal-ı şeriflerin ramazan gecelerinde camiler arasında dolaştırılması da âdetti.

DİŞ KİRASI 

Yalnızca Osmanlı dönemine özel geleneklerden biri de diş kirası olarak bilinen hediyeleşme âdetidir. Ev sahipleri, iftarda ağırladıkları misafirlerine, maddi durumlarına göre yemeğin ardından bir miktar para veya hediye verirdi. Hediyeler kadife keselerin veya gümüş tabakların içinde sunulurdu. Bu zarif âdet, “davetlinin iftara iştirak ederek dişlerini ev sahibinin yemek zevkine kiralamış olması” olarak hikâye edilse de asıl amaç davet edilen ihtiyaç sahibine destek olmaktır. 

VERESİYE DEFTERİ KAPATMA 

Varlıklı kişiler, ramazan ayında herhangi bir esnafın kapısından girerek veresiye defterinden rastgele bir kişiyi seçerek borcunu kapatırdı. Defterdeki herkesin borcunu ödeyen zenginler de çıkardı. Ne mutlu ki bu güzel âdet hayırseverlerimiz tarafından hâlen yaşatılmaktadır. 

RAMAZAN EĞLENCELERİ 

Osmanlı döneminde iftar sonrası ve öncesindeki eğlenceler de oldukça meşhurdu. Ramazana özel bu eğlenceler yıl boyunca heyecanla beklenir, halk çoluk çocuk bütün gösterilere rağbet ederdi. Ramazan eğlencelerinin en ünlüsü kuşkusuz ki Hacivat Karagöz oyunuydu! Gösterilerin en meşhuru Hacivatçı Vakas’ın kahvesinde olur, çocuklar cepleri leblebi, şeker veya çekirdekle dolu bir şekilde oyunları izlemeye gelirdi. Hokkabaz gösterilerinin sergilendiği, müzisyenlerin sahne aldığı, oyunların, operetlerin oynandığı ve daha pek çok etkinliğin aynı anda gerçekleştiği Direklerarası eğlenceleri, Osmanlı’nın son döneminde ramazan aylarının vazgeçilmezi hâline gelmişti. İftar sonrasını iple çeken halk genelde çaycı dükkânlarının önünde oturur ya da kurulan tiyatrolarının önünde toplanır, kimi zaman gösterilerden hangisini izleyeceğine karar veremezdi. Bu eğlenceler içinde ünlü pehlivanların katıldığı güreş müsabakaları da büyük ilgi görürdü. 

SERGİLER 

Ramazan aylarında Fatih ve Beyazıt camilerinin avlularında sergiler kurulurdu. Buralarda; Hereke ve Feshane ürünleri, Çinli tüccarların getirdiği çay, yemek ve sofra takımları, Kütahya çinileri, Anadolu ve İran’da dokunmuş seccade, kilim, halı gibi pek çok ürün satılırdı. Padişahların, üst düzey devlet erkânının da iştirak ettiği bu açık pazarlara, Kadir Gecesi’nden sonra rağbet azalır, bütün şehirde bayram hazırlıkları başlardı. 

Start typing and press Enter to search