Emir Camii
EMİR CAMİİ
AHMED NEZİH GALİTEKİN
İstanbul câmileri hakkında en önemli kaynak olan Hadikatü’l-Cevâmi’de ismi Emir Mescidi olarak zikredilen mabed, arşiv belgelerinde ve farklı kaynaklarda Emir Camii, Emirler Mescidi/Camii, Sirkeci Camii, Seyyid Mustafa Çelebi Mescidi, Mustafa Çelebi Camii, isimle-riyle kaydedilmektedir.
Önceleri Elvanzâde mahallesinde iken XVIII. yüzyılın sonlarında mescidin kendi mahallesi oluşarak Emir Mahallesi adını almış ve nihayet 1928 yılında Hocapaşa Mahalesi’ne katılmıştır.
Günümüzde Fatih ilçesi Hocapaşa Mahallesi 1 ada, (eski 13) yeni 18 parselde (Sirkeci Garı’nın önündeki parkın içinde) bulunmakta idi.
Mescid, Seyyid Hâce Mustafa Çelebi/Efendi tarafından yaptırılmıştır. Hakkında bildiğimiz Bulgaristan’ın kuzeydoğusunda Deliorman bölgesinde bir il olan Şumnu’da bir cami daha bulunduğu ve kabrinin oradaki camii yakınında olduğudur.
Efendi, reis; hoca, molla; muallim, öğretmen; vezir veya yüksek rütbeli devlet adamı; Ahmed Yesevî soyundan gelenlere ve Nakşî tarikatına mensup büyük mürşitlere verilen bir unvan olan “hâce” aynı zamanda tacirler, bâzergânlar için de kullanılmaktadır ki, Osmanlı arşiv belgelerinde gördüğümüz hâce’nin birçoğu tüccar anlamında kullanılmaktadır. Diğer taraftan “çelebi” unvanı da yine tüccarlar hakkında da kullanıldığını gösterir yüzlerce belge arşivlerde ve bilhassa da Topkapı Sarayı Arşivi belgelerinde görülüyor. Kuvvetle muhtemeldir ki, Seyyid Mustafa Çelebi/Efendi varlıklı bir tüccardır.
Mescid ile alâkalı olarak ulaşabildiğimiz en eski belge 16 Za 1115 [22.04.1704] tarihli olup, vakfın nazırı olan İstanbul kâdısının arzı olan bu vesikada imam olarak eş-Şeyh Üveys Efendi, Mustafa Efendi ve oğlu İsmail Efendi’nin ismileri geçiyor. Netice itibariyle 1704’de imam olan İsmail Efendi’den önce iki zâtın imamlık yapması, mescidin XVII. yüzyıl sonlarında yapılmış olduğunu göstermektedir diyebiliriz.
Şimdi Emir Mescidi’nin geçmişine bir göz gezdirelim:
1- Seyyid Mustafa Çelebi mescidi yaptırdıktan sonra vakfını kurmuş ve imama yevmî 6 akçe, müezzine 3 akçe, kayyıma 1 akçe, kayyıma meşruta olan abkeşe 1 akçe, kâtibe 4 akçe vazife tayin etmiştir. Kumla-i Sagir’de bulunan hamamın kira geliri ile bu görevlilerin ücretleri karşılanmaktadır. Cami aydınlatmasında kullanılan zeytinyağı Hasan Paşa Camii yakınında bulunan hanenin yıllık kira bedeli olan 360 akçe ile, diğer harcama Hoca Paşa Camii yakınında bulunan üç hanenin yıllık kira bedeli olan 1080 akçe ile karşılanmaktadır.
2- Emir mescidinde dersiye (Camide isteyenlere gerekli dinî bilgiler verilen ders ücreti) ciheti için bir ev vakfedilmiştir. Dersiye ciheti mescid imamına meşruta olduğundan evde imam ve ailesi oturmaktadır.
3- Kethüda-yı Sadr-ı lî Niğdeli Hacı Ali Ağa b. Hasan Ağa tarafından mescide minber konulup camiye dönüştürülerek, hatip ve bazı vazifeler tayin olundu. Hacı Ali Ağa vakfının vakfiyesi evâil-i Ş 1143 [09-18.02.1731] tarihlidir (Vakıflar Genel Müdürlüğü Defter No: 578, s. 278). Hacı Ali Ağa, yevmî 8 sağ akçe vazife ile hatip, 10 sağ akçe ile haftada bir gün talebelere Kur‘an tilâveti öğretecek olan şeyhülkurra, 1 sağ akçe ile sermahfil, 3’er sağ akçe ile 3 devrhan, 2’şer sağ akçe ile müezzin-i salâ, Seyyid Mustafa Çelebi vakfında imama 3 vakit vazife verildiğinden diğer iki vakit imamet için 2 sağ akçe, 1 sağ akçe ile müezzin, 1 sağ akçe ile kayyım, 5 sağ akçe ile kitabet, 10 sağ akçe ile tevliyet ve Bursa Kite kazası’nın Cebel-i Atik nahiyesine tâbi Mürseller köyündeki tamir ettirdiği cami imam ve hatibine yevmî ikişer sağ akçe, mescidin yanında müceddeden yaptırdığı mektebin muallimine 2 sağ akçe, müezzin olan kimse siracî, kayyım ve ferraş olup iki sağ akçe, devrhana 1 sağ akçe, sabah namazından sonra ruhu için Yasin okuyacak olan yasinhana 1 sağ akçe vazifelerini, 12 Rebiülevvel’de kutlanan Mevlid Kandilinde 120 akçelik et, 300 akçelik pirinç, 240 akçelik sade yağ ve 120 akçelik ekmek alınıp pişirilerek cemaate yedirilecek, mevlid-i şerif ve bir hatm-i şerif okunup Resul-i Ekrem efendimizin (asm) ruhuna, kendisinin, zevcesinin ve ebeveyninin ruhlarına hediye edileceği 29 R 1144/31.10.1731 tarihli vakfiyesinde belirtilmiştir.
Hacı Ali Ağa, Silâhdar Mehmed Paşa’nın sadareti sırasında 01.10.1730 tarihinde kethüda-yı sadr-ı âlilik, yani sadrazamın en yakın yardımcılığı, içişleri ile ilgili muavinliği gibi önemli bir görevde bulunmuş, bir yıl sonra ayrılmıştır.
Hacı Ali Ağa vakfının tevliyeti hayatta oldukça kendisinde, vefatından sonra nesilden nesile evlâdların aslâh (en salih, en dürüst) ve erşed (hal ve hareketleri en iyi olan) ine şart koşulmuştur.
Hacı Ali Ağa’nın Girid Hanya kazası Kokoz köyünde birçok ev, bir yağ değirmeni, meyveli, meyvesiz ağaçlı üç bahçe, 1650 adet zeytin ağacı bulunan bir çiftlik, tarlalar; Bursa Meydancık mahallesinde 13, 5 ve 11 dolapcı odaları bulunan üç işyeri, Çekirge’de 1 değirmen, Atranos Cebel-i Cedid nahiyesi Seferaşıklar köyünde 1 değirmenden oluşan akarları bulunmaktadır.
Merhumun kızı Hadice Hâtun da 1157 /1744’de bir vakıf kurmuş, tevliyeti hayatta olduğu müddetçe kendisine, vefatından sonra eşi Ahmed Bey’e, onun vefatından sonra evlâtlarının en salih ve erşedine, nesli kesilince de babası Hacı Ali Ağa vakfının mütevellisine şart koşmuştur. Vakfın gelirlerinden Şehzade camiinde talim-i ilm-i şerif ve Hasodabaşı Behruz Ağa camiine vaiz ve Camcı Ali Çelebi Camii’nde vaiz vazifeleri tayin eylemiştir.
İstanbul Molla Gürani yakınında Nuri Dede mahallesinde oturan Muhasebe-i Evvel Kalemi Hulefa-i Sâni ve Tersane-i mire Zimmet Halifesi olan es-Seyyid Mehmed Arif Hıfzı Beyefendi b. merhum Malikâne Halifesi es-Seyyid İbrahim Efendi b. el-Hac Ahmed kurduğu vakfını Niğdeli Hacı Ali Ağa vakfına ilhak etmiştir. Bu vakıftan ramazanlarda Emir Camii’ne kandil yakmağa gerekli zeytinyağı alımı için 1800 akçe tahsis olunmuştur. Seyyid M. Arif Efendi vakfının tevliyeti vefatından sonra Hadice Hâtun vakfı mütevellisine şart koşulduğuna göre aralarında bir yakınlık olması muhtemel ise de tespit edemedim.
Seyyid Mehmed Arif Bey’in İstanbul, Galata ve mülhakâtında ev, dükkân gibi vakfa gelir sağlayan üstü kapalı akarları, bulunmaktadır.
4- Niğdeli Hacı Ali Ağa’nın mescide minber koyaran camiye dönüştürmesinden az bir müddet sonra Defterdar Seyyid Mehmed Avni (Avnullah) Efendi Camii’ye kürsi koyarak vaiz ve yevmî 2 akçe ile ihlâshan, müezzin olanlara 2 akçe ile eczahan, 1 akçe ise sandukî vazifeleri tayin ettiği gibi, 10 akçe ile medfun bulunduğu kabri üzerine her ay bir hatm-i şerif okuyup sevabını kendisine ve ebeveyninin ruhuna hediye edilmesini şart etmiştir. Vakfın nezareti yevmî 5 akçe ile sadrazama meşrutadır.
Mehmed Avnullah Efendi b. el-Hâc Mustafa Bey, zamanına göre iyi bir tahsilden sonra genç yaşta Mektûbî-i Sedâret’e çırağ oldu. Kabiliyetiyle emsalleri arasında seçkin bir duruma geldi. Aralık 1742’de Sadaret serhalifesi, Aralık 1747’de Beylikçi, Ekin 1753’de Tezkire-i Sâni, 9.12.1755’de Reisülküttab oldu. 11.4.1757’de görevden alındı. 19.2.1758’de Rûznâme-i Evvel, Haziran 1758’de Defter Emini, Kasım 1758’de Başmuhasebeci, Nisan 1763’de ikinci kez Defter Emini, Temmuz 1764’de Defterdar-ı Şıkk-ı Evvel olup Haziran 1766’da azledildi. Ekim 1767’de vefat ede-rek Eyüp’de Hazret-i Halid musallası yanında müstakil hazirede defnedildi. M. Avni Efendi’nin hanımı Ümmühânî’den Seyyid Mehmed Es‘ad ve ümmüveledi Mehpâre Hanım’dan Seyyid Mehmed Said isimleri evlâtları vardır. Merhumun tereke defterinde görüldüğü üzere yüzden fazla çok kıymetli yazma divan, tarihî, dinî kitab bulunmakta imiş.
Emir Camii, İstanbul’u mahveden yangınlardan, depremlerden, Sirkeci Tren Garı ve civarının düzenlenmesinden, yol genişletilmesinden, çevre düzenlemesinden ve nihayet yakın zamanda cami ihya edilecek iken yerine dikilen heykelden olumsuz etkilenmiştir. Şimdi bu konuyu biraz açalım.
İstanbul’da önemli yıkımlara, hasarlara sebep olan 1719, 1754, 1766 depremlerinde Emir Camii’nin ne derece etkilendiğine dair bir kayda rastlanmıyor; muhtemelen duvar çatlakları gibi hafif hasarlar olmalıdır.
Cami, 1826 Hocapaşa yangınında büyük zarar gördüğünden 21.06.1830’da keşfi yapılarak 23.234,6 kuruş 30 para ile tamir olunabileceği tespit edilmiştir. 1834 tarihli iki hatt-ı hümâyûnda camiin Darbâne-i mire Nâzırı Ali Rıza Efendi tarafından ihya edileceği belirtiliyor ve bir müddet sonra ihya gerçekliyor. Osmanlı Arşivi’nde Emir Camii’ne ait iki plan çizimi bulunmaktadır. Planlarda tarih bulunmamakla beraber çizimlerdeki ve eski tarihli fotoğraflardaki minare külânının şekli, planların 1834 civarında yapılan ihyaya ait olduğunu göstermektedir. Planların birinde 4 çizim bulunmakta ve ortadakinin uygulandığı belirtilmektedir. Uygulanan ortadaki planın değerlendirilmesi bir doktora tezinde şöyle değerlendiriliyor:
“- Bu çizime göre cami, kıbleye paralel olarak uzanan tek sahınlı bir harim ile kuzeydeki son cemaat yeri ve yine kuzeydeki avludan müteşekkildir. Kuzey ve doğu cephesi çarpık olan avluya kuzeydeki kapıdan girilmektedir. Sağ ve sol köşelerde muhtemelen dükkân olan birer oda görülmektedir. Böylece bu dükkânlara avlunan ve son cemaat mahallinin bu köşeleri kapatılmıştır. Her iki dükkân da kuzey cepheye açılmaktadır. Sol köşedeki dükkânın batı ve kuzey cephesi sağdakinin ise kuzey cephesi çarpıktır. Soldaki dükkân ile son cemaat mahalli arasında bir ara mekân bulunmaktadır. Buradan son cemaat yerinin doğusundaki helâlar ve abdest musluklarına geçilmektedir. Bu mekânın karşısında çarpık planlı başka bir oda daha görülmektedir. Abdest muslukları son cemaat yerinin doğu duvarına yerleştirilmiştir. Son cemaat yeri ile birlikte cami dıştan dışa 9.30×8.40 m. ebatlarındadır. Avludan üç tarafı da kapalı son cemaat yerine kuzeydeki kapıdan girilmektedir. Son cemaat yerinin doğu ve batı taraflarında mervinler görülmektedir. Buna göre son cemaat yerinin üstünün mahfil olarak tanzim edildiği anlaşılmaktadır. Son cemaat yerinden bir kapıyla içten içe 8.60×5.50 m. ebatlarındaki harime girilmektedir….” (Abdülkadir Dündar, Arşivlerdeki Plân Ve Çizimler Işığı Altında Osmanlı İmar Sistemi (XVIII. ve XIX. Yüzyıl), Ankara: Kültür Bakanlığı, 2000, s. 179-181).
04.09.1865 Hocapaşa büyük yangınında bazı yerlerinin zedelendiği ve imarına başlanılacağı 6 S 1282 [19.06.1866] tarihli bir belgede görülüyor.
Sadâret Mektubî Kalemi Mühimme evrakından 08.06.1873 tarihli üç belgede Sirkeci Tren İstasyonu’nun yapımcısı olan şirket (Kumpanya) o civardaki Dâye Hâtun, Elvan ve Emir camilerinin yıkılmasını istemiş; ahali yıkılmaması için dilekçe vermiş; Şehremaneti başmühendisi ve kumpanya memurları konuyu müzakere etmişler ve iki gün sonra verilen kararda Dâye Hâtun Camii’nin hemen, diğer iki caminin altı ay sonra yıkılması öngörülmüş. Dâye Hâtun ve Elvan camilerinin yıkıldığı biliniyor. Komisyonun aldığı karar göre Emir camiinin de 1873 sonlarında veya 1874 başlarında yıkılması gerekiyor ise de 17.08.1875 tarihli beratlarda camiye imam, hatip, sermahfil, devirhan atamaları yapılmasından yıkımın gerçekleşmediği anlaşılıyor.
29 Z 1300 [31.10.1883] tarihli bir defterde “hareket-i arz münasebetiyle kısmen harap olan cevâmi‘-i şerife ve hayrât-ı sâirenin muhassas olan revgan-ı zeyt ve ispermeçet mumlarının muvakkaten tevkif olunanların kayıd olduğu defter”de Emir Camii’ne verilmekte olan 50 kıyye zeytinyağının 7 kıyyesi verilmeyip 43 kıyye olarak verildiği görülüyor. Anılan defterde cami ve mescidlerin az bir kısmından kesinti yapıldığı görülüyor ki, 1878’de merkez üssü İzmit-Eşme olan ve depreminde Emir Camii bir derece zarar gördüğünden bu kesinti yapılmıştır denilebilir.
30.041.1889 tarihli bir belge Hacı Ahmed İsmet ve Abdi efendilerin imam olarak görev yapmalarından caminin ibadete açık olduğu anlaşılıyor.
22.05.1891’de cami tamire muhtaç duruma gelmesinden keşfi yapılmış ve 14.229 kuruş harcamayla onarılacağı belirtilmiştir. Yapılan keşiften beş ay sonra padişah iradesiyle tamirata başlanılmış ise de o vaziyette tamiri mümkün olamayacağı görülmesi üzerine yapılan keşifle 76.170,5 kuruşa ihya edilebileceği bildirilmiş ve bu hususta irade-i seniyye çıkmıştır. Ancak bir yıl sonra dahi halk ve esnaf tarafından verilen dilekçelerden inşaata başlanılmadığı anlaşılıyor. R. Cemal imzalı dilekçede şu çarpıcı ifadeler görülüyor: “- … Emir camii pek ziyade harab olup yar ve ağyâra karşı gayet çirkin bir manzara teşkil ettiğinden bunun hedmiyle (yıkılmasıyla) mevkiin ehemmiyetiyle mütenasib bir cami-i şerif inşası zımnında mukaddima Evkaf-ı Hümâyûn Nezareti tarafından keşfi icra edilmiş olduğu halde cami-i şerif-i mezkûr henüz inşa edilmeyerek hâl-i harabisiyle tek edilmiş… İstasyona gelip giden ecnebilere karşı cami-i şerif-i mezkûr harab ve metruk bırakılması, bilâhare Kumpanya tarafından arsasının zabt edilmesini intac eder ahvâl-i müteessifeden olup …”. Bu sıralarda Kumpanya cami yerinde bir çeşme yaptırmak istemiş ise de bu teşebbüs önlenerek cami inşa olunmuştur. Yan sayfada görülen üç fotoğraf bu son ihya sonrasına aittir.
1894 depreminde minaresinin külâhı yıkılmış, binada bazı hasarlar olmuş, tamiri için 3726 kuruş keşif bedeli konulmuştur.
Ancak depremden sonra camide tamirat yapıldığına dair bir kayda rastlanmıyor. Zaten son fotoğraflarda görüldüğü üzere minarenin külâhı kopmuş vaziyette durması da hali üzere bırakıldığını gösteriyor.
İbrahim Hakkı Konyalı merhum cami hakkında şu bilgileri verir: “Sirkeci garının önünde, kısmen şimdiki abdesthanelerin yerinde Emir Mescidi vardı. Ali Çetinkaya’nın Münakalât vekilliği zamanında meydan açılırken yıkılmıştı. Mescidin sağında abdesthane avlusu vardı. O gün (1894 depremi günü) bir seyyar satıcı bir sandık yumurta almış, caminin avlusunda bunları tasnif etmiş, iki küfeye koymuş, yorulduğu icin minarenin gölgesine uzanmıştı. Ezan okunurken zelzelenin şerefeden uçurduğu müezzin küfenin üstüne kucaklanıp oturtulmuş gibi düşmüş, burnu bile kanamamıştır. Müezzinin ayakları satıcının başına vurduğu icin zavallı derhal ölmüştü”.
1900-1902 yıllarında cami yakınında dükkânlarda ecnebiler tarafından içki satışı yapılmaya başlandığından gerekli şikâyetler yapılarak önlenmiştir.
Caminin ortadan kaldırılması hususunda Tahsin Öz ve Reşad Ekrem Koçu, “Araba Vapuru İskelesi’ne giden cadde açıldığı sırada yola kalbedilmiştir” derler. Heyet tarafından hazırlanan iki eserde “1955-1957 istimlâkleri sırasında bu yapı adası bütünüyle kaldırıldı ve bu arada mescid de yıkıldı”denir. İstanbul’daki tarihî eserlerin ortadan kaldırılmaları sürecinde konuyu son derece hassasiyetle takip eden İbrahim Hakkı Konyalı merhum ise yukarıda nakettiğimiz gibi Ali Çetinkaya’nın Ulaştırma Bakanlığı (1939-1940) sırasında yıktırıldığını yazıyor. Bu rivayeti teyiden “Bütün milletin kayıtsız şartsız itimadını haiz, yüksek hamleci ve koruyucu İsmet İnönü, Türk milleti için en geniş sevgi ile sarılı bir şef, ufkumuzda bütün şaşaası ile parıldayan sıcak ümit ve emniyet güneşi; tarihimizin en mümtaz simalarından biri ve taliin Türk âlemine müstesna bir lûtfu olan Millî Şefimiz, Cumhurreisimiz İsmet İnönü’nün devlet reisliği devrinde, son dört yıl içinde İstanbul’da yapılmış olan işlerin küçük bir hesabını şehir halkın vermekte fayda ve zevk bulduğu için İstanbul Belediyesi tarafından 1943’de hazırlanan” ve 1944’de İstanbul Maarif Matbaası’nda basılan Güzelleşen İstanbul X.NCİ ıl isimli kitapta bulunan ve yanda aktardığımız iki fotoğraf yıkılma tarihi için ipuçları veriyor. Üstte Emir Camii yıkılma aşamasında etrafı tahta perdeyle örtülmüş şekilde, altta ise 1943 yılında bölge yeni bir görünüm kazanmış ve cami ortadan kaldırılmış. Diğer taraftan Cumhuriyet Arşivi’nde bulunan ve yandaki belgede, İstasyon meydanının tanzimi vekiller heyetince ve Cumhurreisi tarafından imzalanmış olduğu görülüyor. Bölgesinin 1950 tarihli bir fotoğrafında da cami bulunmamaktadır.
Netice itibariyle cami ve civarı ortadan kaldırılmış, daha sonra park haline getirilmiştir.
Fatih’in Kayıp Camileri Derneği , günümüze ulaşamayan Emirler Camii’nin ihya edilerek gelecek nesillere aktarılması için Y. Mimar İbrahim Hakkı Yiğit ve Nuray Demir tarafından hazırlanan projeler ve raporla İstanbul 4 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na başvurdu. Kurul; Emirler Mescidinin korunması gerekli kültür varlığı olarak tescil edilmesine karar vererek 1/1000 ölçekli Tarihi Yarımada Koruma Amaçlı Uygulama İmar Planı’na işlenmesine karar verdi. Kurulun tescil kararı yanda görülmektedir.
Aradan geçen süre içinde bazı aksaklıklardan dolayı mescidin ihyasına başlanılamadı ve 2020 Eylül’ünde Emirler Camii yerine İBB tarafından bir heykel dikildiği görüldü. Heykel meselesi basına intikal edince kısa bir sürede kaldırıldı.
Öğrenildiğine göre cami, İBB mülkiyetindeki parkta bulunduğundan, Fatih’in Kayıp Camileri Derneği ile İBB protokol imzalayarak ihyasına başlanacaktır.