GELENEĞİ KORUYARAK YENİLİĞE AÇILMAK

GELENEĞİ KORUYARAK YENİLİĞE AÇILMAK

Kadırga’da Hatîp Ebrusuyla Tanışın

Fatih Belediyesi, ebru sanatının özgün bir tarzı olan hatîb ebrusunu sanatseverlerle buluşturmak üzere Kadırga Sanat Galerileri’nde düzenlenen özel bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Bu sergi, geleneksel ebru sanatının izlerini taşıyan hatîb ebrusunun zengin tarihini, meşk silsilesini ve seçkin örneklerini ayrıntılı bir şekilde sunmayı hedefliyor.

HATÎB MEHMED EFENDİ’NİN YAKLAŞIMI

Yüzyılın önemli ebru sanatçılarından biri olan Hatîb Mehmed Efendi (ö.1773)  eserlerinde, önceki ebrulara kıyasla farklı bir yaklaşım sergileyerek, yürek, çarkıfelek, deniz yıldızı gibi şekilleri su üzerinde tek at kuyruğu kılıyla oluşturarak hatîb ebrusu tarzını ortaya çıkarmıştır. Bu tarz, sonraki yıllarda da bu teknikle yapılan ebrularda “hatîp” adıyla anılmıştır. Köklü bir geçmişe sahip olan bu tarzın merhum Necmeddin Okyay tarafından canlandırıldığının da altını çizmemiz gerekiyor. Bu ebru üzerine önemli çalışmalar yapan diğer sanatkârlar ise Mustafa Düzgünman, Fuat Başar, Alparslan Babaoğlu ve Neslihan Sarıhasanoğlu. Kadırga Sanat Galerileri’nde Neslihan Sarıhasanoğlu’nun eserleriyle düzenlenen sergi de bir nevi bu önemli ebrunun nasıl geliştirdiğini ve ilerlediğini anlatıyor.

GELENEĞİ KORUYARAK YENİLİĞE AÇILMAK

Hatîb ebrusunun gelenekli yapısını korurken nasıl farklılık gösterebileceğini anlatmak isteyen sergide bu alanda önemli çalışmaları olan Neslihan Sarıhasanoğlu’nun değerli eserleri sergileniyor. Sanatçı Fuat Başar, sergi kataloğunda bu sergiyle ilgili şunları ifade ediyor: “Bu sergide teşhir edilen hatîb tarzı ebrûlar, bizlerden önceki ebrucular ile beraber, günümüzde bu tarzı tekâmül ettirme gâyesiyle yapılan ebrulardır. ‘Ben yaptım oldu!’  düşüncesiyle deği , ‘ben denedim, acep oldu mu?’  gâyesi güdülmüştür. İsabet olup olmadığını tarih ve insanların beğenisi tâyin edecektir.”

DEJENERE OLMADAN FARKLILIKLAR ÜRETMEK

Alparslan Babaoğlu ise şu cümleleri kuruyor: “Ebru yapan hemen herkes yenilik yapmayı arzu etmekte ancak bunu doğru olarak nasıl yapması gerektiğini bilmemekte ya da sırf yenilik yapmak arzusuyla bunun için gerekli olan sağlam altyapıyı göz ardı etmektedir. Bu sergi, sadece sevgili Neslihan’ın yaptığı ebruları sergilemekten öte ebruda farklı şeylerin, geleneği dejenere etmeden nasıl yapılabileceğini göstermesi açısından çok önemlidir.”

HATÎB MEHMED EFENDİ ( Bilgi Kutusu Olarak Verilebilir)

  1. UĞUR DERMAN

İstanbul’da doğdu. Muhtemelen 1159 (1746) yılında Ayasofya Camii hatîbliğine tayin edildi. “Ayasofya hatîbi” veya “Hatîb” lakabıyla anılır. Babasının adı Ahmed’dir. Tuhfe-i Hattâtîn’de kendisinden “pîr-i mübârek” diye bahsedildiğine göre vefat ettiği sırada yaşı hayli ilerlemiş olmalıdır. Mehmed Efendi’nin Eski Zühdü diye tanınan Zühdü İsmâil Ağa’dan sülüs-nesih yazılarını meşkettiği bilinmekle beraber Süleymaniye Camii Kütüphanesi’ndeki 3 numaralı murakka‘da kendi ebrularıyla bezenmiş bir sülüs karalamasından başka yazısı görülmemiştir. 1142 (1729) tarihli bu eserindeki rikā‘ hattıyla imzasında Ayasofya Camii muarrifi olduğunu belirtmektedir. Bu vazifesinden sonra kendisine hatîb lik tevcih edildiği anlaşılmaktadır. Mehmed Efendi ebru sanatındaki müstesna yerini, Müstakimzâde’nin tarifiyle “ebrî tâbir olunan münakkaş, musanna‘ kâğıd”ın imalinde yaşadığı döneme kadar hiç kimsede görülmeyen başarısından dolayı elde etmiştir. Tuhfe-i Hattâtîn’de geçen, ebrunun kendisi veya babası tarafından icat edildiği şeklindeki ifade herhalde Müstakimzâde’nin dalgınlığından kaynaklanan bir hatadır.

Ebru sanatını kimden öğrendiği belirlenemeyen Mehmed Efendi’nin yetiştirdiği herhangi bir talebesi de bilinmemektedir. Onun ebruları, kendisinden önceki ebrulara kıyasla renkleri ve boya serpmesindeki olağan üstü mükemmeliyetiyle dikkat çeker; bu tavrıyla eserlerinde hüviyetini hemen belli eder. İlk defa şahsen başlattığı ve iç içe damlatılmış birkaç cazip renkten tek at kuyruğu kılıyla kitreli su üstünde vücuda getirdiği yürek, çarkıfelek, deniz yıldızı gibi şekilleri sebebiyle bu tarz ebrularına “hatîb ebrusu” adı verilmiş, sonraki yıllarda da kimin tarafından yapılırsa yapılsın bu ebru türü “hatîb” ismiyle anılmıştır. Tuhfe’de “onun icadı” sözünden kastedilen bu ebru tarzı ise Müstakimzâde’nin beyanı gerçeklik kazanır. Mehmed Efendi’nin kumlu ve neftli ebru yapımında da müstesna güzellikteki eserlerine rastlanır. III. Ahmed devrinde kitap sanatlarına verilen büyük değerin bir göstergesi olarak bu dönemde hazırlanan kıta ve murakka‘ların iç ve dış pervaz tezyinatında Mehmed Efendi’nin ebruları kullanılmıştır. Meselâ III. Ahmed’in Murakka‘-ı Hâs adlı tuğra albümündeki (TSMK, III. Ahmed, nr. 3653) on kıtanın ara kâğıtları, I. Mahmud’un 1153’te (1740) tesis ettiği Ayasofya Kütüphanesi’nin yazmalar katalogunda da cildin üst ve alt yan kâğıtları Mehmed Efendi’nin enfes ebrularından seçilmiştir. Şeyh Hamdullah’ın murakka‘larından başlayarak eski murakka‘ların tamirlerinde de bu ebrulara öncelik verilmiştir.

Ramazan ve kurban bayramlarının ilk gününde, cemaatini vezir ve âlimlerinin oluşturduğu sabah namazlarının Topkapı Sarayı-Kubbealtı’nda Ayasofya hatibinin imâmetiyle kılınması kadim bir saray geleneğidir. Mehmed Efendi’nin de camide hitabet vazifesiyle bulunduğu yıllarda sarayla münasebetini sürdürdüğü iki arşiv belgesinden anlaşılmaktadır. Bu hizmetinin karşılığında 3000 sağ akçenin padişah tarafından ihsan edilmesinin gecikmesi üzerine, Hatîb Mehmed Efendi’nin bayramdan yaklaşık iki hafta sonra saraya bunu hatırlatan 23 Zilhicce 1161 (14 Aralık 1748) ve 23 Zilhicce 1166 (21 Ekim 1753) tarihli iki arzuhali zamanımıza ulaşmıştır. Bu arzuhallerdeki nesih hattı onun bu yazı türünde de başarılı olduğunu ortaya koymaktadır.

Hatîb Mehmed Efendi, ikamet ettiği Sirkeci Hocapaşa semtindeki evinde çıkan bir yangında kurtarmak istediği eserleriyle beraber yanarak hayatını kaybetti. Müstakimzâde’nin vefat gününü belirtmeyişine mukabil Merâkıd-i Mu‘tebere-i Üsküdar müellifi Behcetî İsmâil Hakkı, Mehmed Efendi’nin, eserini kaleme aldığı 1930 yılına kadar yerinde duran kabir kitâbesini şöyle tesbit etmiştir: “Ayasofya-i Kebîr hatibi Mehmed Efendi, aleyhi’r-rahmeti bârî sene 1187 fî 6 Muharrem” (30 Mart 1773). Bu ifadeden onun cenaze namazının, herhalde uzun yıllarını geçirdiği Ayasofya’da kılındıktan sonra Anadolu yakasına geçirilip Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildiği anlaşılmaktadır. Yine Merâkıd-i Mu‘tebere-i Üsküdar’da, 1159’da (1746) vefat eden Ahmed b. Ali isimli bir başka Ayasofya hatibinin kaydına rastlanmaktadır. Bu tarih büyük bir ihtimalle Mehmed Efendi’nin hatîblik vazifesine tayin yılını göstermektedir. Mehmed Efendi’den 150 yıl sonra aynı sanatı devam ettirenlerden Necmeddin Okyay onun eserlerini dikkatle inceleyerek aynı üslûpta mükemmel ebru kâğıtları imal etmiştir.

Start typing and press Enter to search