MEDENİYETİMİZİN İNŞASINDA İNANÇTAN İZLER

Leyla Zaman Alan

Sezai Karakoç’un bu dizeleri insana nasıl olursa olsun bir gün karşılaşacağı ve hayatının son bulacağı ölüm gerçeğini hatırlatmaktadır. Ölümle insanın dünyadaki somut varlığı sona ermektedir. Ancak insanın hatıraları ve geride bıraktıkları yaşayanlar için var olmaya devam etmektedir. Öyle ki insan yaşarken ölüm gerçeğini bilir ve ölümden sonra hatırlanıp var olacağı, diğer insanların faydalanıp istifade edebileceği ya da insanlara kendisinden bir mesaj taşıyan bir eser bırakmak ister. Bu eser insanın dünya varoldukça hatırlanmasını sağlayacak ve onu yansıtan bir meta olmakla birlikte onun dünyadaki bir izi olarak varlığını sürdürecektir.
İslam inancında insan ölünce biten dünya hayatıyla dünyadaki amelleri de son bulur. Bu hususta Peygamber Efendimiz “İnsan öldüğü zaman amellerinin sevabı kesilir, üç amel hariç: Sadaka-i câriye, yararlanılan ilim ve ebeveynine dua eden sâlih evlât ve yedi şeyin sevabı kişinin ölümünden sonra o kabrindeyken bile devam etmektedir: İlim öğreten, su kanalı yapan, su kuyusu açan, ağaç diken, mescit inşa eden, mushaf miras bırakan ve ölümünden sonra kendisi için mağfiret dileyecek bir evlat yetiştiren” hadisleriyle Müslümanlara öldükten sonra da bu dünyada onlara fayda sağlayacak amelleri belirtmiştir.
Söz konusu hadislerin yanı sıra Allah’ın ilk yarattığı şeylerden biri olan su O’nun cemâl ve celâl sıfatlarını temsil eder ve “Hayy” ismine işaret etmektedir. Cennette bir ırmak olan Kevser’den ve selsebilden akan tatlı suyun cennettekilere ikram edileceğine inanılmaktadır.
Osmanlı döneminde bu inançla başta padişah, valide sultan, hanımsultan ve şehzade olmak üzere saray erkanı ve ileri gelen devlet adamları, din görevlileri ve geliri iyi olan vatandaşlar hayırlarına ve ölümlerinden sonra ruhlarına dua okunması amacıyla çeşme ve sebiller yaptırmışlardır. Dönemin güzide süsleme unsurlarını barındıran bu yapılar genellikle kitabelerinde banilerini ve onların dualarını taşımaktadır. Bununla birlikte çeşme ve sebillerde baninin türbesi ya da mezarı ile irtibatın sağlandığı yapılar olarak da karşımıza çıkmaktadır.
Klasik mimari üslubun, yani mimarlık tarihinin en önemli mimarlarından olan Mimar Sinan’ın türbe ve sebili bu konuda mütevazi bir örnektir. Kalfalık eseri olan Süleymaniye Camii’nin kuzeyine eserin imzası gibi inşa ettiği türbe ve sebil yapısı bugün varlığını sürdürmektedir. Osmanlı topraklarında çok sayıda eser inşa eden Mimar Sinan hayattayken son yaptığı işlerden biri de sebili olmuştur. Sebile ait arşiv kayıtlarında Sultan III. Murad Han’ın emriyle Mimar Sinan’ın önerileri ile halk yararına inşa edildiği anlaşılmaktadır. Hatta Mimar Sinan padişaha sebil yeri için başvurduğunda “….vaki olan musalla yeri ki üç yolağzı ki mermer-i nasdır çeşmeden baiddir…” ifadesini kullanmıştır. Sinan’ın musalla diye belirttiği yer ölünce türbesinin yapılacağı alan olup türbe-sebil ilişkisinin tasarlanmış olduğunu söylemek mümkündür.
1587 yılında sebil üç yol ağzına inşa edilmiş, sekizgen planlı ve kubbeyle örtülüdür. Kubbenin devamı olan saçak kısmı sadedir. Altı cephede sebil pencereleri yola bakmakta olup giriş kapısı ile hazne penceresi türbe avlusuna açılmaktadır. Sebil pencereleri şebekeleri zamanla değişmiş ve ampir üsluptaki dökme demir şebekelerdir. Şebeke dışında klasik özelliklerini koruyan sebil daha sonar inşa edilen türbe ve hazire ile bir yapı grubu oluşturmuştur.
Mimar Sinan Türbesi, küfeki taşı ve mermerden inşa edilmiş dikdörtgen formlu açık türbedir. Yapı birbirine sivri kemerlerle bağlanmış altı sütunun taşıdığı bir kubbe ile örtülmüş ve kemer ayaklarının masif görünüşleri, köşelerde sütuncuklarla gizlenmiştir. Türbe avlu duvarlarına geometrik şebeke pencereli avlu duvarıyla çevrilmiştir. Mimar Sinan Caddesi’ne bakan hacet penceresi cephede yüksek tutulmuş olup Mimar Sinan’ın sandukasının başucu görülmektedir. Sanduka mermerden mamul, burma kavuklu ve rumi süslemelidir. Buradaki hacet penceresinde Sinan’ın arkadaşı şair ve nakkaş Sâî Mustafa Çelebi’nin üç satır hâlinde, on beş mısralık, Hasan Karahisari sülüs hatlı kitabesi yer almaktadır.
Bu kitabenin ilk iki satırında, dünyanın geçiciliği ile başlayıp Kanuni Sultan Süleyman’a mimar olup yaptığı caminin cennettin bir alameti gibi olduğu, Hızır (A.S) gibi yetişerek hayat kaynağı olan suyun akmasını sağlayan su yolları yaptığı, 400’den fazla izzetli yapılar yaptığı ve 100 yaşından fazla ömür sürüp vefat ettiği yazılıdır. Son satırında ise Sai Çelebi Mimar Sinan’ın vefat tarihini vererek Allah’tan yattığı yeri cennet bahçesini kılması ve insanların Mimar Sinan’ın ruhu için Fatiha okunmasını ihsan etmektedir.
Bu kitabe birçok yönden bir asır yaşayan ve inşa ettikleriyle insanlığa fayda sağlayan Mimar Sinan’ı anlatmakta ve türbeyi ziyaret eden, kitabeyi okuyan insanların Mimar Sinan’ın ruhu için Fatiha okumaya yönlendirmektedir. Ayrıca Mimar Sinan’ın su yapıları inşasına değinmesi ve Hızır (A.S.) ile benzetmesi dikkat çekicidir. Suyun hayati önemi ve İslam inancındaki yeri öne çıkmıştır.
1588 yılında vefat eden Mimar Sinan’ın son eserlerinden olan sebili ile dünyadaki son yeri olan türbesi, tarihsel süreç içerisinde çeşitli onarımlar görmüş olup bugün iyi durumdadır. Sebil çeşme muslukları zaman zaman çalınsa da bugün çeşmelerinden hâlâ su akmakta ve insanlara fayda sağlamaktadır. Sebil, arkasındaki türbede metfun Mimar Sinan’ın yaptığı ve bu dünyada bıraktığı mimari izleri her daim hatırlatmaktadır.
Mimar Sinan Türbesi’nde görülen türbe-sebil ilişkisi Kuyucu Murad Paşa, Bayram Paşa, Koca Sinan Paşa türbelerinde de görülmektedir. Bu yapılarda da türbe-sebil bağlantılı olup ayrı yapılardır. Oğlan Şeyh İbrahim Efendi için 1871 yılında inşa edile türbe ve sebil tek bir mekân içinde yer almaktadır. Sebilin caddeye bakan pencereleri aynı zamanda türbenin hacet pencereleridir. Farklı dönem ve banilere ait yapılardaki türbe-sebil ve çeşme ilişkisi aynı inançla yapılmış olduğunu göstermektedir.
Bugün daha çok Laleli Camii olarak bildiğimiz camiyle birlikte külliyede yer alan Sultan III. Mustafa Han’ın türbe ve haziresinde türbe-sebil ve mezar-çeşme ilişkisini görülmektedir. Hazirede metfun Adilşah Kadın için kızları Beyhan ve Hatice Sultan 1804 tarihli bir çeşme yaptırırlar. Adişlah Kadın’ın mezarı metal şebekeli olup çeşme mezarın hacet penceresinin iki yanına yapılarak bani ve çeşme arasında bağ sağlanmıştır.
Sultan III. Mustafa Han Türbesi’nin cephe düzeniyle bir bütünlük arz eden sebili, türbe hazire duvarına bitişik olarak inşa edilmiştir. Osmanlı barok özelliklerinin görüldüğü türbe, cephesindeki kuş evleriyle dikkat çekmektedir. Yapının iç duvarında niş içerisinde Kâdem-i Saadet yer almaktadır. Osmanlı hilafeti devraldıktan sonra kutsal emanetlere ayrı bir hassasiyet göstermiş, kurdukları vakıflarda bunların taşınması, korunması, halka ziyaret ettirilmesi gibi hususlara önem vermiştir. Türbede yer alan Kadem-i Saadet bu durumun bir yansıması olmakla birlikte türbede kutsal emaneti görmek için daha fazla insanın ziyaret edeceği, Fatiha okuyacağı, halis bir duada bulunacağı düşüncesi de hakimdir.
Aynı şekilde içerisinde Kâdem-i Şerif bulunan Sultan I. Abdülhamid Han Türbesi bu inancın bir devamı niteliğindedir. Türbe duvarı içerisinde yer alan kutsal emanetin getirilişine dair vakıf kayıtları mevcuttur. Sultan I. Abdülhamid Han’ın H. 1203 (m. 1789) tarihli vakfiyesinde Nakş-ı Kâdem-i şerif’in Medine’ye gönderilen Surre Alayı ile eş-Şeyh Muhammed Sa’di Efendi eşliğinde Şam’dan alınıp İstanbul’a getirilişinden ve türbedeki duvara naklinden söz etmektedir. Bu nakil sırasında Kâdem-i Şerif’i başı üstünde taşıyarak getiren şeyh, padişahtan büyük saygı gördüğü gibi Sadrazam Halil Hamîd Paşa tarafından da kendisi için Samatya’da (Davutpaşa İskelesi) Kadem-i Şerif adıyla bir tekke yaptırılmıştır.
Sultan’ın türbesinin dış cephesinde zarif mermer işçiliğinin görüldüğü iki kuzu çeşmeciği yer almaktadır. Türbe yapısının karşısına yapılan imaret, sebil ve çeşme IV. Vakıf Han inşaatı sırasında kaldırılmıştır. İmaret bugüne ulaşamasa da sebil ve çeşmenin taşları nizami şekilde sökülerek bugünkü Gülhane Parkı karşısı, Alemdar Caddesi üzerindeki Zeynep Sultan Külliyesi’nin köşesine taşınmıştır. Çeşmenin üzerinde yer alan kitabede İnsan (Dehr) Suresi’nin 6. ayeti: “Aynen yeşrebu bihâ ibâdullâhi yufeccirûnehâ tefcîrâ(tefcîren)” yazılı olup ayetin meali “Bir su kaynağı ki Allah’ın has kulları istedikleri yerlere akıtarak ondan bol bol içerler.” şeklindedir. Sebil zamanla işlevini yitirmiş ve bugün bir büfe olarak hizmet vermektedir.
Türk-İslam mimarisinde çok sık rastlanılan yapı türlerinden biri olan çeşme-sebiller bugün hâlâ önemini korumaktadır. Bu durum suyun hayati önem taşıması kadar İslam inancının temizliğe verdiği önem, ahiret inancı ile güçlü bir ilişkisinin olması ile çeşme ve sebil yaptırıp halka su vakfeden kişi bunun karşılığında sadece kendisi ya da ölmüşlerinin ruhu için dua beklentisi içinde olması yatmaktadır. Bu beklentisini yaptırdığı eserin kitabesinde dile getirmekte ve buradan istifade eden kişilerce hatırlanmak istemektedir. Kitabelerde belirtilen, dua isteğinin, ölüm ve ahiret inancıyla olan bağlantısının somut verileri türbe-sebil-çeşme bağlantısında açıkça görülmektedir. Bu bağlamda çeşme ve sebiller hacet penceresi niteliği kazanmıştır.
Bu minvalde Fatih Belediyesi, Kültürel Miras Koruma Müdürlüğü Fatih ilçesindeki su kültürünün devam etmesi ve gelecek nesillere aktarılması amacıyla, çeşmelerin gün yüzüne çıkarılması ve eski işlevlerinin yeniden kazandırılmasına yönelik kapsamlı bir çalışma yapmaktadır. Bu çalışmalarla birlikte belediye ilçenin birçok noktasında yer alan tarihî çeşmeler, hazire ve türbelere yönelik gerekli bakım-onarım ile restorasyon ve konservasyon çalışmalarını da gerçekleştirmektedir. Böylelikle kültürel miras korunmakta ve insanların gelecek nesillere vakfedip bıraktığı âdeta insanlardan bir iz gibi kalan yapılar özgünlüğüne kavuşmaktadır.

Start typing and press Enter to search