DAMLADAKİ DÜNYA

DAMLADAKİ DÜNYA

“SU”

Dr. Esra Kırsever

Su, fizik ve kimya tarafından büyük ölçüde anlaşılmayan bir ortamdır. Maddi doğası fizik tarafından test edilir, incelenir ve anlaşılır. Ancak suda fiziksel ve kimyasal özelliklerinin ötesinde hafıza ve bilgi de önemli bir rol oynar ve bunlar maddi olmayandan maddi dünyaya bir köprü oluşturur. Bu ince fenomenler, yanlış anlaşılmanın zeminidir ve geleneksel deneysel yöntemlerle ne incelenebilir ne de tespit edilebilirler. Prof. Dr. Bernd Helmut Kröplin

18. yüzyılın sonunda modern bilimlerin baş döndürücü bir hızla gelişimine şahit olduk. Fizik, kimya, biyoloji alanında deneysel ve matematiksel olarak tanımlanabilen çok sayıda bilgi, bilim dünyasına girdi. Bilimsel yasalar, duyularımız ile algılanabilen ve etkilerini algılayabildiğimiz olguları hesaplar, tespit eder. Bunlar okullarımızda öğrendiğimiz, günlük yaşamımızda tanıdığımız kanunlardır. Ancak son yüzyılda klasik doğa bilimlerinden başkaca, evrenin tamamen farklı bir yanını inceleyen, tanıtan bilim dalları gelişti.

Einstein’ın Relativite Teorisi, zaman ve mekânın mutlak olmadığını gözler önüne serdi. Kuantum fiziği, elementer parçacıkların parçacık ve dalga karakterine sahip olduklarını kanıtladı. String Teorisi, tüm elementer parçacıkları ve ışınları titreşen çok ince iplikçikler olarak tanımladı.

İçinde bulunduğumuz kâinat; madde, etkileşim kuantları ve enformasyon şeklindeki enerjiden oluşmuştur. Maddenin kuantlara oranı milyarda birdir. Madde donmuş bir enerji olarak evrenimizin milyarda birlik bölümünü teşkil eder. Madde mânânın yoğunlaşmış halidir.

Bilgi kavramı fiziksel olarak henüz net olarak tanımlanmamıştır. Bilginin enerjinin özel bir şekli olduğu ve elementer parçacıklar arasındaki tüm işlemlerin bilgi üzerinden yönlendirildiği düşünülmektedir. Her bir elementer parçacık örneğin bir foton 10127 bits gibi inanılmaz bir sayıdaki bilgiyi kaydedebilir.

Klasik fizik, kimya, biyoloji yasaları elementer parçacıkların mikroskobik dünyasında artık uygulanamamaktadır. Titreşim bilgileri ve rezonans fenomenleri ile ilgili sayısız teoriler bize birçok şeyi bilmediğimizi, araştırmaya ihtiyacımız olduğunu göstermektedir.

“Gökyüzü ve yeryüzü arasında, okul bilgeliğimizin bize hayal ettirdiğinden çok daha fazla şey var.” Goethe

“Kâinâtın sırlarını keşfetmek istiyorsanız, enerjinin dalga ve titreşim terimleri üzerinde düşünmelisiniz.” Nichola Tesla

BİLGİ VEKTÖRÜ

Dünya üzerindeki yaşam, kusursuz ve mükemmel bir bilgi aktarımı olmaksızın düşünülemez. Yerkürenin ve erişkin insan vücudunun %70’ i aynen yaratıldığı ilk anda olduğu gibi sudur İnsan vücudundaki nükleik asitler, protein, lipid, vitamin, hormon ve diğer önemli moleküller sadece % 1’lik oranda bulunmasına rağmen, su molekülleri tüm moleküllerin % 99’unu teşkil eder. Anne karnındaki fetüsün %95’i sudur. Yaşlandıkça bu oran erişkinde %70 yaşlılarda %50’ye iner. Vücudumuzdaki birçok kimyasal reaksiyonun oluşması suya bağlıdır. Su diğer solventlerle kıyaslandığında daha fazla maddeyi çözen iyi bir çözücüdür. İyi bir yüzey gerilim sağlayıcı, iyi bir ısı tutucudur. Pek çok maddenin geçirgenliği 1-8 iken, su da bu değer 80 dir.

Suda eriyen, iyonize olabilen maddelerin fizyolojik etkilerini gösterebilmeleri için suda yüksek oranda çözünmüş olmaları gerekir. Su besinlerin sindirimi, emilimi ve hücrelere taşınmasında, besin öğelerinin, hücrelerdeki metabolizmaları sonucu oluşan artık maddelerin vücuttan atılmak üzere karaciğer ve böbreklere taşınmasında, elektronların taşınmasında, enzimatik reaksiyonların gerçekleşmesinde, kimyasal enerjinin oluşumunda, metabolik ısının absorbsiyonunda ve eklem kayganlığının sağlanmasında görev alır. Katı, sıvı ve gaz hali doğada aynı anda bulunan tek moleküldür. Su, katı hali sıvı halinden daha hafif olan kainattaki tek maddedir. Donduğunda genleşir. Bir tohumun filizlenme anında içerdiği suyun basıncı ortalama 400 atmosfere ulaşır. Bu nedenle bir bitki filizi asfaltı kolaylıkla delebilir. Tohumların çatlaması da bu sayede olur. Aslında buz suda batması gerekirken, su üstünde yüzer. Bu özelliği sebebiyle okyanus ve denizlerde hayat devam eder.

Su kâinatta bu kadar yaygın ve varlığımız için bu kadar yaşamsal olmasına rağmen, bilim dünyası ve özellikle tıp bilimde araştırmalar birçok moleküler yapı üzerinde yoğunlaşırken su çoğu zaman göz ardı edilmektedir.

Kâinatta en yaygın olarak bulunan ve çok basit bir yapıya olan sahip bu küçücük molekül bir o kadar da bilinmezlerle dolu. Su, belki de bilinen en basit molekül. Basit, yaygın, çok bulunur olması asla önemsiz olduğunu göstermez bilakis basit olduğu kadar yaşamsaldır.

“Hem O’dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Bundan önce ise Arş’ı su üstünde idi.” (Hud,11/7)

“Allah (c.c.) vardı ve O’nunla birlikte başka hiçbir şey yoktu. Arş’ı da su üzerinde idi.” (Buhârî, Bedu’l-Halk,1

SUYUN FİZİKOKİMYASAL ÖZELLİKLERİ

Bir su molekülü bir oksijen ve iki hidrojen atomundan oluşmaktadır. İki hidrojen atomu oksijen atomuna 104.5 derecelik bir açıyla bağlanmıştır. Oksijen atomu hidrojen atomuna göre 1.4 kat negatif yüklüdür. Hidrojen atomları oksijen atomunun sadece bir yüzünde yer alır. Bu yüzden su molekülü nötr olmasına rağmen kalıcı dipol özellik gösterir. Su molekülünü tüm basitliğine rağmen bu denli yaşamsal kılan suyun bu molekül yapısıdır.

SU TİTREŞİR

Suyun üç boyutlu mekânsal modeli sabit bir yapıdır. Bununla beraber bu üç atom enerjisini kendinden alan salınım halinde bir sistem oluşturur. Bu suyun doğasındandır ve doğal elektromanyetik frekanslara yol açar. Hidrojen ve oksijen atomlarının arasındaki mesafe titreşim halindedir. Atomun çekirdeği mikrodalga boyunda, elektron plazması hertz, kilohertz aralığında titreşir. İki hidrojen atomu arasındaki açı da titreşim halindedir. Bu yüksek infrared aralığında bir frekans oluşturur. Bununla beraber bu üç atom enerjisini kendinden alan salınım halinde bir sistem oluşturur. Ludwig, 2000 yılında hidrojen ve oksijen atomunun arasındaki mesafenin salınımını modüle etmiştir.

SU BİLGİYİ KAYDEDER VE TAŞIR

Sıvı çözeltilerde, yabancı atom, moleküller ortaya çıktığında su molekülleri bunların çevresinde derhal yeni kümeler oluşturulur. Her yeni su kümesi spesifik frekans spektrumuna sahiptir. Yeni bir kayıt, yeni bir hâfıza oluşturur.1 cm3 su, 1000 çeşit farklı elektromanyetik frekansı emebilir.

Strasburg Üniversitesi’nde kimya ve kuantum fiziği profesörü olan Marc Henry: “Şimdi sıvı su hakkında konuşacağız. Tam olarak nehirden gelen su, musluk suyunu konuşacağız. Bu suyu tanımlamaya çalışalım. Kimyanın bize öğrettiği şudur: Bir su molekülü, bir oksijen ve iki hidrojen atomu içerir. İşleri basitleştirmek için, bir molekülü daire şeklinde gösterelim. Yani su molekülleri birbirleriyle el ele tutunma kapasitesine sahiptir. Bunu halka şeklinde dans eden bir grup çocuk olarak düşünün. Molekül zinciri yeterince uzunsa, moleküller arasında bir daire oluşturabilir. Bu daire maddenin giremeyeceği kapalı bir boşluk oluşturur. Ancak elektromanyetik herhangi bir şey içeri girebilir. Bütün bu sinyaller o boşluğun içinde sıkışıp kalabilir ve biz buna uyumlu alanlar (coherent domains) diyoruz.”

“Allah’ın yarattığı ilk şey cevherdir. Allah ona heybet nazarı ile nazar etti de o cevher, Rabbisinin korkusundan eridi, titredi ve su oldu. Sonra Allah ona rahmet nazarıyla baktı da onun yarısı dondu. İşte ondan Arş’ı yarattı. Sonra Arş titremeye başladı. Allah onun üzerine ‘La ilâhe illallah Muhammedü’r-Rasûlullah’ yazdı ve Arş sakinleşti. Suyun ise kıyamet gününe kadar titreyip durduğunu görürsün.” (Ruhû’l-Beyân)

TİTREŞİM MADDENİN YERİNİ ALABİLİR

Fransız Bilim Adamı Dr. Benveniste 1988 yılında yayınladığı çalışmasında suyun hafızası olduğunu kanıtladı. Suya bir madde ekleyerek bunu bir milyon kez sulandırdı ve özel bir alet ile aşırı hızda karıştırarak o maddenin yok olacağını bekledi. Ancak hâlâ maddenin suda mevcut olduğunu gördü. Deneyleri defalarca kez daha sulandırarak devam etti. Ne kadar sulandırsa da suyun içine en başta eklenmiş olan maddenin yok olmadığını gördü. Suyun yüklenen maddeyi bir şekilde hafızaya kaydettiğini kanıtladı ve elektromanyetik titreşimlerle aktarılabiliceğini gösterdi. Herhangi bir madde, içinde tek bir molekül kalmayıncaya kadar su ile seyreltildiğinde, spesifik biyolojik etkisini, salt su içinde de devam ettirir. Yani bilgi, su tarafından kaydedilir ve uzak mesafelere taşınabilir.

 

Haddizâtında insanın dirilmesi de gökten inen suyla olacaktır. “Sonra Allah gökten suyu indirir ve bu sayede ölüler bitkinin yerden bitişi gibi çıkarlar.” (Zümer, 39/21)

İbn-i Sinâ, vefat eden bir adamın vücûduna su vurulduğu halde nasıl dirilmediğine ve bir adamın elma yiyip de nasıl öldüğüne hayret edermiş.

SUYUN GİZLİ MESAJI

Dr. Emoto insanın titreşimsel enerjisinin, düşüncesinin, kelimelerin, fikir ve müziğin, suya oynatılan filmlerin dahi suyun moleküler yapısını etkilediğini suyu hızla dondurup çözerek oluşan su kristallerinde gösterdi. Bu çalışmaların sonucunda güzel ve olumlu mesajları olan söz, müzik ya da duyguların güzel ve ahenkli su kristalleri oluştururken, çirkin ve olumsuz anlamlar yüklü söz müzik ya da duyguların dağınık, ahenksiz kristaller oluşturduğu tespit edilmiştir.  

DAMLADAKİ DÜNYA

Prof. Dr. Bernd Helmut Kröplin ve ekibi ise suyun buharlaşmasından sonra bir su damlasında beliren kalıpları karanlık alan mikroskobu altında 40 ila 400 büyütmeyle fotoğrafladı. Suya temas eden her maddenin veya suya dokunan her insan elinin suda bıraktığı izleri gözler önüne serdi. Çalışmaya katılan kişilerden bir lam üzerine bir pipet yardımıyla birer damla su bırakmaları istendi. Su damlalarındaki suyun buharlaşması sonrasında lam üzerinde kalan tortu karanlık saha mikroskobu ile incelendi. Şekillerde görüldüğü gibi herkese özgü bir su damlası formu ortaya çıktı. Deneyin ortaya koyduğu bir ilginç sonuç da kişiye özgü formun âdeta bir imza gibi tekrarlanan damlalarda da aynı karakteri göstermesi oldu. İnsana verilen ismin ve su ile temas eden kişinin önemine dikkat çeken hadis-i şerifi, Dr. Emoto ve Prof. Dr. Bernd Helmut Kröplin’in su ile ilgili yaptıkları çalışmaları öğrendikten sonra farklı bir heyecanla tekrar tekrar okudum.

HADİS-İ ŞERİFTE SUYUN BİLGİYİ TAŞIMASI

Hz. Peygamber (sav) bol sütlü bir deve hakkında, “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir adam ayağa kalkmıştı ki, Rasulullah (sav) adama: “İsmin ne?” diye sordu. Adam, “Mürre (acı)” deyince ona “Otur.” dedi. Hz. Peygamber (sav) tekrar, “Bunu kim sağacak?” diye sordu. Bir başkası ayağa kalktı, ben sağacağım diyecekti. Hz. Peygamber (sav) ona da, “İsmin ne?” diye sordu. Adam, “Harb.” deyince, ona da: “Otur” dedi. Rasulullah (sav), “Bu deveyi bize kim sağacak?” diye sormaya devam etti. Bir adam daha kalktı. Ona da ismini sordu. O da “Ya’iş” (yaşıyor) cevabını alınca ona “sen sağ” dedi. Muvatta, İsti’zan 24(2,973)

Günümüzde sürdürülebilir bir gelecek için değerini her geçen gün daha fazla hissetiğimiz suyun hakikatine en az o kadar muhtacız. İyi su kısa bir süre içinde dünyada az bulunur hale gelebilir ve değerli su kaynakları için daha acı savaşlar kaçınılmaz olabilir. Bu savaşlar muhtemelen büyük ölçekli bir dünya savaşını başlatabilir. Peki ama iyi su için savaştıktan sonra iyi su elde edebilmemiz ne kadar anlamlı? Deneylerde, suyun “savaş” sözcüğü gösterildikten sonra kristal oluşturamadığı tespit edildi. O halde su kirli değilse bile, onu elde etmek için yapılan savaşlardan olumsuz bilgi alacaktır.

Start typing and press Enter to search