SUR İÇİNİN DEVLETLİ ROTASI
SUR İÇİNİN DEVLETLİ ROTASI
DİVANYOLU
Önder Kaya
İstanbul, gezmekle, keşfetmekle bitecek şehirlerden değil. Şehri semt semt tanımaya niyetlenecek olsanız bir ömür yetmez. Nitekim doğma büyüme sur içili olmama rağmen Fatih Belediyesi tarafından yayınlanan ve Prof. Mustafa Koç tarafından hazırlanan Revnakoğlu’nun İstanbul’u adlı çalışmayı elime alıp okuduğumda avucumun içi gibi bildiğimi sandığım nefs-i İstanbul hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimi anladım. Süheyl Ünver elden geçirip incelediği yazmalar hakkında “ziyaret ettim” şeklinde bir tabir kullanır. Yazma miktarı o kadar çok ve çeşitlidir ki bir insanın yaşamı boyunca tüm bu yazmaların sırrına vakıf olması mümkün değildir. Yazmalar ancak ziyaret edilir. İstanbul da işte biraz öyle. İmkânımız elverdiği ölçüde ziyaret etmeye çalıştığımız bir kent.
İstanbul’u dolaşırken ana aksları kendinize kerteriz edinmeniz yani rota-istikamet olarak belirlemeniz şehri tanımanızı kolaylaştıracaktır. Bu ana güzergâhların başında ise herhalde Divanyolu gelir desek kusur işlemiş sayılmayız.
Bu yol kabaca Ayasofya’dan başlar ve Beyazıt’a kadar uzanırdı. Yolun Beyazıt’taki ucunda Fatih’in eski sarayı, diğer ucunda ise Topkapı Sarayı yer alırdı. Sonradan eski sarayın fonksiyonu değişti. Burası eşleri ölen hanım sultanların ya da gözden düşen cariyelerin yaşadığı bir mekâna dönüştü. Bundan dolayı da “gözyaşı sarayı” adıyla anılır oldu. Eşleri ölen hanım sultanların oğulları tahta çıktığında tekrar debdebe ile Topkapı Sarayı’na nakilleri ise görülmeye değer bir manzara olsa gerek. Devletin idari merkezi daha Fatih zamanında Ayasofya’nın hemen arkasına düşen Topkapı Sarayı’na taşındı. İlk zamanlar padişahın hanesi/evi diyebileceğimiz harem yine eski sarayda idi. Ancak Kanuni Sultan Süleyman zamanında harem de Topkapı Sarayı’na taşındı. Topkapı Sarayı içinde Divanıhümayun denilen ve Kubbealtı diye isimlendirilen yerde toplanan, devlet işlerinin görüşüldüğü salondan çıkan üst düzey idareciler, bu yolu kullanarak Fatih, Süleymaniye, Şehzadebaşı, Soğanağa gibi semtlerdeki konaklarına gittiklerinden dolayı güzergâh, 18. yüzyıldan itibaren Divanyolu olarak anılır oldu. 1930’lardan sonra bu yol üzerinde bulunan Atik Ali Paşa Camii’nden Beyazıt Meydanı arasında kalan kısım “Yeniçeriler Caddesi” olarak adlandırılmıştır.
Divanyolu, Bizans’ın Mese, yani imparator caddesinin bir parçasını teşkil ediyordu. Meşhur Mese yolu Ayasofya’nın önünden başlıyor ve buradan Laleli civarına inerek Edirnekapı ve Yedikule istikametine doğru meyilleniyordu. Zaten hâlihazırda bugüne kadar ulaşan Bizans yapılarının önemli bir kısmı bu hat üzerindedir. Divanyolu güzergâhının Bizans zamanında son derece geniş bir cadde olduğu bilinse de Osmanlı zamanında dar bir cadde hüviyetinde idi. Bunun da en temel sebebi şehir planlamasından uzak sağlı sollu abidevi yapılarla çevrelenmiş olmasıdır. Lakin yine de başkentin ana arterlerinden biri olma hüviyetini devam ettirmişti. Caddeden ilk zamanlar atlı sonrasında elektrikli tramvay geçmiştir. 1990’lara kadar da İETT otobüsleri bu güzergahta seyrüsefer etmişlerdir. 1992’den itibaren sadece hızlı tramvayın geçişine tahsis edilerek araç trafiğine kapatılmıştır.
Şimdi İstanbul’un devletli rotası Divanyolu’nu Sultanahmet tarafından Bayezid’e doğru adımlamaya başlayalım. Hemen belirteyim ki Divanyolu’ndan muradım Ayasofya’dan başlayarak Beyazıt-Çarşıkapı tarafına uzanan alandır. Bölge daha ziyade kudretli sadrazamların imar faaliyetlerine sahne olmuştur. İlginçtir ki bu kudretli vezirlerden bazıları mesela Çorlulu Ali Paşa, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa siyaseten katlolunmuşlarsa da hatıraları hâlen Divanyolu’nun silüetini belirler.
FİRUZ AĞA CAMİİ
Ayasofya’dan Cağaloğlu’na doğru ilerlerken, Atmeydanı’nın Divanyolu’yla kavuştuğu köşede bizi küçük ve oldukça zarif bir yapı karşılar. Sultan II. Bayezid’in hazinedarbaşısı Firuz Ağa tarafından 1490’da inşa olunan bir camidir bu. Mabedin karşısında bir de mektebinin olduğu söylenir ancak mektep bugüne gelmemiştir. Mektebin yazı dersi hocasının da Şeyh Hamdullah olduğu rivayet olunur. Bu isimde bir cami de Cihangir semtinde yer alır ancak söz konusu Firuz Ağa’nın aynı kişi olup olmadığı şüphelidir
KÖPRÜLÜ MEHMED PAŞA KÜLLİYESİ
- Mehmed döneminin sadrazamlarından Köprülü Mehmed Paşa tarafından yaptırılan ve onun oğlu Fazıl Ahmed Paşa tarafından eklenen ilavelerle son şeklini alan külliye, dershane, mescit, medrese odaları, çeşme, türbe ve sebilden oluşur. Külliye, Divanyolu ile Peykhane Sokağı’nın köşesinde yer almaktadır. Yapının hem Divanyolu Caddesi üzerinden hem de medrese avlusundan girişi bulunmaktadır. Günümüzde mescit olarak kullanılan yapı, vakfiyeden anlaşıldığı kadarıyla darülkurra olarak inşa olunmuştur.
Türbe kısmında ise Köprülü Mehmed Paşa’nın mezarı ayrı bir şebeke ile çevrilmiştir. Türbe 1865 Hocapaşa yangını sonrasında Divanyolu’nun yeniden yapılandırılması sırasında sökülerek bugünkü yerine alınmış, bu suretle de âdeta medresenin bir parçası konumuna gelmiştir. Türbe ve hazirede Köprülü Mehmed Paşa’nın yanı sıra eşi Ayşe Hatun ve oğlu Fazıl Ahmed Paşa da yatmaktadır. Ayrıca yine bu aileye mensup olan ünlü tarihçi Mehmed Fuad Köprülü de burada son uykusuna çekilmiştir.
Kütüphane, Divanyolu Caddesi üzerinde ve II. Mahmut türbesinin tam karşısında yer alır. Kitaplık yaklaşık 500 m2’lik bir bahçenin ortasına tesis edilmiştir. Yapının içinde 1911 yılındaki tamirata kadar klasik Osmanlı kütüphanelerinde bulunan minder, rahle, kilim, halı gibi aksesuarlar bulunurken, bu tarihte bunlar kaldırılarak yerlerine masa, sandalye ve yeni kitap dolapları yerleştirilmiştir.
ATİK ALİ PAŞA KÜLLİYESİ
Adı Sedefçiler olarak da bilinen caminin banisi Atik Ali Paşa, aslen Bosnalıdır ve II. Bayezid devrinin en önemli devlet adamlarındandır. Kendisi “Hadım”, “Tavaşî”, “Şehid”, “Eski”, “Gazi” lakapları ile de tanınır.
Ali Paşa ilki 1501-1503, ikincisi ise 1506-1511 yılları arasında olmak üzere iki kez sadrazamlık vazifesinde bulundu. Paşa’nın cami için seçtiği yer son derece merkezidir. Zira bu alan, Roma imparatoru Konstantin’in kendi adını taşıyan forumun merkez noktasıdır. Nitekim bazı kaynaklarda caminin son cemaat yerinde bulunan sütunların Konstantin Forumu’ndan geldiği kayıtlıdır. Paşa bu mevkiye cami, medrese, kervansaray, imaret ve bunlara gelir getirecek dükkânların yer aldığı koca bir külliye inşa ettirmiştir.
Külliyenin kervansarayı, muhtemelen caminin karşısında yer alan ve Elçi Han’ı olarak kullanılan bina idi. Medrese kısmı ise cami ile ayakta kalan yegâne manzume konumundadır. 16 hücreli medreseden bugüne 12 hücre kalmış olup yapı, kapısındaki kitabeye göre 29 Mayıs 1985 tarihinden itibaren Birlik Vakfı’na tahsis edilmiş durumdadır.
Külliyenin imaret kısmı ise cami ile Çemberlitaş arasında uzanıyordu. Vakfiyesinden anlaşıldığına göre içinde kiler, matbah, ahır ve hela gibi bölümler bulunuyordu.
KOCA SİNAN PAŞA KÜLLİYESİ
Divanyolu Caddesi üzerinde Atik Ali Paşa Camii ile Çorlulu Ali Paşa Medresesi arasında uzanır. Külliyenin banisi olan Sinan Paşa, aslen Arnavut’tur. En çok sadarete gelen vezirlerden biri olup bu görevi tam beş kez ifa etmiştir. “Yemen Fatihi” ve “Tunus Fatihi” gibi unvanlar da taşır. Zira Osmanlı’nın kontrolünden çıkan bu bölgelerin tekrardan imparatorluğa iadesi onun teşebbüsleri sonrasında gerçekleşmiştir. Siyasi açıdan mahir bir politikacı olan Paşa, bu alanda kendisi kadar yetenekli olan Lala Mustafa Paşa ve Ferhat Paşa gibi vezirlere karşı galebe çalmasını bilmiştir. Başarısının en önemli sebeplerinden biri ise özellikle kilit noktalarda bulunan şahsiyetleri sık sık hediyelere boğmasıdır. Paşa, son sadareti sırasında 80’ini aşmış olduğu hâlde vefat etmiş ve sağlığında yaptırdığı darülhadisin avlusunda yer alan türbesine defnedilmiştir.
Koca Sinan Paşa’nın kendisi için inşa ettirdiği türbe külliyenin merkezinde bulunmaktadır. Bunun dışında bir sebil ve bir de darülhadis olarak işlev gören medrese külliyenin diğer parçalarını teşkil eder. Külliyenin mimarı Davud Ağa’dır.
ÇORLULU ALİ PAŞA KÜLLİYESİ
Külliyenin banisi Ali Paşa aslen Çorlulu bir çiftçi ailesinin çocuğudur. Enderun’da eğitim görmüş, sonrasında ise yükselerek silahtarlığa getirilmiştir. Bundan dolayı Silahtar lakabıyla da anılır. 1706-1710 tarihleri arasında III. Ahmed’e sadrazamlık da yapan Paşa, hasımlarının devreye girmesi sonrasında Rus çarı Petro’dan rüşvet aldığı gerekçesiyle önce azledilerek Midilli’ye sürülmüş, sonrasında başı kesilmek suretiyle idam olunmuştur. Kesik başı İstanbul’a gönderilmiş ve kendi tesis ettiği külliyenin hazire kısmında toprağa verilmiştir. Mezarı külliyenin doğu tarafında, medresenin dershanesi önündeki parseldedir.
Çorlulu Ali Paşa hayırsever kişiliği ile de tanınmıştı. Bu sebeple bugün Yeniçeriler Caddesi üzerinde bulunan, eski adı Esirpazarı, yeni adı Çarşıkapı olan semtte kendi külliyesini inşa ettirdi. Külliye, bir yerde Atik Ali Paşa ile başlayan, Koca Sinan Paşa ve Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ile de devam eden muktedir sadrazamların Çemberlitaş ile Beyazıt arasında sıralanan yapı topluluklarının son büyük halkasını teşkil eder.
Çorlulu Ali Paşa Külliyesi cami, tekke, medrese (darülhadis), kütüphane ve hazireden oluşmaktadır. Yapı topluluğu 1707-1709 tarihleri arasında, Ali Paşa’nın sadareti döneminde tamamlanmıştır. Külliyenin medrese ve tekke olmak üzere iki girişi bulunmaktadır. Tekke girişi Çarşıkapı, medrese girişi ise Çemberlitaş tarafındadır. Bu binalar manzumesinin ilk parçası, tekkenin bir parçası olarak tasarlanan camidir. Sonrasında tekke ve medrese kısımları inşa olunmuştur. Tekkede 11 adet küçük oda bulunmaktadır. Bu odalar günümüzde turistik eşya satan dükkânlara tahsis olunmuş ve mekân bir çarşıya dönüşmüştür.
Tekke kısmının kuzeyinde yer alan bir koridordan medreseye geçiş mümkündür. Gerek medrese ve gerekse tekke bölümleri caddenin biraz gerisine inşa olunmuş ve ön taraf hazire olarak kullanılmıştır. Çorlulu Ali Paşa’nın kesik başı da burada toprağa verilmiştir. Hazirenin Koca Sinan Paşa Sebili’ne yakın bir yerinde bulunan Paşa’nın mezar taşı hicri 1123 tarihini taşır.
MERZİFONLU KARA MUSTAFA PAŞA MEDRESESİ
Köprülü ailesine damat olan ve 1683’te giriştiği II. Viyana kuşatmasının başarısız olması üzerine idam edilen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa tarafından inşa ettirilen bir külliyedir. İçinde darülhadis medresesi, sıbyan mektebi ve sebil gibi birimleri barındırır. Menderes zamanına kadar Divanyolu’na bakan kısmında külliyeye ait dükkânlar da vardı. Yıktırılan bu yapılara tramvayların sürtünerek geçtikleri meşhurdur. Yine caddeye bakan sebil ve zamanla oluşan hazire de külliyenin yan tarafına taşındı.
Medrese ve sıbyan mektebi bugün İstanbul Fetih Cemiyeti ve Yahya Kemal Enstitüsü tarafından kullanılmaktadır. Bu vakıf bünyesinde bir de Yahya Kemal Müzesi var. Türbede ise Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın kesik başı bulunuyor.