BİR BUÇUK ASIRLIK ŞEFKAT YUVASI: DARÜŞŞAFAKA
BİR BUÇUK ASIRLIK ŞEFKAT YUVASI: DARÜŞŞAFAKA
- Önder Kaya
Fatih Belediyesi tarafından yayımlanan ve Prof. Mustafa Koç tarafından hazırlanan Revnakoğlu’nun İstanbul’uisimli çalışma kısa süre içinde suriçi İstanbul’una olan ilgiyi yeniden arttırdı. İlk olarak iki cildi yayımlanan bu çalışma Reşat Ekrem Koçu’nun, Ahmed Rasim’in, Sermet Muhtar Alus’un, Osman Cemal Kaygılı’nın İstanbul anlatılarına ilave olarak Cemalettin Server Revnaoğlu’nun gözünden İstanbul’u bizlere aksettirdi. Revnakoğlu daha ziyade şehrin tasavvuf ve ilmiye mahfillerine yoğunlaşmış bir isim. Bize İstanbul’u tabir yerindeyse satır satır anlatıyor. Çalışmanın ikinci cildinde Fatih Camii’nin Boyacı kapısından çıkınca karşımıza gelen hazireler, camiler ve ulema konakları tek tek sıralanıyor. Dama, satranç ve tavla ustası İsmet Molla, İttihatçıların şeyhülislamı olarak bilinen Cemaleddin Efendi, bir diğer şeyhülislam Necmeddin Efendi, Münecimbaşı Arif Efendi, Dürrizade Abdullah Efendi ve Kırımizadelerin konakları belleğimizde yeni baştan diriliveriyor. Esasen bu konakların ne yazık ki hiç birisi bugüne ulaşamamış. Günümüze çıkmayı başarabilen birkaç medrese ve hazire bakiyesi var. Ben de bu yazıda söz konusu muhitle özdeşleşen tarihî bir okulu, Darüşşafaka’yı konu edinmek istedim.
Türkiye tarihinde bir asrı devirmiş okul sayısının çok fazla olduğu söylenemez. İstanbul’da bir buçuk asrı deviren okullar arasında biri var ki Türk halkının kalbinde ayrı bir yer tutar. “Şefkat Evi” olarak günümüz Türkçesine çevirebileceğiniz bir isme sahip olan Darüşşafaka yetim çocukların kaliteli bir eğitim görmesi ve topluma kazandırılması için tesis edilen güzide eğitim kurumlarımızdan biridir. Temelleri Fatih’in Yavuz Selim semtinde atılan okul 1993-94 yılında çok daha geniş bir kampüse yayılma olanağı bulduğu Maslak’a taşındı. Atıl kalan eski kampüs bir süreden beri dünyanın farklı ülkelerinden gelen Müslüman öğrencilerin eğitim gördüğü Uluslararası Fatih Sultan Mehmet İmam Hatip Lisesi olarak hizmet veriyor.
Darüşşafaka’nın tesis edildiği tarihe bakıldığında bu dönemin hem Osmanlı siyasi tarihi hem de eğitim anlayışı açısından önemli bir dönemeci işaret ettiği görülebilir. Bilindiği üzere sultan Abdülaziz’in 1867’de çıktığı Avrupa seyahati, Osmanlı ülkesinde belli alanlardaki gelişmeler açısından milat kabul edilir. Sultan, seyahati esnasında gördüğü başta demir yolu olmak üzere çeşitli kurumları ve bu arada eğitim müesseselerinin verdiği sonuçları bizzat gözlemlemişti. Memlekete dönüşte de Osmanlı ülkesinde benzer kurumların kurulması için emirler verdi. Bunun da etkisiyle önce Mekteb-i Sultani kuruldu. Okul, Fransız hükûmetinin tavsiyesi ve Fransa eğitim bakanı Victor Duruy’un hazırladığı proje esas alınarak oluşturulmuştu. Sonradan Galatasaray Lisesi adını alacak Mekteb-i Sultani’yi, zamanla başka yeni okullar takip etti.
Darüşşafaka’nın kuruluşu ile ilgili olarak anlatılan bir olay, aslında okulun çırak ve esnaf eğitimi merkezi olarak ortaya çıktığını, daha sonra ise oldukça etkin ve başarılı bir eğitim müessesesine dönüştüğünü ispatlar niteliktedir. Daire-i Askeriye ruznamecisi Yusuf Ziya Efendi, her sabah Kapalıçarşı civarından geçerken çarşının kapılarının sabah vakti geç denebilecek bir saatte dua ile açıldığını akşam da güneşin batması ile erkenden kapandığını, bu süre içinde de hem sabah gelen çalışanların hem de akşam erkenden çıkan kişilerin kahve köşelerinde pinekleyerek vakitlerini ziyan ettiklerini fark eder. Bu kişilerin aslında son derece değerli olan boş vakitlerini eğitim alanına kanalize etmenin yollarını arar. Yusuf Ziya Efendi bu durumu çevresindeki bazı üst düzey şahıslara açtığında İslam ahalisini eğitmek, onların boş vakitlerini değerlendirmek amacıyla bir cemiyet kurulması fikri ortaya çıkar. Bunun sonrasında temelleri atılan cemiyete Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslamiye adı verilir. Söz konusu cemiyetin üyeleri arasında Yusuf Ziya Bey’in yanı sıra Ahmet Muhtar Paşa, Vidinli Tevfik Paşa, Sakızlı Ahmed Esad Paşa ve Ali Naki Efendi gibi bir kısmı sadrazamlık makamında da bulunacak kişiler vardır.
Cemiyet ilk olarak Yusuf Ziya Bey’in kendi imkânlarıyla tamir ettirdiği ve Bayezid semtinde bulunan Simkeşhane’de Valide Emetullah Sultan Mektebi’nde bir çırak okulu açar. Amaç, özellikle Kapalıçarşı’da çalışan Müslüman çıraklara okuma-yazma, hesap, tarih, coğrafya ve İslami bilimler konusunda dersler vermektir. Okul amacına fazlasıyla ulaşmış olmalı ki bir müddet sonra yoğun talebe cevap veremez hâle gelir. Bunun üzerine cemiyet, Aksaray’da bulunan Ebubekir Paşa mektebinde ikinci bir şube açar. Burada dersler fahri olarak cemiyet üyesi olan şahıslar tarafından verilmektedir. Yani bu derslere devam edenler bizzat dönemin en önde gelen devlet adamlarından ders almak gibi bir ayrıcalığa sahiptiler. Cemiyet ders faaliyetlerini 1873’e kadar tam sekiz yıl aralıksız sürdürdü.
1873 yılına gelindiğinde cemiyet üyeleri Batı tarzı iptidai düzeyde bir okul açmayı tasarlıyorlardı. Tam da bu sıralarda Paris elçiliğinden İstanbul’a dönen ve cemiyete katılan Sakızlı Ahmed Esad Paşa’nın teklifiyle Darüşşafakati’l İslamiye adı ile bir mektep kurulması kararlaştırıldı.
Tasarlanan mektep için arazi arayışına girişildi. Darüşşafaka’nın binası için seçilen alan, Bahriye feriklerinden Maşuk Paşa’ya ait konağın bulunduğu yer idi. Okulun inşası için burada karar kılındı. Zira söz konusu mekân Fatih ve Yavuz Selim camilerinin tam ortasına düşüyor ve bu hâliyle de ulema muhiti olarak adlandırılan bölgenin göbeğinde yer alıyordu. Bir eğitim kurumunun en ihtiyaç duyduğu özelliklerden biri olan havadarlığa sahipti. Cemiyet-i Tedrisat-ı İslamiye tarafından planı belirlenecek olan okul binasının, söz konusu nedenlerden dolayı bu mevkide yapılmasına karar verildi. Konak ve arazisi 2100 altın karşılığında satın alındı. Arazi bedeli dönemin padişahı sultan Abdülaziz tarafından verildi. Yine çevredeki bazı araziler de, ama satın alma ama hazineden hibe yoluyla okul arazisine katıldı. Son olarak 1918’deki Sultan Selim yangını sonrasında, bölgede kullanılamayacak hâle gelen mektep, medrese, mescit gibi yapıların arsaları da 1926 yılında kurumun fahri başkanı olarak kabul edilen İsmet Paşa tarafından okul arazisine dâhil edildi.
Okulun mimarı aynı zamanda Dolmabahçe sarayının da mimarı olan Ohannes Kalfa’dır. İnşaata şehremini Server ve Erkan-ı Harbiye reisi Mahmud Paşalarla, Bahriye seraskeri ruznamecisi, yani muhasebecisi ve ilk kurucu olan Yusuf Ziya Bey nezaret ettiler. İnşaat sonrasında ortaya çıkan binanın bodrum katında yemekhane, erzak ambarı ve hademe odaları bulunuyordu. Birinci katta ileri şubelerin derslikleri, idarecilerin odaları, muhasebe dairesi, kimyahane, elişi ve resim derslikleri, mescit, muallimlerle memurların yemek salonu ile hastane vardı. İkinci katta başlangıç sınıflarının derslikleri, kütüphane, hayvanlar, bitkiler ve madenler müzesi, konferans salonu, fizik ve riyaziyat dershanesi ile elbise depoları yer alıyordu. Üçüncü ve son kat ise yatakhanelerin bulunduğu alandı. Başlangıçta okulun hem kız hem de erkek öğrencilere hizmet vermesi tasarlanmış ve okul bu amaçla iki taraflı bir müessese olarak kurgulanmıştı. Nitekim binanın bir tarafında “Kızlar dershanesi” bulunmaktaydı. Ancak sonradan bu düşünceden vazgeçilerek mektebin sadece erkek çocuklarına hizmet vermesinde karar kılındı.
Darüşşafaka tesis olunduğu sırada kurumun nizamnamesi de kaleme alındı. Bu nizamnameye göre okula yalnızca fakir ve yetim Müslüman çocukların alınması, bunların da on yaşından büyük olmaması şartı aranıyordu. Okulun ve öğrencilerin her türlü masrafının karşılanmasını ise Cemiyet-i Tedrisiyye-i İslamiye üsleniyordu. Ayrıca söz konusu nizamnamede öğrencilerin devlet dairelerinde ve askeriyede görev almalarını temin edecek derslerin verileceği belirtiliyordu. Öğrenciler okulda yatılı kalmak zorundaydı.
Okulun eğitim programı Maarif Nezareti okullarında uygulanan müfredatın çok ilerisindeydi. Darüşşafaka’nın sekiz yıllık eğitim veren bir okul olması tasarlanmıştı. Son iki yılın dersleri yüksekokul programına göre hazırlandığından 1873-1894 yılları arasında bu okulu bitirenler yüksekokul mezunu sayılmışlardır. Darüşşafaka’nın ilk zamanlarında görülen derslere bakıldığında, okulun öğrencilerini zorlu hayat şartlarına en iyi şekilde hazırladığı, aynı zamanda toplumun kalifiye eleman ihtiyacına da önemli katkılarda bulunduğu hemen gözlemlenir. Nitekim okutulan dersler arasında Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca gibi lisan derslerinin yanında astronomi, makine bilgisi, Osmanlı kanunları, iktisat, defter tutma gibi mesleki, tarih, coğrafya, edebiyat gibi kültür dersleri yer alıyordu. Müfredatın bir diğer özelliği de ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden elden geçirilerek çağın gereklerine ayak uydurabilmesiydi. Nitekim 1894’e kadar okul, Posta ve Telgraf Nezaretinin yetişmiş eleman ihtiyacını önemli ölçüde karşılıyordu. Sultan Abdülaziz, Kırım Savaşı’ndan beri Osmanlı ülkesinde kullanılan telgraf sisteminde görev alacak kalifiye eleman ihtiyacını önce Galatasaray Lisesi’nden karşılamayı tasarlamıştı. Ancak bu okul öğrencilerinin daha büyük hedeflere kanalize olarak telgrafçılığa rağbet etmemesi sonucunda bu iş Darüşşafakalılara havale edildi. Bunun için de okul müfredatına 1882’den itibaren fenn-i telgrafiye adıyla bir ders ilave olundu. Darüşşafakalıların önemi I. Dünya Savaşı’nın çıkması ile daha da artı. Zira bu tarihte Osmanlı Devleti savaş hâlinde olduğu ülkelerin tabiyetindeki yabancı memurları işten çıkartma yoluna gitmişti. Telgraf alanında oluşan boşluğu da büyük ölçüde Darüşşafakalılar doldurdu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun içinde bulunduğu siyasi çalkantılardan, doğal olarak okul da olumsuz etkilendi. Nitekim 93 Harbi sırasında bir kısmı askerî okullarda da ders veren subay kökenli hocaların cephelere gönderilmesi, eğitimde ciddi aksamalara neden oldu. Dahası Balkanlardan ve Kafkaslardan gelen göçmenlerin İstanbul’un farklı mekânlarına yerleştirilme uygulamasından okul da nasibini aldı. Buraya yerleştirilen bir miktar göçmenin temel gereksinimleri okul tarafından karşılanıyordu. Böylelikle zaten ekonomik açıdan darboğaz yaşayan okul, iyice cendere içine girdi. Ancak bir süre sonra bu sıkıntı da bazı devlet adamlarının katkısıyla aşıldı.
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Darüşşafaka’da da radikal değişimler yaşandı. Tevhid-i Tedrisat yasası sonrasında Darüşşafaka, lise statüsünde bir eğitim kurumu olarak kabul edildi. İlk iki sınıfı Maarif Vekilliği okullarının 4. ve 5. sınıflarına denk sayılmıştı. Yine kabul edilen düzenlemeye göre kurum mezunlarının diğer devlet liselerinde olduğu gibi Darülfünun ve diğer yüksekokullara sınavsız olarak kabul edilmesi karara bağlanmıştı. Okulun yabancı dili de cumhuriyetin ilk yıllarında Fransızca idi. Hatta kurum verdiği Fransızca eğitimi ile Türkiye’nin hatırı sayılır okullarından biri durumundaydı.
Bu arada 1927 yılında okul içinde bir de muallim sınıfı açılmıştı ki bundan amaç nitelikli öğretmen yetiştirilmesini temin etmekti. Ancak bu sınıf üç yıl sonra Maarif Bakanlığı’nın isteği ile kapatıldı. Okuldaki en radikal dönüşümlerden biri 1971’de yaşandı. Bu yıl içinde kız öğrenciler de okula kabul edilmeye başlandı. Esasen okulun ilk açıldığı günlerde de varolan bu fikir, neredeyse bir asır sonra hayata geçirilmiş oluyordu. Okul, bu yönüyle Türkiye’nin ilk yatılı karma lisesi olmuştu.
Cumhuriyet zamanında okulun ve idaresini işleten cemiyetin adı ile ilgili de birtakım sıkıntılar gündeme geldi. Okulu kuran dernek 1935’e kadar Cemiyet-i Tedrise-i İslamiye adını taşımaya devam etti. Ancak bu tarihten itibaren “Türk Okutma Kurumu” olarak adını değiştirmek zorunda kaldı. Okulun adı da Koruma Lisesi olarak değiştirildi. Ancak kısa bir süre sonra öksüz ve yetim çocukların korunması için zaten “Koruma Yurdu” adında bir kurumun var olduğu anlaşılınca, bu değişiklikten vazgeçildi. 1949’da değişen siyasi dengelerin etkisiyle cemiyet de yeniden eski ismini aldı. Cemiyetin adındaki son değişiklik ise 1953’de yapıldı ve “Darüşşafaka Cemiyeti” adında karar kılındı.
Osmanlı devrinde kurumun onursal başkanlığını sadrazam yapmaktaydı. Cumhuriyet devrinde ise bu görevi başbakan yürüttü. Hâliyle devlet adamlarının himayesi Darüşşafaka’nın yaşadığı büyük sıkıntıların zor da olsa atlatmasında önemli rol oynadı.
Cumhuriyet dönemindeki bir diğer sorun da okulda eğitim görecek olan öğrencilerin taşıyacakları özelliklerle ilgiliydi. Osmanlıdan beri süregelen düzenleme gereğince okula sadece yetim İslam çocuklarının alınması ön koşuldu. 1964’te bu maddede bir değişikliğe gidildi ve cemiyet başkanı Fettah Aytaç’ın girişimleriyle ana-babası sağ ancak fakir olan çocukların da okula kaydedilmesinin önü açıldı. Ancak 1978’de bu uygulama sonlandırıldı. Darüşşafaka Cemiyeti tüzüğünde yer alan “Türk-İslam yetim çocukları” ibaresindeki Türk-İslam ibaresi de kısa bir süre önce kaldırıldı. Böylece okul daha kapsayıcı ve ulusal bir yapıya büründü.
Eğitim hayatına başladığı ilk yıllardan itibaren Darüşşafaka, Türk toplumunun farklı alanlarına son derece kıymetli katkılar yapan pek çok önemli ismi yetiştirdi. Akla ilk gelenler, tabii ki adı Darüşşafaka ile özdeşleşen Ahmed Rasim, Aziz Nesin, Sait Faik Abasıyanık, şair İsmail Safa, Berna Moran, Riyaziyeci Salih Zeki Bey, yönetmen Sami Ayanoğlu, karikatüristlerden Tekin Aral ve Ali Ulvi, tiyatrocu Tolga Aşkıner’dir.
Darüşşafaka aynı zamanda güçlü bir öğretmen kadrosuna da sahipti. Nitekim mezunları tarafından Daçkaolarak adlandırılan okulda görev yapan bazı önemli eşhas arasında şu isimler hemen göze çarpar: Zekai Dede, Namık Kemal, Ömer Nasuhi Bilmen, Ruhi Sarıalp, Selim Sırrı Tarcan, Yahya Kemal Bayatlı, Yavuzer Çetinkaya.
KAYNAKÇA
Necib Asım, “Darülşafaka”, Tarih-i Osmani Encümeni Mecmuası, yeni seri, cilt: 1, sayı: 1, İstanbul 1929, 4-53.
Halis Ayhan-Hakkı Maviş, “Dârüşşafaka”, DİA, cilt: 9, s. 7-9.
Darüşşafakalılar Cemiyeti, Darüşşafaka 1873, İstanbul 1948.
Öz Dokuman; “Darüşşafaka Lisesi”, Hayat Tarih Mecmuası, yıl: 4, cilt: 2, sayı: 10, 1 Kasım 1968, s. 37-47.
Mehmed İzzet vd., Darüşşafaka Türkiye’de İlk Halk Mektebi, (haz: Mehmet Kanar), İstanbul 2000.
Feza Kürkçüoğlu, “Darüşşafaka İlk Halk Mektebi”, Popüler Tarih, sayı: 25, Eylül 2002, s. 100-101.
Aynur Soydan, “Darüşşafaka Tarihinden Kesitler”, İstanbul Üniversitesi Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, yıl: 2, sayı: 3, İstanbul 2003, s. 249-267
Lale Uçan, “Türkiye’nin İlk Halk Mektebi: Darüşşafaka Lisesi”, Popüler Tarih, sayı: 52, Aralık 2004, s. 64-72.