Tarihten Tasvire: Gazanfer Ağa Medresesi
Doç. Dr. Aslıhan Erkmen
Resimli el yazmaları, içinde üretildikleri dönemin sözel ve görsel bir panoramasını sunarlar. Yine de bu eserleri belge olarak kullanmak konusunda dikkatli olunmalıdır. Zira hem müellifler (yazarlar) hem de sanatkârlar hünerlerini gerçekçi unsurlardan ziyade bezeme ögelerinde gösterirler. Resimli el yazmaları devrin diğer kaynakları ile birlikte değerlendirildiği zaman anlam kazanan ve çok katmanlı irdelemelere olanak veren eserlerdir. Bu yazıda, Gazanfer Ağa Medresesi’ne ve bânîsine (yaptıran kişiye) farklı açılardan yaklaşıp, suretini anlamlandırmaya çalışacağız.
Gazanfer Ağa (ö. 1603), 1559 yılında Arnavutluk’ta esir alınarak Müslüman yapılan, daha sonra şehzâde Selim’in (sal. 1566-1574) hizmetine verilen ve onun davetiyle İstanbul’a gelen hadım bir devşirmedir. Osmanlı sarayında yükselen, özellikle III. Murad’ın (sal. 1574-1595) hasekisi Safiye Sultan’la olan yakın iletişimi ile güçlenen Gazanfer Ağa, III. Mehmed (sal. 1595-1603) devrindeki bir ayaklanmada öldürülür. Dülbend gulamlığından has odabaşılığa, oradan Babüssaade ağalığına (Akağa) uzanan başarılı kariyerinin yanı sıra Gazanfer Ağa gerek kitap sanatı hâmîliği gerek inşa ettirdiği yapılar gerekse entelektüel çevrelerle ilişkileri açısından da yüksek bir ilim ve sanat zevkinin temsilcisi, hatta sarayın sanatsal üretiminin yönlendiricisi olarak anılabilir.
On altıncı yüzyılda çok sayıda eser Gazanfer Ağa’nın desteği ve teşvikiyle ya yazılır ya da tercüme edilir. Bunlardan biri Dîvân-ı Nâdirî’dir. Şair Ganîzâde Mehmed Nâdirî’nin (ö. 1627) şiirlerini içeren eserin birçok nüshasından biri resimlidir (TSMK H. 889). Nâdirî müderrislik, kadılık, kazaskerlik yapmış; sultanlara, sadrazam, ağa, vb. üst düzey saraylılara kasideler yazmıştır. Dîvân’ın tasvirleri devrin önemli musavviri (ressam) Nakşî Bey’in elinden çıkarken, Gazanfer Ağa eserde birkaç defa sultanın yanında, görev başında resmedilir. Bu yazıya konu olan tasviri ise Ağa’yı bugün İstanbul Fatih ilçesi, Kırkçeşme mahallesinde bulunan medresesine giderken gösterir.
Söz konusu yapı, medrese, türbe ve sebilde oluşan bir külliyedir. Bozdoğan (Valens) Su Kemeri’nin kuzeyinde yer alan külliyeye ait bir vakıf kaydına göre 1596 tarihlidir ve büyük olasılıkla dönemin Hassa Mimarlar Ocağı’nın başı olan Dâvud Ağa tarafından yapılmıştır. On yedinci yüzyıl itibarıyla görülen, herhangi bir camiye bağlı olmadan inşa edilen müstakil medrese külliyelerinin ilk örneklerinden olan yapının dış avlusunda Gazanfer Ağa’nın çokgen biçimli türbesi ve bir sebil yer alır. Ayrıca avlunun içinde küçük bir hazîre de vardır. Medrese kısmında ise on beş öğrenci hücresi, kubbeli bir dershane/mescid ile şadırvan bulunur.
Zaman içinde tahrip olan ve kullanılamaz hale gelen külliye Cumhuriyet döneminde tamir edilerek müze işlevi kazanır. Günümüzde ise Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı’na bağlı Eğitim ve Kültür Merkezi olarak hizmet vermektedir
Medresenin bânîsi Gazanfer Ağa devrinin çok sayıda alim, şair, yazarını destekler. Aralarında Gelibolulu Mustafa lî (ö. 1600), Prizrenli Şem‘î Efendi (ö. 1602-3?), Mehmed Şerif Efendi (ö. 1631) gibi isimlerin olduğu bu kişilerin yazılarında, şiirlerinde Ağa’ya övgülere sıkça rastlanır. Himaye görenlerden Ganîzâde Mehmed Nâdirî’nin kariyerinde ise Ağa’nın medresesinde müderrislik görevi de bulunur. Zamanının önde gelen şairlerinden olan Nadirî, Gazanfer Ağa’nın eniştesi Mirahur Ali Ağa’nın kendisini teşvik, Gazanfer Ağa’nın da Dîvân’ın sultana sunulmasına aracılık ettiğini eserin mukaddimesinde belirtir. Medresenin güzelliğini, faaliyetlerini övgü dolu sözlerle anlattığı kasidesine bir de tasvir eşlik eder (Görsel 2).
Görsel 2: Gazanfer Ağa’nın Medresesi, Nâdirî, Dîvân-ı Nâdirî, 1596-1605, TSMK H. 889, y. 22a.
Tasvirin kompozisyon kurgusu, medresenin konumunu ve mekânlarını net olarak belirtir: Arka planda Bozdoğan Su Kemeri’nin duvarları ve perspektifli çizilmiş kemerleri, merkezde kare planlı, kubbeli dershane kısmı, iki yanda kubbeli talebe hücreleri, sol alt köşede kısmen dışarı taşkın sebil dikkati çeken mimari unsurlardır.
Kalabalık diye nitelendirilebilecek bu sahnede figürler öyle ustalıkla yerleştirilmiştir ki tasvire bakanın gözleri yorulmaz. Kesiti verilen ve boyalı nakışlarla bezeli duvarları olan dershanede, ellerinde kitaplar tutan, tümü sakallı ve bıyıklı alimler, başında iri ulema sarığı, üstünde yeşil cüppesi, elinde kitabı ile oturan müderrisin karşısında sıralanırlar. Müderris, eserin başka tasvirlerinde de görülen ve medrese 1596’da açıldığında buraya atanan şair Nâdirî’dir. Böylece müellifin sureti kendine eserde yer bulur.
Medresenin dışından, sağ alt köşeden, atının üzerinde, Selimî sarıklı, sakalsız bir genç, yanında yeniçeriler ve içoğlanları olduğu halde yapıya yaklaşır. Bu kişi medresenin bânîsi ve şairin de hâmîsi Gazenfer Ağa olmalıdır. Gazanfer Ağa hadım olduğu için sakalsız ve bıyıksız, bir delikanlı görünümünde tasvir edilmiştir. Kendisi Dîvân-ı Nâdirî’deki diğer portrelerinden de bu bakımdan tanınabilir. Tam da medresenin güzelliğinin övüldüğü beyitlerin olduğu yerde bu tasvirin bulunması planlı bir resim programının varlığını hissettirir. Çünkü Dîvân-ı Nâdirî’nin önemli bir özelliği, edebi nitelikte olmasına karşın metne eşlik eden tasvirlerin tarih konulu Osmanlı el yazmalarındaki gibi kurgulanmasıdır.
Eser tarihsizdir. Medreseyi öven kasideden, medresenin inşa tarihinden ve ilk müderrisinin Nâdirî olmasından, eserin on altıncı yüzyılın sonlarında resimlenmiş olduğu düşünülebilir. Fakat incelenen resimde, giriş kapısı üzerinde okunan “medrese-i Gazanfer Ağa el-merhum” yazısı, bu tasvirin Ağa’nın ölümünden sonra yapılmış olduğunu gösterir. Kaldı ki Dîvân’da 1605 yılında gerçekleşen bir olayın da görselleştirilmesi, eserin yazılmasıyla resimlenmesi arasında on yıla yakın zaman olduğuna işaret eder. Dolayısıyla resimli nüsha Gazanfer Ağa’nın vefatından sonra tamamlanmış denilebilir.
Günümüze büyük ölçüde restore edilmiş ama temel planını korumuş şekilde ulaşan ve hâlâ -farklı işlevde de olsa- yaşayan ve yaşatılan Gazanfer Ağa Medresesi’nden devrin pek çok alim ve şairinin yolu geçmiştir. Bugün de kolaylıkla erişilebilecek merkezî konumu ile yolumuzu medreseye düşürebilir, dört yüzyıldan fazla zaman önce yazılmış kasidede methedilen yapıyı seyredebilir, Gazanfer Ağa’nın manevi varlığını hissedebiliriz. Dîvân’ın yapraklarından bugüne taşınan imgesi, yaptırdığı medresenin gerçekliğiyle bir aradadır artık…
Seçilmiş Kaynakça:
Ayverdi, Ekrem Hakkı, “Gazanfer Ağa Manzumesi”, İstanbul Enstitüsü Dergisi III (İstanbul: 1957), s. 85-96.
Bağcı Serpil, Çağman, Filiz, Renda, Günsel ve Tanındı, Zeren, Osmanlı Resim Sanatı (İstanbul: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 2019).
Çağman, Filiz ve Tanındı, Zeren, Topkapı Sarayı Müzesi İslam Minyatürleri (İstanbul, Tercüman Yayınları, 1979).
Çobanoğlu, Ahmet Vefa, “Gazanfer Ağa Külliyesi”, Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi, c. III, s. 375-377.
Değirmenci, Tülün, İktidar Oyunları ve Resimli Kitaplar. II. Osman Devrinde Değişen Güç Simgeleri (İstanbul: Kitap Yayınevi, 2012).
Erbil, Bilal, “Gazanfer Ağa, Hayatı ve Yaptırdığı Eserler” (Yüksek Lisans Tezi: İstanbul Üniversitesi, 2019).,
Eyice, Semavi, “Gazanfer Ağa Külliyesi,” Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı, 1996), c. 13, ss. 432-33.
Fatih Müftülüğü (haz.), Fâtih Câmileri ve Diğer Târihî Eserler (İstanbul 1991).
Fetvacı, Emine, Sarayın İmgeleri: Osmanlı Sarayı’nın Gözüyle Resimli Tarih, çev.: Nurettin Elhüseyni (Ankara: Yapı Kredi Yayınları, 2013).
Külekçi, Numan, “Gani-zade Nadiri: Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri, Divanı ve Şehname’sinin Tenkidli Metni” (Doktora Tezi: Erzurum Atatürk Üniversitesi, 1985).
Tanındı, Zeren, “Topkapı Sarayı’nın Ağaları ve Kitaplar”, Uludağ Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi 3 (2002), s. 41-56.
Tanındı, Zeren, “Transformation of Words to Image: Portrait of Ottoman Courtiers in the Diwâns of Bâkî and Nâdirî”, Res. Anthropology and Aesthetics XLIII (2003), s. 131-145.
Tanındı, Zeren, “Bibliophile Aghas (Eunuchs) at Topkapı Saray”, Muqarnas 21 (2004), 333-344.